Özlenen Rehber Dergisi

152.Sayı

İslamî Gençlik

Miraç TORAMAN Özlenen Rehber Dergisi 152. Sayı
Allah Teâlâ tarafından insana bahşedilmiş nimetlerden biri de gençliktir. İnsan ömrünün hareketli, bereketli ve verimli bir dönemidir gençlik. Kulun Rabbine bolca ibadet ve itaat edebildiği, değerlendirildiği takdirde kulu Rabbine yakınlaştıran ve rızayı elde edebileceği bir dönemdir. Aksi takdirde kulu Rabbinden uzaklaştıran ve rızayı ilâhîden nasipsiz bırakan dönemdir gençlik. Kulun her şeyi yapabilecek kuvvete ve iradeye sahip olduğu bir dönemdir. Bu sebeplerden dolayı kul bu gençlik nimetinin kıymetini bilmeli ve kendisini var eden Rabbine karşı bu nimetin hakkını en iyi şekilde verebilmelidir.
İnsanların gençlik nimetini hakkıyla bilebilmeleri ve bu nimeti en iyi şekilde değerlendirebilmeleri için İslam gençliğe çok önem vermiştir. Gençlik başlı başına bir değerdir. Gençlik dönemini ganimet bilip değerlendirmek, bu dönemde Allah ve Rasûl’ünün emirlerine sımsıkı sarılıp, yasakladıklarından da şiddetle uzaklaşmak her Müslüman’ın görevidir. Rasûlullah (s.a.v.) buyuruyor: ’Beş (şey gelme)den önce beş (şey)i ganimet bil: Yaşlılığından önce gençliğinin. Hastalığından önce sağlığının. Fakirliğinden önce zenginliğinin. Meşguliyetinden önce boş vaktinin. Ölümünden önce hayatının.’1
Gençliği ganimet bilmek; Allah ve Rasûl’ünün emirleri doğrultusunda gençliği geçirmek, her türlü haram ve günah ortamında dahi olsan İslam’ın çizgisinden ayrılmamak, toplum seni Yaratanından uzaklaştırmaya çalışsa bile kalbini Rabbi’ne bağlamak ile mümkün olur.
Başka bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Yedi (zümre vardır) ki, Allah onları kendi (Arş’ının) gölgesinden başka hiçbir gölge olmayan (hesap) gün(ün)de, (Arş’ının) gölgesi altında gölgelendirecektir: Adaletli idareci. Rabbinin ibadetinde yetişmiş genç. Kalbi mescitlere bağlı olan kimse. Allah için birbirini sevip, o (sevgi)de birleşen ve o (sevgi)de ayrılan iki kimse. Mevki (şeref) ve güzellik sahibi bir kadın kendisini (fuhuş irtikâp etmek için nefsine) arzu (ve davet) ettiği halde ’Muhakkak ki ben, Allah’tan korkarım’ diye(rek reddede)n erkek. Tasadduk edip (de bu sadakayı), sağ elinin infak ettiğini sol eli bilmeyecek kadar gizleyen kimse. Tenha bir yerde Allah’ı zikredip de, iki gözü dolup taşan kimse.’2
Gençlik yıllarını İslamî bir çizgide geçiren kişi, nefsini Allah’ın emirlerine muhalefetten korumuş, nefsi ona bu hareketli döneminde Allah’a isyanı emrederken o bu istekleri elinin tersiyle iterek Allah’a ve Habibi’ne sımsıkı sarılmıştır. Bu, ondaki Allah korkusunun bir emaresi, bir kanıtı olmuştur. Çünkü Allah’ın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınmak büyük bir fazilettir. Hele bu, gençlik yıllarında, her türlü nefsî istek ve arzuyu yapabilecek güce ve kuvvete sahipken gerçekleştirilmişse her türlü takdirin üstündedir.
Görüldüğü gibi İslam, gençliğe ve gençlere çok büyük bir önem atfetmiştir. İslamiyet ilk yıllarda gençlerin omuzlarında yükselmiştir. Efendimiz (s.a.v.) İslam’ı ilk anlatmaya başladığında O’na (s.a.v.) hep gençler inanmış ve O’nun (s.a.v.) tebliğ ettiği İslam dinini hep bu gençler yüceltmiştir. Kimi bütün malını ve mülkünü İslam yoluna feda ederken, kimi de canını feda etmekten geri durmamıştır. Bu genç Sahabe Efendilerimizin yaptıkları büyük fedakârlıklar sonunda İslam yücelmiş ve bizlere kadar ulaşmıştır.
İslam’da genç demek: kendisi iç âleminde korku ve ümitle Rabbine kulluk ederken, her türlü içtimaî günah ve çirkinliklere rağmen Rabbi’ne boyun büküp O’nun (c.c.) huzurunda ne kadar aciz ve fakir olduğunu tefekkür ederek kulluğundan bir adım dahi olsa geri durmazken, dışarıda, toplumsal hayatında da İslam’ın yücelmesi ve Allah’ın emir ve yasaklarının insanlar tarafından da yaşanması için her türlü çaba ve gayreti sarf eden kişi demektir. İslam’ın ilk yıllarında genç Sahabe Efendilerimiz bizlere bu konuda çok güzel örneklikler bırakmışlardır. Onlar, İslam’ı en güzel şekilde yaşamaya çalışırken, İslam’ın yücelmesi için de ellerinden gelen çaba ve gayreti göstererek bizlere örnek olmuşlardır.

