Özlenen Rehber Dergisi

21.Sayı

Rü'yet-i Hilâl İle Bayram Yapmak *

Peygamberimiz (s.a.v) bir hadîs-i şerîflerinde; ’Ramazan hilâlini gördüğünüz zaman oruç tutunuz ve Şevval hilâlini gördüğünüz zaman iftar ediniz (bayram yapınız). Eğer bulut (veyâ toz) hilâli görmenize engel olursa, Ramazan hilâli için (otuz günü doldurmayı) takdîr ve hesap ediniz. (Ramazanı otuz güne tamamlayarak bayram yapınız.)’ (1) buyurmuştur.

Yine benzer bir rivayette İbn-i Ömer (r.a) de, Rasûlullah (s.a.v)’den şu hadîsi rivâyet etmektedir: ’Ramazan hilâlini gördüğünüz zaman oruç tutunuz ve Şevval hilâlini gördüğünüz zaman iftar ediniz (bayram yapınız). Eğer hava bulutlu ise, otuz gün oruç tutunuz.’ (2)

Hadîs-İ Şerîfin Îzâhı:

İbn Ömer (r.a)’in hadîsini Müslim, Ebû Dâvûd, Ahmed, Neseî, Dârekutnî ve Dârimî de rivâyet etmişlerdir. Ahmed, Dârekutnî ve Ebû Dâvûd’un rivâyetinde İbn Ömer (r.a)’in görüşünü beyân eden şu ilâve vardır:

’Şâban ayının yirmi dokuz günü dolunca hilâli gözetletirdi. Eğer Ramazan hilâli görülürse mesele kalmaz, şâyet görülmez ve görmeye mâni bulut ve toz yok ise, İbn Ömer (r.a), ertesi gün oruç tutmazdı. Eğer bulut veyâ toz, hilâli görmeye engel olursa, ertesi günü oruç tutardı. Ramazan sonunda İbn Ömer (r.a) bu hesâbı tutmayarak halkla birlikte iftar ve bayram ederdi.’

Fıkıhçılar bu hadîsi; ’Eğer bulut (toz da bulut hükmündedir) hilâli görmenize engel olursa, Ramazan hilâli için (otuz doldurmayı) takdîr ve hesap ediniz.’ şeklinde yorumlamışlardır. Yâni Ramazan orucunu otuz güne tamamlayınız, demektir. Çünkü Buhârî’nin İbn Ömer (r.a)’den olan bir rivâyetinde; ’Eğer hava bulutlu ise, Ramazan orucunun süresini otuz güne ikmâl ediniz.’ (3) buyurulmuştur.

Buhârî, Müslim ve diğerlerinin rivâyet ettikleri yukarıdaki hadîs de bu yorumu teyîd eder. Dârimî’nin İbn Abbas (r.a)’dan olan rivâyetinde de: ’Eğer bulut hilâli görmeğe mâni ise, Ramazan ayını otuz güne ikmâl ediniz.’ (4) buyuruluyor.

Ebû Hanîfe, onun arkadaşları, Mâlik, Şâfiî, Evzaî, Sevrî ve hadîsçilerin tümü, mezkûr cümleyi bu şekilde yorumlamışlardır. Yalnız Ahmed b. Hanbel; ’Eğer bulut hilâli görmenize mâni olursa, hilâlin, bulutun arkasında olduğunu farz ediniz. Ayın süresini daraltınız.’ şeklinde yorumlamış, yorumunun dayanağı olarak da, hadîs râvîsi İbn Ömer (r.a)’in görüşünü göstermiştir. Çünkü Şâbanın yirmi dokuz günü dolunca, gözlerini kaybetmiş olan İbn Ömer (r.a), adam göndererek hilâli gözetletirdi. Eğer bulut veyâ toz bulunursa, ertesi gün oruç tutardı.

Ahmed b. Hanbel’in bu gerekçesi reddedilmiştir. Çünkü râvînin re’yi değil, rivâyeti mûteberdir. İbn Ömer (r.a)’in rivâyetlerinden birisinde bu cümle, ’Ramazan hilâli için otuz günü hesaplayınız’ şeklinde geçmiştir.

