Özlenen Rehber Dergisi

123.Sayı

Gündem; Dünü ve Bugünü ile Filistin

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 123. Sayı
Filistin, İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin kutsal saydığı önemli merkezlerdendir. Ancak ne var ki bu durum Filistin için avantaj olmaktan çok dezavantaj olmuş ve bölgede yaşayan insanlar ağır bedeller ödemişlerdir.
Tarihi süreç
Hz. Ömer (r.a.) zamanında Kudüs İslam orduları tarafından kuşatılır, halk şehri halifeye teslim etmek ister ve bu durum üzerine Hz. Ömer (r.a.) Efendimiz 637 yılında Kudüs’e gelerek şehri teslim alır. Müslümanlar için Kudüs ve Filistin bölgesi daha önceden bilinmektedir. Çünkü Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesi, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Miraç mucizesinin gerçekleştiği ve "Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime, Mescidi Haram’a ve Mescidi Aksa’ya." (Müslim, Kitâbu’l-Hacc, 15/415, 511, 512) buyurduğu bir yerdir.
Bu tarihten itibaren Filistin bölgesi Müslümanlar için bir yerleşim yeri olmuş ve Filistin şehirleri İslam’ın izlerini taşıyan İslam şehirleri olmuştur. Ancak itibarını ve prestijini kaybeden ve Müslümanların yayılmalarını engelleyemeyen Papalık, Kudüs’ü Hristiyanlar için Kutsal bir dava haline getirmiş ve Kudüs’ün Müslümanların elinde bulunduğu her günün Hıristiyanlar için zillet ve aşağılayıcılık olduğunu söyleyerek Tarihin en kanlı ve İslam dünyası için en acı dönemleri olan Haçlı Seferleri’ni başlatmışlardır. 1099 yılında I. Haçlı Seferi sonunda Kudüs tekrar Hristiyanların eline geçmiş, o yıllarda insanı dehşete düşüren Müslüman katliamları yaşanmıştır.
1299’da Eyyübi hükümdarı Selahattin Eyyubi Kudüs’ü ele geçirince tekrar Müslümanların eline geçmiştir. 1517 yılında ise Osmanlı Devletinin eline geçen bölge Şam’a bağlı Kudüs, Gazze, Nablus ve Safed sancaklarına ayrılmıştır.
Yahudi Devletine doğru
1897 Filistin tarihi için ve halkı için karanlıkların, acıların, ıstırapların, dramların ve dehşetlerin başlangıcı olmuştur. Çünkü Viyana’da yaşayan gazeteci Yahudi Teodor Hezrl Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasının gerekliliğini savunuyordu ve kendisine taraftar toplama gayreti içinde idi. bu amaçla 1897 yılında Avrupa’daki Yahudileri Basel şehrinde toplamayı başardı. I. Siyonizm adını verdikleri bu kongrenin sonunda " Filistin’de bir Yahudi Devletinin kurulması ve bu amacı gerçekleştirene kadar Dünya Siyonizm teşkilatının çabalar göstermesi" gerekliliğini savunan bir bildiri yayınladı ve Yahudilere yeni bir amaç çizmiş oldu. Bu bildiriden sonra Yahudiler Filistin’e göç etmeye başladılar. 1897-1903 yıllarında 25 bin, 1904-1914 yılları arasında 40 bin Yahudi Filistin’e yerleşti.
II. Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki Nazi zulmünden kaçan yüz binlerce Yahudi Filistin’e yerleşti.
İsrail Devleti’nin kurulması
15 Mayıs 1948 de İsrail Devleti kuruldu. İsrail Devleti, 2 bin yıldır kurulan ilk Yahudi devletiydi. Filistinliler, 15 Mayıs’ı "El-Nakba (felaket günü)" diye anarlar.
