Özlenen Rehber Dergisi

110.Sayı

Kadîm İzlerin Otağı Bir Ülke Suriye( İı. Bölüm)

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 110. Sayı
Geçen ayki yazımızda Suriye topraklarında medfun bulunan Peygamberleri ve Allah Rasulü (s.a.s.)’efendimiz’in sahabelerinden bazılarını takdim etmiştik. Bu ayda kaldığımız yerden devam ediyor, gözyaşının hüküm sürdüğü Suriye topraklarındaki deruni gezimizi sürdürüyoruz.
Hz. Hafsa binti Ömer (r.anha)
Ezvac-ı Tahirat’tan olan Hz. Hafsa (r.anha) annemiz ikinci halife Hz. Ömer (r.a.)’efendimiz’in kızıdır. Uzun yıllar Medine’de Allah Rasulü (s.a.s.)’efendimizle yaşayan Hz. Hafsa annemiz Hz. Âişe (r.anha) annemizin ifadesiyle ’Babasının kızı’ olma hüviyetine sahip bir kişilikte idi. Adil, kararlı, sadakatli bir ahlaki yapıya sahip olan Hafsa annemiz Miladi 667 (Hicri 45) yılında vefat etti. Kabri tarihçilerin büyük çoğunluğuna göre Medine Cennetü’l-Baki’ kabristanındadır. Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan Eski Kabristanlık’ta da bir kabri bulunmakta ve binlerce mümin tarafından ziyaret edilmektedir.
Hz. Ebu Hureyre (r.a.)

Asıl isminin ne olduğu tam olarak bilinmeyen bu sahabe Efendimiz kucağında kedi taşıdığından dolayı Allah Rasulü (s.a.s.)’efendimiz tarafından ’kedi/kedicik babası’ manasına gelen Ebu Hureyre diye isimlendirilmiştir. Aslen Yemen asıllı olan Ebu Hureyre (r.a.)’nin Efendimiz (s.a.s.)’in Hayber Fethi esnasında müslüman olduğu rivayet olunmaktadır. Ashab-ı Suffe’dendir. Efendimiz (s.a.s.)’den en fazla hadis rivayet eden sahabedir. Efendimiz (s.a.s.)’den sonraki dört halife döneminde çeşitli vazifelerde görevlendirilen Ebu Hureyre (r.a.) 678 yılında vefat etmiştir. Genel kanaat Medine’ye defnolunduğu yönünde olmasına rağmen Şam’da da kabri bulunmaktadır.
Hz. Muaviye bin Ebu Süfyan (r.a.):
Miladi 602 yılında Mekke’de doğan Hz. Muaviye bin Ebu Süfyan (r.a.) Kureyşin ileri gelen kabilelerinden Abdi Şems kabilesine mensup idi. Bu kabile ile Efendimiz (s.a.s.)’in kabilesi birkaç batn yukarıda birleşmekte idi. Yani Hz. Muaviye (r.a.)’efendimiz (s.a.s.) ile -kabilesel bazda- amca çocukları idi. Peygamber (s.a.s.)’efendimize vahiy katipliği de yapan Hz. Muaviye (r.a.) 632 yılında Efendimiz (s.a.s.)’in vefatından sonra Suriye bölgesi fetih hareketlerine katıldı. Hz. Ömer (r.a.)’efendimiz’in hilafetinde Suriye’ye vali olarak atandı. Kıbrıs, Lodos ve Likya’nın İslam topraklarına katılmasını sağladı. 669-678 yılları arasında İstanbul üzerine seferler yapmışsa da bunda başarılı olamadı. 680 yılında Şam’da vefat etti. Kabri Şam’dadır.
