Özlenen Rehber Dergisi

9.Sayı

Bir Kimsenin Mûsâ (a.s)'dan Hayvanların Dilini Öğrenmek İstemesi

Zeki KANBUR Özlenen Rehber Dergisi 9. Sayı
BİR KİMSENİN MÛSÂ (A.S)’ DAN HAYVANLARIN VE KUŞLARIN DİLİNİ ÖĞRENMEK İSTEMESİ

Musa Peygambere genç bir adam dedi ki:
“-Bana hayvanatın lisanını öğret! Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da, dinime ait i?lerde ibret sahibi olayım. Çünkü Adem o?ullarının bütün lisanı, ekmek, ?an ve ?eref içindir. Belki hayvanlarda ba?ka bir dert, bu dünyadan göçme zamanında ba?ka bir tedbir vardır.” Hz. Musa ona dedi ki:

“-Git, bu hevesten vazgeç! Bunun önünde sonunda pek çok tehlikesi vardır. İbret almayı ve uyanmayı kitaptan, sözden, harften ve dudaktan de?il, Allah’tan iste!”

Hz. Musa’nın men etmesiyle o adamın hırsı iyice arttı. Zaten ki?i men olundu?u ?eye kar?ı hâris olur. O adam dedi ki:

“-Ya Musa! Senin nurun dünya’ya aksedince her ?ey, kadrini, kıymetini sayende buldu. Ey cömert Kelîmullah, beni bu muradımdan mahrum etmek, senin lütfuna layık olmaz. Bu zamanda Hakkın halifesi sensin, e?er mani olursan beni me’yus (ümitsizli?e sevk) edersin. Musa (a.s) dedi ki:

“-Ya Rabbi! Bu saf adamı galiba melun ?eytan zebun (aciz) etmi?. E?er istedi?ini ö?retirsem ona ziyanı dokunacak, ö?retmesem kalbi sû-î zanda bulunacaktır. Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Ya Musa ö?ret! Çünkü biz, lütuf ve keremimizden, hiçbir duayı reddetmeyiz. Sen, onun matlûbunu (istedi?ini) ver, irâde ve ihtiyar elini aç.” Mûsâ (a.s) dedi ki: “Ya Rabbî sonra pi?man olur, nedametinden elini ısırır, elbisesini yırtar...” Mûsâ (a.s) ona tekrar ö?üt verdi ki: İstedi?in ?ey, senin yüzünü sarartacaktır. Bu sevdayı terk et ve Allah’tan kork. Şeytan, seni aldatmı?. O sana ders vermi? dedi.” Adam dedi ki:

“-Bari kapıda oturan köpe?in ve horozun dillerini olsun ö?ret.” Mûsâ (a.s.) dedi ki:

“-Haydi git, Allah’ın lütfü eri?ti. İkisinin dili sana beyan olunacaktır.” Adam, sabahleyin tecrübe için, kapı e?i?inde durup bekledi. Hizmetçi kadın sofrayı silkince, bir parça bayat ekmek dü?tü. O bir parça ekme?i horoz, rehin koymu? gibi hemencecik kaptı. Köpek ona dedi ki:

“-Sen bize zulmettin. Bu?day tanesi de yiyebilirsin. Halbuki ben yiyemem ki... Yurdumda dâne yemekten acizim. Ey ne?eli ne?eli öten horoz; sen bu?day, arpa vs. hububatı yiyebilirsin. Şu bir dilim ekmek bizim kısmetimiz iken, onu da sen kapıyorsun.” Horoz da ona dedi ki:

“-Merak etme, Allah sana buna kar?ılık ba?ka ?eyler verir. Bu evsahibinin atı sakatlanacaktır. Yarın doyuncaya kadar ye ve mahzun olma. Atın ölümü köpeklere bayram olacak... Çalı?ıp çabalamadan bir hayli rızk dökülüp kalacak.”