İsrail devleti ilan edildikten bir gün sonra, Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye orduları, hemen İsrail’de işgale başladı ama püskürtüldüler. Ortaya çıkan ateşkes sonunda Filistin’in çoğunluğunu İsrail’e bırakıldı. Bu durum 1967 savaşına dek sürdü. (www.bbc.co.uk/turkish/ortadogu/1948.shtml )
Örgütsel mücadele vermek isteyen Filistinliler 1964’te Kudüs’te Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nü kurdular. FKÖ’nün kendi kontrollerinde kalmasını isteyen Arap Devletleri örgütü hemen tanıdılar.
İsrail işgalleri
1967 yılında İsrail, Mısır’dan Gazze ve Sina Yarımadası’nı, Suriye’den de Golan Tepeleri’ni aldı. Ürdün güçlerini de Batı Şeria ile Doğu Kudüs’ten çıkardı. Mısır’ın güçlü hava kuvvetleri, savaşın ilk günü saf dışı bırakıldı. İsrail uçakları, daha başlangıçta Mısır hava kuvvetlerini havalanamadan yerle bir etti. Toprak kazanımları İsrail’in kontrolündeki alanı iki katına çıkardı. Zafer, İsrail ve yandaşları için yeni bir güven ve iyimserlik havası doğuruyordu. Bu savaşta 500 bin Filistinli daha mülteci haline geldi; Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye’ye göç etti.
1973’te Mısır ve Suriye, İsrail’e tekrar savaş açtılar ancak başarılı olamadılar. Savaş sonunda İsrail, askeri, diplomatik ve ekonomik destek açılarından ABD’ye daha da bağımlı hale geldi.
Mısır İsrail ilişkileri
1977’da hiç umulmadık bir şekilde Mısır İsrail ile dostluk girişiminde bulunmaya başladı. Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım 1977’de İsrail parlamentosunda konuşma yapınca dünya şaşkına döndü. İsrail’i tanıyan ilk Arap lider Sedat oldu. Mısır ve İsrail, 1978’de Camp David anlaşmalarını imzaladı. Metinde Orta Doğu’da barışın çerçevesi çiziliyordu ve buna Filistinlilere sınırlı özerklik verilmesi de dahildi. İkili barış anlaşmasını da Sedat ile Begin, Mart 1979’da imzaladılar. Sina yarımadası Mısır’a geri verildi. İsrail’le kendi başına pazarlığa giriştiği için Mısır, Arap devletleri tarafından boykota uğradı. Enver Sedat 1981’de kendi ordusundaki diğer unsurlar tarafından bu olay gerekçe gösterilerek öldürüldü.
Yeniden İsrail işgalleri

1982’de İsrail Lübnan’ı işgal etti. İsrail, Lübnan sınırına yakın yerleşim birimlerini saldırılardan korumak amacıyla Lübnan’ın güneyine girdi. Savunma Bakanı Ariel Şaron orduyu başkent Beyrut’a kadar götürdü. FKÖ’yü Lübnan’dan çıkardı. Yapılan ateşkes anlaşması uyarınca FKÖ milisleri çekilince, Filistin mülteci kampları savunmasız kalmıştı. İsrail’le ittifak yapan Hristiyan Falanjistler (İspanya kökenli Katolik bir Hristiyan örgüt), Sabra ve Şatilla kamplarında yüzlerce Filistinliyi öldürdü. Neredeyse bir asrı bulan Ortadoğu mücadelesindeki en kanlı katliamlardan biriydi bu. Şaron, savunma bakanlığından başka bir göreve geçmek zorunda kaldı. Çünkü 1983’te İsrail’de yapılan bir soruşturma, onun katliamı önlemek için harekete geçmediğine hüküm vermişti.
İntifada
1987-93 yılları arasında İsrail işgaline karşı intifada, yani kitlesel ayaklanma hareketi başladı. Hareketin merkezi Gazze Şeridi idi; kısa sürede Batı Şeria’ya yayıldı.
