Özlenen Rehber Dergisi

151.Sayı

İslâm'da Zikir ve Rabıta - Râbıta Yolları

Ey Allah yolunun yolcusu! Sana gereken odur ki; mürşid-i kâmilin suretini hayal hazinende tutup onunla kalbine yönelesin, ta ki kendinden geçip kayboluncaya kadar. Çünkü arif-i billâh zatların kalpleri tevhit yuvası, gönülleri ise aşk okyanuslarıdır. Onlara yaklaş ki onlardaki ilahî tecellinin esrarı sana sirayet etsin. Nasıl ki güzel kokucunun dükkânındaki kokular insanın üstüne siner ve yine aynı şekilde çevremizdeki tütün kokuları da içmediğimiz halde üzerimize sinerse Allah (c.c.)’nun dostlarının güzel halleri de bize sirayet eder.

Nebilerin ve velilerin devamlı olarak, ruhaniyetlerinin her zaman ve mekânda hazır ve nazır olduğuna ve kendilerini gördüklerine itikat etmek ise küfürdür. Çünkü Cenâb-ı Hak, nebilere de, velilere de devamlı olarak ruhaniyetlerinin bütün mekânları ihata (kaplama) etmesine izin vermemiştir. Cenâb-ı Hak, nebiye de, veliye de müsaade ettiği kadar müşahede etme imkânı verir. Zira bütün zaman ve mekânı ihata eden, gören, işiten ve bilen yalnız Cenâb-ı Allah’tır. Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir askeri seferine Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz de katılmıştı. Dönüşte bir ara Hz. Âişe (r.anhâ) gerdanlığını düşürmüş, sonra bunun farkına vararak aramaya başlamıştı. Hz. Âişe gerdanlığı aradı, ama bulamadı.1 Bu hadisede Efendimiz (s.a.v.), Hz. Âişe (r.anhâ) validemizin gerdanlığının nerede olduğunu bilemedi. Çünkü Cenâb-ı Hak bunu ona bildirmemişti. Dikkat edilecek olursa Hz. Allah (c.c.), Efendimiz (s.a.v.)’e kendi hanımının özel durumunu açmamıştır. Şu halde nasıl olur da Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz dahi vakıf olamadığı halde bir mürşid-i kâmil müridinin mahrem haline vakıf olabilir? Ancak dilerse Allah, (c.c.) mahrem hallerin dışındaki durumları dilediğine açar.
İnsanların mahremiyet hallerini, karı-koca ilişkilerini Cenâb-ı Hak hem nebilere, hem velilere, hem mürşid-i kâmillere ve hem de meleklere kapatır. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمٰنِ بْنُ سَعْدٍ قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا سَعِيدٍۨ الْخُدْرِىِّ يَقُولُ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-: ’إِنَّ مِنْ أَشَرِّ النَّاسِ عِنْدَ اللّٰهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ الرَّجُلَ يُفْض۪ى إِلَى امْرَأَتِه۪ وَتُفْض۪ى إِلَيْهِ ثُمَّ يَنْشُرُ سِرَّهَا.’
’Muhakkak ki kıyamet günü Allah nezdinde insanların konum bakımından en kötü(ler)inden (birisi) de; hanımıyla birleşen ve (hanımı da) kendisiyle birleşip de sonra onun (yani hanımının) sırrını yayan adamdır.’ (Müslim, Nikâh, 21)
Görüldüğü gibi, Efendimiz (s.a.v.)’den: ’Sakın yatak sırlarınızı başkalarına açmayın.’ şeklinde ikazlar bulunmaktadır. Hatta Efendimiz, mahrem konularda kendisine sorulan birçok soruda başkalarının bu tür hallerine vakıf olmadığını belirtmiştir.
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in itikadı ise son anlattığımız gibidir. Son zamanlarda işin ehli olmayan bir sürü insanlar türedi, bunların içinde kadınlar da var. Oysa kadınların mürşitlik ve tasavvufla ilgili irşat işlerini yapmaları caiz değildir.
Fena ve beka sıfatlarıyla sıfatlanmayıp kendi nefislerine, heva ve heveslerine uyan insanlar, gerek kendileri ve gerekse kendilerine rabıta yapanları dalalete sürüklerler. Bu iş onların zannettiği gibi kolay değildir. Buradaki hal ve makamlarda hakiki mürşidin vazifesi, kendini aradan çekip istikamet ve tevhit akidesine ters bir hareket yapmamasıdır. Şayet bu sır ve incelikleri bilmiyorlar ise hem kendilerini hem de salik ve müritlerini küfre iterler. Çünkü şeytan yalnız nebi ve sadık velilerin şekline giremez. Yoksa bu işte ehil olmayanlar gerek mürşitlik gerekse müritlik yapsın şeytan hepsini de yoldan çıkarıp imanlarını soyup küfre düşürdükten sonra daha dünyada iken rezil ve rüsva eder. Kadınların peygamber vekilliği olan mürşit (halife)liğe özenmeleri ve büyük bir makamı işgal etmelerinin kötülüğüne Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen şu hadisi delalet eder:
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- قَالَ: ’لَا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتّٰى يُبْعَثَ دَجَّالُونَ كَذَّابُونَ قَرِيبٌ مِنْ ثَلَاث۪ينَ كُلُّهُمْ يَزْعُمُ أَنَّهُ رَسُولُ اللّٰهِ.’
’Otuza yakın çok yalancı deccallar gönderilmedikçe kıyamet kopmaz. Onların hepsi kendisinin ’Allah’ın Rasûlü’ olduğunu iddia edecek.’2
Ayrıca Huzeyfetü’l-Yemânî (r.a.)’den nakledilen bir hadiste:
’Ümmetim içerisinde (sayıları) yirmi yedi(yi bulan) çok yalancı deccâller var(olacak)tır. Onlardan dördü kadındır. (Bunlar peygamberlik iddiasında bulunacaktır.) Hâlbuki ben, peygamberlerin sonuncusuyum, benden sonra peygamber yoktur.’3 buyrulmaktadır.
Bu hadis-i şeriften anlaşılacağı üzere, kadınların peygamberliği bile taklit edebildiği devirler olduğu gibi günümüzde de mürşid-i kâmillerin makamları kadınlar tarafından işgal edilmektedir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) diğer bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır:
عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ-: ’...وَإِذَا كَانَ أُمَرَاؤُكُمْ شِرَارَكُمْ وَأَغْنِيَاؤُكُمْ بُخَلَاءَكُمْ وَأُمُورُكُمْ إِلٰى نِسَائِكُمْ فَبَطْنُ الْأَرْضِ خَيْرٌ لَكُمْ مِنْ ظَهْرِهَا
Ebû Hureyre (r.an)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’…İdarecileriniz şerlileriniz, zenginleriniz cimrileriniz ve işleriniz de ka­dınlara (bırakılmış, görüşlerine havale edilmiş) olduğu zaman ise yerin içi (yani ölüm) sizin için üstünden (yani hayattan) daha hayırlıdır.’4
Şimdi de Hz. Âişe (r.anhâ) validemizle ilgili bir vakıayı anlatacağız:

