Özlenen Rehber Dergisi

124.Sayı

18 Meclis Abdulkadir Geylani Fethurrabbani

Özlenen Rehber Özlenen Rehber Dergisi 124. Sayı
Bu konuşma pazar günü Ribât’ta yapıldı. Konuşma tarihi: Hicrî 16 Zilkade 545, Milâdî 1150.
Ey cemaat! Gece haramla oruç açarsanız gündüzün açlığı ve su¬suzluğu neye yarar? Size ne faydası dokunur? Gündüz oruç tutmak¬tasınız, gece haram yutmaktasınız! Gündüz ibâdet, gece isyan bay¬rağı çekmek! Oruçlu olmanız, gündüzleri su içmenize mânidir. Bu¬nu yapıyorsunuz, su içmiyorsunuz. Gece olunca Müslüman kardeşle¬rinizi çekiştiriyorsunuz. Onları manen öldürüp kanlarını içiyorsunuz; iftarınızı bu kanla yapmaktasınız. Birçoğunuz, gündüz tutmuş oldu¬ğu orucu, gece kötü işle bozmaktadır.
Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: ’Ümmetim, Ramazan ayının kıymetini bildiği müddetçe zelil olmaz.’
Ramazan ayına, takva ile girmeli; onda tutulan oruç, yalnız Al¬lah rızası için olmalı. İslâm dininin esasları da muhafaza edilmeli.
* * *
Ey evlat! Oruç tut. İftar zamanı fakirleri de gözet. Yediğinden biraz da onlar faydalansın. Bir kimse, yalnız yer ve yedirmezse ona fakirlik gelir; ona belâ ve darlık gelmesinden korkulur.
Ey cemaat! Midenizi doyurmaktasınız; ama komşunuz aç. Bu hâlde iman iddiasındasınız. Bu yanlıştır! İmanınız sıhhatli değildir. Sizden birinizin yanında bol yiyecek olsa, kapısına gelen dilenciye bir şey vermese, az zaman sonra o fakir gibi olabilir. Çocuklarının yiyeceğinden arta kalan şeyin hiç olmazsa bir parçası, fakirlere verilme¬lidir. Niçin vermezsin? Yakında haberin gelir, o nimeti sana veren kudret onu elinden alır.
Yazık sana! Nasıl oluyor, hem namaz kılmaktasın, hem de faz¬la malından ihtiyaçlı kimselere vermemektesin? Tevazu ile namaz kılacaksın, fakirlere sadaka vereceksin. Bu iki hâli benliğinde topla. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir eli ile devesine yiyecek, öbürü ile dilenciye sadaka verirdi. O tevazu sahibi idi. Koyununu eli ile sağar, yırtık elbiselerini kendisi dikerdi. Ona uymayı iddia kolay değildir, siz onun yaptıklarına uymuyorsunuz. Şahidiniz yoktur. Şöyle bir mi¬sal vardır, denir ki: ’Sen hâlis Yahudi isen mesele yok, değilsen Tevrat’ı bırak, oku¬ma.’ Ben de şöyle diyorum: ’Müslümansan, onun şartlarını yerine getireceksin; aksi hâl¬de ’Ben Müslümanım’ deme.’
İslâm dininin şartlarını yerine getirmelisiniz ki, onun hakikatine erebilesiniz. Onun hakikati; Hak önünde teslim bayrağını çekmektir. Elindeki iyi şeyleri bugün kullara pay et; yarın Mevlâ sana rahmet¬le bakar. Yeryüzündekilere şefkat duyunuz; tâ ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsinler.
Kötü nefsinle kaldığın süre, aranan bu yüce makama vasıl ol¬man kabil değildir. Nefsin kötü arzularını yerine getirdiğin müddetçe onun emrinde sayılırsın. Onun hakkını ver; fakat yersiz dileğini ver¬me. Hakikati ona ulaştır; bu ona hayat verir. Onun kötü arzularını vermen ölümdür. Nefsin hakkı; yemek, içmek, giymek ve oturacak yerdir. Kötü arzuları ise; uygunsuz tatlar ve kötü alışkanlıklardır. Onun hakkını iman eli ile ver. Onun kötü arzularını kadere ve ilâhî bilginin geçmişteki hükmüne bağla. Ona mubah yedir. Haram yedir¬me. İman kapısına oturt. Onu hizmete devam ettir. Bunları yapar¬san kurtulursun. Azîz ve Celîl olan Allah’ın şu kelâmını işitmedin mi: ’Peygamber’in size getirdiklerini alınız, yasak ettiği şeylerden kendinizi çekiniz.’ (el-Haşr, 59/7)
Aza kanaat ediniz; varlığınızı oraya yerleştiriniz. Çok gelecek olursa, geçmişte sana nasip olmuştur. Bu yüzden sana geliyor. Azla yetinirsen varlığını helâkten kurtarırsın. Nefsine sahip olursun. Azla yetinmek nefsin kısmetini kaçırmak değildir. Hasan-ı Basrî Hazret¬leri (rh.a) şöyle derdi: ’İman sahibine, bir yolcuya gerekeni yapmak düşer. Bir hurma ve bir hırka ile yetinmeye alış.’
Çok olduğu zaman yine al. Her zaman bolluk olmaz. Şimdi azla yetinirsen, darlık zamanı üzüntü duymazsın. İman sahibi doyunca¬ya kadar yer. İmanı bozuk münafık ise yer, doyar; kendine yeterin¬den çok fazlasını saklar. İman sahibi yeteri kadar alır. Çünkü o bir yolcudur. Menzile varınca asıl bolluğa ereceğine inanır. Vardığı yerde bütün ihtiyaçlarının, temin edileceğine inanır. İmanı olmayanın ise, kendince ne gideceği yer vardır, ne de bir gayesi.
Günlerinizi ve aylarınızı boşa geçirmektesiniz, ömürleriniz tü¬keniyor. Fayda alamıyorsunuz. Görüyorum ki, dünyalık işlerinizi boş geçirmiyorsunuz. Asıl boş geçirdiğiniz şey, din işleriniz oluyor. Aksini yapınız; isabet olur. Dünyada kimseye bir şey kalmaz, böyle olunca size ne kalır? Size de kalmaz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.