Hz. Esma binti Ümeys (r.anha)
Aslan yürekli sahabe annelerimizden olan Esma binti Ümeys Mekke’de doğup büyüdü. Efendimiz (s.a.s.)’in hanımlarından Hz. Meymune (r.anha) annemizin kızkardeşi olan Esma (r.anha), Efendimiz (s.a.s.)’in baldızı idi. Dokuz kızkardeş idiler ve dokuzu da Efendimiz (s.a.s.)’e iman etti. Efendimiz (s.a.s.)’de ’imanlı kızkardeşler’ diye taltifte bulundu. Hz. Esma (r.anha) Hz. Cafer (Cafer-i Tayyar) (r.a) ile, ablası Ümm-ü Fadl Efendimiz (s.a.s.)’in amcası Hz. Abbas (r.a.) ile, öbür ablası Hz. Selma (r.anha) Efendimiz (s.a.s.)’in diğer amcası Hz. Hamza (r.a.) ile evli idi. Hz. Esma (r.a.) kocası Cafer-i Tayyar (r.a.) ile önce Habeşistan’a ardından da Medine’ye hicret etmiş ve Efendimiz (s.a.s.)’in lisanıyla ’iki hicret sahibi’ lakabina layık görülmüştür. (Konuyla ilgili olarak bkz, Müslim, Fezailü’s-Sahabe: 169)
Hz. Cafer (r.a.)’in vefatından sonra Hz. Ebubekri (r.a.) onun vefatından sonra da Hz. Ali (k.v.)’efendimizle evlenen bu sahabe annemiz Kerbela hadisesinden sonra Emevilerce Şam’da ikamete mecbur edilir. Zulüm görmemiştir. Miladi 667 (Hicri 459 yılında vefat etmiştir. Kabri Şam Eski Kabristanlıktadır.
C - TABİUN
Veysel Karani (rah.)

555-560 yılları arasında Yemen’in Karen köyünde dünyaya geldi. Efendimiz (s.a.s.)’e olan sevgisi ile tanındı. O (s.a.s.)’nu dünya gözü ile göremediğinden sahabi olma şerefine nail olamadı. Tabiînin büyüklerinden olan Üveys el-Karanî Efendimiz (s.a.s.)’in hırkasına sahip olma şerefine erdi. İlk üç halife dönemindeki hayatı hakkında pek bilgi sahibi olamadığımız bu aşk sultanının, Hz. Ali (k.v.) döneminde Sıffin savaşına katıldığı ve o savaşta 657 yılında şehit olduğu rivayet olunmaktadır. Kabri Şam’dadır. (Bu bilgi de ihtilaflı onu sevenlerin çokluğu sebebiyle Şam’dan başka Yemen ve Siirt’te de kabri/makamı vardır.)
Ömer Bin Abdulaziz (rah.)
Emevî halifelerinin sekizincisidir. Annesi, Hz. Ömer (r.a.)’in oğlu Âsım (r.a.)’ın kızıdır. Kendisinden "Adalette ikinci Ömer" olarak söz edilir. Ayıca Müslümanlar Ömer Bin Abdulaziz’i İslam’ın 5. Halifesi olarak kabul ederler. Doğum yeri ve tarihi konusunda değişik rivayetlerin bulunduğu Ömer Bin Abdülaziz Hazretleri’nin Medine’de doğduğu rivayeti kuvvetli görüşlerdendir. Babası Abdülaziz’in Mısır âlisi olması münasebetiyle hayatının büyük bir bölümü orada geçmiştir. Daha sonra babasının isteği üzerine Medine’ye giden Ömer b. Abdülaziz eğitimini orada tamamlamaya çalışmıştır.
Halife Süleyman b. Abdülmelik’in ölümünden sonra Halife seçildi. Abdülmelik’in oğulları Yezid ve Hişam tarafından buna itiraz edilmişse de halkın teveccühüyle bu iş tamamlandı ve Ömer b. Abdülaziz Halife oldu. Halife Ömer, Müslüman olanların hangi ırktan olursa olsun diğer Müslümanlarla eşit olduklarını açıkladı. Onlardan vergi (haraç) alınmayacağını ifade etti. Savaştan ziyade barışı esas alan Ömer b. Abdülaziz Hazretleri, bu tutumundan dolayı birçok kabilenin Müslüman olmasını sağladı.
