Özlenen Rehber Dergisi

120.Sayı

Kapak-dosya;bir Neslin İnşası..

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 120. Sayı


Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nidâ kopararak "Mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik...
Halka değil, hakka inanan, meclisinin duvarında "Hakimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik...
"Kim var!" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "Ben varım!" cevabını verici, her ferdi "Benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...
Can taşıma liyâkatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik...Tek cümleyle, Allah’ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O’ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O’nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...
Necip Fazıl Kısakürek
- Arzu edilen nesil...
Özlediği, istediği gençliği böyle tarif ediyor Necip Fazıl Kısakürek. Üstad’a göre gençlik; toplumun yeniden toparlanabilmesinin yoludur. Bir misyonu, bir ideali gerçekleştirebilecek ilmi ve fikri donanıma haiz, bunun yanında da Hakka sadece Hakka inanan ve inandığı bu Hak davasını evde, mektepte, cemiyette kısacası hayatın her alanında bütün safiyet ve yüreklilikle, gayr-i İslami olan herşeye haykıran, haykırması gereken bir varlıktır gençlik. Gözlerini "Sonsuzluk Kervanı"nın erlerine dikmiş ve gönlünü Yüce Yaratıcı’nın merhameti ile hemhal olmaya bırakmış, yegane önder ve rehber olarak da O’nun kutlu Habibi (s.a.s.)’ni referans almış mutlu bir nesildir gençlik... Hakk’ın rızası uğruna dünya nimetlerini hiçe saymış, mefkûresi adına şahsî ikbalinden, kaygı ve ümitlerinden vazgeçmiş, heybesindeki iman ve aşk tohumlarını her iklimde yeşertmek için elinden gelen bütün gayreti göstermiş kadirşinas ve hamiyetkar bir gençlik...
Aslında arzu edilen nesil Üstad’ın kendisinden önceki binlerce dava ve gönül insanının da dediği gibi tam da bu. Özelliklede yaşadığımız bu çağda, 21. Yüzyılda.
Gençlik; bugün herkesin kabul ettiği bir deyişle ifade etmek gerekirse büyük bir potansiyeldir. Din için, memleket için ve belki de en önemlisi insanlık için büyük hem de çok büyük bir potansiyel. Bugün geldiğimiz noktada devletler ileriye dönük bütün planlarını genç nesil üzerine inşa ediyor. İslamî olsun ya da olmasın bütün kurum ve kuruluşlar geleceğe yönelik hazırladıkları bütün programlarında gençliği değişmez ve yeri başka bir alternatifle asla doldurulamaz bir değer olarak görüyorlar. İnsanlığın ikbali, ileride hayatın her alanındaki görev ve sorumlulukları devralacak bugünün gençliğinde. Devletlerin kendi bünyelerinde oluşturdukları gençlik bakanlıkları, sivil toplum kuruluşlarından siyasi partilere kadar her kesimin olmazsa olmaz olarak nitelendirdikleri gençlik kolları bu tezin en kuvvetli göstergesidir.
Asr-ı Saadetten örnekler...
Tarihi süreci göz önüne alarak yaşanan olayları değerlendirdiğimizde ta Allah Rasûlü (s.a.s.) Efendimiz döneminden itibaren dini ve diğer birçok alanda gençlerin yetiştirildiği, liyakat sahibi bireyler olarak çok mühim görevlerle sorumlu tutuldukları, bu ve buna benzer süreçlere doğrudan ya da dolaylı olarak müdahil olmaları ile kendilerinde var olan potansiyeli izhar ettikleri çok açık şekilde görülmektedir.
- Ashab-ı Suffe...
Peygamberimiz (s.a.s.)’den özel eğitim alan Ashab-ı Suffe seçkin, zeki, çalışkan, yoksul, ve bekar gençlerden meydana geliyordu mesela. Suffe, o günün şartlarına ve imkânlarına göre hayal edilenin çok ötesinde bir ilim ve fikir merkezi idi. Düzenli-sistemli sayılabilecek bir eğitim alarak, tarihin bu ilk yatılı okulundan mezun olan Ebu Hureyre (r.a.) Ebu Said el-Hudrî (r.a.), Muaz b. Cebel (r.a.) gibi genç ilim adamları, genç İslam Devletinde eğitim, yönetim, davet, irşad, maliye gibi stratejik ve son derece önemli vazifelerde istihdam ediliyordu. Olay sadece Suffe ile sınırlı mı idi? Tabi ki hayır. Peygamberimizin (s.a.s.) diğer ashabı da tarihte daha önce bir benzeri görülmeyen ’Nebevî Halk Okulu Öğrencileri’ olarak O’ndan günlük iman, takva, maneviyat ve medeniyet dersleri alıyordu.
