Özlenen Rehber Dergisi

103.Sayı

Mali'den Ramazan-ı Şerif İzlenimleri...

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 103. Sayı
Mali’den Ramazan ayı izlenimleri…….
13.08.2011/21.08.2011

Batı Afrika ülkelerinin merkezinde dört tarafı kara ile sınırlı, nüfusunun kahir ekseriyeti Müslümanlardan oluşan bir ülkedir Mali. Ülkede hâkim dil Bambare’ce, ancak halkın dörtte biri Arapça dilini çok güzel konuşmakta, yazmakta ve okumakta. Bunun yanında mahalli lehçeler de yaygın. Güçlü bir medrese geleneğinin yaygın olduğu ülkede, yüzyıllar boyunca bu gelenek sürdürülür hale gelmiştir. Aileler, evlatlarına İslamî eğitim veren kurumlara çok rağbet ede gelmiştir. Bir Mali’li Müslüman’ın en büyük hayallerinden birisi de Arap ülkelerinde İslamî bir üniversitede eğitim almak. Orada bulunduğumuz günlerde üniversiteler tarafından verilen burslu ve aynı zamanda kısıtlı olan kontenjanlara yüzlerce öğrencinin başvurduğunu öğreniyoruz. Bunun yanı sıra, çeşitli ülkelerden sivil toplum kuruluşları ülke içinde lise düzeyinde okullar açmışlar. Bu okullar arasında kız meslek lisesinden tutun da genel liseler, ilkokullar ve hafızlık eğitimi veren kurslara varıncaya kadar birçok eğitim kurumu var. Ülkede eğitim, ağırlıklı olarak özel müteşebbisler tarafından sağlanıyor. Ayrıca camilerin eğitimdeki fonksiyonunun da çok etkili bir seviyede olduğunu görmüş olduk. Kur’an’ı hıfzetme ve çeşitli kıratları öğrenme ülkenin dört bir tarafında bulunan camilerde icra edilmekte. Mali’ye vardığımız gün teravih namazının akabinde cami imamı ve eğitim verdiği talebeler ile tanıştık. Kıt imkânlarla muazzam bir hizmetin yapıldığını görmek bizi çok etkiledi. Ülkemizde özellikle özel okullarda eğitim kalitesinin yanında bir de okulun modern bina standartlarına uygun olup olmadığını da kontrol ederiz. Mali’deki okulları gördüğünüzde ’burada eğitim mi yapılıyor?’ sorusunu kendinize sormaktan alıkoyamazsınız.
Mali’deki en büyük eksiklerden bir tanesi de eğitim ve öğretime devlet tarafından hiç yatırım yapılmamış olması. Eski Fransız sömürgesi batı Afrika ülkelerinin durumu maalesef böyle. Fransız işgalinin en büyük etkilerinden birisi de toplumu sistematik bir şekilde cahil bırakmış olması. Halkın yüzde ellisi halen okuma ve yazma bilmemekte. Ama bunun yanında güzel gelişmeler olmuyor değil elbette. Arap ülkelerinde İslam hukuku eğitim alan öğrenciler mezun olduklarında okullarda hemen göreve başlıyorlar. Ancak biraz önce belirttiğimiz gibi burslu öğrencilerin sayısının kontenjanı kısıtlı olduğundan istenilen sayıda öğrenci gönderilemiyor. Ziyaret ettiğimiz her mekânda okul için yardım talep ediyorlar. Gıda dağıtımı akabinde köyün öğretmeni ’bizim okula yardımda bulunsanız çok büyük hizmet etmiş olursunuz’ diyerek dertlerini paylaşmakta. Ülkede eğitim için ciddi bir yatırım yapılması ihtiyaçların en başında geliyor. Halkın din eğitime çok önem atfettiğine dair geçmiş tarihte yaşanmış bir hadiseyi anlatmak istiyorum. Bu topraklarda yaşayan insanlar İslam dini ile ilk tanıştıklarında bu dini öğretecek âlim insan bulmada çok sıkıntı yaşamışlar. Bunun yanı sıra Müslüman olanlar arasında çok zengin kabile reisleri de varmış. Temel dini emirleri bildikleri için hac mevsiminde kutsal topraklara gitmek için yola çıkmışlar. Orda bulundukları zamanda Müslümanların ileri gelenlerine dertlerini anlatmışlar; onlardan ülkelerine dini öğretecek âlim istemişler. Âlimlerle tanıştırılan bu Malili kabile reisleri onların terazide tartılmalarını istemiş. Terazide tartılan âlimlere ağırlıklarınca altın verilmiş ve bu şekilde yanlarında alıp Mali’ye getirmişler.
