Özlenen Rehber Dergisi

113.Sayı

Bir Toplumsal Vakıa : Boşanma

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 113. Sayı
Bir Toplumsal Vakıa : Boşanma
Toplumsal bir vakıa olarak bilinen boşanma sorunu, gün geçtikçe daha çok aileyi de birlikteliğine katarak yıkımlarına devam etmektedir. Hukuksal anlamda boşanma; evlilik sözleşmesinin sona ermesidir. Ancak ruhsal açıdan ailenin bölünmesine ya da tümden dağılmasına yol açan ve bütün aile üyelerini sarsan karmaşık bir olaydır.
Toplumsal ve kültürel tüm değişimler ve bunların aileye sıçraması boşanmanın nedenleri arasında gösterilebilir. Zamanla değişen ve bir takım değerlerini kaybeden bir toplum halini alıyoruz. Kentleşmenin ve batılılaşmanın da artışı ile birlikte aile kavramının da manasını yitirdiğini söylemek mümkündür. Tabii yitirilen manaların sonucu olarak da boşanma oranlarındaki artış tetiklenmektedir. Boşanmanın sebebi genelde şiddetli geçimsizlik olarak ifade edilmektedir. Ya da bu geneli kapsayan ifade ile hakikatteki sebepler örtbas edilmek istenmektedir. Lakin mühim olan bu aldatıcı nedene sığınmadan, gerek maddi gerekse manevi ve bir çok hayal ile kurulan yuvaların birer hüsran ile sonlandırılmasına sebep olan sahici nedenleri görmek ve gösterebilmektir.
Telaffuzu kolay ve kısa olan ’boşanma’ kelimesinin nedenleri ise bir o kadar zor ve uzundur. Gün geçtikçe gelişen ve değişen bir toplumuz. Bu değişimin insanlar üzerinde olumlu etkileri olduğu kadar olumsuz etkileri de vardır. Teknolojinin de ilerlemesi ile birlikte bireylerin sanal aleme talep ve ihtiyaçları artış gösteriyor. Sanal alemde ücretsiz üyelik ile erişimi sağlanan sosyal paylaşım siteleri insanları aldatıp, evlilikleri tehdit boyutunda gelişimine devam ediyor. Amerikan Boşanma Avukatları Akademisi tarafından yapılan araştırmalara göre sosyal paylaşım siteleri boşanma nedenlerinin başında geliyor. Evliliklere dışarıdan yapılan müdahaleler de boşanma nedenleri arasında gösterilebilir. Anne ya da babanın çiftlere hükmetmeye çalışması ve ikilem çıkarması huzursuzluğa yol açıyor ve neticesinde çıkan kavgaların sonucunda mevzu boşanmaya kadar gidiyor. Yalnız anne, babanın değil eş, dost, akrabanın da birer etken olduğunu söylemek mümkün. Tabii maddi sıkıntıların da ciddi boyutta sorun teşkil ettiğini unutmamak lazım. Arkadaşlar arasındaki çekişme, ’Onda var, ben de neden yok?’ anlayışı ve hep daha fazlasını isteme, arzularını tatmin edememeleri de büyük sorunlar haline geliyor.
Huzursuzluğun bir nedeni de evdeki reisin iki tane olmasıdır. Kadının iş sektöründe de varlığını göstermesi kendilerine olan güven ve söz hakkını da artırdı. Hatta bununla sınırlı kalmayarak evin reisi konumundaki erkeği geri plana itmek isteyerek aile üzerinde tek hakimiyet kurma çabaları da boşanmaya yol açan büyük bir etkendir. Tabii ki kararlar aile bireylerinin ortak düşüncesi çerçevesinde verilmelidir ve kadın özellikle annelik vasfından dolayı büyük bir söz hakkına sahiptir. Fakat dinimizde de olduğu gibi kadın, eşinin sözlerine rıza göstermelidir. Nasıl bir ülkede iki Başbakan olamayacağı gibi bir ailede de iki reis olamaz.
Bahsettiğimiz sebeplerin yanı sıra bir de milyonları sahteliğin bağımlısı haline getiren ’televizyon’ faktörü var. Bir çok insanda bağımlılık haline gelen dizi ve filmler evlilikleri tehdit edici birer kötü örnek haline gelmiştir. Bir takım çıkarlar, şartlar ya da ahlaksızlık sonucu kurulan yuvaları ve istenmeyen çocukları konu edinen bir çok dizi izlenme rekorları kırarak sezonlar boyunca ekranlarda gösteriliyor. Ekranda gösterildiği saatten itibaren dikkat kesilerek tutkulu bir şekilde olayları takip eden bizler; yaşananları da olduğu gibi hayatlarımıza aksettirmekten geri kalmıyoruz. Bir çok kozmetiğin eseri, estetik güzeli sözde cezbedici karakterleri izlemekten, kendimizde ya da eşlerimize de kusur arar olduk! Dizi karakterlerine benzemediği için ya da onlar kadar bakımlı, çekici, güzel olmadığı için birbirlerine yüklenen eşleri ve neticesinde çıkan büyük olayların sonucu olarak kaçınılmaz boşanma sonunu yaşamak eskisi kadar şaşırtıcı değil.
Boşanmaların artması, evlenme çağına gelen gençler için de kötü örnek teşkil ediyor. İstatistikler, boşanmış eşlerin çocuklarının kurdukları evliliklerin de boşanma ile sonuçlanma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteriyor. Böyle eşler evlendiklerinde dar boğazlara girdiklerinde en kolay çözümü ana babalarının yolundan giderek ayrılmada buluyorlar. (Kaynak; Kadın Ve Aile Ansiklopedisi 1. Cilt - Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU )
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, boşanmalar evliliğin ilk 5 yılınca gerçekleşiyor. 2011 yılı son çeyrek verilerine göre, 137 bin 386 çift evlendi, 28 bin 370 çift boşandı. Yaş grubuna göre boşanmalara bakıldığında en fazla boşanma 30-34 yaş aralığında görülüyor. Bu yaş grubunu sırasıyla 25-29 ve 35-39 yaş aralığı izliyor.
Boşanma Sonrası Kadın, Erkek ve Çocuğun Durumu