Ev sahibi, bunu i?itince atı sattı. Köpe?e kar?ı horoz yalancı çıktı?ı için yüzü sarardı, mahcup oldu. Ertesi günü horoz yine ekme?i kaptı. Köpek de ona a?zını açıp dedi ki:

“-Ey aldatıcı horoz; bu ne kadar yalan. Hem zalim, hem de so?uk bir yalancısın. At sakat olacak demi?tin, hani? Sen do?ru söylemekten mahrum kör bir müneccimsin.” İ?ten haberdar olan horoz ona dedi ki:

“-At sakatlandı amma ba?ka yerde. Atı sattı ve zarardan kurtuldu. O, zararı atı alanlara çektirdi. Yarın katırı sakatlanacak; fakat o köpeklere nimet olacaktır.” Bunu duyan efendi çabucak katırı da sattı. Dertten de ziyandan da kurtuldu. Üçüncü gün köpek horoza dedi ki:

“-Ey beyli?i davulla dümbelekle ilan edilen yalancılar beyi, hani nerde vaadin? Horoz dedi ki:

“-Katırı alelacele sattı. Lakin yarın kölesi ölecek. Köle ölünce de akrabası, yoksullara, köpeklere ekmek da?ıtacaklar.” Adam, bunu i?itince köleyi de sattı. Böylece ziyandan kurtulup ne?esinden yüzü parladı. Bu esnada üç vakıadan kurtuldum diye ?ükürler etti ve sevindi. Kendi kendine horoz ve köpe?in lisanlarını ö?rendi?imden beri, kötü takdirlerden kendimi kurtardım demekteydi. Ertesi gün o mahrum köpek dedi ki:

“-Ey herze yiyen horoz; hani söylediklerin? Ne tek, ne çift çıktı. Senin yalanın ve hilen hangi vakte kadar sürecek? Senin kümesinden yalandan ba?ka bir ?ey uçmaz. Horoz dedi ki:

“-Ha?a... Ne ben yalan söylerim, ne de benim cinsimden olan öbür horozlar. Biz yalandan yunmu? ve arınmı?ız. Biz horozlar, müezzinler gibi do?ru söyleriz. Güne?i takip eder vakti bekleriz. Üstümüze ta? kapatsan bile, gene de onun altında Güne?in bekçisiyiz, yani; orada bile vakti biliriz. (Evliyaullah da güne?in bekçisidir. İnsanlar arasında Allah’ın esrarına onlar vakıftır.) Allah, bizi namaz vaktin bildirmek üzere ademo?luna hediye etmi?tir. O köle mü?terinin yanında öldü ve tamamıyla mü?terinin ziyanına sebep oldu. O efendi malını kaçırdı, lakin kendi kanına girdi, bunu iyi bil... Bir ziyana u?ramak, bir çok ziyanı defedecekti. (Yani canımıza gelecek bela, cismimize ve malımıza gelir)

Lakin yarınki gün ev sahibi ölecek; varisi feryat ve figan ederek, öküzü kesecektir. Böylece, ev sahibi ölüp gidecek ve sana bol bir rızk gelecek. Mahalle de halk da ileri gelenlerde kurban etleri ve yemeklerden yiyecekler. Sen de bunlardan faydalanacaksın.” O habis herif kulak kabartmı?tı. Horozundan ölece?ine dair sözü i?itti. Herif bunu i?itince süratle ve ko?arak Musa Kelîmullah’ın kapısına gitti.

“-Ey Kelîmullah; feryadıma yeti?”, diye korkusundan yüzünü yerlere sürdü. Hz. Musa buyurdu ki:

“-Atı, katırı ve köleyi sattı?ın gibi, git kendini de sat ve kurtul. Madem ki bu i?te usta oldun, bu sefer de gene öyle yap ve musibetten kurtul. Haydi sen gene Müslümanları zarara u?rat da keseni ve da?arcı?ını iki kat doldur. Sana aynada zahir olan bu kazayı ben evvelce kerpiç de görmü?tüm. Âkil olan, bir ?eyin sonunu evvelden görür. İlmi eksik olan ise, ancak, sonunda ve zuhurunda görür ve mü?ahede eder.” Adam tekrar feryat edip dedi ki:

“-Ey iyi ahlaklı, lutfet, yaptıklarımı ba?ıma kakma ve yüzüme vurma. Ben iyili?e layık bir adam de?ilim; ancak öyle hareket edebilirdim. Sen benim liyakatsizli?ime iyi bir mukabelede bulun, lutfet. Hz. Musa dedi ki:

“-O?ul; ok yaydan fırladı. Okun yaya dönmesi adet de?ildir. Lakin, Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve adaletinden temenni ederim ki, ruhunun kabzı esnasında imanlı gidesin.” O esnada adamın hali de?i?ti, midesi bulanmaya ba?ladı. isti?raf edecek diye tas getirdiler.

