Özlenen Rehber Dergisi

128.Sayı

Gündemimizi Meşgul Eden Bir Mesele Cami-cemevi Projesi

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 128. Sayı
Fikri olarak daha önceye dayanmakla birlikte 17 Eylül 2013 tarihinde Ankara Mamak Tuzluçayır’da temeli atılan Cami ve cemevini de içerisinde bulunduran kompleksin temelinin atılmasıyla gündemimize geldi bu mevzu. O gün bu gündür projeyi destekleyen karşı çıkan birçok kişi yazdı, çizdi, konuştu, yorumladı. Ana mantalite olarak aynı binada ya da birbirine yakın ayrı binalarda Cami ve cemevinin birlikte bulunmasını içerisinde barındıran bu proje nedir, nasıl olmalıdır, konu hakkında düşünceler nelerdir bu çalışmamızda bu konuyu irdelemeye çalışacağız.
Her şeyden önce projenin bize/Müslümanlara bakan yönleriyle daha fazla ilgileneceğiz hiç kuşkusuz, bu düşünce esasen makalenin de ana usulünü ortaya koymaktadır. Siyasi ya da felsefik meselelere girmeden, Alevilerin kendilerini tanımlamalarından referansla mesele hakkında az da olsa malumat sunmak ve bu vesileyle de olaylara bakışımızı ortaya koymak istiyoruz.
KANTARIN TOPUZU
Her şeyden önce bizler Müslümanlar olarak olayları değerlendirmede Kur’an’ın ve Sünnet’in ölçütlerini referans almak mecburiyetindeyiz. Dünya ve ahiret meselelerimizde elimizde temel kıstas budur bu olmalıdır. Yıllar önce özellikle belli bir grubun öncülüğünde başlatılan dinler arası diyalog çalışmaları müspet manada sonuçlar ortaya koyamamıştır. Diyaloğu taviz verme mantığına indirgeyen bu grup, ABD’nin Afganistan ve Irak’a girmesine zemin teşkil eden haçlı ruhuna engel olamamış, Filistin meselesinin çözümüne en ufak bir katkı sağlayamamış hatta o elim Mavi Marmara olayları sonrası Müslümanları suçlayıcı, huzuru bozmaya dönük anarşik eylem tarzı açıklamalarda bulunmuştur. Yine bu noktada Müslüman olmayanlara karşı gösterilen ’hoşgörü ve diyalog’ Müslüman halka -nedendir bilemiyorum ama- gösterilmemiş, Mısır, Suriye, Tunus, Cezayir, Libya halkı neredeyse ’terörist’ olarak yaftalanmıştır. Neyse asıl meselemiz bu değil, biz bu konudaki ümmetin feryat ve figanlarını Hâkimler Hâkimi olan Allah’a bıraktık. Bugün mevzumuz olan Cami-cemevi projesinin aynı mantıksal örgüden çıkması hasebiyle geçmişi hatırlamaya çalıştık ki, mesele tam kavranabilsin. Özetle mesele ’diyalog’ örgüsünde ortaya atılmış bir projedir.
Peki, böyle olması ne getirir ya da ne götürür? Diye sorulacak olursa şunları öncelikli olarak söylemekte fayda var;
Cami ile cemevini aynı kategoriye almak her ikisini ibadethane olarak nitelendirmek olur. Her ikisini de ibadethane olarak değerlendirmek ise Alevilerin Müslüman olmadıklarını iddia etmek olur ki bu Alevilere yapılabilecek en büyük zulümdür. Şimdi bunu söylediğimiz vakit şöyle bir itirazın gelmesi gayet doğal olacak; ’Efendim biz öyle düşünmüyoruz. Aleviler tabi ki Müslümanlar’ E o zamanda şunu sorarız: Peki, neden bugüne kadar İslam dairesinde bulunan hiçbir cemaatin/tarikatın dergah ya da zaviyesinin caminin yanı başına yapılmasını istemediniz? Cami ile birlikte başka bir mekanın olması gerekliliğini neden hiç dillendirmediniz? Alevilik İslam’ın içerisindeki bir olgu ise neden sadece Alevilere ve cemevlerine bu ’özel’liği vermek istiyorsunuz?