İki sene beş aydan fazla sürmemiş olan Hilafeti esnasında, içte ve dışta fevkalade hayırlı işler yapmıştır. Fitnecilerin fitnesine maruz kalan Halife, hicrî 101 yılının Recep ayında vefat etti. Mezarı Suriye’nin Halep şehrine 80 km mesafede bulunan Maarratün-Numan mevkiindedir.
D - ÂRİFLER, SÂLİHLER ve DİĞER BÜYÜKLERİMİZ
İbrahim bin Edhem (k.s.)
Hicri 714 senesinde Belh şehrinde doğan İbrahim bin Edhem hazretleri, Belh şehrinin Padişahının oğlu ve yerine geçecek veliahtı idi. Dünya nimetlerinin geçici güzelliğine aldanmayıp Hakka kul olma yoluna süluk etti. Devrin büyüklerinden olan Süfyan-ı Sevri ve Fudayl bin Iyad Hazretlerinden ilimler öğrendi, sohbetlerinde bulundu. Dini ilimlerde ihtisas sahibi oldu ve hem zahiri hem de batıni ilimleri deruhte ederek devrinin ünlü âlim ve ariflerinden oldu. Aldığı manevi işaretlerle Şam ve civarına gelen İbrahim bin Edhem Hazretleri miladi 779 yılında Şam’da vefat etti. (Vefat yeri ihtilaflıdır bugün gerek Şam’da gerekse de Suriye’nin diğer bir şehri olan Laskiye’de kabri/makamı bulunmaktadır.)
Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s.):
Miladi 1779 (Hicri 1224) yılında Irak’ın vilayetlerinden Süleymaniye’nin Karadağ kasabasında doğmuştur. Zamanın ünlü âlimlerinden eğitim görmüş, Arapça ve Farsça nazım ve nesirdeki üstünlüğü ile en önde gelen belagat âlimleri seviyesine yükselmiştir. Mevlana Halid (k.s.) dini ilimlerin yanı sıra matematik, geometri, astronomi ve coğrafya tahsil etmiş ve bütün bu ilimlerde zamanın söz sahibi olmuştur. Hicri 1224 yılında Hindistan’ın Cihan Abad şehrine giderek, orada Şeyh Abdullah Dehlevi Hz.’lerinin manevi eğitimine girer. Kısa süre sonra "irşad icazeti" alarak beş tarikata halife olur. Daha sonra Bağdat’a yerleşerek burada on yıl kaldıktan sonra Şam’a yerleşir. Kaldığı her yerde, kalabalık insan gruplarının izdihamı içerisinde birçok âlim ve emir onu ziyarete gelir. Gelenleri çeşitli ilmi konularda yetiştirmeye çalışır ve irşad eder. Miladi 1827 (Hicri 1242) yılında Şam’da vefat eder ve buraya defnedilir.
Muhyiddin-i Arabi (k.s.):
İsmi, Ebu Bekir Muhammed Bin Ali olup, İbn-i Arabi ve Şeyh-i Ekber lakaplarıyla meşhur olmuştur. Dini ihya eden manasında ’Muhyiddin’ ismini de almıştır. Ünlü mutasavvıf, 1165 yılında Endülüs’teki Mürsiyye kasabasında doğmuştur.
Mükemmel bir dini ve fenni ilim tahsili yapan Muhyeddin-i Arabi Hazretleri, kendisinden yüzlerce sene sonra ortaya çıkacak olan telgrafın çalışma tekniğini bildirmiştir. Yüzyıllar sonra Edison’u dahi "üstadım" demek mecburiyetinde bırakmıştır. Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethedeceğini ve Yavuz Sultan Selim Han’ın Şam’a geleceğini yaşadığı dönemde insanlara keşif yoluyla haber vermiştir.
Miladi 1239 yılında Şam’da vefat eden Hazret, Şam şehir merkezinden biraz dışarda Kasiyun Dağı eteklerine defnedildi. 1516 yılında Şam’ı fetheden Yavuz Sultan Selim İbn Arabi (k.s.) Hazretlerinin kabrine türbe ve yanına Cami ile İmaret inşa ettirdi.
