Özlenen Rehber Dergisi

157.Sayı

Rasûlullah (s.a.v.) Zamanında Münafıkların Zararlı Faaliyetleri

Ömer GÜRBÜZ Özlenen Rehber Dergisi 157. Sayı
Münafık: Sözlükte ’(bir kimse) olduğundan başka türlü görünmek’ anlamındaki nifak mastarından türemiş bir sıfat olan münafık kelimesi ’inanmadığı halde kendisini mümin gösteren’ kimse demektir.1

Ayetlere ve Hadislere Göre Münafıkların Belli Başlı Özellikleri
- ’Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman ’Biz ancak ıslah edicileriz’ derler. Gözünü aç, onlar muhakkak ki fesatçıların ta kendileridir. Fakat farkında değildirler.’2
- ’Onlar mü’minlerle karşılaştıkları zaman ’(biz de) iman ettik’ derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise: ’biz sizinle beraberiz, biz onlarla sadece alay ediyoruz’ derler.’3
- ’Onlar, mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenlerdir. İzzeti (güç ve şerefi) onların yanında mı arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir.’4
- ’…Namaza kalktıkları zaman üşene üşene gelirler, istemeye istemeye infak ederler.’5
- ’Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa o (kimse) halis münafıktır. Kimde de bunlardan bir haslet varsa onu bırakıncaya kadar kendi­sinde münafıklıktan bir haslet var demektir. (Bunlar):
1. Bir şey emanet edildiğinde ihanet eder.
2. Konuştuğu zaman yalan söyler.
3. Söz verdiğinde sözünde durmaz.
4. Husumet ederse haktan sapar (adil olmaz, zulmeder).’6
- ’Mü’min, akıllıdır, uyanıktır, dikkatlidir, teenni üzere davranandır, sebat edendir (veya müspettir), acele etmeyendir, âlimdir, vera (takvanın daha da ileri derecesi) sahibidir. Münafık ise, (insanları) arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden, sert, ne şüpheli ne de haram (şey)de durur (dikkat etmeyerek işler), tıpkı gece odun toplayan kimse gibi nereden kazandığına ve nereye harcadığına aldırış etmez.’7

Rasulullah (s.a.v.) Zamanında Münafıkların Zararlı Faaliyetleri
- İftira Atmak
Hz. Âişe (r.anhâ) Annemize Attıkları İftira (İfk Olayı)
Bu olay Benî Mustalik (Müreysî) gazvesi dönüşü gerçekleşmiş olup olayın nasıl gerçekleştiğini Hz. Âişe (r. anhâ) annemiz şöyle anlatmaktadır:
’Benî Mustalik gazvesine Hz. Peygamber ile ben çıktım. Bu sefer, hicap âyeti indikten sonra idi. Bunun için, ben hevdeç (deve üstünde taşınan kapalı bir mekândır. Hz. Peygamber’in hanımlar onun içinde oturup sefere giderdi. Yükleyenler içindekinin kim olduğunun farkına varmazdı.) İçinde taşınıyor, konak yerinde hevdeç içinde indiriliyordum. Bu şekilde gittik. Hz. Peygamber gazvesini bitirip geri döndüğü ve Medine’ye yaklaştığımız bir sırada konak yerine inip gecenin bir kısmını orada geçirdikten sonra göç edilmesini bildirdi. Hareket emri verildiği zaman, ben hemen kalkıp bir ihtiyacım için ordugâhtan ayrıldım. Sonra hevdecimin yanına gelip de boynumu yoklayınca, gördüm ki, Yemen boncuğundan dizilmiş gerdanlığım kopmuş. Hemen geri dönüp gerdanlığımı aramaya başladım. Onu aramak beni alıkoydu. Benim bindiğim deveye, beni hevdecin içinde sanarak, bos hevdeci yüklemişler, devenin başını çekip gitmişler. Hevdecin içinde kimse bulunmadığının, boş olduğunun farkına varmamışlar. Ben çok genç ve zayıf bir kadındım. Gerdanlığımı bulup bulunduğum yere döndüğüm zaman, orada ne bir çağıran, ne de cevap veren vardı. Herkes gitmişti. Benim hevdecin içinde olmadığımı anlayınca, döner beni aramaya gelirler sanıyordum. Elbiseme bürünüp otururken, gözlerimi uyku bürüdü. Olduğum yerde uyuyakalmışım. Ordunun arkasında herhangi bir kimsenin veya herhangi bir şeyin kalıp kalmadığını kontrol etmek görevinde olan Safvan b. Muattal, gecenin sonunda benim bulunduğum yerde uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma gelmiş ve beni görünce tanımış. Onun sesine uyandım, hemen yüzümü elbisemle örttüm. Vallahi, o ne benimle bir tek kelime konuştu, ne de ben ondan innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn demek olan istircâdan başka bir kelime işittim. Safvan, binmem için devesini bana yaklaştırdı. Ön ayağına basıp deveyi çöktürdü. Kendisi benden geriye çekildi, ’bin’ dedi. Ben de deveye bindim. Safvan, bindiğim devenin yularını elime vererek yola koyuldu. Orduya öğle sıcağı basıp konakladıkları sırada yetişebildik.’ Bu savaşa katılmış olan münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl, Hz. Âişe aleyhine iftira ve dedikoduya başladı. Bazı Müslümanlar da onun bu çirkin iftirasına alet oldular. Hz. Peygamber ve Âişe’nin ebeveyni dedikodular sebebiyle çok üzüldüler. Savaş dönüşü bir ay kadar hastalanan Hz. Âişe (r.anhâ), kendisine yapılan bu iftirayı çok sonra tesadüfen öğrendi, Hz. Peygamber’den izin alıp babasının evine gitti ve üzüntüsünden günlerce ağlayıp ıstırap çekti. Nihayet Nûr Suresi’nin 11-21. âyetleri nâzil oldu ve Allah Teâlâ yapılan dedikoduların tamamen asılsız olduğunu ve Hz. Âişe’ye (r.anhâ) iftira edildiğini bildirdi.8