Soruları istediğimiz kadar çoğaltabiliriz ama maksadımız o değil. Olayın mantıksal örgüsünün okunabilmesi ve dinler arası diyalog çalışmalarında olduğu gibi burada da maalesef kantarın topuzunun kaçtığını bir anlayışı sadedinde izhar etmektir bütün gayemiz.
Bunula birlikte İran’ın Şia propagandalarını artırdığı, Suriye’de Esed ve Hizbullah’ın Şiilik üzerinden politika ürettiği, Suriye ve Gezi parkı olaylarına paralel olarak ülkemizde Sünni-Alevi sorunu çıkartılmaya çalışıldığı bu günlerde Alevilerle ilgili ortaya atılan bu projelerin nihayetinde ’neden şimdi’ sorusu da akıllara gelmiyor değil.
Yine bunun yanında neden sadece Kürtlerin ve Alevilerin sorunları varmış gibi gösterilip, devamlı mazlum ve mağdur rolünde onlar oluyor. Ben bu ülkede Kürtlerin sorunları yok Alevilerin hiçbir sıkıntısı kalmadı demiyorum. Ama neden sadece onlar eksenli bakılıyor meselelere. Mesela hükümetin geçtiğimiz aylarda açıkladığı demokratikleşme paketinde neden Aleviler ve Kürtler yer almadı da onlara özel paketler hazırlanmaya çalışılıyor? Acaba suni problemleri gündemimize alıp, üzerlerinde çok kafa yorup biz mi olayları büyütüyoruz. Yoksa Kürtlük ve Alevilik olguları artık birer siyasi/ideolojik hüviyete mi büründü?
ALEVİLERİ KİM TEMSİL EDİYOR
Bugün gelinen noktada Alevileri temsil ettiğini iddia eden büyük bir oluşumdan söz etmek çok da kolay değildir. Alevilerin temel meselelerine bakışları, devletten istek ve arzuları, kendilerini tanımlama gibi onlarca başlıkta farklı görüşler sunan ve hemen hemen Alevileri ilgilendiren hiç bir konuda tam bir mutabakat sağlayamayan oluşumların ’Alevileri temsil ediyoruz’ söylemleri sadece lafta kalan bir ifade olmaktan öteye geçmemektedir. Bunun içindir ki; 2008 yılında başlatılan Alevi çalıştayları, Alevi/Muharrem iftarları gibi girişimlerde devlet karşısında tam bir muhatap bulamamın sıkıntısını çekmiş ve düşüncesinde var olan Alevi açılımını tam manasıyla gerçekleştirememiştir.
PROJEYE ALEVİLERİN BAKIŞI:

Cami ve cemevinin yanyana yapılması projesine Alevilerden değişik görüş bildirenler olmaktadır. Meseleyi tamamen reddedip, projenin Aleviler aleyhine bir çalışma olduğunu beyan eden Alevi STK’ları olduğu gibi projeyi sonuna kadar destekleyen, hatta geç kalınmış bir çalışma olarak nitelendiren STK’larda vardır. Aslında bu hususta Aleviler’de bir fikir birliğinden söz etmek hiç de kolay değil. Mesela; ’Cami-Cemevi projesi Alevi asimilasyonuna hizmet eden bir projedir. Kardeşlik söylemi adı altında Alevilik başka bir şeye dönüştürülmek isteniyor.’ (Fevzi Gümüş Alevi Bektaşi Federasyonu Eski Genel Başkanı http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/76991.aspx) görüşünü savunanlar ile ’Alevilerin böyle bir proje ile asimile olabileceğine inanmak, Alevilerin bu ölçüde cahil ve kolay yoldan çıkacaklarını sanmak için de Alevi toplumunu hiç tanımıyor olmak gerekir.’ (Doğan Bermek Alevi Vakıfları Federasyonu Genel Başkanı http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/76991.aspx) diyen Alevi kanaat önderlerinin ve Alevileri temsil eden STK’ların meseleye nasıl yaklaştıklarını çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Bunların yanında meseleye farklı boyut kazandırmak isteyen Alevi temsilcileri de yok değil. Mesela; Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı Ali Kenanoğlu’nun yaptığı: Cami–Kilise–Havra–Sinagog’un yan yana olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Tabii ki cami ve cemevi de yan yana gelebilir. Cemevini ibadethane değil de caminin bir müştemilatı (eklentisi) olarak gören anlayışa itirazımız var. Cemevlerinin ibadethane olmayıp bir zikirhane olduğu bu nedenle de her cemevinin yanında bir cami olması gerektiği şeklindeki bakışa itirazımız var. Bu proje bu bakışın ürünüdür. Eşitler arası bir yan yana geliş değildir. 