Özlenen Rehber Dergisi

60.Sayı

Güncel Sorunlar...

H. İbrahim ŞEN Özlenen Rehber Dergisi 60. Sayı
GENÇLİĞİN ÖNEMİ VE ÖNÜNDEKİ TUZAKLAR! -II-

Günümüz gençliği ekseriyetle, mouse-klavye arasında sıkışmış, esiri olmuş, kendisi, ailesi, eğitimi ve hatta tüm dış dünyaya gitgide yabancılaşmış ve bu vehim durumundan da bir türlü farkında varamadığı bir halin içerisindedir.

Özellikle kendisine hikmeti öğretecek büyüklerinin tecrübe ve nasihatlerinde uzak, iç dünyası kaoslara teslim olmuş, itaat üzere geçirilen gençlik yıllarının hazzını tadamamanın mahrumiyeti içerisindedir. Kendisi ve yaratanıyla barışık, topluma faydalı birer fert olmaktan süratle uzaklaşmakta, en büyük yoldaşı olgunlaşmamış hisleri, şehvet ve bitmez tükenmez arzuları ve günü birlik hazları olmuştur. Okuma, doğruyu ve kalıcı güzellikleri araştırıp öğrenme konusunda da çok zayıf olup, izlemeyi duymaktan, duymayı da okumaktan mühim bildiği için ancak kendisine sunulan kadar bir dünyanın müntesibi olmuştur.

Okumak, müspet ilim tahsili elbette gerekli gereksiz her şeyin bilinmesi de değildir. Nasıl ki eline geçen her yiyeceği yiyen bir insan mide fesadına uğrarsa, sağlıklı bir seçim yapmadan her bulduğunu okuyanın da anlayış fesadına uğrayabileceği kaçınılmazdır. Edinilen bir yanlış anlayışın izalesi ise çok zordur. Çünkü artık o fikir gerçekte yanlış olsa da o kişiye göre doğrudur. Hasta olduğunu kabul etmeyen bir kişinin tedavisi nasıl zorsa yanlış saplantıları değiştirmek de o kadar zordur. O halde yapılması gereken, okunacak kitap seçiminde tavsiyesine uyulabilecek kişilerin okuma önceliği ve gerekliliği konusunda tavsiyelerini almak faydalı olacaktır. Zira sahih İslâm anlayışı dışında olanlar, düşüp yazan çizenler hep olagelmiştir.

Kendisine zararlı olanları merak etmesi, onlara meyletmesi insanın tabiatında vardır. Gönül fetihleriyle kazanılan bu topraklarda Müslüman anne babalardan hayata gözlerini açan bugün bir çok insanın Kutsal kitabımız Kur’ân’ın Türkçe mealini olsun bir defa okumadığı halde bilgiçlik taslamak adına İncil’e merak salanları görmek üzücüdür. Tabi bu nimet ve kıymet bilmezlik günahların isiyle kararan vicdan aynasını İslâm’ın nuruyla yeniden nezafete kavuşturmamış insanlarımızın kaçınılmaz son durumları olacaktır elbette. Zira tüm varlıkların Ulu Sahibi’nden kaçan nereye, hangi emniyete kavuşabilir ki?

Dinimizin güzelliklerinden uzak, idealsiz, yalnızca madde ve şehveti düşünen bir genç neslinde meydana gelmesinde toplum olarak hepimizin sorumluluğu var. Memleketimizde son zamanlarda görülen, batılı hayat tarzının gençliğimiz arasında büyük rağbet gördüğünü; giyim-kuşam ve yaşantılarını nasıl etkilediğini hepimiz görüyoruz.

Ülkemizin içinde bulunduğu siyasî, ekonomik ve kültürel şartlar gençlerimizin sağlıklı bir kimlik oluşturmalarına çok elverişli olmadığından onların umutlarını, hayallerini, eğitim ve sağlıklarını, kısaca her şeylerini etkiliyor. Daha lüks yaşama, kısa zamanda köşeyi dönme hevesiyle evini terk eden gençlerin sayısı hiç de az değildir. Tarihî ve dinî değerlerinin farkında olan bir gençlik ise, kimlik ve aidiyet krizi yaşamaz. Gençlerin düşüncelerine değer verip, düzeltilmesi gerekenler varsa, güzel söz ve hikmetle onları ikaz etmek gerekir.

