Özlenen Rehber Dergisi

60.Sayı

Tasavvufi Ahlâk

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 60. Sayı
DUA - III

Dua ve sükût/rıza ilişkisi:

Kul için faziletli olan, ihtiyacı söylemek anlamına gelen dua mıdır, yoksa susmak ve rıza göstermek midir, konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Şimdi konu hakkında yapılan bazı izahlara değinelim:

Bazılarına göre dua bizâtihi ibadettir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.), “Dua ibadetin özü, iliğidir” buyurmuştur. İbadet olan bir şeyi icra etmek, onu terk etmekten elbetteki daha üstündür. Sonra dua, aynı zamanda Allah’ın kulu üzerindeki hakkıdır. Eğer Allah Teâlâ, kulunun duasını kabul ederse ne âlâ; kabul etmezse ve kulunu muradına kavuşturmazsa bu takdirde kul, Rabbinin hakkını ifa etmiş olur. Çünkü dua, ubûdiyetle ilgili fakr ve ihtiyaç halinin açığa vurulmasından ibarettir. Bu konuda Ebû Hazm: “Dua yapmaktan mahrum kalmam, duanın kabul edilmesinden mahrum olmamdan daha çok zoruma gider (Çünkü başka bir duamda o isteğimin kabul edilme ihtimali vardır).” demiştir. (Kuşeyri,Risâle, 432)
Diğer bazılarına göre, ilahî hükmün ve kaderin cereyanı karşısında sükût etmek ve hiçbir arzuya sahip olmamak daha mükemmel bir haldir. Hak Teâlâ’nın irade ve ihtiyarına dayanarak kadere rıza göstermek daha evladır. Bunun için Vâsıtî; “Ezelde senin için takdir edilen şeyi ihtiyar etmen, içinde bulunduğun zamana ve hadiselere karşı koymandan senin için daha hayırlıdır.”

(Kuşeyri,Risâle, 432) demiştir. Onun için Rasûlullah (s.a.v.), Hak Teâlâ’dan haber vererek; “Zikrimle meşgul olduğu için bir dilekte bulunmayan kuluma, dilek sahibi kullarıma verdiğinden daha üstün şeyler ihsan ederim” buyurmuştur. (Tirmizî, Sevâbü’l-Kur’an)
Bazı âlimler bu iki farklı görüşü değişik şekillerde birleştirmişlerdir. Şöyle ki:

Kulun lisan bakımından dua sahibi, kalp bakımından rıza sahibi olması ve dilde duayı, kalpte rızayı bulundurması icap eder. Böylece her iki görüşe göre de en uygun olan şeyi yapmış olur.

Vakitler muhteliftir. Bazı hallerde dua, sükûttan efdaldir, edebe uygun olan da budur. Diğer bazı hallerde sükût duadan efdaldir. Aynı şekilde bu da edebdir. Bu hal, duruma ve vakte göre bilinir ve tayin edilir. Çünkü vakit ve hale ait bilgi, o vakit içinde hasıl olur. Kul, dua etmesi gerektiğine dair kalbinden bir işaret alırsa dua etmesi evla olur. Sükût etmesi gerektiğine dair bir işaret alırsa sükût etmesi efdal olur.

Kul için münasip olan, dua halinde Rab Teâlâ’yı müşahede etmekten gafil olmamaktır. Bundan sonra dua etmek isteyen kulun, kendi halini gözetmesi yani murakabe etmesi icap eder. Eğer içinde bulunduğu anda duadan daha çok ferahlık ve genişlik hissederse onun için evla olan dua etmektir. Şayet dua esnasında duadan men’e dair kalbinden men ve sıkılmaya benzeyen bir işaret alırsa, onun için evla olan o anda duayı terk etmektir. Eğer kalbinde ferahlığın artması veya bir engelleme halinin husûlü gibi bir durum hissetmezse bu takdirde dua etmek veya duayı terk etmek yekdiğerine eşit olur. Bu durumda bulunan kulun üzerinde ilim şuur ve sahv (yani uyanıklık hali) galipse dua etmesi daha iyi olur. Çünkü dua ibadettir. Eğer içinde bulunduğu vakitte üzerinde marifet, hal ve sükût galipse susması daha doğru olur.

Allah Teâlâ’nın hakkı, Müslümanların nasibi ve faydası bulunan hususlarda dua cihetini tercih etmek daha doğrudur. Kulun kendisine ait haz ve nasip bulunan hususlarda sükût etmesi daha mükemmel bir haldir.
Özetle, nâsın bazısı her ne kadar Cenâb-ı Hakk’ın kazâ ve kaderine rızâ gösterip sükût eylemeyi duaya tercih etmişlerse de, muhakkik âlimlerin ekserisi, “Duayı terk etmek, kazâya rızâ göstermek fikriyle bir şey yememek, içmemek, şiddetli kışta elbise giymemek, hasta olunduğunda ilâç, muharebede silâh kullanmamak gibi bir takım meşru’ olmayan hareketleri irtikâb etmek gibidir.” demişlerdir.

Hususîyle dua ile ihtiyacı belirtmek, Cenâb-ı Hakk’a ilticâ olduğundan tek başına bir ibâdettir. Şu halde lisânen dua etmek ve kalben tazarruda bulunmak gerekmektedir.
Ayrıca şu da var ki; değişen şartlara göre bazen dua etmekten daha hayırlı bir durum da söz konusu olabilmektedir. Mesela sabır gerektiren bir konuda dua etmek yerine bazen sabrı tercih etmek gerekmektedir. Nitekim Efendimiz (s.a.v.) bir sahabeye; “İster sabret, ister dua edeyim. Fakat sabır daha iyidir” buyurmuştur. (Buhari, Merda 6) Duasında Allah’tan bizzat sabır isteyen birine de; “Allah’tan bela istedin, afiyet de iste!” demiştir. (Tirmizî, Daavât 99)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.