Özlenen Rehber Dergisi

131.Sayı

Amellerin Ruhu 'İhlas'

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 131. Sayı
Kur’ân-ı Kerim’de ’ihlas’ kelimesi, türevleriyle birlikte 31 yerde kullanılmaktadır. On yerde geçen ’muhlisîne lehu’d-dîn’ ifadesindeki (Örnek için bkz: Araf 7/29, Beyyine 98/5) ihlas kavramı, ’yalnızca Allah’a yönelip O’na kulluk etme, O’na güvenip/dayanıp O’ndan isteme/dilekte bulunma, sadece Allah’ın dinini tanıyıp din konusunda kendini Allah’a adama, tevhid inancının saflığını yanlış/batıl inanç/itikatlarla zedelemekten sakınma, saf/has dindarlık’ şeklinde hem şirke, hem riyaya zıt bir anlam taşır.
Yine Kur’ân-ı Kerim’deki ’ibâdullahi’l-muhlasîn’ ifâdesi, ’Allah’ın inâyetine/yardımına mazhar olup halis dindarlığa ve hidâyete ulaştırılmış kullar’ manasına gelmektedir. Fahreddin er-Râzî (rah.), bu ifadenin geçtiği Hicr sûresinin 40. âyetini tefsir ederken ihlasın ’bir şeyi karışımdan temizleyip saf hale getirmek’ şeklindeki sözlük anlamını hatırlattıktan sonra insanın bir ameli ya sırf Allah için ya da Allah’tan başka biri için veya her iki amacı birlikte gözeterek yapacağını, sonuncu durumda ya Allah rızasını veya başkasını memnun etmeyi öne alacağını belirtmekte, bunlardan sadece birinci amelin makbul olduğunu, ameline gösteriş karıştırmakla birlikte Allah rızasını önde tutanların da ihlaslı kimselerden sayılmasının umulduğunu söylemektedir. (Mefâtihu’l-Gayb, 19/188-189)
Âyetlerde bildirildiğine göre şeytan, ihlaslı kişilere zarar veremeyeceğini itiraf etmiştir (Hicr 15/40 Sad 38/83). Bu sebeple Kur’an’da ihlas, peygamberlerin başlıca niteliklerinden sayılmıştır. (Yunus, 10/24; Meryem, 19/51; Sad, 38/45-46) Ayrıca, Kur’ân-ı Kerim’in 112. Sûresine, dinin temel ilkesi olan tevhidi en halis/en güzel şekilde dile getirdiği için ’ihlâs’ adı verilmiştir.
İhlas, esasen bir nesnenin başka şeylerden ayıklanarak sadece bir şeye ait ve ona özgü kılınması anlamına gelir. Yahudilerin ahiretin kendilerine ait olduğu iddiası (Bakara, 2/94) ve bu iddiaya, ahiretin sadece iman edenlere ait olduğu (A’raf, 7/32) şeklinde verilen cevap da yine ihlas kelimesi ile anlatılır. İhlas, Kur’ân-ı Kerim’de ibadetlerin halis bir niyetle, gösterişe kapılmadan, sırf Allah rızası için yapılması anlamıyla birlikte, genel anlamda kulluk (Zümer, 39/ 2, 3, 11; Yûsuf, 12/24; Beyyine, 98/5) ve dinin sadece Allah’a hasredilmesi anlamında (A’raf, 7/29; Nisâ, 4/146; Yûnus, 10/22; Ankebût, 29/65 vd.) şirkin zıddı (Ankebût, 29/65; Beyyine, 98/5) olarak kullanılmaktadır.
İhlas kavramı, Yusuf sûresinin 80. âyetinde ’Ondan ümitlerini kesince (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp çekildiler (halesû)’ şeklinde ayrılık anlamındadır. ’... Biz O’na muhlis kullarız, ihlasla (gönülden) bağlananlarız.’ (Bakara, 2/139) Bu âyetteki ’muhlis’ kelimesi, ’tâat ve ibadetle ihlas sahibiyiz, hiçbir şeyi O’na eş koşmayız, O’ndan başka hiçbir şeye de ibadet etmeyiz’ anlamındadır. Yine Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Yusuf (a.s.) için; ’Şüphesiz o, ihlaslı kullarımızdandır’ Yusuf (a.s.), tevhid ve ibadetinde ’muhlis’ idi buyurulmaktadır. (Yusuf, 12/24)
İhlas kavramı, hadis-i şeriflerde de dinî ve ahlakî bir fazilet olarak sık sık geçmektedir. Çeşitli vesilelerle Allah rızası için ihlasla amel etmenin önemini ve faziletini vurgulayan Efendimiz (s.a.s.) duada ihlaslı olmayı öğütlemiş (Ebû Davud, Cenaiz 56), ihlaslı bir kalple iman etmiş kişinin ahiret kurtuluşuna ereceğini müjdelemiş (Ahmed bin Hanbel, 5/147), kendisi de şöyle dua etmişlerdir: ’Ya Rabbi! Beni Sana karşı ihlaslı bir kul yap.’ (Ahmed bin Hanbel, 4/369; Ebû Davud, Vitr 25)
Rasulullah (s.a.s.) Efendimiz ihlası şirkin muhalifi olarak değerlendirmiş ve bu noktada ’Allah Teâlâ diyor ki: ’Ben ortakların şirkten en müstağnî olanıyım. Kim bir amel yapar, buna Benden başkasını da ortak kılarsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım.’ (Müslim, Zühd 46; İbn Mace, Zühd 21; Ahmed bin Hanbel 2/301, 435) hadis-i şeriflerini irad buyurmuşlardır.
Hadis-i şeriflerde ihlaslı bir kalbin asla hiyanetlik içerisinde bulunamayacağı önemle vurgulanmış bu mevzuyu Efendimiz (s.a.s.) ’Üç hususta müslümanın kalbi hiyânet edemez: Allah için ihlâs ile amel yapmak, İslâm devletinin yöneticilerine samimiyetle öğüt vermek ve İslâm cemaati ile birlikte olmak. Bu üç şeyin bulunması, kalbi diğerlerinden korur.’ (İbn Mace Mukaddime 18; Tirmizî İlim 7) hadis-i şerifleri ile bizlere açık bir şekilde ifade etmişlerdir.

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.