Özlenen Rehber Dergisi

124.Sayı

Fıkhın Aydınlığında,,

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 124. Sayı
SORU:
Evliyâyı Kirâma yakınlaşmak (tekarrub) maksadı ile onların türbelerine para, mum ve zeytinyağı gibi şeyler götürmenin hükmü nedir? Bir kimse bir türbeye gidip, ’Ey Seyyidim/Efendim filân! Eğer kaybettiğim şey elime geçerse veya hastam düzelirse yahut ihtiyacım görülürse, sana şu kadar altın veya gümüş yahut yiyecek veya mum veya zeytinyağı adadım’ derse hükmü ne olur? Bir kimse bir türbeye gidip, ’Allah’ım! Eğer hastama şifa verirsen veya kaybettiğim şeyi bana iade edersen yahut hacetimi giderirsen, Seyyide Nefîse türbesinin veya İmam Şafii türbesinin yahut İmam Leys türbesinin kapılarında bekleyen fakirlere yiyecek vermeyi veya bunların mescitlerine hasır veya yakmak için zeytinyağı satın almayı yahut mescitlerinin hizmetlerinde bulunan kayyımlara para vermeyi nezrettim’ derse hükmü ne olur ve bu adak malını kimlere vermek caizdir? Mahlûka yapılan nezir mun’akid olur mu, böyle bir adağı yerine getirmek gerekir mi? İmam Muhammed’in, ’bütün avam takımı benim kölelerim olsaydı, onları âzad eder ve velâ hakkımı da ıskat ederdim’ sözünden maksat nedir?

CEVAP:
Bilmiş ol ki: Ekseriyet avam tarafından ölülere adanan adak ve Evliyâyı Kirâma yakınlaşmak (tekarrub) maksadı ile onların türbelerine götürülen paralar, mum ve zeytinyağı gibi şeyler icmâ ile bâtıl ve bunları insanların fakirlerine vermeyi kastetmedikçe haramdır. Yani nezrin sîgası (adak adanırken söylenen söz); ’Allah’a yakınlık maksadıyla Allah Teâlâ için’ olmadıkça; yatırın (türbenin/Şeyhin) ismini söylemekten murad da (türbenin etrafındaki) fakirler olmadıkça (böyle adak adamak) haramdır. Şüphe yok ki, (adak malını türbenin etrafındaki fakirlerden) başka fakirlere de verebilir.
(Ayrıca) nezredilen şey, mutlaka para ve benzeri gibi adaması caiz olan şeylerden olmalıdır. Yatırın üzerindeki kandilde veya minarede yakılmak için yağ adamak batıldır. Tıpkı, kadınların Seyyidimiz Abdulkadir (rh.a)’e yağ adadıktan sonra (bu yağın) minarenin doğu tarafında yakılması gibi ki bu batıldır. Bundan daha çirkin olan ise, minarelerde mevlit okutmayı nezretmeleridir ki, hâlbuki bu mevlidde şarkı ve oyun gibi şeyler de var olup, sonra da bunun sevabını Rasûlullah (s.a.v)’e hediye etmeleridir.!
İnsanlar bununla müptelâ olmuşlardır. Özellikle bu devirlerde, hele de Seyyid Ahmed Bedevî’nin mevlidinde bu çok yapılmaktadır. Allâme Kâsım bunu Dürerü’l-Bihâr Şerhi’nde uzun uzadıya izah etmiştir.
’Ey Seyyidim/Efendim filân! Eğer kaybettiğim (şey) elime geçerse veya hastam düzelirse yahut ihtiyacım görülürse, sana şu kadar altın veya gümüş yahut yiyecek veya mum veya zeytinyağı adadım’ gibi sözler, ittifakla batıldır. Bunlar birçok sebeplerden (yönden) ’bâtıl’ ve ’haramdır’, şöyle ki:
1- Bu iş mahlûka (yaratılmışa) adak adamaktır. Mahlûka adak adamak ise caiz değildir. Çünkü nezir/adak bir ibadettir, ibadet de mahlûka yapılmaz.
2- Kendisine adak adanılan kimse ölüdür. Ölü ise hiçbir şeye mâlik değildir (elinde hiçbir şey yoktur).
3- Bu işi yapan (adağı adayan) kimse, ölünün işlerde tasarrufta bulunduğunu zannederse, bu îtikadî küfürdür.