1987’de Şeyh Ahmed Yasin, Abdülaziz el-Rantisi ve Muhammed Taha tarafından İlk intifadanın başlangıcında Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kanadı olarak Hamas kuruldu. Protestolar, sivil itaatsizlik şekline büründü. Genel grevler düzenlendi, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara yazılar yazıldı ve yollarda barikatlar kuruldu.
İsrail ordusu karşılık verdi; çok sayıda Filistinli sivil yaşamını yitirdi. 1993’e kadar süren protestolarda toplam can kaybı bini aştı. İsrail büyük askeri gücüne rağmen 1987’de başlayan intifadayı durduramıyordu. Eylemleri İsrail işgali altında yaşayan Filistinlilerin tamamı destekliyordu.
Sürgündeki hükümet işlevi gören Filistin Ulusal Konseyi, Kasım 1988’de Cezayir’de toplandı ve 1947’deki Birleşmiş Milletler kararında yer alan ’iki devlet’ çözümünü kabul etti.
Barış çabaları
1992’de İsrail’de sol kanadın, yani İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi çok kuvvetli bir barış sürecini başlattı. Sertlik yanlısı olarak gösterilen Başbakan Yitzak Rabin ile "güvercin" olarak gösterilen Şimon Peres ve Yosi Beilin, Filistinlilerle barışı konuşacak çok uygun bir ekibi oluşturuyordu. Gizli Oslo görüşmeleri 20 Ocak 1993’te başladı. Filistinliler işgal topraklarından aşamalı çekilmeye başlaması karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul ettiler.
Görüşmeler sonunda İlkeler Deklarasyonu Kabul edildi. Bu belge Washington’da imzalanırken, Arafat ile Rabin arasındaki tarihi tokalaşmayı 400 milyon insan canlı izledi.
Filistin devletinin kuruluşu, Kudüs’ün statüsü, işgal edilmiş topraklardaki Yahudi yerleşimlerinin durumu ve 1948 ile 67 arasında göçe zorlanan 3,5 milyon Filistinli mültecinin ne olacağı gibi konular İsrail ile Filistin arasındaki görüşmeleri tıkayan en önemli konulardı.
Tarihi Oslo antlaşması
24 Eylül 1996’da 2. Oslo diye anılan anlaşma Mısır’ın Taba şehrinde ve Washington’da ayrı törenlerle imzalandı.
Bu anlaşma Batı Şeria’yı üçe bölüyordu.
1 - A Bölgesi: Batı Şeria’nın yüzde 7’sini oluşturan bu bölge, Doğu Kudüs ve El-Halil haricindeki belli başlı yerleşim merkezlerini tam olarak Filistin idaresine bırakıyor.
2 - B Bölgesi: İsrail ve Filistinlilerin ortak kontrolüne bırakılan bu bölge Batı Şeria’nın yüzde 21’ini oluşturuyor.
3 - C Bölgesi: İsrail bu bölgeyi kontrol altında tutacak, ama aynı zamanda Filistinli tutukluları serbest bırakacaktı.
2. Oslo Anlaşması, Filistinlileri pek heyecanlandırmadı. İsrailli dinciler ise ’Yahudi toprağının’ teslim edilmesine öfkeliydi. Öfke ve tahrik içeren bir kampanyaya hedef olan Başbakan Yitzak Rabin, bir aşırı dinci Yahudi tarafından 4 Kasım’da öldürüldü.
ABD devrede
İsrail mevcut barış sürecini eleştirmesine rağmen ABD’nin artan baskısı nedeniyle Ocak 1997’de El-Halil şehrinin yüzde 97’sini Filistinlilere devretti. ABD’de 23 Ekim 1998’de imzaladığı Wye River Beyannamesi ise, Batı Şeria’dan çekilmenin sürmesini istiyordu. Fakat Wye River’ın uygulanmasına ilişkin itirazlar, Ocak 1999’da İsrail’de iktidardaki sağ koalisyonun çökmesine yol açtı. 18 Mayıs’taki seçimlerin galibi İşçi Partili Ehud Barak’tı. İsraillilerle Araplar arasındaki 100 yıllık kavgayı sona erdirmeyi vaat ediyordu yeni başbakan.