Efendimizin (s.a.s.) ashabının büyük çoğunluğu gençlerden meydana geliyordu. Sadece Ensar arasında kendilerine "Kurra" (Güzel Kur’an okuyucuları) denilen yetmiş tane genç sahabî vardı. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3, 235) Genç sahabîler, Allah Rasulü (s.a.s.)’nün yüksek vakarına ve üstün şahsiyetine rağmen, O (s.a.s.)’na bütün düşünce ve arzularını büyük bir içtenlikle ve rahatlıkla iletebiliyorlardı...
- Genç sahabiler...
O günlerin Medine’si, Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimizin önderliğinde iman ve tevhid kalesi olduğu gibi, ilim ve ahlak menbaı idi. Mescid-i Nebevi, kalbi Allah ve Rasulü (s.a.s.)’nün sevgisiyle atan, Efendimiz (s.a.s.)’in her sözünü emir telakki eden ve o mübarek dudaklarından çıkacak her ulvi sözü anında ve eksiksiz ezberleyen genç ama koca yürekli insanlarla doluydu. İlk Müslümanlardan birkaç kişi elli yaş civarında, birkaç kişi otuz beş yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise otuz yaşın altında bulunuyordu. Mesela genç yaşta İslam’ı kabul edenlerden Hz. Ali (k.v.) 10, Zeyd b. Hârise (r.a.) 15, Abdullah b. Mes’ud (r.a.) ve Zübeyr b. Avvam (r.a.) 16, Talha b. Ubeydullah (r.a.), Abdurrahman b. Avf (r.a.), Erkam b. Ebi’l-Erkam (r.a.) ve Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.) 17, Mus’ab b. Umeyr (r.a.) 18-20, Abdullah b. Ömer (r.a.) 13, Câfer b. Ebî Tâlib (r.a.) 22, Osman b. Huveyris (r.a.), Osman b. Affan (r.a.), Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) 25-31 yaşlarındaydılar. (Mustafa Asım Köksal, İslam Tarihi, c. 11, sayfa 8-9 Şamil Yay., İstanbul 1981)
Onlar bu genç yaşlarındaydılar ama, Efendimiz (s.a.s.) onlara son derece güveniyordu. Bu kuru bir güven değildi mutlaka. Efendimiz (s.a.s.) onları ilmi, fikri, siyasi, bürokratik yönlerde son derece özveri ve titizlikle eğitmiş, her birini gerek kendi devri ve gerekse de işgal ettikleri görevlerdeki tasarrufları ile sonraki devirlere örnek olabilecek meziyette yetiştirmişti.
Üsame b. Zeyd (r.a)
Efendimiz (s.a.s.) Suriye üzerine gönderdiği ordunun başına on sekiz yaşındaki Üsame b. Zeyd (r.a)’i atamıştı örneğin. Hem de ordunun içinde Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.), Hz. Sa’d b. Ebû Vakkas (r.a.), Hz. Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a.) gibi önde gelen sahabelerin de bulunduğu bir zamanda. Peygamberimiz (s.a.s.), Üsame b. Zeyd’i (r.a.) överek ve ona bazı tavsiyelerde bulunarak sancağı ona teslim etmişti. (Mustafa Asım Köksal, a.g.e c. 11, sayfa 8-9)
Zeyd b. Sabit (r.a)
İşte bir misal daha; Efendimiz (s.a.s.) tarafından komşu hükümdar, emir ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların birçoğu Zeyd b. Sabit’in (r.a.) kaleminden çıkmıştı. Zeyd b. Sabit (r.a.) komşu ülkelerden gelen mektupları tercüme etmek ve cevap yazmak için Efendimizin (s.a.s.) emriyle İbranice ve Süryanice öğrenmişti. Aynı zamanda iyi bir miras bölüştürücüsü olduğu için savaşlarda ele geçen ganimetlerin taksimine de memur edilmiştir. Vahiy kâtipleri arasında da yer almıştı. Efendimiz (s.a.v.) vefat ettiğinde yaşı 21 civarında idi. Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde Kur’ân-ı Kerim’i cem’ eden komisyonun başkanı idi. Bugün elimizde bulunan Kur’ân-ı Kerim’i cem’ eden komisyonun başkanının bu faaliyeti gerçekleştirdiği sıralarda 22 yaş civarında olması, İslam’ın ilk döneminde gençlerin ne derece büyük rol oynadığını ve bu büyük role hazır hale getirildiklerini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. (Halid Erboğa, ’Zeyd b. Sabit’ maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi, c. 8, sayfa 353 Dergâh Ofset, İstanbul 2000)
Muaz bin Cebel (r.a)
Yine bu konuda diğer bir örnek gösterilecek sahabi de Muaz bin Cebel (r.a.)’dir. Efendimiz (s.a.s.), Muaz bin Cebel (r.a.) 26-27 yaşlarındayken Yemen (Cened)’e kadı ve muallim mürşid olarak göndermiştir.