Ancak, ’Allah’ım! Eğer hastama şifa verirsen veya kaybettiğim (şeyi) bana iade edersen yahut hacetimi giderirsen, Seyyide Nefîse türbesinin veya İmam Şafii türbesinin yahut İmam Leys türbesinin kapılarında bekleyen fakirlere yiyecek vermeyi veya bunların mescitlerine hasır veya yakmak için zeytinyağı satın almayı yahut (mescitlerinin) hizmetlerinde bulunan kayyımlara para vermeyi nezrettim’ gibi, faydası fakirler için olup, nezri (adağı) ise Allah için olan/yapılan sözler söylerse (bu müstesnadır). Bu durumda orada yatan zâtın (Salih kişinin) adının zikredilmesi, adanan adak, o (Şeyhin) zâviye (dergâh) veya mescidinde yaşayan hak sahibi fakirlere verilmesine vesile olması için zikredilmiş olur ki, bu itibarla caizdir.
Bu (adak) malı, zengine, fakir değil iseler âlim, soy-sop sahibi ve şerefli (yani mevki-makam sahibi) kimselere verilemez. Mahlûka (yaratılmışa) adak adamak icmâ ile haram olduğu için, şeriatta (adağın) zenginlere verilmesinin cevazı sabit olmamıştır.
Böyle (mahlûka/yaratılmışa yapılan) bir nezir mün’akit olmaz, (şayet böyle bir nezir) yapılırsa zimmeti meşgul etmez (yerine getirmesi lazım gelmez), çünkü bu haram hatta pisliktir.
Yatırın (türbenin) hizmetçisinin bile (adak olarak adanan bu malı) alması caiz değildir. Ancak (türbedar) fakir olursa yahut (türbedarın) fakir ve (çalışıp kazanmaktan) aciz hane halkı (çoluk-çocuğu) bulunursa, bu kimselere (bu adak malını) yeni (baştan verilmiş) bir sadaka yolu ile alabilirler.
Adak adayan kimse, (bu adağıyla) Allah Teâlâ’ya yakınlığı (tekarrubu) ve (adak malının) fakirlere verilmesini kastetmedikçe ve yatıra adak adamayı aklından çıkarmadıkça, onu almak da mekruhtur.’ Bu satırlar kısaltılarak Allâme Kâsım’ın Şerhinden alınmıştır.
Gerçekten İmam Muhammed, ’(bütün) avam takımı benim kölelerim olsaydı, onları âzad eder ve velâ hakkımı da ıskat ederdim! Çünkü onlar doğru yolda değillerdir (bulamamışlardır) ve bu (avamla) bütün Müslümanlar ayıplanmaktadır’ demiştir. en-Nehir’de bu (söz manzum) olarak şöyle zikredilmiştir:
Akıl (idrak) sahiplerine gizli değildir ki / İmamın bu sözden maksadı;
Ancak avam takımını zemmetmek / Ve hangi vecihle olursa olsun kendisine nisbet olunmalarından uzak kalmaktır;
Velev ki sabit olan velâyı, ıskat sureti ile olsun / İşte bu, onların umumi cehaletlerinden dolayıdır;
Bir de birçok hükümleri değiştirmelerinden / Ve batılla, haramla ibadet yapmalarındandır;
Binaenaleyh onlar hayvanlar gibidirler / Seçkinler onlar sebebi ile ayıplanırlar;
Büyükler onların kötülüklerinden (fenalıklarından) teberrî ederler / Nitekim Peygamberân-ı Kiramın âdetleri de budur;
Öyle ki Onlar akraba olmayanlardan ve akrabalardan / Allah Teâlâ’ya muhalefetleri yüzünden teberrî ederler (yüz çevirirler/uzaklaşırlar)!
Bu söylediğimizi anlayıver, vesselâm! (İbn-i Âbidîn, a.g.e., Oruç Bahsi, c.3, s.379-380)

SORU:
Sünnetin tarifi nedir? Sünnet kaç kısımdır? Sünnet-i Hüdâ’yı terk etmenin hükmü nedir? Sünnet-i Zevâid’i terk etmenin hükmü nedir? ’Sünnet-i Zevâid âdetler kabilindendir’ sözünün manası nedir? Sünneti terk etmekten murad nedir? Sünnet-i Müekkede ve Sünnet-i Gayr-i Müekkede ne demektir?