Hattâbî; ’Bu cümlenin mânâsı, ramazan orucunu otuz güne doldurmaktır. Âlimlerin bir kısmı, bu cümleyi, rasat hesaplarına göre hilâlin durumunu takdîr ve hesaplama şeklinde yorumlamışlarsa da, bu yorum isâbetli değildir. Çünkü bâzı rivâyetlerde bu cümle yerine; ’Otuz gün oruç tutunuz’ buyurulmuştur. İlim ehlinin kâhir çoğunluğu ilk yorumu yapmışlardır. Şek günü oruç tutmanın Peygamber (s.a.v) tarafından yasaklanması da, bu yorumu te’yîd eder. Ahmed b. Hanbel; ’Şâbanın yirmi dokuzundan sonraki gece, gökteki bir engel dolayısıyla hilâl görülemediği zaman halk oruç tutar. Eğer hava açıkken hilâl görülmezse oruç tutmazlar.’ diyerek İbn Ömer (r.a)’in mezhebine tâbî olmuştur.

RASATHÂHE HESAPLARINA GÖRE ORUÇ TUTMAK VE BAYRAM YAPMAK DOĞRU MUDUR?

Tâbiîlerden Mutarrif b. Abdullah, hadîsçilerden İbn Kuteybe ve Şâfiîlerden İbn Süreyc’in dâhil olduğu bir cemâat, yukarıda Abdullah b. Ömer (r.a)’den rivâyet edilen hadîsteki hesaplamayla ilgili cümleyi; ’Eğer hava bulutlu ise, göz ayın seyrini ve burçlarını hesaplamak sûretiyle Ramazan hilâlini takdîr ve hesap ediniz.’ şeklinde yorumladıkları nakledilmişse de bu görüş ve nakil kabûle şâyan değildir. Çünkü İbn Abdi’l-Berr; ’Mutarrif’in böyle söylediği sâbit değildir. İbn Kuteybe ise bu konularda güvenilir değildir’ demiştir. İbn Süreyc, Şâfiî’nin; ’Yıldızlar yönünden bu gece hilâlin bulunduğunu belirleyen ve fakat hava bulutlu olduğu için görülemediği kanâatine varan bir kimse için Ramazan ayının girdiğine inanması, oruç tutması ve tuttuğu orucun Ramazan orucu olarak sayılması câizdir.’ dediğini iddiâ etmişse de, İbn Abdi’l-Berr, İbn Süreyc’in bu iddiâsını reddetmiş ve; ’Şâfiî’nin yanımızda mevcut kitaplarında söylediği söz şudur ki; ’Ramazanın girdiği ya hilâli görmekle veyâ âdilâne bir şehâdetle veyâhut Şâban ayını otuz güne doldurmakla tahakkuk eder. Ramazan ayının girdiğine başka yollarla inanmak sahîh değildir.’ Bu görüş ise yalnız Şâfiî’nin değil, fıkıhçıların cumhûrunun görüşüdür’ demiştir. Şâfiî’nin bilinen ve tanınan fetvâsı, cumhûrun görüşüne uygundur.

İbn Süreyc şunları da söylemektedir: ’Hadîsteki bu cümle, astronomi ilminde ihtisâsı olanlara mahsustur. Ramazanı otuz güne doldurmak hükmü ise umûma âittir.’ İbnü’l-Arabî onun bu sözünü reddederek, ’Artık İbn Süreyc’e göre Ramazan ayının girişi, halkın durumuna göre muhteliftir. Kimisine göre güneş ve ay hesâbı ile oruç farz olur. Kimisine göre Şâban ayını otuza doldurmakla oruç farz olur. Böyle bir ayrım, zekî insanlardan uzaktır.’ demiştir. Ben derim ki, böyle bir söz doğruluktan da uzaktır. Çünkü Şâri-i Hakîm, Ramazan orucunu tutmayı ve hilâli görmeyi veyâ Şâban ayını otuz güne doldurmayı istemiştir. Bunun içindir ki, Şâfiî âlimlerinden er-Remlî, Minhâc’ın Şerhinde Nevevî’nin; ’Ramazan orucu, Şâban ayını otuz güne tekmîl etmekle veyâhut hilâli görmekle ya da âdilâne bir şehâdet sonucunda hilâlin görüldüğünün sâbit olmasıyla farz olur.’ şeklindeki sözlerine karşı şöyle der: ’Şâyet âdil bir adam hilâli gördüğüne şehâdet eder de rasatçılarla astronomi uzmanlarının hesapları, o gece hilâli görmenin mümkün olmadığına delâlet ederse ve şâhidin hilâli gördüğü geceden îtibâren üçüncü gece, âdete aykırı olarak hilâlin yatsıdan önce ufukta batması tahakkuk edip uzmanların hesaplarına eklenirse, yine o şâhidin şehâdeti ile hükmedilecektir. Çünkü Şâri-i Hakîm, hesap işine dayanmamış, bilakis bunu külliyen iptal etmiştir. Çünkü Buhârî, Müslim, Nesâî ve Ebû Dâvûd’un İbn Ömer (r.a)’dan rivâyet ettikleri bir hadîste Peygamber (s.a.v):