Mus’ab bin Umeyr (r.a.)
Aslında Sahabe-i Kiram arasındaki gençlerden her biri, müslüman gençlik için örnek ve rehber olacak derecededir hiç kuşkusuz. Ailesinin dayanılmaz, ağır işkencesinden kurtularak Habeşistan’a hicret eden Mus’ab bin Umeyr (r.a.), I. Akabe Bîatı ardından Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından İslâm’ı öğretmekle görevli davet ve irşad insanı olarak Medine’ye gönderilmişti. Davası uğruna her çeşit eziyete göğüs geren, Hak yolda şanlı bir mücadele sergileyen genç dâvâ adamıydı Mus’ab bin Umeyr (r.a.). (İbn Sa’d, Tabakat, 3, 81) O uğurda da yine gencecik iken şehitliği tatmıştı.
Kutlu Nesil İnşaası

Örnekleri çoğaltmak hatta ciltler dolusu eserler vücuda getirmek hiç de zor değil. Ama burada asıl temas edilmesi gereken, üzerinde defaatle durup tekrar tekrar düşünmememizi gerekli kılan unsurlar var. Yani var olan genç nüfusu kanalize edebilmek ve onlardan en verimli ölçüde faydalanmak.
Bu husus makalemizin de ana temasını oluşturduğu için mevzuu birkaç paragraf halinde sunmanın anlaşılma ve faydalı olma açısından daha iyi olacağı kanaatindeyim.
Her şeyden önce gençliğe yaratılış maksatlarının ne olduğu, dünyaya gönderiliş gayelerinin nasıl bir hayat sürmek ve sermaye olarak verilen ömrün ne türlü işler ve uğraşlar için tüketilmesi gerektiği anlayışı kazandırılmalıdır. Çünkü bu haslet bugün var olan ve toplumun hemen her kesiminin muzdarip olduğu birçok olumsuzluğun giderilmesi, yanlışların izalesi manasına gelmektedir. Bugün gençlik maddeci, materyalist, dini hisler ve algılardan yoksun yetiştirilmeye ve bunun neticesinde de sadece dünyasını mamur etme gayesi ile okuyan, çalışan, düşünen ve güç sarf eden bireyler haline getirilmektedir. Bunların nihayetinde hayatı sadece dünyasını mamur etme aracı olarak görme, her türlü nefsani ve şeytani arzuları yerine getirme mesabesinde sayma ve bu uğurda da her türlü faaliyeti meşru görme aldanışı içerisindedirler. Burada, genç neslin bu çıkmazlar içerisinde olması, izleri çok derinlerde olan bir serüvenin görünen cephesidir, sonuç kısmıdır. Elbette ki bu sonucun bir sebebi, tepkisel olarak nitelendirilecek bu hadiselerin de etkisel başlangıçları vardır. O bakımdan her şeyden evvel neslin inşası son derece önemlidir. Bu da ilk başta zihinlere verilecek olan yaradılış tasavvuru kavramı üzerine bina edilecektir. Yaratılış tasavvuru insanın Yaratıcı tasavvuruna, dine olan ihtiyaç algısına, hayatı anlama ve anlamlandırma çabasına, bu noktada kendisine rehber ve önder seçeceği şahıs ve düşüncelere etki eden geniş eksenli olgudur. Zihninde ’niye yaratıldım’ sorusuna fıtrata uygun cevaplar veremeyen, Hak ve hakikati arama ve bulma noktasında bir çabanın içerisine giremeyen bireyler hangi zaman ve mekânda olurlarsa olsunlar insani ve İslami değer ve yaklaşımlardan hep yoksundurlar.