1826’danberi Alevi köylerine cami yapılmaktadır. Bu bir hoşgörü projesi ise bizim köylerimizde mahallelerimizde çokça cami var biraz da sünni mahallelerine ve köylerine cemevi yapılsın. Madem kardeşiz, sünni kardeşlerimizin de cemevini tanımaları ve kardeşliği hissetmeleri gerekir. (Ali Kenanoğlu Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Başkanı http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/76991.aspx) Açıklaması bunun en bariz örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yine bunların yanında projeyi destekleyen ve projeye karşı çıkmayı ideolojik olarak nitelendirip dikkatleri başka yere çekmeye gayret eden Aleviler de yok değil. Dernek olarak projeyi destekliyoruz. Projenin, kardeşlik, birlikte yaşama, barış kültürüne katkı sağlayacağı inancındayım. Bu projeye karşı çıkanlar, gerekçelerini tutarlı olarak ortaya koymak durumundalar. Ancak karşı çıkanların gerekçeleri, inanç temelli olmaktan çok ideolojik temelli. Asimilasyon iddiası anlamsızdır. Kim kimi asimile edecek? (Dr. Ali Yücel Irmak Alevi Bektaşi Derneği Başkanı http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/76991.aspx)
ALEVİLERİN KENDİLERİNİ TANIMLAMALARI
Gerek cami-cemevi projesini ve gerekse de Alevileri ilgilendiren bütün meseleleri net bir şekilde kavrayabilmek adına öncelikle düşünce dünyamızda ’Alevilik’ olgusunun açık bir şekilde anlaşılması lazımdır. Yani Aleviler kimlerdir? Alevilik ve İslam hakkında neler düşünürler? Fikirleri, ideolojileri nasıldır? Gibi soruların kafamızda netleşmesi lazımdır ki mesele hakkaniyetlik ölçüsünde değerlendirilebilsin.
Alevileri tanıma adına burada size iki farklı örnek vermek istiyorum. Her ikisi de Alevi olan ve Alevi toplumunda söz sahibi/kanaat önderi olarak nitelendirilebilecek kişilerin gazete ve dergi gibi yayın organlarına vermiş oldukları röportajları direk onların söylediği şekliyle aktarıyorum.
Birinci örneğimiz Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız;
’Biz, Federasyon olarak Diyanet’in kalkmasından yanayız. Biz sadece Aleviler’in ibadethanesi olan cemevlerinin yasal statüye kavuşturulmasını istiyoruz. Bu ülkede cami ne kadar gerekliyse ve ne işlev görüyorsa, cemevi de gerekli ve benzer bir işlev görüyor. Ama devlet Alevi köylerine camiler yapıyor ve imamlar tayin ediyor. Özellikle Kenan Evren’in başlattığı bu politika hala sürüyor. Bakın... Aleviler namaz kılmaz. Aleviler cem yaparlar. Bunu da kendi ibadethanelerinde yaparlar. Camiye gidip cem yapmazlar.
Bazı Aleviler camiye gidiyor olabilir. Özünü kaybettikçe, asimile oldukça, Sünnileştikçe o çağrıya uyanlar olabilir. Tayin işi, ticari ilişki, kooperatiften kredi, gübre ihtiyacının giderilmesi anlamında ’rüşvet’tir bunlar. Aleviler’in bin yıllık tarihinde camide ibadet etme geleneği yok. Alevi cemevinde ibadet eder. Aleviler’in camiye gitme alışkanlıkları kent olgusuyla başladı. Giderek hızlanıyor bu süreç.
Aleviler Mustafa Kemal Atatürk’ü büyük kurtarıcı olarak görürler. Alevilik inancında reenkarnasyon vardır. İnsan ölmez, başka bir canlının görünümünde yeniden dünyaya gelir. Aleviler, ’Hazreti Ali, Mustafa Kemal Atatürk olarak zuhur etti, geldi’ diye inanırlar. ’Bizi ancak böyle biri bu zulümden kurtarabilir’ derler. Aleviler Atatürk’ü mitleştirmişlerdir...