Biz bu ülkeye ’Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin Ramazan ayı gıda yardımı programı çerçevesinde geldik. Mali’deki rehberimiz Ramazan ayına mahsus yardım programının ilk olduğunu bize söyledi ve halkın bundan çok memnun ve mutlu olacağını belirtti. İlk gün gıda için ne dağıtabileceğimizi partner kuruluş ile değerlendirdik ve bunun için bir plan hazırladık. Yardım kuruluşları genellikle gittikleri ülkelerde başkent ve etrafında yaşayan fakirler üzerinde yoğunlaşırlar. Bunun neticesinde başkente uzak mesafede olan şehirleri ihmal ederler. Bu neticeden yola çıkarak bizim buna son vermek istediğimizi ve özellikle yardımları uzak bölgelere ulaştırmak istediğimiz belirtince rehberimiz çok duygulandı. Başkent Bamako’ya yaklaşık 400 km mesafede bulunan Sikasso şehrine ve yine 260 km uzağında bulunan Sego şehrini kapsayan yardım paketlerini ulaştırmak için bir çalışma başlattık. Partner kuruluşunun gönüllü elemanları hummalı bir çalışma neticesinde 3263 gıda kolisi hazırladı. Ülkedeki gıda sektörünün yine devlet reisine yakın olan işadamlarının tekelinde olduğunu belirtmekte fayda var. Gıdayı satın almadan önce halkın en yoğun tükettiği gıdaları sorduk. Bize en çok makarna, pirinç, şeker, yağ ve hurma tüketildiğini belirttiler. Ertesi gün şehir merkezine inip toptancılardan bu gıdaları satın aldık. Dernek olarak gıdaları koliler vasıtasıyla dağıtmak istediğimizi belirtince bize bakarak güldüler ’Burası Türkiye gibi gelişmiş değil, dolayısıyla koli bulmamız çok zor olabilir’ dediler. Kolileri kâğıt fabrikasından temin edebileceğimizi öğrenince hemen ’organize sanayi’ bölgesine hareket ettik. Kâğıt fabrikası dedikleri yer on metre kareden oluşan boş bir dükkân ve bu dükkânda yurt dışından ithal edilen gıda kartonlarını boşaltmak suretiyle isteyen müşterilere satan bir işyerinden ibaret olduğuna şahit olduk. İmalat sanayisi olmayan ülkede market kolileri bile para ile satılmakta! Neyse ki bu zorlukları da atlatınca ertesi gün sahuru yapar yapmaz Sikasso yoluna çıktık. Şehre varışımızda dağıtım yapacağımız İslamî merkezde coşkulu bir kalabalık grup tarafından karşılandık. Sikasso’ya ilk kez bir yardım kuruluşu gıda dağıtımı için geldiğini ve bundan çok mutlu olduklarını ifade ettiler. Merkezin kütüphanesine girdiğimizde çok zengin kaynakların bulunduğuna şahit olduk. Ayrıca Mısır’dan Ezher Üniversitesi bu şehre düzenli olarak lise