Özlenen Rehber Dergisi

94.Sayı

Fıkhın Aydınlığında ; Kocanın Kadın Üzerindeki Hakkı Nedir? - İı -

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 94. Sayı

Soru:

Kocanın kadın üzerindeki hakkı nedir? İslâm’da kadının erkeğe itaatinin boyutlarını nedir?
Cevap:
Aşağıda vereceğimiz cevap okunurken şu hususlara dikkat edilmesi gerekir.
- Verdiğimiz cevap genel manada olup, normal şartlarda yapılan ve normal seyrinde devam eden evlilikler için geçerlidir.
- Aşağıdaki hususlar, koca tarafından herhangi bir şer’î ihlal olmadığı zaman geçerlidir.
- Aşağıdaki hususlar, şeriatın kadına boşanma hakkı tanıdığı durumlar dışındaki hâllerde geçerlidir.
- Evlilik öncesi ve evlilik sonrası olacak özel durumlar ayrıca değerlendirilecektir.
Geçen sayımıza sorumuza ’Kadının Kocasına İtaati; Kadının Vazifeleri ve Hizmeti; Kocayı Tenkit, Beğenmeme, Ona Karşı Övünmesi başlıkları altında cevaplar vermiştik. Bu sayımızda yeni başlıklarımızla konumumu işlemeye devam ediyoruz.
Kadının Mâlî Konulardaki Genel Tutumu:
Kadın israftan sakınmalıdır. Kadının kanaatkâr olmayı bilmesi, aile saadeti açısından oldukça önemlidir. Kocasının kazandığı malları saçıp savurmamalı ve gereksiz harcamalardan kaçınmalıdır. Kadın kocasının güç yetiremeyeceği harcamalar yaptığı takdirde israf yolunu tercih etmiş olur. Kocasının malını israf etmesi ise, kendisinin ve çocuklarının malını israf etmesi demektir.
Âişe (r.anhâ)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: ’Bereket yönünden kadınların en hayırlısı, geçimi (idaresi) en kolay olanıdır.’ (Ahmet b. Hanbel)
Eğer kadının kocası aşırı derecede cimri olursa ve çoluk çocuğunu geçindirecek nafakayı vermezse kadın gizlice kendine ve çocuklarına yetecek kadar miktarı kocasının malından alabilir. Ebû Süfyân’ın karısı Hind, Rasûlullâh (s.a.v)’e gelerek; ’Yâ Rasûlullah! Ebû Süfyân çok cimri bir kimsedir. Bana ve çocuklarıma yetecek derecede nafaka vermiyor. Onun malından gizlice almamda mahzur var mıdır?’ diye sordu. Rasûlullah (s.a.v) de; ’Örfe göre sana ve çocuklarına yetecek kadarını al.’ buyurdu. (Buhârî, Buyû)
Ayrıca kocanın, karısından, nafakasından fazla kalan yemekleri israf etmeden fakirlere vermesini istemesi güzel bir harekettir. Kadına gereken, böyle hususlarda kocasının açıkça izni yoksa evinden dışarıya herhangi bir şey vermemesidir.
Kadın, kocasının büyük zahmetlerle eve getirdiği nimetleri onsuz yememeye özen göstermelidir. Kocasının çektiği zahmet ve sıkıntıları düşünerek ona saygıda kusur etmemeye gayret göstermelidir. Bu, eşler arasında sevgi ve muhabbetin gereği olarak yapılmalıdır. Süfyân-ı Sevrî (rh.a); ’Toplu halde yiyen bir ev halkı üzerine meleklerin ve Allah’ın salavât getirdikleri bize ulaşmıştır.’ demiştir.
Kadının Eve Alacağı Kimseler:

Kadın kocasının hoşlanmadığı kimseyi eve sokmamalıdır. Kadın, kocasının izni olmadan erkek olsun kadın olsun kocasının sevmediği kimseyi evine sokamaz. Bu hak kadına verilmemiştir. Bunun sebebi kötü düşünce ve kıskançlıklara meydan vermemektir.
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: ’Kadın kocasının izni olmadan evine kimsenin girmesine izin veremez.’(Buhârî)
Kadının Dışarı Çıkması, Akraba, Ana-Baba Ziyareti:

