Özlenen Rehber Dergisi

147.Sayı

Sonsuz Mucize

Furkan ÖZDEMİR Özlenen Rehber Dergisi 147. Sayı
Kur’an, Allah (c.c.)’nun parça parça indirdiği Rasûlullah (s.a.v.)’in bir mucizesi olan son kitaptır.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in Kur’ân’dan başka mucizeleri de vardır. Ayın yarılması, parmakları arasından su çıkması, İsra ve Miraç hadisesi vb…
Efendimiz (s.a.v.)’den önce gelmiş Peygamberlerin de mucizeleri var idi. Musa (a.s.)’ın asası, Salih (a.s.)’ın devesi, İsa (a.s.)’ın ölüleri diriltmesi gibi…
Tüm bu gelmiş geçmiş Peygamberlerin mucizeleri, içlerinde ortaya çıkan ve imana gelmeleri için gösterilen kavimlerin yeryüzü sahnesinden silinip gitmesiyle kaybolmuş, geriye sadece o mucizelerin haberleri kalmıştır. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in mucizesi Kur’ân-ı Hakîm ise kıyamete kadar mucize olarak kalmaya devam edecek, zaman, mekân ve insanların farklılaşması onu eskitmeyecek, değerinden hiçbir şey kaybetmeyecektir.
Nitekim Cenâb-ı Hak bir âyet-i kerimede:
’Şüphe yok ki, o Zikr’i (yani Kur’ân’ı) biz indirdik biz. Ve muhakkak ki, onu koruyacaklar da bizleriz.’ (el-Hicr, 15/9) buyurmakta, kıyamete dek hükmünün devam edip korunacağının teminatını vermektedir.
Muhakkak ki Kur’an, bir mucize olarak: ’Eğer kulumuz (Muhammed’)e indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydi onun benzeri bir sûre getirin…’ (el-Bakara, 2/23) âyetiyle insan ve cin taifesine meydan okumuştur.
Elbette ki onlar buna güç yetiremediler ve yetiremeyecekler de… Nitekim Allah Teâlâ: ’De ki: "Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar bile, yine onun benzerini getiremezler." (el-İsrâ, 17/88) buyurarak bunu bizlere haber vermektedir.
Kur’ân’ı Kerim, üslubuyla, lafızlarıyla, manalarıyla ve işaret ettiği ilimlerle bir mucizedir. Tüm bu yönleriyle mahlûkatı aciz bırakmaktadır. Teknoloji ve bilim ilerledikçe bu icazları (aciz bırakmaları) destekleyen hususlar ortaya çıkmaktadır. Bu, icazın en önemli yanlarındadır.
Muhakkak ki Kur’an, insanların inancını, ibadetlerini, toplumsal, siyasî ve iktisadî hayatını düzelten şeyler getirdiği gibi insanların daha önceden bilmedikleri ilimlerden de büyük bir miktar kapsamaktadır.

Mekkî ve Medenî âyetler:
Kur’an’ın bazı âyetleri Mekkî, bazıları ise Medenî’dir.
Mekkî âyetler, Mekke dışında inmiş olsa bile Medine’ye hicretten önce inen âyetlerdir.
Medenî’ye gelince, onun nüzulü Mekke’nin içinde olsa bile hicretten sonra olmuştur.
Mekkî âyet ve sureler ezberlenmesi kolay olması için genelde kısa gelmiştir. Mekkî âyetler, genelde Allah (c.c.)’nun birliği, İslam’a davet, kıyamet ve âhiret halleri, geçmiş Nebi ve Rasûllerin kıssaları gibi mevzuları ele almıştır. Mekkî âyet ve sureler Kur’ân-ı Kerim’in yaklaşık üçte ikisini kapsamaktadır.
Medenî âyet ve sureler ise genelde uzundur ve miras, hadler, haklar, cihat ve bunun dışındaki hükümlerle ilgili konuları ele almaktadır.

Kur’ân’ın Toplanması:
Muhakkak ki Kur’ân’ın tümü, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in vefatından önce vahiy kâtipleri tarafından; kâğıt, bez, deri parçaları, taş, kürek kemikleri vb. şeyler üzerine yazılmış idi.
Kur’an Rasûlullah (s.a.v.)’in hayatında tek bir kitapta toplanmamıştır.
Değişik şeyler üzerine yazılmış ve Ashâb-ı Kirâm’ın yanında parça parça, dağınık bir halde bulunan Kur’ân’ın sure ve âyetleri, Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefatından sonra Hicrî 12. yılda Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.) efendimizin döneminde bir araya getirilip bir Mushaf’ın iki kapağı arasında toplanmıştır.
Bu toplamanın sebebi; o dönemde Kur’an hafızlarından çoğunun farklı bölgelerde süren cihat çalışmalarına katılmaları, birçoğunun savaşlarda şehit düşmeleriydi. Özellikle mürtetlerle (dinden çıkanlarla) gerçekleşen Yemâme savaşında, Ashâb’ın hafız kurralarından 60 kişinin öldürülmüştü ve Kur’ân’ın zayi olmasından endişe edilmişti.
Bu Mushaf, Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ın vefatına kadar onun yanında kaldı. Vefatından sonra ikinci halife Hattab oğlu Ömer (r.a.)’e intikal etti. O da vefat edince kızı Hafsa (r.anhâ)’nın yanında korunmaya başladı.
Osman b. Affan (r.a.) efendimizin döneminde ise İslâm toprakları fetihlerle genişlemiş, Arap olmayan pek çok millet İslâm’a girmişti. Ashâb-ı Kirâm’ın Kur’ân’ı farklı lehçe ve kıraatler üzere okumaları ve gittikleri bölgelerde bu şekilde öğretmeleri, bazı ihtilaflara sebep olmuştu. Bu ihtilafların giderilmesi için Ebû Bekir Efendimiz döneminde hazırlanan Mushaf Hz. Hafsa’dan alındı, çoğaltıldı ve İslâm’ın muhtelif merkezlerine birer tane gönderildi. Müslümanların bu bir Mushaf üzere toplanması emredildi.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.