Müslümanlar Arasında Tefrika Çıkarmak İçin Yapılan Bina ’Mescid-i Dırâr’
Münafıklar İslâmiyet’in Medine’de güçlenerek yayılmasından rahatsız olmuşlar ve bunu önlemek amacıyla bir şeyler yapmaya karar vermişlerdi. Bu amaçla bir mescit inşa ederek orada Müslümanlar arsında tefrika oluşturmayı gaye edinmişlerdi. Bu amaçlarını Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de Tevbe Suresi 107. ayetinde şöyle açıklıyor: ’(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescit kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik, diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.’ Ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere münafıklar bu mescidi sırf Müslümanlar arasında tefrika çıkarmak için yapmışlardı. Ayette geçen bir diğer detay Allah’a ve Rasûlü’ne karşı savaşmış adamı beklemeleridir. Kaynaklarda geçen bilgilere göre bu adam Uhud’da da müşriklerin safında yer almış, Mekke fethedildikten sonra Tâif’e sığınmış, Huneyn (Hevâzin) Gazvesi’nden ve Tâif seferinin ardından burada duramayarak Suriye’ye giden Ebû Âmir denilen bir Hıristiyan’dı. Hatta Ebû Âmir münafıklara bir mektup göndermiş ’Kendinize ait bir bina edinin. Elinizden geldiği kadar silah ve kuvvet edinin. Ben Rum valisine gidiyorum. Rumlardan teşekkül bir ordu ile Medine’ye geleceğim’ diyerek münafıkları iyice Müslümanlara karşı hazırlık yapmaya teşvik etmiştir.
Rasûlullah (s.a.v.) yukarıda geçen ayet gelince sahabilere emir vermiş ve bu mescidi yıktırmıştır.9

Savaşlarda Müslümanları Zayıf Bırakma Faaliyetleri
Uhud Savaşı
624 yılında yapılan Bedir Savaşı’nı Müslümanların kazanması üzerine Mekkeli Müşrikler daha da hırslanmış ve yeni bir savaş yapmak için hem maddî kaynak hem de asker toplamaya başlamışlardı. Bu hazırlıkların haberini alan Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz de hazırlıklara başlamıştı. Bir yıl sonra müşrikler 300 kişilik ordu hazırlamışlar, Müslümanlar ise 1000 kişilik ordu hazırlamışlardı. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz savaş stratejisini istişare etmek için Müslümanları toplamıştı. Bu toplantıda iki durum ön plana çıkmıştı. Birincisi Medine’de kalınıp savunma savaşı yapılacak veya Medine’den çıkılıp meydan savaşı yapılacaktı. Bedir’e katılamayıp da faziletine nail olamayan büyük bir çoğunluk meydan savaşı yapılmasını istediler ve karar da bu yönde alındı.
İslâm ordusu 7 Şevval 3 (23 Mart 625) tarihinde Cumartesi sabahı Uhud dağına vardı. Sabah namazı burada kılındı. Ordu arkasını Uhud dağına verip Ayneyn tepesini soluna, güneşi de arkasına alıp Medine’ye doğru saf tuttu. Abdullah b. Übey, ’Ben meydan savaşına taraftar değildim. Muhammed çoluk çocuğun sözüne uydu, bizim sözümüze itibar etmedi’ diyerek 300 kişilik taraftarıyla birlikte ordudan ayrılıp Medine’ye döndü. Onun ve taraftarlarının Uhud’a varmadan önce Şavt mevkiinde ordudan ayrıldığı da nakledilir.10