Ehud Barak hükümetinin barışa ulaşacağına dair başlangıçta duyulan iyimserliğin temeli olmadığı zamanla anlaşıldı. Yeni bir Wye River sözleşmesi Eylül 1999’da imzalandı. Ama işgal topraklarından çekilme işleminin devam etmesi mümkün olmadı. Çünkü Kudüs’ün durumu, mülteciler, yerleşimler ve sınırlar gibi nihaî statü pazarlıkları sonuçsuz kalmıştı. Beş yıllık barış süreci sonunda pek bir şey elde edilememesi, Filistin halkında büyük bir bıkkınlık doğurdu.
II. İntifada
Bunun getirdiği belirsizlik içinde, 28 Eylül’de muhalefetteki Likud Partisi’nin Netanyahu’dan sonraki lideri, yılların sağcı politikacısı Ariel Şaron, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu kompleksi ziyaret etti. Bunun çok tahrik edici bir hareket olduğu söylendi. Filistinliler bu ziyareti protesto için gösterilere başladı. Ve gösteriler şimdi El-Aksa intifadası diye anılan ayaklanmaya dönüştü. Böylece Filistinliler İkinci İntifada ayaklanmasını başlattılar.
2000 yılının sonuna gelinirken Başbakan Ehud Barak, giderek kanlı ve öfkeli bir hale gelen şiddet döngüsünün içinde buldu kendini. İsrail’in Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki işgaline karşı intifada tırmanıyordu. Çevresindeki koalisyon çökerken, Barak 10 Aralık’ta istifa etti. Halktan krizle mücadele konusunda yeni bir yetki istediğini söylüyordu. Ama 6 Şubat’taki seçimleri Ariel Şaron kazandı.
Şaron’lu yıllar

Şaron, Filistinli militanlara karşı suikastlar, hava saldırıları ve Filistin idaresindeki topraklara düzenlenen baskınların ağır bastığı politikasını daha da şiddetlendirirken, can kaybı yükseliyordu. Filistinli militanlar ise İsrail şehirlerinde intihar eylemleri gerçekleştirdi.
2002’de birkaç dalga halinde gelen intihar saldırıları ardından, İsrail önce mart sonra da haziran aylarında Batı Şeria’nın neredeyse tamamını işgal etti. 2002 yılının büyük bir bölümünde Filistin kentleri sık sık baskına uğradı, birbirleriyle bağlantısı kesildi, kuşatıldı ya da uzun süreler sokağa çıkma yasağı altında kaldı.
Nisan ayında İsrail güçleri Batı Şeria’nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına girip bölgeyi ele geçirdi. Uluslararası Af Örgütü ise İsrail ordusunun Batı Şeria’da Cenin ve Nablus’a düzenlediği operasyonlarda savaş suçu işlediği hükmüne vardı.
İsrailli yetkililer 2002 yılı boyunca Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da düzenlenen operasyonların amacının Filistinlilerin terör altyapısını yıkmak olduğunu kaydediyordu. Ancak hızı kesilmiş de olsa intihar saldırıları yıl boyu devam etti.
2004 yılı İsrail’in hava saldırıları ve Filistinli militanların intihar saldırılarının yaşandığı bir yıl oldu. İsrail’in mart ve nisan aylarında Hamas’ın ruhani lideri Şeyh Ahmet Yasin’le örgütün önde gelen isimlerinden Abdülaziz el-Rantisi’yi öldürmesi Filistinliler arasında büyük tepkiye neden oldu. İsrail Başbakanı Ariel Şaron, Gazze’den yerleşimcileri ve askerleri çekme planını açıkladı.
Arafat’ın ölümü ve sonrası

2004 Ekim ayının sonlarında rahatsızlanan Filistin lideri Yaser Arafat, 11 Kasım’da tedavi için götürüldüğü Fransa’da hayatını kaybetti.