عَنْ أَب۪ى بَكْرَةَ قَالَ: لَقَدْ نَفَعَنِى اللّٰهُ بِكَلِمَةٍ سَمِعْتُهَا مِنْ رَسُولِ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- أَيَّامَ الْجَمَلِ، بَعْدَ مَا كِدْتُ أَنْ أَلْحَقَ بِأَصْحَابِ الْجَمَلِ فَأُقَاتِلَ مَعَهُمْ. قَالَ: لَمَّا بَلَغَ رَسُولَ اللّٰهِ -صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ- أَنَّ أَهْلَ فَارِسَ قَدْ مَلَّكُوا عَلَيْهِمْ بِنْتَ كِسْرٰى قَالَ: ’لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً.’
Ebû Bekre5 (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Andolsun ki Cemel (Vakası) günlerinde Ashâb-ı Cemel’e (yani Hz. Âişe’nin ordusuna) katılıp onlarla birlikte (Ali’ye karşı) harp etmeye karar verdikten sonra (vaktiyle) Rasûlullah (s.a.v.)’den işittiğim bir söz ile Allah bana fayda ihsan etti (de onlara katılma­dım). (Ebû Bekre devamla şöyle) dedi: Faris halkının, Kisrâ’nın kızını kendile­rine kraliçe (devlet başkanı) seçtikleri (haberi) Rasûlullah (s.a.v.)’e ulaşınca: ’(Devlet başkanlı­ğı) işlerini bir kadına tevdi eden hiç bir topluluk felah bulmaz!’ buyurdu.6
Vak’ay-ı Cemel günü Hz. Âişe (r.anhâ), Talha ve Zübeyir (r.anhümâ)’nın yanında olduğu halde Hz. Osman (r.a.)’ın kanını istemek üzere Basra’ya gitmiş ve orada Hz. Âişe (r.anhâ)’nın askeri Hz. Ali (r.a.)’ın askeri ile muharebe etmişti. Rasûlullah (s.a.v.)’in Ebû Bekre (r.a.)’den rivayet edilen:
لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمُ امْرَأَةً
’(Devlet başkanlı­ğı) işlerini bir kadına tevdi eden hiç bir topluluk felah bulmaz!’7 hadisinden mülhem olan Ebû Bekre (r.a.), Vak’ay-ı Cemel’e iştirak etmediğini beyan etmiştir. Çünkü Cemel’de hazır olan askerin mütevellisi Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz olduğu cihetle Ebû Bekre (r.a.) Rasûlullah (s.a.v.)’in: ’(Devlet başkanlığı) işlerini bir kadına tevdi eden hiç bir topluluk felah bulmaz!’ sözünü hatırlayarak Vak’ay-ı Cemel’e iştirak fikrinden vazgeçmekte menfaat görmüştü. Çünkü kavimlerin işlerine veliliği Cenâb-ı Hak ricale (erkeklere) tahsis ettiği halde kadının (umumi devlet işlerine) yönetici olması layık olmadığı ve bu işi üzerine alması Allah’ın rızasına muhalif olacağından bu şekilde idare edilen kavimlerin felah bulmayacağı bu hadisle de sabittir.

(Endnotes)
1 Bu hadise, Zatu’r-Rık’a seferinde olmuştur. Ayrıntılı bilgi için bkz., Buhârî, Teyemmüm, 1.
2 Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, el-Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâa’, 18.
3 Taberânî, Kebîr, c.3, s.188, h.no:3026, Mektebetu’bni Teymiyye, Kahire; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.38, s.380, h.no:23358, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997; Ebû Nuaym el-Esbahânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, c.4, s.179, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988.
4 Tirmizî, Fiten, 78.
5 Ebû Berke (r.a.), Peygamberimizden sonra ilk halife olan Hz. Ebû Bekir (r.a.) değildir.
6 Buhârî, Meğâzî, 82.
7 Buhârî, Meğâzî, 82.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.