Nureddin Zengi:
1118 yılında Musul’da dünyaya gelen Nureddin Mahmud Zengi 1146 yılında babasının vefatı üzerine Zengi hanedanlığının Halep bölgesinin idaresini eline aldı. Birçok Haçlı Seferini geri püskürten Nureddin Zengi dünya hayatında yapmak istediği iki mühim işten biri olan Kudüs’ün fethi için teknik ve askeri hazırlıklar yaptı. Selahaddin Eyyubi’yi askeri ve idari anlamda yetiştiren ve onun yetişmesine sebep olan kişide yine Nureddin Zengi idi.
Nureddin Zengi aynı zamanda Selahaddin Eyyubi’nin kayınpederidir. Miladi 1173 yılında Şam’da vefat eden Nureddin Zengi kendi yaptırdığı Nuriye Medresesine defnedildi.
Selahaddin-i Eyyubi:
Tarihteki büyük komutanlardan Selahaddin-i Eyyubi 1137 yılında doğdu. Haçlı seferlerine ilk karşı koyan büyük kumandan, Haçlı orduları tarafından işgal edilen Kudüs’ü 1187 yılında yeniden fethetmiştir. Selahaddin-i Eyyubi, İslam dünyasında yetişen, ama Batılılarca da takdir edilen büyük bir kahramandır. Gerek Doğulu, gerekse Avrupalı kalemler tarafından hayatı, kahramanlığı, zaferleri, hoşgörüsü ile en çok merak edilen ve bu vesileyle romanlara, hikayelere, filmlere konu olan nadir tarihi şahsiyetlerden birisi bu büyük hükümdardır. Salahaddin-i Eyyubi’nin mezarının bulunduğu türbe Emeviye Camisi yanında bulunmaktadır. Aynı türbe içerisinde bulunan diğer mezar ise eşine aittir.
Ayrıca Selahaddin-i Eyyubi türbesinin avlusunda, 1914 yılında Filistin’de uçakları düşen ve ilk hava şehitlerimiz olan Fethi Bey, Sadık Bey ve Nuri Bey’in mezarları bulunmaktadır.
Süleyman Şah

Süleyman Şah, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Ertuğrul Gazi’nin babası Osman Gazi’nin dedesidir. Miladi 1178 yılında doğdu. Moğol istilasından dolayı Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı. İlk önce Erzincan Ahlat yöresinde ikamet eden Süleyman Şah ve Kayı boyu aşireti, daha sonra İznik’i fethetti. Memlüklüler’in Anodolu’ya gelmekte olduğunu duyunca önlerini kesmek için Suriye yöresine gitti. Yapılan savaşta yaralandı. Yaralı olarak Fırat nehri’ni geçmeye çalışırken boğularak vefat etti. Bugün Suriye topraklarındaki Caber Kalesi’nin dibindeki kümbete defnedildi.
Birinci Dünya Savaşı sonrası yapılan Ankara ve Lozan antlaşmalarına göre Caber kalesi her ne kadar Suriye sınırlarında da olsa Türkiye toprağı sayıldı. Günümüzde hala Caber kalesinde Türk Jandarması nöbet tutmaktadır.
Sultan Vahideddin,
36. ve son Osmanlı padişahı aynı zamanda da 115. İslam Halifesi olan Sultan Mehmed Vahideddin 2 Şubat 1861 yılında İstanbul’da doğdu. Babası Sultan Abdülmecid’dir. 3 Temmuz 1918 yılında Sultan Reşad’ın vefatının akabinde tahta çıkan Sultan Vahideddin, 17 Kasım 1922 tarihine kadar o çok sıkıntılı dönemde padişah olarak tahtta kaldı. Sonraki yıllarda Malta ve Hicaz’da yaşadı. Son olarak ise İtalya’nın Cenova kentinin San Remo kasabasında ikamet eden Sultan Vahideddin 16 Mayıs 1926 yılında kalp tıkanıklığından ötürü vefat etti. Borçlarından ötürü cenazesine haciz konuldu ise de kızı mücevherlerini satarak haczi kaldırdı. Cenaze önce Beyrut’a oradan da Şam’a getirildi. Şam’da Suriye hükümeti’nin düzenlediği tören ile Süleymaniye (Selimiye) Cami’inde defnedildi. Kabri ülkemizden giden turistlerce de ziyaret edilmektedir.
