Özlenen Rehber Dergisi

73.Sayı

Osmanlı'nın Haremeyn'e Hürmeti?

Ayhan ÖZKAN Özlenen Rehber Dergisi 73. Sayı
ECDÂDIN
HAREMEYN’E HÜRMETİ VE PEYGAMBER EFENDİMİZ’E
SEVGİLERİ

Ecdadımız İslâm dinini kabul ettikten sonra İslâmiyet’e hizmet etme noktasında adeta birbirleri ile yarışmışlardır. Her fert, ister yönetici ister sivil vatandaş olsun, kendi gücü nispetinde hizmetten hiç geri kalmamışlardır. Bu hizmet öncelikli olarak Allah’ın rızasını nasıl kazanacakları noktasında oluşmuştur. Hakk’ın rızasını celb etmek için gayretlerinde başta Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.), O’nun Güzide Ashabı’na, Ehl-i Beyt’ine, âlimlere, Sâlihlere, ârif ve Allah dostlarına büyük hürmet ve sevgi beslemeyi de ihmal etmemişlerdir.

ECDÂDIN HAREMEYN VE EHLİNE OLAN HÜRMETİ

Osmanlı Devletinde üç aylar diğer zamanlardan çok daha farklı yaşanan zaman dilimleridir. Bu dönemde gerçekleştirilen en önemli gelenek hiç şüphesiz Surre alaylarıdır. Surre alayı, Hac mevsiminde kutsal topraklara ulaşması için, üç ayların başı olan Recep ayının on ikinci günü hacca gidecek Osmanlı Müslümanları ile birlikte yola çıkar, Şam’da Ramazan ayını geçirdikten sonra, götürdükleri hediyeleri Mekke’de dağıtır, haccı eda eder ve geri dönerdi.

Surre alayı için düzenlenen merasimlerde çok teferruatlıdır ve Teşrifatçı tarafından Surre Alayı programı organize edilir. Bu merasime kimlerin katılacağı, katılımcıların nerede duracağından giyecekleri hil’ate kadar hepsi belirli ve teşrifat defterlerinde kayıtlıdır. İstanbul’daki törenler alayın yola çıkmasından birkaç gün önce başlar, 50-60 kişilik bir topluluk sokak sokak dolaşarak Surre alayına halktan yapılacak küçük katkıları toplardı. Böylece bu hizmetten pek çok kişi nasiplenmiş olur, kutsal topraklara kendi gitme imkânı olmayanlar verdikleri sadakaların gitmesiyle mutlu olurlardı.

Alayın uğurlanışı Topkapı Sarayı’nda yapılır; padişah, alayı sarayın önünden uğurlardı. Törende Kur’an, mevlid ve naatlar okunur, son dualardan sonra, emanetler, Surre devesinin sırtında, Topkapı Sarayı’nın çıkışına kadar yolcu edilirdi.

Fransa, Napolyon Bonapart aracılığı ile 1798’de Mısır’ı işgal edince daha önceleri her sene Mısır’da dokunan Kâbe örtüsü, İstanbul’da Sultanahmet Camii avlusunda hazırlanarak Surre Alayı ile birlikte gönderilmeye başlandı. Örtü genellikle siyah renkli ibrişim ve ipekten dokunurdu. Kâbe’nin yeni örtüsü götürülünce eski örtü İstanbul’a getirilir, Eyyüp Sultan Türbesi’nde halkın ziyaretine açılır, sonra da ulema ve devlet ricali tarafından tekbirle saraya getirilip, ’Hırka-ı Saadet Dairesi’nde saklanırdı.

OSMANLI PADİŞAHLARININ PEYGAMBER EFENDİMİZE SEVGİLERİ

Osmanlı Padişahlarının Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) saygı ve sevgileri tarihe birer şeref vesilesi olarak nakşolmuştur. Bunlardan birkaç örnek verecek olursak:
Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethedip hilafeti esaretten kurtarınca, alışkanlıkla kendisine de Sultanü’l-Haremeyn diyen hatibi susturup, ’Benim için, o mübarek makamların hizmetçisi olmaktan daha büyük şeref olamaz. Bana Hâdimü’l-Haremeyn deyin’ buyurmuştur.

Sultan II. Abdülhamid Han, Peygamber Efendimize (s.a.v.) olan tazim ve muhabbetini, O’nun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslâm Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir.

Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada, Sultanın verdiği şu çok özel talimat onun, Ehl-i Beyt’in şahsında Peygamber Efendimize olan sevgi, saygı ve bağlılıktaki hassasiyetini göstermesi açısından eşine az rastlanır müthiş bir misaldir:

’Mümkün olan âletlerin üzerine keçeler sarınız ki, fazla gürültü olmasın ve Ehl-i Beyt’in ve burada yatanların mübarek ruhları rahatsız olmasın!..’

Sultan Abdülmecid Han, son hastalığında yatakta oturamıyor, hep yatıyordu. Yalnız, mühim şeyler okunup irade-i şahanesi alınıyordu. Sıradaki bir yazı için, Medine halkının bir dilekçesi okunacak denildi. ’Durun, okumayın, beni oturtun’ buyurdu. Arkasına yastık konup, oturtuldu. ’Onlar, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) komşularıdır. O mübarek insanların dilekçesini yatarak dinlemekten hayâ ederim. Ne istiyorlarsa, hemen yapınız! Fakat okuyunuz da kulaklarım bereketlensin!’ buyurdu ve ertesi gün vefat etti.

İstanbul’da Sultan Ahmed Camii’ni yaptıran, I. Ahmed Han, Rasûlullah Efendimize gönülden bağlı idi. Beytullah’ın ve Hücre-i Saadet’in perdelerini İstanbul’da dokutup saygı ile göndermiştir. Bahtî mahlasıyla şiir de yazan Ahmed Han, Nakş-ı kadem-i şerîf ’Peygamber efendimizin mübarek ayak izi’ şeklinde murassâ bir sorguç yaptırmış, ortasına da mavi mine üzerine altınla kendisine ait şu mısraları yazdırmıştı:

N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kadem-i resmini ol Hazret-i şâh-ı Rüsûlün
Göl-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir.
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün.

Sultan II. Mahmud Han’ın, Hücre-i Saadet’e hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki yazı, Osmanlı sultanlarının Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) olan hürmet ve muhabbetlerinin başka bir vesikasıdır.

Şamdan ihdaya eyledim cüret ya Rasûlallah!
Muradım der-i ulyaya hizmet ya Rasûlallah!
Değildir Ravda’ya şayeste, destaviz-i naçizim,
Kabulünle kıl ihsan-u inayet ya Rasûlallah!
Kimim var hazretinden gayrı, hâlim eyleyem i’lam,
Cenâbındandır ihsan-u mürüvvet ya Rasûlallah!
Dahilek, el’eman, sad el-eman, dergâhına düştüm,
Terahhüm kıl, bana eyle şefaat ya Rasûlallah!
Dü-âlemde kıl istishab bu Han Mahmud-i Adliyi,
Senindir evvel-ü âhırda devlet ya Rasûlallah!

Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e yapmış olduğu hürmet ve hizmet ise çok daha ayrı incelenmesi gereken bir sevgi ve itaat konusudur. O ki daha 21 yaşında Peygamberinin müjdesine nail olmak için bütün varlığı ile mücadele etmiş, İstanbul’u fethederek en büyük şerefe nail olmuştur. Bu noktada ise en önemli yardımcısı, mürşidi Akşemseddin hazretleri olmuştur.
İstanbul’un fethinden sonra yapılan ilk iş Mihmandar-ı Rasûl Eyüp Sultan hazretlerinin kabr-i şeriflerini keşfetmek olmuştur. Devletin bekâsı ve huzuru için hacca gidemeyen, Âlemlerin Efendisi’nin (s.a.v.) huzuruna çıkamayan Osmanlı Padişahları mübarek beldelere olan özlemlerini Eyüp Sultan hazretleri ile gidermeye çalışmışlardır. Bütün sevinç günlerini O Sultan’ın (r.a.), huzurunda paylaşmışlardır. İstanbul kuşatmaları için gelen ve burada şehit olan bütün Sahabe Efendilerimizin kabr-i şeriflerini tespit etmişler ve her birini kendilerine lâyık mekânlar hâline getirmişlerdir. Bugün bile hürmet ve hayırla yâd edilen kıymetli ecdadımız Osmanlı Padişahları, bütün bu şereflere başta Allah’ü Teâlâ’nın dinine hizmet ve hürmet ile ve O’nun Sevgili Habibi’ne (s.a.v.) itaat ve sevgi bağlılığı ile nail olmuşlardır.
Cenâb-ı Hakk kendilerinden ayrı ayrı razı olsun. Şefaatlerine nail eylesin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.