Özlenen Rehber Dergisi

147.Sayı

Hz. Fâtıma (r.a)

Mehmed DENİZ Özlenen Rehber Dergisi 147. Sayı
Rahmet Peygamber’i Efendimiz (s.a.v.)’in: ’Fâtımâ benden bir parçadır.’ (Buhârî, Fedâilü’s-Sahâbe, 12; 29) buyurduğu, Rasûlullah’ın ve Hz. Hatice’nin biricik gülü, Cennet Gençlerinin Efendileri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in (r.anhümâ) annesi, anneler annesi, ’İlmin Kapısı’ Hz. Ali’nin (k.v.) eşi ve Cennet hanımlarının efendisi, Rasûlullah’ın canı canından, kanı kanından olan son yadigârı.
Şekil, yaşantı ve yol bakımından, kalkış ve oturuş açısından Rasûlullah (s.a.v.)’e en çok benzeyeni, künyesi ’Ümmü Ebîhâ/Babasının annesi’ (Taberânî, Kebîr, c.22, s.397, h.no:985, Mektebetu İbn-i Teymiyye, Kahire) olan Rasûl Kızı.
Sadece Rasûl’ün kızı değil aynı zamanda O’nun (s.a.v.) en büyük vefakârı, O’na kol kanat gerenlerden en önde olanı.
Evet, Hz. Fâtıma! Rahmet ve şefkat pınarından doyasıya içen Rasûl Kızı Fâtıma.
O, ’Zehra’ ve ’Betül’ lakaplarıyla meşhur idi.
Zehra; ’Ak yüzlü, nur yumağı, beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın’ manasına,
Betül ise; ’Dünyevi heveslerden uzak, ibadet için kendisini Allah’a yönelten, iffetli ve namuslu kadın’ anlamına gelmekteydi.
Hz. Fâtıma (r.anhâ), Peygamber Efendimizin (s.a.v.) derin sevgisi ve şefkati altında yetişti. Babacığındaki merhameti ve güzel ahlâkı, anneciğindeki asaleti, cömertliği görmüştü.
Rasûl (s.a.v.)’e karşı hizmet, hürmet ve muhabbeti pek çoktu.
Peygamberimizin (s.a.v.) İslâm uğruna çektiği meşakkatlere nasıl katlandığını ve o yolda fedakârlığın en güzel örneklerini bizzat yaşarak öğrendi. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in yanından bir an için ayrılmadığından O’na yapılan eza ve cefalara çokça şahit oldu. Bir gün Kâbe’de babası Hz. Muhammed (s.a.v.) namaz kılıyorken müşriklerden bir grup etrafında oturuyorlardı. İçlerinden Ukbe b. Ebî Muayt, bir gün önce boğazlanmış bir dişi devenin dölyatağı ve işkembe içindeki tersini alıp getirdi ve secdede iken Peygamberimizin (s.a.v.)’in iki omzu arasına koydu. Efendimiz secdeden doğrulamıyordu. Nihayet, bir kimse gidip Hz. Fâtıma’ya haber verdi. O, koşarak geldi ve babası Rasûlullah’ın üzerinden onları alıp attı. Bunu yapanlara ağır sözler söyledi.
Mekke dönemi hem babacığı hem de diğer Müslümanlar ve kendisi için böylesine çetin geçti. Fakat Onlar asla yılmadılar. Peygamberimiz ve biricik çiçeği bütün bu eza ve cefalara sabretti. Zira zafer, sabırdan sonraydı.
Peygamber terbiyesiyle yetişen Fâtımatü’z-Zehra ne yüce bir ahlâka sahipti. Cömertti, son derece mütevazı idi. Zâhidâne yaşamayı severdi. Üstün bir zekâsı vardı. Konuştuğunda inci tanesi gibi hikmetler saçardı. Çok az konuşur, halîm ve selîm bir yapısı vardı. Tam bir fazilet numunesi olarak bütün güzellikleri hayatına nakşederek Efendimizin yanında yetişti. O, Rasûl bahçesinin nadide gülüydü.
Kur’ân-ı Kerim’de örnek kadın olarak gösterilen Hz. Fâtıma (r.anhâ) tıpkı babası Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi yaşayan bir Kur’ân’dı. Onun hayatı Kur’ân’ın özü idi. Hayatının tamamında Müslüman kadının nasıl olması gerektiğini hem kendi zamanındakilere hem de gelecek nesillere göstermiştir. Müslüman kadın kimdir?, sorusunun karşılığı ’Hz. Fâtıma’dır.
Mustafa Necati Bursalı bir şiirinde bu hususla ilgili olarak şöyle demektedir:

Men mislü Fâtımete’z-Zehrâi fî nesebi
Ve fî fihârin ve fî fadlin ve fî hasebi,
Vallâhu feddalehâ câhen ve şerrafehâ,
İz kâneti’b-nete hayri’l-ucmi ve’l-Arabi.

Manası:
Asalet, şeref, fazilet ve soyca Fâtımatü’z-Zehra gibi kim olabilir.
Onu bizzat Allah üstün ve şerefli kılmıştır.
Çünkü o Arapların ve Arap olmayanların en hayırlısının kızıdır.