Bu kadar genç, enerjik ve işsiz potansiyel, bir de ahlâkî değerlerden yoksun bırakılmışsa, artık o gençlerin iyi birer fert olmaları bir hayli zorlaşır. Ülkemizde son zamanlarda şahit olduğumuz soygun, gasp, hırsızlık, cinayet, intihar girişimleri ve benzeri eylemler bunun en tipik örnekleridir. Bir takım ideolojilere, uydurma felsefelere kolayca kayabilen gençler, bu yönden araştırılmalı ve olumsuz gidişin önüne geçilmesine çalışılmalıdır.

Şuur ve İdeal

Şuur ve idealden yoksun bir gençlik, büyük hedefleri ve sorumlulukları yüklenmeye hazır gençlik olamaz. Kendi dinî ve millî kültürümüzün potasında yoğuramadığımız gençlerimiz, sonunda şu veya bu güçler tarafından; çeşitli hile ve tuzaklarla elimizden çalınırlar. İslâmî bir kişiliğin oluşabilmesi için, İslâm tarihinden seçkin örnekler gençliğe güzel bir üslûpla sunulmalıdır. Henüz 24 yaşında iken İslâm’ı tebliğ için Medine’ye gönderilen Mus’ab b. Umeyr (r.a.), 19 yaşında Efendimizin (s.a.v.) hazırladığı sefere komutan olan Üsâme b. Zeyd (r.a.), 21 yaşında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet ve daha niceleri örnek alınması ve rehber edinilmesi gereken genç şahsiyetlerdir.

Yaşadığımız çağda kalpler esir, nefisler vezir edilse de; ahir zaman genci, yine de hak ve hakikati bulabilir. Ahir zamanda genç olmak ne denli zor olursa olsun, her gençte hakikati kabûle yatkın bir potansiyel mevcuttur. Ahir zaman hayatını en pervasızca yaşayan, nefislerin kontrolden çıktığı ve istediğini yapabilecek maddî imkâna sahip Batı toplumlarında bile gençlerin İslâm’ı seçiyor olmaları ümit var olmamız için geçerli birer sebeptir. Ahir zamanda genç olmak, ateşler içinde olmakla birlikte mü’min genç olmak, ateşler içinde yanmamaya talip olmaktır ve karşılığı, kıymeti paha biçilmez bir güzelliktir.

Bütün bir toplumun şirke bulaştığı bir zamanda hidayet üzere kalmayı başarabilmiş Ashab-ı Kehf’in gençlerden oluşması bir tesadüf değildir elbette. (Kur’ân-ı Kerim,18/13) Şartlar ne kadar ağır, küfür, şirk ve olumsuzluklar ne kadar baskın olursa olsun, bunların üstesinden gelerek hakikati bulma imkânına en yakın olanların her şeye rağmen gençler olduğuna dair dersler vardır. Ashab-ı Kehf’ten ders alması gereken gençlik, ashab-ı kehf haline gelmemelidir.

İslâm’ın gönüllere ve hayata hâkim olması, gençliğin bu davaya gönülden sahip çıkmasıyla mümkündür. İslâm’la buluşan gençler, tarih boyunca İslâm davasının yılmaz bekçileri olmuştur.

21 yaşında İstanbul’u fethederek Efendimizin (s.a.v.) övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet Han’ın arkasında Akşemseddin ve Molla Gürani gibi gönül erlerinin bulunmasında payımıza çıkaracağımız dersler olmalıdır. Gençlik; ahlakî ve insanî değerlere sahip olacak şekilde yetiştirildiğinde, bu davayı bir adım ileriye taşımakla yükümlü olduğu şuuruyla; alın terini, gözyaşını, vaktini ve bütün imkânını bu dava uğruna feda edebilecek bir ruha sahip olacaktır.

Allah’a kulluk yapma şuuruyla yetişen genç, Allah’ın himayesindedir. Gençleri ilim ve irfan ehli şahsiyetlere, gönül adamlarına yönlendirmek lazımdır ki, o kimselerin güzel örneklikleriyle Kur’ân ve Sünnete uygun bir hayatın pratiğini ve sevgisini bulabilsinler. Çünkü buralar gerçek hayatın kaynağı Allah’a kulluğun alışıldığı, ebedi hayatın kazanıldığı yerlerdir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.