2005 Ocak ayında Filistin’de yapılan seçimler sonunda Mahmud Abbas özerk yönetimin başkanlığına getirildi. Ariel Şaron ise, Gazze’den çekilme planı için hükümetinden onay aldı ve plan ağustos ayı sonunda yaşama geçirildi. Gazze’de bulunan yerleşimciler zorla bölgeden uzaklaştırıldı.
Hamas devrede
2006 Ocak ayında düzenlenen seçimlerden Hamas ezici zaferle çıktı ve tek başına hükümet kurdu. Ancak İsrail’in var olma hakkını tanıması ve şiddeti reddetmesi için baskı altında kalan Hamas’a yönelik uluslararası ambargo uygulandı. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, Hamas’ı gerekçe göstererek, Filistin’e mali yardımları durdurunca, Hamas hükümeti kamu çalışanlarının maaşlarını bile ödeyemez hale geldi. Hamas’la El-Fetih arasında tırmanan gerilim çatışmalara dönüştü; bu çatışmalar kimi gözlemcilere göre, Filistin’i bir iç savaşın eşiğine getirdi.
"İç savaş" endişeleri nedeniyle devreye giren Suudi Arabistan’ın aracılığıyla Mekke’de bir araya gelen Filistinli gruplar Hamas ve El-Fetih’in ulusal birlik hükümeti kurulması üzerinde anlaşmaya vardı. Ancak İsmail Haniya başkanlığındaki hükümetin ömrü uzun olmadı. El-Fetih’le Hamas arasında yaşanan çatışmalar sonunda, haziran ayında Hamas Gazze’nin kontrolünü ele geçirdi. Abbas hükümeti azletti. Hamas kontrolü altındaki Gazze’de hükümet kurdu, Mahmud Abbas ise, Selam Feyyad başkanlığında yalnızca Batı Şeria’yı kontrol edebilen bir hükümet kurdu.
III. İntifada

İsrail Savunma Kuvvetleri’nin 27 Aralık 2008 tarihinde Hamas’ın İsrailli sivillere ve askeri birimlere karşı kassam roketli saldırılar yaptığı gerekçesi ile başlattığı savaş ile İsrail’in saldırıları nedeniyle 1000’den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Hamas lideri Halit Maşal İsrail’e karşı intihar saldırıları gerçekleştireceklerini belirtirken tüm Filistinliler’i üçüncü İntifada’ya çağırdı. Suriye, İsrail’le yapılan barış görüşmelerini dondurdu. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan İsrail’in yapmış olduğu harekatı barışa indirilmiş bir darbe olarak açıklarken, İsrail’in insanlık suçu işlediğini belirtti.
Mavi Marmara olayı
İHH İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu delmek ve Gazze halkının temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 2010 Mart ayında biri 3 bin tonluk yük gemisi diğeri de 1000 kişilik yolcu gemisi satın aldı. Mavi Marmara gemisi 560 kişi ile birlikte yola çıktı. 28 Mayıs 2010’da İnsani Yardım kampanyası dahilinde Yunanistan’dan Gazze’ye doğru yola çıkan, fakat arızalanan Challenger 2 isimli teknede yer alan 15 yolcu da Mavi Marmara’ya alındı. 31 Mayıs 2010 tarihinde gemi, Akdeniz’deki uluslararası sularda İsrail Deniz Kuvvetleri tarafından ele geçirildi. İsrail 9 Türk’ü bu baskında öldürmüştür.
Mevcut durum
Maalesef şu an bile bölgede tam bir barış, huzur ve güven sağlanamamıştır. Burada yaşayan Müslüman halk hala büyük ızdıraplar ve sıkıntılar yaşamaktadır. Bütün bunlardan daha ziyade şu an bölge halkı kısa süre içerisinde bölgeye ziyaret gerçekleştirecek olan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve orada vereceği mesajları beklemekte. Çünkü Mavi Marmara sonrası yapılacak ilk ziyaret ve İsrail bu süreçte özür diledi.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.