’Biz (Arap âlemi) ümmî bir cemâatiz. Yazma bilmeyiz, hesap bilmeyiz. Ay bâzen böyledir.’(5) buyurmuştur. Râvî bununla, Peygamberimiz’in bir defâ ayın yirmi dokuz, bir defâ da otuz olduğunu kastettiğini söylemektedir.’

Nevevî’nin yukarıdaki ifâdesinden çıkarılan bu netîce doğrudur. Nevevî’nin sözünden anlaşılıyor ki, astronomi uzmanının sözü ile oruç tutmak vâcip değil, hattâ câiz değildir. (yine er-Remlî der ki) ’Evet; o astronomi uzmanı kendi hesâbı ile amel edebilir ve tuttuğu oruç farz yerine geçer’; fakat Mezhebimizde bizim için geçmediği belirtilmiştir.

Astronomi uzmanının kendi hesâbı ile amel etmesinin câizliğine âit er-Remlî’nin yukarıdaki sözü de reddedilmiştir. Çünkü şer’-i şerîfin kâideleri buna mânidir. Nitekim İmâmü’l-Harameyn; ’Matla’lara îtibâr etmek, hesap işine ve astronomi uzmanlarının hükümlerine îtimat etmeyi gerektirir. Şer’î kâideler buna engeldir.’ demiştir. Bunun içindir ki, er-Reşîdî; ’Şâri’-i Hakîm, oruç tutmamızı hilâlin varlığı ile değil, görülmesiyle farz kılmıştır. Hasep uzmanı ise hilâlin varlığını hesaplayıp anlayabilir; fakat bu kâfî değildir. Asıl olan, hilâlin görülmesidir.’ demiştir.

Er-Remlî; Mûtemet kavle göre hesap uzmanının tuttuğu oruç, onun farz orucu yerine geçer.’ demişse de, el-İrşâd Şerhi’nde mûtemet gösterilen görüş, onun orucunun farz yerine geçmemesidir. Çünkü aynen şöyle denmektedir: ’Müneccimin veyâ hesap uzmanının kavline îtimat etmek câizdir. Kendileri kendi hesaplarıyla amel ederlerse, kuvvetli kavle göre onların orucu farzın yerine geçmez. Zayıf bir cemâat ise geçtiğini söylemiştir.’

Er-Remlî’nin ve babasının yukarıdaki fetvâlarından anlaşıldığı gibi, Şâri-i Hakîm, hesaplamayı külliyen iptal etmiştir. Bu hususta müçtehitlerin icmâı vardır. Doğrusu Şerhü’l-İrşâd’daki hükümdür.

el-Bermâvî, Nevevî’nin, ’Veyâ hilâli görmek’ sözü ile ilgili olarak şöyle der:

’Hilâli ayna gibi bir araçla görmek yetersizdir. Bir adamın rüyâda Peygamber (s.a.v)’i görüp, Peygamber (s.a.v)’in kendisine; ’Yarın Ramazandır’ gibi bir söz söylemesiyle Ramazana hükmedilemez. Çünkü Peygamber (s.a.v)’i rüyâda görmek gerçek ise de, rüyâ sâhibi kesinlikle gördüğünü zaptedemez. Şer’an delîl olmaz. Kezâ müneccimin ve hesap uzmanının sözüne îtimat edilmez. Evet, kendileri hesaplarıyla amel edebilirler. Tuttukları oruç, farz yerine geçer ve hesaplarının doğruluğuna inananların da oruç tutması vâcip olur.’

El-Menhel yazarı el-Bermâvî’nin hesap uzmanları ve bunlara inananlarla ilgili fetvâsını, yukarıdaki nakillerle reddettikten sonra, İmâm Mâlik’in şöyle dediğini nakleder:

’Hesap uzmanlarının sözlerine îtimat ederek Ramazana veyâ bayrama hükmeden devlet yetkilisinin hükmüne uyulamaz.’