CEVAP:
Sünnet: Sünnet, Nebî (s.a.v)’in veya O’ndan sonra gelen Hulefâ-i Râşidîn’nin devam buyurdukları fiillerdir.
Sünnetin hükmü: (Genel olarak sünnetin hükmü), fiilinden dolayı ecir ve sevap verilmek, terkinden dolayı zem/levm olunmaktır.
Sünnetin kısımları: Sünnet iki kısımdır. 1- Sünnet-i Hüdâ 2- Sünnet-i Zevâid
Sünnet-i Hüdâ’yı terk etmenin hükmü: Sünnet-i hüdâ’yı terk etmek isâet ve keraheti icap eder. (Sünnet-i hüdâ, vacibe yakın sünnet-i müekkede’lerdir. Bunları terk edenler dalalete nisbet edilirler. Çünkü sünnet-i hüdâ’yı terk etmek din ile alay/tahkir/tahfif etmek sayılır.) Cemaat, ezan, kamet getirmek ve benzerleri bu nevidendir.
Sünnet-i Zevâid’i terk etmenin hükmü: Sünnet-i zevâid’i terk etmek isâet ve keraheti icap etmez. Nebî (s.a.v)’in giyiminde, kalkmasında ve oturmasında takip buyurduğu hal ve hareket tarzı bu nevidendir.
Nafile ile sünnet-i zevâid hüküm itibariyle aynıdır. Zira ne nafileyi ne de sünnet-i zevâid’i terk etmek mekruh değildir. Aralarındaki fark, ’nafilenin ibadetlerden sünnet-i zevâid’in ise âdetlerden olmasıdır’ denilmiştir. Ancak buna, ’ibadetle âdet arasındaki fark (ibadeti âdetten ayıran unsur), ihlâsı içeren niyetin (bulunmasıdır). Nebî (s.a.v)’in bütün fiilleri ise ihlâsı içeren bu niyete şamildir’ diyerek itiraz edilmiştir.
’Sünnet-i Zevâid âdetler kabilindendir’ sözünün manası: Ulema, sünnet-i zevâid’e, Nebî (s.a.v)’in kıraati rükû ve secdeyi uzatması ile misal vermişlerdir. Bu fiillerin ibadet olduklarında ise şüphe yoktur. O halde, ’sünnet-i zevâid âdetler kabilindendir’ sözünün manası; Nebî (s.a.v)’in sünnet-i zevâid’e çok devam etmiş olup ta ki O’nun âdeti haline gelmiş olması ve onu ancak bazı zamanlarda bırakmış olmasıdır. Çünkü sünnet, din’de tutulan yoldur. Sünnet haddi zatında bir ibadettir. Buna âdet denilmesi arzettiğimiz sebepten dolayıdır.
Sünnet-i zevâid, dinin şeâirinden ve mükemmilâtından olmadığı için ona sünnet-i zevâid denilmiştir. Sünnet-i hüdâ ise böyle değildir. Sünnet-i hüdâ vacibe yakın sünnet-i müekkede’lerdir ki bunları terk edenler dalalete nisbet edilirler. Çünkü sünnet-i hüdâ’yı terk etmek din ile alay etmek/hafife almak/tahkir sayılır. Sünnet-i müekkede’yi terk etmek harama yakındır. Sünnet-i müekkede’yi terk etmek şefaatten mahrum kalmayı gerektirir, çünkü (el-Leêlî isimli eserde rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v); ’kim benim sünnetimi terk ederse şefaatime nail olamaz’ buyurmuştur.
Sünneti terk etmekten murad: Sünneti terk etmekten murad, bir özür yok iken ısrar üzere terk etmek/işlememeye devam etmektir. Örneğin, bir kimse abdest uzuvlarını bir defa yıkamakla yetinir de bunu da adet haline getirirse günahkâr olur, getirmezse günahkâr olmaz.
Sünnet-i Müekkede ve Sünnet-i Gayr-i Müekkede: Şayet sünnet, Nebî (s.a.v)’in bırakmadan devam buyurduğu bir (fiil) ise bu, sünnet-i müekkede’dir. Eğer sünnet, bazen bırakarak devam ettiği bir (fiil) ise bu, sünnet-i gayr-i müekkede’dir. (İbn-i Âbidîn, a.g.e., Tahâret Bahsi, c.1, s.196-197-198; Oruç Bahsi, c.3, s.300 )
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.