Hz. Talha b. Ubeydullah (r.a.)
Sahabe neslinden Talha b. Ubeydullah’ın bir genç olarak Uhud savaşında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i korumak için gösterdiği yoğun çaba gerçekten bizlere çok güzel örnek olmuştur. Hz. Talha b. Ubeydullah (r.a.) Efendimiz, Peygamberimiz (s.a.v.)’e doğru inen kılıç darbelerine, ok ve mızraklara karşı elini uzatarak kendisini kalkan yapması nedeniyle eli kesilmiş ve çolak kalmıştır. Onun bu korumasına rağmen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) çok zor duruma düşünce, hatta yaralanınca, Onu sırtına almış ve büyük bir kaya parçası üzerine çıkarmıştır. Bundan sonra Allah’ın Rasûlü, hayatı pahasına kendisini koruyan ve kurtaran bu genç için Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e: ’Ey Ebû Bekir! Bugün Talha (gösterdiği fedakârlıklarla cenneti kendine) vacip kıldı.’ buyurmuştur.3 İşte bizlere örnek olması gereken bir genç Sahabe Efendimiz. Peygamber Efendimizin: ’Gökteki yıldızlar gibidir.’4 buyurduğu Sahabe Efendilerimiz.
Günümüz gençliğine örnek olması gereken bir Sahabe Efendimiz; Talha b. Ubeydullah. Canını, Allah Rasûl’üne gelen kılıç darbelerinin önüne geçerek feda eden, bunu savaş meydanında hiç düşünmeden, bir an olsun tereddüde dahi girmeden yapan, Efendimiz (s.a.v.)’i gönülden seven, O’na gönülden bağlanan genç bir Sahabe Efendimiz. O’nun uğruna kolunu feda etmiştir, ama biz biliyoruz ki Allah nasip etseydi canını feda etmekten de geri durmazdı O (r.a.).