İslam’ı töresel bir algı olarak görme, dini eskilerden kalan miras olarak değerlendirme ve hayatı modern çağın doğruları (!) ekseninde oluşturma iş bu neslin inşası sadedinde en büyük çıkmazdır. Bu meyanda hayatı bir bütün olarak ve geneline İslam’ın hükümlerinin icrasının mecburi olduğu bir kesit olarak değerlendirmek belki meselenin en temelinde zihinlere kazınmalı ve lisandan azalara kadar uygulanırlık ölçüsünde fiiliyata dökülmelidir.
Meseleye sadece ve direkt olarak gençlik eksenli bakmak görüntüyü puslulaştırmakta, istenilen verimi verememektedir. Yani daha açık söylemek gerekirse; Gençlik merkezli var olan bütün olumlu ya da olumsuz durumlar, hayatın diğer alanları ile gençlik arasındaki domino etkisinden kaynaklanmaktadır. Bugün gelinen noktada dini, ilmi, bilimsel gelişmeleri gençlikten soyutlamamak kadar kültürel, ekonomik ve sanatsal alanlardan da onları soyutlamamak, ilgisiz ve bilgisiz bırakmamak lazım.
Sonuç

Sonuç olarak diyebiliriz ki hayatın merkezine İslam’ı ve İslam’ın getirdiklerini en başa koymakla başlamalıyız ilk önce. Ama bu başa koyuş her zamana ve her alana yayılmış, dünya ve ahiret dengesi ile oluşturulmuş bir durum arz etmeli. Bugün gençliği konuşuyorsak, olumlu ya da olumsuz her alanına İslam’ın vukufiyeti sadedinde olayı değerlendirmeliyiz. Daha önce de söylediğim gibi bugün yaşanılan hadise dünün bir sonucudur. Yeni nesil inşa etmekle sorumlu ve yükümlü olan bugünün yetkili ve yetişkinleri dün bu noktada ortaya koyduklarının sonuçlarını bugün görmektedir. Evet, Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimiz eşine bir daha asla denk gelemeyeceğimiz bir nesil inşa etti. Ama bunu ’Sadece İslam’ı merkeze alarak yaptı. Eskiye dönük ve İslam’ın getirdiklerine uygun olmayan her şeyi bir çırpıda sildi attı. Kendisi de önde örnek oldu. Bedir’de O (s.a.s)’da savaştı, Uhud’da mübarek dişleri kırıldı. Hicret yolculuğunu bir kul olarak günlerce, meşakkat ile yaptı. Yani hayatın içerisinde birçok şeyi sadece söylemedi bizzat icra etti, müdahil oldu. Bütün bunlarda yine yegâne nirengi ise ’İslam’ oldu. Aslında sadece bu olay bile meramı anlatmada fazlasıyla yeterlidir. Bir nesli inşa etmek İslam’ın çizdiği eksenden kayma yapmadan ama bunun yanında da olaya doğrudan katılmakla, müdahil olmakla gerçekleşir. Hayat bir futbol maçı değil ve bizler de gençlerin takımını saha kenarından idare eden teknik direktörler değiliz. Bugünkü nesilden memnun değilsek bu bizim dün yaptıklarımızdan kaynaklanıyordur. Yarın için memnun olacağımız bir nesil istiyorsa ta bugünden başlamalı, gayret etmeli bizzat sahaya çıkıp gerçek aktörler olarak duruma el atmalıyız. Tabi bunun için de bizler hayatımızı İslam’ın doğrularına göre şekillendirmeli, İslam caddesinde emin adımlarla yürümeliyiz. Ki örnekliğimiz faydalı, sözlerimiz tesirli, yaptıklarımız bereketli olsun.
Yaşadığımız çağa, çağın temas ettiği her alan ve kesime bir nizam, bir ölçü, bir kıstas gelecekse bu ’İslam’ olacak ve bu nizam mutlaka ’İslam’ın meşru ölçülerine, asli hüviyetine uygun olacaktır. Değilse gelen ’İslam’ olmaz kişilerin heva ve hevesi olur. Bu bir ölçüttür. Bunu alalım hayatın her kademesine, her saatine, her gününe vuralım. Hatta gençliğe, gençliğin bugününe ve olmasını istediğimiz yarınına bile. Tabi en başta da gençlikten sorumlu, yeni nesil yetiştirmekle mükellef bizlere...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.