CHP’yle ilişkileri de defolu bir ilişki. Karşılıklı saygıya dayalı olmaktan çok Aleviler’in kullanıldığı bir ilişki bu. Çünkü hem özlemleri hem de sınıfsal kökenleri bakımından Aleviler’in yüzde 99’u solcudur. CHP de kendisini sol olarak tanımlayan bir parti...
Müfredatı Aleviler açısından daha olumsuz hale getirdi. Aleviler’in piri olan Hacı Bektaşı Veli’yi bile ders kitaplarında hacca gönderdi. Onu hacca gönderdiğinizde, siz, Alevi çocuğuna sen de hacca git diyorsunuz ki, bu Aleviliği tahrif etmek demektir. AKP, okullarda Aleviliği okutuyorum diyerek, Aleviliği değiştiriyor. Başka bir Alevilik sunuyor.
Aleviler arasında ’biz kimiz’ tartışması yoğun bir şekilde yaşanıyor. Ne olduğumuza karar vermek, hem ihtiyaçlarımızı, hem gideceğimiz yolu, hem de devletten istediklerimizi tanımlayacak. Akademisyenler, araştırmacı yazarlar, Aleviliğin İslam’ın içinde olup olmadığını tartışıyorlar. Bize göre, Aleviliğin tanrı anlayışına, tarihine, kurumlarına, ibadetine bakıldığında, ona İslam elbisesi giydirmek kolay değil. Alevilik bir yaşam biçimi, bir kültür, bir yol, bir felsefe, doğayı ve toplumu kendince bir yorumlamadır. İslamiyet’ten etkilenmiştir, İslam’ın motifleri, ritüelleri, formları vardır ama ’Alevilik İslam’ın içindedir’ demek o kadar kolay değildir. Türban dinî duygulardan çok, bir siyasi simgeyi dayattığı için problem bu noktaya geldi. Üniversitelerde, devlet dairelerinde türban yasak olmalı. (Röportajın tamamı için; Bkz. Neşe Düzel Pazartesi konuşmaları, Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız ile ropörtaj, 01.09.2008 Taraf Gazetesi)
İkinci örneğimiz ise Reha Çamuroğlu 23. Dönem İstanbul Milletvekili;
’Aleviliğin, İslam ile bağını kurmak için özel bir çabaya gerek yoktur. Alevilik, İslam’dan ayrı düşünülemez. Aleviliğin tarihi şunu göstermiştir ki İslam’ın egemen olmadığı hiçbir coğrafyada Alevilik yoktur. Alevilik, İslam’ın tam içinden gelişmiş bir yoldur. Tabii ki kendine özgü, farklı kültürel ve itikadi yönleri vardır; ama Alevilik, İslam’ın bir ’yolu’dur. Bektaşilik, İslam’ın bir yoludur ve bu yolları İslam’dan ayrı düşünmek mümkün değildir.
Alevilik, tasavvufî bir yoldur. Aleviler siyasi nedenlerden dolayı, pozitivist siyasi gruplarla işbirliğine, ittifaklara gittiler. Ve siyasi ittifak, sadece siyasi bir ittifakla kalmadı. Alevilerin inancına nüfuz etti. İlk olarak, dinsel inanıştan uzaklaşma başladı. Mesela bugün, pek çok Alevi sivil toplum kuruluşunun internet sitesinde şöyle saçmalıklar görürsünüz: ’Alevilik, insan hakları evrensel beyannamesidir.’ Alevilik, maalesef, hümanizmle eşit hale geldi. Hümanizm ve pozitivizm, Alevilik üzerinde tahrip edici etkiler yaratmıştır. Pozitivist gelenek, Alevileri kendi geleneklerinden koparmıştır. Bugün Alevilik adına ortaya çıkan durumlar, Alevilerin geleneklerini sürdürmelerinden değil geleneklerinden kopmalarından kaynaklanmaktadır.