Busra;

İslam tarihinde önemli yere sahip mekanlardan birisi de hiç kuşkusuz Busra’dır. Efendimiz (s.a.s.) vefat eden dedesince amcası Ebu Talib’e emanet edilmişti. Efendimiz (s.a.s.) 12 yaşlarındayken Ebu Talip ticaret maksadıyla Suriye/Şam bölgesine gitmek üzere hazırlık yaparken Efendimiz (s.a.s.)’i de yanına alarak Şam cihetine yola çıkmıştı.
Busra köyüne geldiklerinde o köyde ikamet eden Rahip Bahira isimli bir manastır görevlisince Efendimiz (s.a.s.) tanınmış ve Ahir zaman peygamberi olduğu tasdiklenilerek Yahudilerin O (s.a.s.)’nu tanımamaları ve zarar vermeleri maksadıyla Ebu Talib’e Mekke’ye geri dönmesi tavsiye edilmişti. İşte bu köyde Suriye sınırları içerinde Ürdün sınırına 10, Hatay’a 150 km uzaklıkta bir yerdedir. Busra’da Efendimiz (s.a.s.)’in kervanın develerini beklediği yere Selahaddin Eyyubi tarafından bir mescid yapılmış ve mescid’in kubbeside o güne ithafen beyaz renkte inşa edilmiştir. Bugün bu şehir ve mescid hala durmakta ve ziyaretçilerce de ziyaret edilmektedir.
Sonuç;
Kadim zamanların otağı demiştik ya gerçekten de otağ bir yöre Şam, Suriye yöresi. Tarih burada cereyan ediyor. Peygamberler –Kur’ân-ı Kerim’den öğrendiğimiz kadarıyla- hep bu bölgede yaşamışlar çünkü. Bu bölgede, Mezopotomya’da...
Tarihte bilinen ilk antlaşma olan Kadeş antlaşması burada imzalandı mesela. Uygarlıklar buradan dünya sahnesine çıktı. Hatta Âdem (a.s.) ile Havva annemiz burada buluştular. İlk cinayet burada işlendi, ilk cenaze buradan kalktı. İnsanlar tarihin her döneminde buraya teveccüh ettiler. Semud, Ad, Lut kavimleri hep burada yaşadılar. Davut ve Süleyman (a.s.) peygamberler burada adaletle hükmetti. Davut Nebi, Calut’u burada öldürdü. Kardeşleri Yusuf (a.s.)’u burada kuyuya attılar. Mısır burada Aziz’ine, Yusuf’una kavuştu. Zekeriya ve Yahya Peygamberlerin kanları bu topraklara düştü. İsa (a.s.) buradan çıktı göklere ve yine buradan inecek yeryüzüne. Efendimiz (s.a.s.) de buradan şereflendirdi dünyayı ve hayatı. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali (r.amhüm)’ler hep burada hüküm sürdü. Hasan Efendimiz burada zehri yudumladı ve Kerbela’da Hüseyin Efendimiz önderliğinde Ehl-i Beyt bu topraklarda susuzluğa kandılar. Hasılı hayat bu topraklarda, tarih bu topraklarda, ilim, irfan hep bu topraklarda...
Geldiğimiz 21.yy.da da tarih bu topraklar üzerinde senaryo ediliyor. Afganistan, Filistin, Irak, Suriye ve bilmem daha nereler nereler. Bize düşen hiç değilse kadim zamanların izine sahip çıkmak, mirasımızı kıyam ettirmek olmalı belki de. Fayda hâsıl olur mu bilinmez ama bu topraklar İslam’ın nüvelendiği Hakkın üstünlüğünün haykırıldığı anfiler, kürsüler...
Allah mutlaka nurunu tamamlayacaktır. Şeytana, tağuta, fitneye rağmen...
İstikamet üzere yaşamak duasıyla...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.