İbn Dakîki’l-Îyd de; ’Ramazan orucu husûsunda hesaplara îtimat etmek câiz değildir.’ demiştir. İbnü’l-Münzir de el-Eşrâf’ta; ’Şâbanın otuzuncu günü hava açık olduğu hâlde hilâl görülmediği zaman, ümmetin icmâı ile oruç tutmak vâcip değildir. Ve oruç tutmanın mekruhluğu sahâbîlerle tâbiîlerin ekserîsinden sâbittir.’ demiştir. İbnü’l-Münzir bu bilgiyi verirken, astronomi uzmanını ve başkalarını istisnâ etmemiştir. Kim böyle bir ayrım yaparsa, kendisinden önce oluşmuş olan bir icmâa muhâlefet etmiş olur.

Hanefî fıkıh kitaplarından olan ed-Dürrü’l-Muhtâr’da; ’Âdil de olsalar muvakkatîlerin kavline îtibâr edilemez. Bizim mezhebimiz budur.’ denilmiştir. İbn-i Âbidîn, yukarıdaki cümle ile ilgili olarak; ’Yâni halka Ramazan orucunun farziyeti husûsunda muvakkatîlerin kavline îtibâr edilemez. Hattâ el-Mirâc’da; ’Muvakkatîlerin kavline îtibâr edilemeyeceği husûsunda icmâ vardır, müneccimlerin kendi hesâbıyla amel etmesi câiz değildir.’ denilmektedir. En-Nehri’de; ’Muvakkatîler âdil de olsalar, el-Îdah’ta belirtildiği gibi, onların; ’Hilâl, falan gece gökte olur’ sözü ile hüküm verilemez’ denilmektedir.

Yukarıda nakledilen âlimlerin görüşlerinden şu netîceye varılıyor ki; ne Ramazan orucuna başlamakta, ne de bayram etmekte hesâba veyâ müneccimlerin sözlerine îtibâr edilemez. Hattâ bu hesâbı yapan kişi veyâ müneccim, kendi nefsi için bile amel edemez. Ya hilâli görmek veyâ ayın otuz gününün doldurulması gerekmektedir. Eğer bir ayın girmesi veyâ çıkmasının bilinmesi ya da zannedilmesi, şer’î hükmün verilmesi için kâfî gelseydi, Peygamber (s.a.v), hilâlin görülmesini veyâ ayın otuz gününün doldurulmasını emretmek yerine, meselâ; ’Ayın girdiğini veyâ çıktığını bildiğiniz ya da zannettiğiniz zaman oruç tutunuz’ (6) gibi bir emir verecekti.

RAMAZAN AYINA GİRMEK ÜÇ ŞEYLE SAHÎHTİR

Başından beri saydığımız şer’î delillerden ve fetvalardan anlaşıldığına göre Ramazan ayına göre, Ramazan ayına girmek, şu üç şeyle câizdir:

1- Rü’yet-i Hilâl: Çıplak gözle ay’ı görmek sûretiyle Ramazana girilmesi.

2- Şâbânın 29. günü hava kapalı olduğu (tozlu veyâ bulutlu) takdirde Şâbânı 30’a tamamlamak sûretiyle Ramazana girilmesi (Şevval ay’ı görülmediği zaman da Ramazan otuza tamamlanacaktır).

3- Başka beldelerdeki Müslümanların hilâli gördüklerine şehâdetleriyle.

KAYNAKÇA
’ Bu makale, Abdullah Fârukî el-MÜCEDDİDÎ Hazretlerinin FIKHÎ RİSALELER adlı eserinden iktibas edilmiştir. Fiav Yay. Ank. 1997, s.93-102.
1. Buhârî / Savm: 11-13; Ebû Dâvûd / Savm: 4; Muvatta’ / Sıyâm: 1.
2. Müslim / Sıyâm:18,19; Nesâî / Savm: 10,11; Buhârî / Savm: 11.
3. Aynı yer.
4. Dârimî / Savm: 2, 3, 6.
5. Buhârî / Savm: 13; Müslim / Sıyâm: 15; Ebû Dâvûd / Savm: 4; Nesâî / Sıyâm: 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.2, 43, 52, 122, 129.
6. Bkz. Sünen-i İbn-i Mâce tercümesi, c.4, s.539-549.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.