Hz. Habbâb b. Eret (r.a.)
Sahabe neslinden günümüz Müslümanlarına ve özellikle günümüz gençlerine örnek olacak bir genç daha. Bazı rivayetlere göre on altı yaşında Allah Rasûl’üne gelerek O’na (s.a.v.) inanıp Müslüman olmuş bir genç. Çektiği bütün sıkıntılara, yaşadığı bütün zorluklara ve yapılan onca işkencelere rağmen Allah Rasûl’ünün yolundan ayrılmayan sadık bir genç. Hz. Habbâb b. Eret (r.a.). Müslüman olunca kölesi olduğu müşrik kadın tarafından onlarca işkenceye maruz kalmıştır. Bir demirci ustası olan Hz. Habbâb Müslüman olduktan sonra ellerinden ve ayaklarından bağlanarak ateşte kızdırılan kızgın demirlerle başı dağlanmıştır. Meydan ateşi yakılmış, ateşin üzerine sırtüstü yatırılmış ve ateş sönünceye kadar kendisini o halde tutmuşlardır. Yapılan işkenceler bunlarla sınırlı kalmadı. Çıplak vücuduna demir gömlek giydirilip, en sıcak günde, vücudunun yağı eritilircesine, güneş altında tutulduğu olmuştur. Vücudu o kadar yanmıştır ki seneler sonra bile yanıklar kaybolmamıştır. İlerde sırtını gösterdiğinde herkes hayretler içerisinde kalmıştı. Sırtında avuç büyüklüğünde yaralar olduğuna dair rivayetler vardır.
Şa’bî’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Ömer b. el-Hattâb, Habbâb (r.anhümâ)’ya müşriklerden gördüğü şeyler (eziyetler) hakkında sordu. Bunun üzerine (Habbâb): ’Ey müminlerin emiri! Sırtıma bak.’ dedi. (Ömer) baktı ve: ’Hiç o günkü gibi (harap olmuş) bir adam sırtı görmedim.’ dedi. Habbâb şöyle dedi: ’Andolsun ki bir ateş yakılır ve onun üzerinde sürüklenirdim de onu (yani ateşi) ancak sırtımın yağı söndürürdü.’5
Yapılan bunca işkencelere ve çektiği onca çile ve ıstıraplara rağmen inandığı hak davasından vazgeçmemiş, Yaratanına kul olma yolunda bütün zorluklara göğüs germiş Hz. Habbâb bizlere ne güzel örnektir. Belki bizler günümüzde O’nun (r.a.) gibi ıstırap ve işkenceye maruz kalmıyoruz ama bizlere düşen, O’nun sadakatinden, O’nun Allah’a ve Rasûlü’ne olan bağlılığından ders çıkarmaktır. O (r.a.) genç yaşında dünyanın hakikatini çok iyi anlamış, bu hakikate göre yaşamıştır. Habbâb b. Eret (r.a.) asıl mahrumiyetin Allah’ın rahmetinden ve yardımından mahrum olmak olduğunu çok iyi bilmiş, bu hakikat doğrultusunda hayatını sürdürmüştür. Ve bu yolda her türlü sıkıntıya ve işkenceye sabretmiştir.
Rabbim bizleri gençliğinin kıymetini bilen ve gençliği ganimet olarak idrak eden, kendine hakkıyla kulluk etmeye çalışanlardan eylesin. Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah Teâlâ, bizleri Arş’ının gölgesinde gölgelendirdiği kullarından eylesin. Günümüz gençliğine, Sahabe Efendilerimizi örnek alabilmeyi, gökteki yıldızlar mesabesindeki o ulvi insanlar gibi yaşamayı nasip etsin.
Bu yazımızda İslam’ın gençlere ve gençliğe verdiği önem ile beraber örnek almamız gereken genç Sahabe Efendilerimizden bahsettik. Bir sonraki sayıda bu konuyla ilgili yazımız devam edecektir.



(Endnotes)
1 Hâkim, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Rikâk, c.4, s.341, h.no: 3/7846, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2002.
2 Buhârî, Ezân, 36.
3 İbn-i Abdilberr, el-İstîâb Fî Ma’rifeti’l-Ashâb, c.2, s.765, no:1280, Dâru’l-Ceyl, Beyrut, 1992. Ayrıca bkz., Tirmizî, Cihâd, 17.
4 İbnu’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl Fî Ehâdîsi’r-Rasûl, c.8, s.556, h.no:6369, Mektebetu’l-Hulvânî, 1972; İbn-i Abdilber, Câmiu Beyâni’l-İlmi Ve Fadlihî, c.2, s.898, h.no:1684, Dâru’bni’l-Cevzî; Ebû Bekr el-Âcurrî, eş-Şerîa, c.4, s.1690, h.no:1166, Dâru’l-Vatan, Riyad, 1997.
5 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe Fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, c.2, s.148, no:1407, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1996.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.