Özlenen Rehber Dergisi

114.Sayı

Selamlaşma Adabı - 1

SELAMIN EHEMMİYETİ
Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; bir adam Nebi (s.a.v.)’e: ’İslâm’ın hangi (hasleti) daha hayırlıdır?’ (diye) sordu. (Rasûlullah) (s.a.v.): ’Yemek yedirirsin ve tanıdığın tanımadığın (herkes)e selam verirsin.’ buyurdu. (Buhârî, İsti’zân, 9)
Cenâb-ı Hak (c.c) şöyle buyurur: ’Bir selâm ile selâmlandığınız zaman ondan daha güzeli ile selâmlayın veya ona ayniyle mukabele edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.’ (en-Nisâ, 4/86)
Yine Peygamber (s.a.v) Efendimiz:
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de (kâmil manada) iman etmiş olamazsınız. Size, yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey göstereyim mi? Aranızda selâmı yayınız.’ (Müslim, Îmân, 22)
Selam, sünnettir. Duyurmak müstehab, selamı almak farz-ı kifâyedir. Selamı alan kişinin verenin duyacağı kadar sesle söylemesi vaciptir.
Ebû Hureyre (r.a.)’ın Rasûlullah (s.a.v.)’den rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuştur: ’Biriniz (din) kardeşiyle karşılaştığı zaman ona selâm versin. Şayet o ikisinin arasına ağaç, duvar veya (büyük) bir taş girer (de onu kardeşinden ayırır), sonra onunla karşılaşırsa yine ona selâm versin.’ (Ebû Dâvûd, Edeb, 149)
Sahâbe-i Kirâm hazeratı bu sünneti işlemek için evlerinden dışarıya çıkarlar, sonra da içeriye girip tekrar selam verirlerdi.
Selamın manası emandır. Güven demektir. Sen başka bir Müslümana ’es-Selâmü aleyküm’ dediğin zaman bununla o şahsın kalp huzuruna, sükunete, sevinç ve güvene kavuşmasını istiyorsun, bunu temenni ediyorsun demektir.
Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, (bir defasında) o, çocukların yanına uğradı da onlara selâm verdi ve: ’Nebi (s.a.v.), bunu yapıyordu.’ dedi. (Buhârî, İsti’zân, 15)

SELAMLA İLGİLİ UMUMİ ADAB

Câbir b. Abdillâh (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Selam, konuşmadan öncedir.’ (Tirmizî, İsti’zân Ve’l-Âdâb, 11)
Otururken selam verildiği gibi kalkarken de selam verilmelidir. Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Biriniz, (oturmak istediği) bir meclise vardığı zaman selâm versin. (Meclisten) kalk(ıp ayrıl)mak istediği zaman da selâm versin. Zira birinci (selâm), sonuncudan daha evla, (önemli) değildir.’ (Ebû Dâvûd, Edeb, 153)
Başka bir hadiste; Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Binek üzerinde olan yaya yürüyene, yaya yürüyen oturana, az da çoğa selâm verir.’ (Buhârî, İsti’zân, 5)
Birisi gelip kendisine başkasının selamını tebliğ edince hem gönderene hem de getirene selam vermek de Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in âdeti idi.
Ğâlib’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Muhakkak ki biz, Hasan (el-Basrî)’nin kapısı (önün)de oturuyorduk. O sırada bir adam geldi ve şöyle dedi: Babam bana, dedemden rivayetle haber verdi ki (dedem) şöyle demiş: Babam beni, Rasûlullah (s.a.v.)’e gönderdi ve: ’Ona var da kendisine (benden) selam söyle!’ dedi. (Ravi devamla) dedi ki: Ben de (Rasûlullah’)a vardım ve: ’Muhakkak ki babam, sana selam söylüyor.’ dedim. Bunun üzerine (Rasûlullah): ’Aleyke ve alâ ebîke’s-selâm/Selam, senin ve babanın üzerine olsun!’ buyurdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, 169)
Karşılaştığı mü’minle selamlaştıktan sonra mümkünse musafahalaşmalıdır. Musafahada karşıdaki kişi elini çekmeden salik de çekmez ve kardeşini tebessümle karşılar.
Selamdaki bir edep de hadis-i şerîfte beyan buyrulduğu gibi şöyledir:
Ali b. Ebî Tâlib (r.a.)’den rivayet edildiğine göre -Ebû Dâvûd, ’Hasen b. Ali (Rasûlullah’a) raf etti.’ dedi.- şöyle demiştir: ’Topluluk (bir yere) uğradığı zaman, (içlerin)den birinin selam vermesi (hepsi için) kafidir. (İçlerin)den birinin (hepsi adına verilen selâma) karşılık vermesi de oturanlar için yeterlidir.’ (Ebû Dâvûd, Edeb, 155)
Bazı âlimler, birbirini tanımayan yabancı erkek ve kadınların selamlaşmasını mekruh görmüşlerdir. Genç kadına yabancı bir erkek selam verdiği zaman, şer’an o selama mukabele etmesi gerekmez. Çünkü bu, hiç de hoş olmayan neticelere kapı açabilir. Bazı âlimler de genç kadınlara değil de ihtiyar kadınlara selam vermekte bir sakınca yoktur, demişlerdir.
Kısaca, haklarında fitne korkusu bulunmayan kadınlara selam vermede bir sakınca olmadığı gibi, kadınların da aynı şartlarda erkeklere selam vermelerinde bir beis görülmemiştir.
’Yemek yiyen gibi hakikaten cevap vermekten aciz olana veya namaz kılan, okuyan gibi Şer’an âciz olan kimseye selâm vermek de mekruhtur. Eğer buna rağmen selâm verirse cevabı müstahak olmaz. (yani selamı almayı hak etmemiştir.) Lokmayı ağzına koymazdan evvel veya çiğnedikten sonra ona selâm vermek mekruh değildir. Çünkü o, selâmın cevabını vermekten aciz değildir.
(İbn-i Abidin, Reddül muhtar) buna göre eğer kişinin ağzında lokma veya su varsa ve o sırada kendisine selam verilirse selamı alma üzerine farz değildir. ancak eğer yemek yiyor, su içiyor fakat ağzında bir şey yoksa bu durumda selamı alması gerekir.
Fasıklara, kafirlere, münafıklara ve o esnada haram bir işle meşgul olanlara selam verilmez.
Herhangi kapalı bir mekâna girerken, ister dolu olsun, ister boş olsun selam vererek girilmelidir. Şayet boşsa selam gizlice geri alınmalıdır.
Telefon konuşmasına ve yazılan mektuplara selamla başlayıp selamla bitirilmelidir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.