Alevilik, bir ideoloji değildir Alevilik, bir inanç yolunun adıdır. Bir inanç yoludur. Dolayısıyla Aleviliği, sol veya daha başka ideolojilerle özdeşleştirmek hatadır. Sünni, Alevi’nin canına kastetmiyor. Alevi, Sünni’nin canına kastetmiyor. Bizim ya da sizin haklarınız, birbirimize karşı değil. Ama biraz önce söylediğim gibi, ’Sünnilerde bu var, biz Alevilerde bu yok’ tavrı oldukça sakat bir tavırdır. Aleviler, Sünnilere bakıp karar vermemeli. İlk olarak, kendi tarihine bakarak karar vermeli. Sünnilerde olan pek çok şey, senin geleneğinde, tarihinde var. Sünniliğe bakıp Aleviliğin sınırlarını çizmemeli. Sünniliğe bakıp Aleviliği tanımlamaya kalkmamalı. Sünnilikte olan bir şeyin sende de olduğunu gördüğün zaman, bu ortak noktamız demelisin. Bugün maalesef, bu yapılmıyor. Hatta bugün şöyle yapılıyor: Bu uygulama Sünnilikte de var, öyleyse biz ortadan kaldıralım. Yani iyice bir kutuplaşma yaratalım. Bugüne kadar Alevilerin aklına bile gelmeyen bir düşünce, birtakım dernekler tarafından ortaya atılıyor. Şöyle deniyor: ’Alevi köylerindeki camiler cemevine dönüştürülsün.’ İlk olarak, böyle bir uygulama veya talep, Aleviliğin tarihi boyunca olmamış. Pek çok köyde, Aleviler kendileri camiler yapmışlardır. O camilerde de kendileri ibadet etmişlerdir. Şimdi siz kalkıyor ve diyorsunuz ki Alevi köylerindeki camiler cemevlerine dönüşsünler. Mimari olarak, cami ile cemevi arasında tek fark, minarelerdir. Minareler yıkılsın mı demek istiyorsunuz?
Cemevleri, tekke ve zaviye değildir; çünkü onlar, modern kuruluşlardır. Tarihimizde cemevi diye bir mekân yoktur. Tarihimizde tekke, dergâh ve zaviye vardır. Cemevini, tekke-dergâh veya zaviye ile aynı kapsamda düşünmek doğru olmaz; çünkü cemevi, otoparklar gibi modern bir oluşumdur. Cami, bütün Müslümanların ibadethanesidir. Cemevi ise özel bir ibadet türünün yapıldığı bir mekândır. Alevi Müslümanlar, bazı özel ibadetlerini de cemevinde yaparlar. Caminin karşısına cemevi koyulmamalıdır. Maalesef, cami ile cemevi arasında bir rekabet varmış havası yaratılıyor. Cami cemaati ile cemevi cemaati arasında barikat kuran anlayışları şiddetle reddetmek lazım. Bugün bazı kuruluşlar ve gruplar, Aleviler ile cami cemaati arasına uçurumlar sokmaya çalışıyor.
Camiyi veya ezanı Alevi’ye yabancıymış gibi takdim etmek, Alevilere yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu tavır, ancak yeni bir din ihdas etmeye çalışan insanların yapmaya çalıştıkları bir kötülüktür.
Sokakta, mahallede, camide, cemevinde ayrımcılığa karşı mücadele etmeliyiz. Yoksa bu bizi kalbimizden vurur, bunu görmeli ve anlamalıyız; çünkü bizim dinimiz, dilimiz ve tarihimiz aynı. Biz bu meseleyi çok iyi okumalı ve çok iyi tahlil etmeliyiz. (Ramazan Akkır, Reha Çamuroğlu ile röportaj, Dem dergi, yıl 2 sayı 6)
SONUÇ:
Bugüne gelinceye kadar Aleviliğin ne olduğu konusunda birbirinden farklı yaklaşımlar ve değerlendirmeler hep olagelmiştir, bugün için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Taraflı tarafsız birçok kişi Aleviliği bir tarikat, bir mezhep, farklı bir din, İslam’ın farklı bir yorumu olarak tanımlamışlardır. Buradan hareketle şunu çok rahat söyleyebiliriz ki; Türkiye’de inanç ve amel açısından tek tip bir Aleviliğin bulunduğunu söylemek pek de mümkün değildir. İşin özetini ifade etmek gerekirse; Alevilik okuma yoluyla değil, şifahi anlatım yoluyla yayıldığı ve çeşitli sebeplerle bir ölçüde gizli tutulduğu için çağlara ve bölgelere göre farklı anlayış ve uygulamalar olarak ortaya çıkmıştır ve bu da doğrudur.