Duruşma sonrası dönem, suların durulmasının beklendiği, tarafların kararlarından mutluluk duyarak hayatlarına devam edecekleri düşüncesinin zihinlere hakim olduğu zaman dilimleridir. Fakat genellikle bu düşüncenin yanlışlığı iş işten geçtikten sonra anlaşılıyor. Ve o andan itibaren psikolojik sorunlar her bireyde ayrı ayrı beliriyor.
Boşanma sonrası dönem kadın için ilk zamanlarda sakin, rahat ve huzurlu bir hayatın başlangıcı olarak görülse dahi birkaç zaman sonra hakikat görülerek yaşanılması zorunlu bir hal alacaktır.
Kadın hayata tutunma adına ciddi sorunlar yaşayarak çevresinde mutlu olamaz bir hale gelecektir. Çözümü anti depresan ilaçlarında bularak farklı, bambaşka alanlara doğru yönelime başlayacaktır. Bu yaşanılan manevi eksikliğin yanında bir de maddi sorunların yaşama hakim olduğu düşünülür ise o zaman durum daha kötü bir hal alma yolunda ilerliyor demektir. Kadının bakmak zorunda olduğu ya da görmek için hasret ile gün saydığı çocukları var ise, süreç daha zorlu ve meşakkatli hale gelecektir. Çocuklarına maddi sıkıntılar yüzünden bakım sağlayamayan anne, çözümü Çocuk Esirgeme Kurumları’nda görüyor, ne yazık ki! Günümüze baktığımızda hem esirgeme kurumlarındaki artışı hem de Kadın Sığınma Evleri’ndeki artışı görmek mümkün. Kadın yaradılışı gereği daha nazik, kırılgan bir yapıya sahip olduğundan duygularını kolaylıkla belli ederek, sığınma evlerinden gelen destek ve yardımlar ile yaşamına devam etmeye çalışıyor. Erkek ise sorunları daha çok içinde yaşadığı için ciddi boyutta bunalıma girerek, emanet olarak taşıdığı canına dahi kast edebiliyor. Genel olarak kırgınlık, kızgınlık ve pişmanlık duygularının vermiş olduğu üzüntü ile sosyal yaşamına tutunma çabası içinde hayatını devam ettirmeye çalışıyor.
Kadın ve Erkek olgunlaşmış beyinleri ile, bunca sorunla baş edemezken, en hatasız olanların yani çocukların durumu daha zor ve içler acısı hal alıyor. Çocuğun küçük yaşta iken, anne ya da babasından ayrılması kişiliğinin oluşması üzerinde çok büyük etki gösteriyor. Çocuk daha anne ve babasının göstereceği sevgiden tam anlamı ile nasiplenemeden bir tanesinden vazgeçmek durumuna getiriliyor. Sevgisizlik ve Ebeveynlerin kendi iç sorunlarından dolayı çocuğa yeteri kadar ilgi, alaka gösteremeyecek olmaları ciddi boyutlarda sorunlara yol açabilir. Böyle yetişen çocuklar akranlarına karşı saygısız, hırçın davranışların yanında anne ve babasının ayrılığından kendilerini sorumlu tutmaktadır. Bu şekilde tek taraflı bir sevgi ile büyüyen çocukta ileriki yaşlarda daha büyük problemler kendini belirtir. Çevreye, arkadaşlarına uyum sağlayamamanın yanında, okulda da gerekli gayreti gösteremeyecek olmaları, sonrasındaki eğitim ve sosyal hayatlarına da sıçrayarak tamamen sorunlu bir birey oluşmasında zemini oluşturmuş olacaktır. Böylece sağlanamayan başarı ve dikkat bozukluğu ile yaşıtlarından geride, kısacası daha en baştan yenik olarak hayatlarına devam edeceklerdir.
Sonuç
Basit bir kırgınlık ya da kızgınlık sonucu yılların emeği ile kurulan yuvaları dağıtmak taraflara mutluluk yerine huzursuzluk, psikolojik ve sosyolojik sorunlar getirmektedir. Bir takım çıkar, menfaat ve bilinçsizlik üzerine kurulan yuvaların sonunun hüsran olacağı bilinmelidir, görülmelidir. Ancak doğru bir amaca ve niyete sahip olarak Dünya adlı gezegende varlığımızı devam ettirebilir ve hüsran ile sonuçlanacak kararlardan geri durarak, yıkıcı değil yapıcı olarak mutluluk sağlayabiliriz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.