hocası gönderiyor. Buradaki Mısırlı hocalar birkaç yıllığına görev yapıyorlar. Yaşam şartları zor olduğundan evli olan bu hocalar maalesef ailelerini yanına alamıyorlar. Mısırlı Adil hoca ile tanıştık, akşam iftara kalmamızı istedi; fakat daha önümüzde başka dağıtım yerlerinin bulunduğunu söyleyerek mazeretimizi bildirerek vedalaşarak tekrar yola koyulduk. Bu sefer yolumuz mesafe olarak kısa ancak yolun kötü olması Sego’ya varmamız öngördüğümüzden uzun sürüyor. Yolumuz üstünde yoksul bir köyde dağıtım yapacağız, bizi bekleyen ahalinin halini görünce dönüp kendimize bakarak ’biz hangi dünyanın insanlarıyız’ demekten kendimizi alıkoyamıyoruz. İnsanların üzerinde elbise var demek biraz abartı olur. Delik deşik olmuş kıyafetlerin yorgunluğu insanların kendisi kadar bitap. Düşünüyorum da; burada kış mevsimi olsaydı insanlar nasıl yaşarlardı? Yüce Yaratan bu ülkelere insanların kaldırabileceği bir iklim şartları yaratmış. Paradoks hallerini ancak bu gibi ülkelerde çok iyi idrak ediyorsunuz. El-Ezher’de okurken şuan rahmetli olan el-Museyyiri hocamız vardı, Müslüman ülkeler için bir ilginç benzetme yapmıştı, hiç unutamam: ’Müslüman ülkelerin yer altları zengin, yer üstünde yaşayanları fakir; batı toplumlarının yaşadıkları ülkenin yer altı toprakları fakir; ama üstünde yaşayanlar varlıklı.’ Dünyadaki emperyalist güçler Müslüman ülkeleri sömürmekten hiç geri durmamış ve halen de devam etmekte. Düşünün Mali gibi bir ülkede çıkan altınlar tamamıyla yurt dışına ihraç ediliyor. Altına benzen diğer değerli metallerin durumu da farklı değil; küresel sermayeci firmalarca bu değerli madenler işletilip dünya pazarına sunuluyor.
Yönümüz bu sefer Sego’ya bağlı ancak ana yola uzak bir köy. Buraya ulaşmak gerçekten zor olduğunu yağmur çukurlarının içinden geçince idrak ettik. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından vardığımız köye ahali bizi ’la ilahe illallah’ nidalarıyla karşıladı. Dağıtım yapacağımız camide kısa bir konuşma yaparak Türkiye’deki kardeşlerin kalpleri ve duaları Afrika’daki kardeşleriyle beraber olduğunu, Ramazan ayını aç geçirmemeleri için gıda yardımı yaptıklarını ve gelişmeleri çok yakından takip ettiklerini belirttik. Onlar da bil mukabil dua ettiklerini ve çok teşekkür ettiklerini ilettiler. Cansuyu derneği Mali’ye 20 adet su kuyusu açmış ve 20 kuyunun da fizibilite çalışmalarının devam ettiğini öğrenmemiz bizi çok mutlu etti.