Benî Mustalik (Müstalikoğulları) Savaşı
Kureyş, bütün müttefiklerini harekete geçirerek Hendek Gazvesi için hazırlıklara giriştiğinde Benî Mustaliķ reisi Hâris b. Ebû Dırâr, Müreysî’ suyu başında karargâh kurup Müslümanlara karşı çevredeki kabileleri de kışkırtarak asker toplamaya başladı. Bu faaliyeti haber alan Hz. Peygamber, 2 Şâban 5 (27 Aralık 626) tarihinde otuzu süvari olmak üzere 700 kişilik bir orduyla Müreysî’ Gazvesi’ne çıktı. Onun büyük bir kuvvetle yaklaştığını öğrenen bazı kabileler düşman saflarından ayrılıp gittiler. İslâm ordusu Müreysî’ suyuna vardığında müşriklerin Müslüman olmayı reddetmesi üzerine savaş başladı ve Müslümanların zaferiyle sonuçlandı. Fakat bu savaşta da münafıklar doğru durmamışlar ve şöyle bir olay cereyan etmiştir:
Benî Mustalik gazvesi dönüşünde Müreysî suyunun başında ordu konaklarken Muhacirler ile Ensar arasında münakaşa oldu. Hz. Ömer’in ücretle tuttuğu seyisi Cahcah ile Sinan b. Veber el-Cühenî kuyudan su çekerken kovaları karıştı ve anlaşmazlık çıktı. Sinan, münafıkların başı Abdullah b. Übey b. Selûl’ün müttefiki idi. Cahcah, Sinan’a vurunca Sinan’ın yüzünden kan akmaya başladı. Bu sırada Sinan: ’Yetiş ey Ensar topluluğu!’ diye bağırdı. Cahcah da: ’Yetisin ey Muhacir topluluğu!’ diye bağırdı. Bu bağırtıları duyan Abdullah b. Übey b. Selûl ortamı daha da kızıştırmak istedi fakat Rasulullah (s.a.v.) duruma müdahale ederek ortamı sakinleştirdi.11

Sonuç
Münafıklar, Rasûlullah (s.a.v.) zamanından beri yazımızda da belirttiğimiz gibi iftira atmak, yalan söylemek, en gerekli zamanlarda desteklerini çekmek vb. durumlarla Müslümanların birliğini bozmaya, aralarında tefrika çıkarmaya, Müslümanları güçsüz bırakmaya gayret göstermişlerdir. İslam tarihine baktığımız zaman da her daim münafıkların var olduğunu ve zarar vermeye devam ettiklerini görmekteyiz. Günümüzde de zararlı faaliyetlerine devam etmektedirler. Burada bize düşen görev ise İslam’a ve Müslümanlara karşı zararlı faaliyetlerde bulunanları tespit ettikten sonra bunlara karşı daha dikkatli davranarak birlik ve beraberliğimizi bozmalarına izin vermemektir.


(Endnotes)
1 Alper, Hülya, ’Münafık’, DİA, c.31, s. 565-568.
2 el-Bakara, 2/11-12.
3 el-Bakara, 2/14.
4 en-Nisâ, 4/139.
5 et-Tevbe, 9/54.
6 Buhârî, Îman 24.
7 Deylemî, el-Firdevs Bime’sûri’l-Hitâb, c.4, s.175, h.no:6544, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1986.
8 Vakıdî, Kitabu’l -Megâzi, c. II, s.426-7; Fayda, Mustafa, ’Âise’, DiA,c.02, 201-5; Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed (S.A.V) ve evrensel Mesajı, s.194-195.
9 Vâkıdî, Kitabu’l-Meġāzî, c. III, s.1045-1048; Algül, Hüseyin, ’Mescid-i Dırar’, DİA, c.29, s. 272-273;ed. Akyüz Vecdi, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, c.3, s. 245-247.
10 Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed (S.A.V) ve evrensel Mesajı, s. 168-178; Hamidullah, Muhammed-Avcı, Casim, ’Uhud Gazvesi’, DİA, c. 42, s. 54-57.
11 Sarıçam, İbrahim, Hz. Muhammed (S.A.V) ve evrensel Mesajı, s. 193-194; Önkal, Ahmet, ’Mustalik (Benî Mustalik)’, DİA, c.31, s. 360-361.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.