Peygamberimiz (s.a.v.), her nereye sefere çıksa önce Hz. Fâtıma’nın (r.anhâ) evinin kapısını çalar ve onunla vedalaşırdı. Seferden dönünce de ilk aradığı Hz. Fâtıma idi. Rasûlullah, onun kapısını çalar ve onun hal ve hatırını sorardı. Mü’minlerin annesi Hz. Âişe (r.anhâ) bu muhabbeti şöyle anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.)’e ’şekil, yol ve güzel hal’ bakımından –bir rivayete göre ise- ’Söz ve ko­nuşma bakımından’ Fâtıma (k.vechehâ)’dan daha çok benzeyen hiçbir (kimse) görmedim. (Fâtıma,) O’nun (yani Rasûlullah’ın) yanına girdiği zaman (Rasûlullah) onun için kalkar, elinden tutar, onu öper ve kendi yerine oturturdu. (Rasûlullah da) onun (yani Fâtıma’nın) yanına girdiği zaman (Fâtıma) O’nun için kalkar, elinden tutar, O’nu öper ve kendi yerine oturturdu.’ (Ebû Dâvûd, Edeb, 158)
Rasûlullah (s.a.v.) hem yetimdi hem de öksüzdü. Aynı sene amcası Ebû Tâlib ve en büyük yardımcısı, kol kanat gereni, biricik eşi Hz. Hatice (r.anhâ) vefat etmişti. Bir tek Hz. Hatice’den (r.anhâ) yadigâr Fâtıma’sı (r.anhâ) kalmıştı kendisine. İşte hüzün yılında Peygamberimizin en büyük destekçisi, kızı Fâtıma (r.anhâ) olmuştur. O’nun künyesi ’Ümmü Ebîhâ’ yani ’babasının anası’ idi. Rasûl’ün can yoldaşı Hz. Fâtıma (r.anhâ), Efendimizi çok seviyor, daima yanında bulunup O’nu (s.a.v.) koruyor, kısacası bir anne misali Peygamberimize sevgi ve şefkat gösteriyordu. Peygamberimiz, beka âlemine göçtüğünde o:
’Ahmed’in toprağını koklayan kimseye ne gerekir?
(Ona gereken) zaman boyu güzel kokular1 koklamamasıdır
Üzerime öyle musibetler döküldü ki şayet onlar
Gün(düz)ler üzerine dökülmüş olsaydı gecelere dönüverirlerdi.’ (İbn- Seyyid’n-Nâs, Uyûnu’l-Eser Fî Funûni’l-Meğâzî Ve’ş-Şemâili Ve’l-Eser, c.2, s.451, Mektebetu Dâri’t-Turâs, Medine) diyecek kadar derin bir acı ve hüzün duymuştur.
Öyle ki Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) âhirete irtihal edince Hz. Fâtıma (r.anhâ) annemiz, babası için şöyle demiştir:
’Yâ ebetâh! Ecâbe Rabben deâh!
Yâ ebetâh! Men cennetu’l-Firdevsi me’vâh!
Yâ ebetâh! İlâ Cibrîle nen’âh
(Ey Rabb’in davetine icabet eden babacığım!
Ey Firdevs cenneti, yerleşeceği mekân olan ba­bacığım!
Ey Cibril’e ölümünü haber verdiğimiz babacığım!’ dedi.
(Rasûlullah) defnedilince Fâtıma (aleyha’s-selâm): ’Ey Enes! Rasûlullah (s.a.v.) üzerine toprak saçmağa gönlünüz nasıl razı oldu?’ dedi. (Buhârî, Meğâzî, 83)
Hz. Fâtıma (r.anhâ) vefatına yakın günlerde Hz. Esmâ’ya: ’Ölünce beni erkekler arasına perdesiz çıkaracaklarını düşünerek çok utanıyorum.’ demişti. O zaman kadınların cenazesi kefene sarılıp perdesiz götürülürdü. Hz. Esma, Habeşistan’da hanım cenazelere hurma dalından çadır gibi örgü yaptıklarını görmüştü. Hz. Fâtıma (r.anhâ)’ya bunu anlatmıştı da hoşuna gitmişti. O zaman böyle bir tabut yapılmasını söylemişti. İslâm’da tabuta konarak kabre götürülen ilk kadın cenazesi onun mübarek naaşı olmuştur.
Hz. Fâtıma (r.anhâ) annemiz hicretin 11. yılında, Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefatından yaklaşık beş buçuk, altı ay sonra Ramazan ayının üçünde dar-ı bekaya irtihal etmiştir. (22 Kasım 632) Cenaze namazı­nı Hz. Abbas veya Hz. Ali (r.anhümâ) kıldırdı. Vasi­yeti üzerine geceleyin Hz. Ali, Hz. Abbas ile oğlu Fazl (r.anhüm) tarafından Cennetü’l-Bakî’ye defnedildi.
Cenâb-ı Hak’tan Hz. Fâtıma (r.anhâ) annemizin ahlâkından hisseler alabilmeyi ve cümlemizi şefaatine nâil eylemesini niyaz ediyoruz…

Kıyamet gününde mahşer yerine
Yeşil berat ile gelir Fâtıma
Sağında Hatice solunda Havva
Yeşil berat ile gelir Fâtıma

Nurdan beratını almış eline
Seğirdiben gelir mahşer yerine
Mü’minler müjdeler biribirine
Yeşil berat ile gelir Fâtıma

Yedikleri arpa darı tanesi
Habibullah imiş onun babası
Oldur Hasan Hüseyin’in anası
Yeşil berat ile gelir Fâtıma

Derviş Yunus ta kıyamet olacak
Kişi ettiğini onda bulacak
Zaif ümmetine şefî’ olacak
Yeşil berat ile gelir Fâtıma

Yunus Emre



(Endnotes)
1 Beyitte geçen ’Ğavâliye’ kelimesinin tekili olan ’Ğâliye’; misk, anber, ud ve yağ karışımı bir cins güzel kokudur.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.