Alevilerin sorunları yok mudur? Bu ülkede toplumdaki hemen her kesimin sorunları, sıkıntıları vardır hep var olmuştur. Ama burada Alevilerle ilgili olarak ince bir nüans var. O da şudur; Yaşadığımız çağda Alevileri temsil ettiklerini ifade eden kişi ve kuruluşların bazılarının ileri sürdükleri ve demokratik dedikleri taleplerin zaman içerisinde sünnileri ne olarak gördükleri fikrini bizlere vermektedir. Mesela: Zorunlu din dersleri kaldırılsın, Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın, Cami görevlilerine bütçeden maaş ödenmesin. Cemevleri resmen ibadethane olarak tanınsın, Alevi köylerine cami yapılmasın, Madımak Oteli müze yapılsın, Alevilik bir ilim konusu olarak incelensin ve bu amaçla enstitüler kurulsun. Bazı Alevi kuruluşları bunlara ek olarak başörtüsünün serbest bırakılmasına ve İmam Hatip Lisesi mezunlarının üniversitelere girmelerine de karşı çıkmaları gibi. Tabi bu talep ve isteklerin Alevilerin bütün guruplarının ortak söylemi veya arzusu olduğu söylenemez. Ama her ne sebeple olursa olsun bu taleplerin büyük bir kısmı Alevilerin kendi hak ve özgürlük alanlarını genişletmeye yönelik olmayıp, Sünni Müslümanların hak ve özgürlüklerini daraltmaya yönelik olmasından meşru/demokratik/haklı değildir. Asıl çözümün ise farklılık içinde bir çeşit birlik ve birliktelik oluşturmayı sağlayacak karşılıklı ’hak ve özgürlükleri’ tanımlama, tanıma ve uygulamaya yönelik olması gerekmektedir. Bunun önünde bir sürü engel vardır. Bugün için Alevi-Sünni ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturmasını zorlaştıran amiller arasında; Aleviliğin dün olduğu gibi bugün için de siyasete alet edilmesi son derece önemli bir etken olarak karşımızda durmaktadır.
Cemevleri meselesine gelince; Dini ve tarihî uygulama olarak baktığımızda cemevlerinin, cami gibi ’bir dinin ibadethanesi’ olarak kabul edilmesi hiç de uygun düşmüyor. İslam’da mabet bir tanedir, onun da adı camidir, mescittir. Alevilik de İslam’ın içinde olduğuna göre onun da mabedi camidir, mesciddir. Tarihî uygulamaya bakıldığında, dünden bugüne camiye gelmeyen, namaz kılmayan Aleviler de olmuştur, camiye gelen, namaz kılan Aleviler de olmuştur. Bu ikincileri, ’asimile olmuş, değişmiş, bozulmuş Alevi’ olarak kabul etmeye, nitelemeye kimsenin hakkı olamaz. Peki o halde cemevi nedir? Alevilik ve Bektaşilik birer tarikat olduğuna göre cemevleri de tekkeye karşı gelmekte, tekke ihtiyacını karşılamaktadır. Peki cemevlerinin tekke/dergah olarak kabul edilmesi bu noktada çözümün ortaya çıkmasına sebep olur mu? Burada çözüm adına şuan için şunu çok rahat söyleyebiliriz: En uygun çözüm, değişemez diye dayatılan kanunlar arasında bulunan tekke ve zaviyelerin kapatılması kanununu değiştirmek ve tekkeleri, zaviyeleri açıp vakıf mallarını iade etmek ve tarikatları serbest bırakarak ’insan hakları’ ve ’hukuk’ yönünden denetim altında tutmaktır.
Burada Alevilere bütçeden pay ayrılması meselesi hakkında da bir kaç şey söylemekte fayda var. Aleviliği birilerinin iddia ettiği gibi İslam’ın gayrısında bir din olarak algılasak ya da İslam içinde bir tarikat olarak nitelendirsek dahi sonuç değişmez, Alevilere bütçeden pay ayrılması, ilerleyen süreçte sınırlarımız içerisinde müntesibi bulunan diğer dinlere ve varlığı aşikar olan bütün tarikatlere de pay ayırmak hakkını ortaya çıkartır. Bu makul ve uygulanabilir bir düşünce değildir. Alevi Dedelerine maaş verilmesi meselesini de bu doğrultuda değerlendirebiliriz. Cemevi ibadethane değilse -ki öyledir- o halde dedelere maaş vermek hangi akla hizmet eder bilemiyoruz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.