Ey bedbaht ve ham kimse; bu ölüm bulantısıdır, yemek hazımsızlı?ından de?ildir. Kayetmenin sana ne faydası olacaktır. Zamanın Mûsâ’sının nasihatini dinlemez, küstahlık edersin. Böyle yapmakla da kendini çelikten keskin bir kılıca vurmu? olursun. Kılıç, senin canını alıverir, kesmekten haya etmez. Birader, bu halin senin layık’ındır.

O sabah Hz. Mûsâ Rabbine münâcât ederek dedi ki: “İlâhî onun îmânını alma! Yâ Rabbi, ona kar?ı büyüklü?ünü göster ve günahını affeyle. O yanıldı, budalalık etti ve tecavüzde bulundu. Ona bu ilim senin haddin de?ildir dedim; ama sözümü anlamadı, ba?ımdan savıyorum sandı.”

Ğayb sırrını ö?renmek, söylemekten duda?ını dikmeye (sükut etmeye) muktedir olabilene yara?ır. Deryaya layık olan su ku?udur. Bu nükteyi anla. O adam, su ku?u olmadı?ı halde denize girdi ve gark oldu. Ey kullarını seven Rabbim, onun yardımcısı ol. Cenâb-ı Hakk buyurdu ki: “Ona îmânını ba?ı?ladım. İstersen ?imdi onu diriltirim.” Hz. Mûsâ dedi ki: “Yâ Rabbi, burası ölüm dünyasıdır. Sen onu aydınlık ve bâkî olan, âhiret âleminde dirilt!”
* * * * *

İnsan, Allah’ın kendisine vermi? oldu?u maddî, manevî nimetlere kanaat etmi? olsaydı, gam ve kedere dü?mezdi. Kalbi, olmayacak arzularla dolu olan ki?i, gam ve kedere gark oldu?u gibi ayrıca bu halinden dolayı da ?eytana av olacaktır. Bütün hallerimizde kendimizden a?a?ıda olanlara bakarak kanaat ve ?ükür yolunu tutmalıyız. Kendimizden yukarıda olanlara haset edip de helak yolunu seçmemeliyiz.

Canımıza gelecek belâ, musîbet, cismimize ve malımıza gelir deniliyor. Onun için insan bir musîbete u?rayınca, onun daha büyük bir felaketten emân oldu?unu dü?ünmeli ve kazaya rıza göstermeli. Az sadakanın, gelecek olan bir çok belaları def edece?i düsturunu hatırdan çıkartmamalıyız.

Tasavvuf yolunda talip olanın dikkat etmesi gereken en önemli ?eylerden birisi de mür?id-i kamile teslimiyettir. Allah’ın dostlarına bir çok mesâil a?ikardır.

Basiret evvelden sezmek ve uygun davranı? sergilemektir. Teslimiyet, terbiyeden yoksun aklın basit hesaplarıyla kesikli?e u?ramamalıdır. Hakkımızda hayır olan i?leri bizler aksi zannedebiliriz; ?er gördüklerimizi de hayır mevcut olabilir. Bu yollarda bir çok sır perdelenebilir; ama bazı haller belki de bizler için hayır sebebi olmaz. İsteklerimizin nefsimizden mi yoksa a?kımızdan mı oldu?unu kavrayamayan, bu istidada malik olmayan bir ki?inin yapaca?ı en iyi i? söz dinlemektir.

Çünkü Hakk dostları nimetler, sıkıntılar, imtihanlar, güzellikler, engeller, çukurlar ve tümsekler, engebeler ve düzlükler, güller ve dikenlerle dolu hayat vadisinden Cenâb-ı Hakkın rızası ve cennet bahçesine kadar uzanan , en emin ve selamete erdiren do?ru yolu, istikamet yolunu, sırat-ı müstakimi en iyi bilenlerdir.

Çünkü onlar kendi zamanlarının nebîleri misali, Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin gerçek varisleridir. Ve yine kendi Zamanlarında Onun konu?an dili, selamete çekip çıkaran elidirler.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.