Afrika’nın en büyük sorunlarından birisi de herkesçe malum çekilen su sıkıntıları. Temiz su olmadığından insanların sağlık durumları da ciddi manada etkilenmekte. Birkaç bidon su için kilometrelerce yola çıktıklarına çokça şahit olduk. Evet birkaç bidon su için ortalama bir gün mesai harcıyorlar. İnsanların ömürleri su taşımada, gıda temin etmede ve hastalıkla ’yaşamda’ geçiyor. ’Yaşamda’ dedim zira burada teşekküllü hastaneler olmadığı için insanlar hastalandığında tıbbi tedavi alamıyorlar. Bu sebepten ötürüdür ki, Afrika ’da ’koca karı’ tedavi yöntemleri veyahut daha spesifik olarak ifade edecek olursak ’sihir ve tılsımla’ yapılan tedavi metotları çok yaygın. Başkentin merkezinde kurulu pazarda timsah, yılan ve nice vahşi yırtıcı hayvan derileri bu amaçta kullanılmak üzere işportacılar tarafından satılmakta. Kıtada en büyük sağlık sektörü bu tedavi metodunun yaygınlığından ibaret olması yerleşmiş bir olgu artık. Bir doktor ortalama 25000 hastaya bakmakla yükümlü olduğunu da hatırlatmakta fayda var. Sömürge devletleri Afrika kıtasına girdiklerinde insanların dinlerini hastanede tedavi olma karşılığında satın almış. Batılı hümanistler misyonerlik faaliyetlerine safça değerlendirme yaparak, bunun, o insanların iyiliği için yapıldığını öne sürüyorlar. Sözgelimi bir Afrikalı vatandaş tedavi için başvurduğu hastanede kendisine Hıristiyan din görevlileri İncili kabul etmek şartıyla tedavi olabileceğini söylüyorlardı. Zavallı hasta ise iyileşebilme umudu ile bu dini kerhen de olsa kabul ediyordu. Bu manzaraları Afrika ülkelerinde çokça görüyoruz. Mali halkının %95’i Müslüman olmasına rağmen misyonerler neredeyse her büyük şehre kilise inşa etmişler. Kiliselerin yanından geçtiğimizde rehbere sormadan edemiyoruz doğal olarak. Bize gülerek ’bu kiliseler faal değil ancak ülkede Hıristiyan nüfusunun yoğun olarak yaşadığı görüntüsünü vermek istemelerinden dolayı her yerde kilise inşa ediyorlar’ cevabı veriyor. Bu cevap karşısında rahatlıyoruz.
Sego’da gıda dağıtımımız yeni cami açılışına tevafuk ediyor, şehirlerarası yol üstünde yapılmış bu mescit körfez ülkelerinin sponsorluğunda yapılmış. Ekibimizi en çok etkileyen olay, dağıtımlardan birisi de köy ahalisinin neredeyse tamamında uzuvlarında ’ampütasyon’ uygulanmış olması idi. Kolileri verdiğimiz kimi köylülerin eli, kimisinin de parmaklarının tamamı alınmış, kiminin de katarakt hastalığından dolayı verdiğimiz yardımı kendisi bizzat teslim alamıyor yanındaki küçücük çocuğu cılız haliyle yüklemeye çalışıyor.
Yine program çerçevesinde bin kişiyi aşan bir iftar yemeği vereceğiz. Yer konusunda istişare ettikten sonra Bamako Libya İslam merkezini seçiyoruz. Libya deyince son altı aydır ülkede yaşananları ve devrimciler tarafından zafer ilanıyla sonuçlanan iç çatışma, yeni bir mecraya girmiş durumda. Emperyalist güçlerce ülkenin yüksek kalitedeki petrol kaynakları paylaşılma ve dev ekonomik kontratların elde edebilme hesapları yapılmakta. Libya’da Gaddafi rejimi çöktü çökmesine ancak bu ülke yönetimi geçmişte Afrika’nın birçok ülkesinde İslami eğitim merkezleri açmış ve halklarının dinlerini öğrenebilmede ciddi mali kaynaklar aktarmış. Gittiğimiz merkezde halen Libyalılar görev yapmaya devam ediyor. İftar programı Bedir Savaşı’nın yıldönümüne rastladığı için katılım bir hayli yüksekti. Bu münasebetle merkezin sinema salonunda meşhur ’çağrı’ filmi oynatılmaktaydı ve merakımız bizi oraya yönlendirdi ve bir de ne görelim? Filmin savaş sahnelerinde sahabelerin zafer kazandığı yerlerde, Hz. Hamza’nın Ebu Cehil’e doğru hiddetli bir yönelişle atını sürmesi Malililerce ıslık çalınarak ve alkışlanarak izlenmesi çok duygu dolu anlar yaşattı bizlere. İslam’ın zaferine öyle coşuyorlar ki adeta kendilerinden geçiyorlar. Aramızdaki kardeşlik bağı bu manzaralar karşısında biraz daha güçleniyor ………
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.