Kadın kocasından izinsiz dışarı çıkmamalıdır. Hadis-i şerifte; ’İzinsiz evden çıkan kadına, kocası razı oluncaya kadar, güneşin ve ayın üzerine doğduğu her şey lanet eder.’ buyrulmuştur. (Deylemî)
Diğer bir hadis-i şerifte; ’Kadınlar, zaruret olmadıkça sokağa çıkamazlar, çıkınca da yolda değil, ancak kenardan yürüyebilir.’ buyrulmuştur. (Taberânî)
Kadın, kocasının izni olmadan yakınlarını ziyaret etmemelidir. Şayet kadın, kocasının anne ve babasıyla birlikte kalıyorsa onlara kaşı son derece hürmetli olmalıdır. Kocasının nasıl kendi anne-babasına hürmet etmesini istiyor ve bundan memnun kalıyorsa, kocasının da aynı şeyi kendisinden beklediğini unutmamalıdır. Böyle bir durum yoksa sıla-i rahmi kesmemeli, kocasının izni dâhilinde akrabalarına ihsan ve ikramda bulunup gönüllerini almalıdır. Böyle bir davranış ailede huzur ve muhabbeti temin eder. Bunun tersi ise aile huzurunun bozulmasına sebep olur. Zamanımızda aile geçimsizliklerinin birçoğunun temelinde bu yatar.
Kadının anne ve babası kendisini ziyarete gelebiliyorlarsa, koca, karısını onlara göndermeyebilir. Ancak onların gelip kendi evinde kızlarını haftada bir ziyaret etmelerine mani olamaz. Anne-baba dışındaki mahremlerde bu süre 1 yıl olarak belirlenmiştir. (İbn-i Âbidîn, c. 6, s. 602,603)
İbn-i Batta’nın Ahkâm-ı Nisâ’da Enes (r.a)’tan rivayet ettiğine göre: Bir adam yolculuğa çıktı ve karısının da evden çıkmasını yasakladı. Arkasından karısının babası hastandı. O da onu ziyaret için Rasûlullah (s.a.v.)’den izin istedi. Rasûlullah ona; ’Allah’tan kork, kocana muhalefet etme!’ buyurdu. Derken babası öldü. Kadın babasının cenazesinde bulunmak için izin istedi. ’Allah’tan kork, kocana muhalefet etme!’ cevabını aldı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk, onu kocasına itaatinden dolayı affettiğini Rasûlü’ne vahyetti.
Kadın izin hususunda diretip kocasının izin vermediği yere gitmekte ısrar ederse gittiği yerden evine dönünceye kadar üzerine meleklerin ve Cenâb-ı Hakk’ın lanetinin yağdığını aklından çıkarmamalıdır.
Kadının Dini İlimleri Öğrenmesi:

Şayet koca, hanımının dinî bilgileri öğrenme ihtiyacını karşılayabiliyorsa, bu durumda kadın dinî meseleleri âlimlerden sormak için evinden çıkamaz. Eğer koca bu hususta yeterli olmamakla beraber karısına vekâleten âlimlerden müşkülatını soruyor ve verilen cevabı kendisine haber veriyorsa, kadın bu durumda da dışarıya çıkamaz. Eğer böyle bir durum da yoksa o vakit kadın dinî meselelerini sormak için evinden çıkıp âlimlere gidebilir.
Kadın, üzerine farz-ı ayn olan meseleleri öğrendikten sonra zikir meclisine gitmek veya daha fazlasını öğrenmek amacıyla evden dışarı çıkmak için kocasının iznine muhtaçtır.
Kadının Yabancı Erkeklere Karşı Tutumu:
Kadın yabancı erkeklere bakmamalı ve onlarla konuşmamalıdır. Kadın herhangi bir mecburiyet olmadığı sürece mahremi olmayan erkeklere asla bakmamalıdır. Çünkü bir erkeğin yabancı bir kadına bakması nasıl haramsa, kadınların da yabancı erkeklere bakması öyle haramdır. Cenâb-ı Hakk; ’Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini, ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…’(en-Nûr, 24/31)
Ümmü Seleme (r.anhâ) şöyle anlatıyor: Hz. Meymûne, Rasûlullah’ın yanındayken ben de oradaydım. Tesettürle emrolunduktan sonra İbn-i Ümmü Mektûm oraya gelmişti. Rasûlullah bize hitaben; ’Ondan sakının yani örtünün!’ buyurdu. Biz; ’O âmâ değil mi, o bizi göremiyor ve bilemiyor?’ deyince Rasûlullah (s.a.v.) cevaben şöyle buyurdular: ’Siz de mi âmâsınız? O sizi görmese bile siz onu görüyorsunuz.’(Ebû Dâvûd, Libâs 37)
Buradan şöyle bir sonuca varmak mümkündür: Erkeklerin, gerek erkek gerek kadınların avret mahallerine bakmaları nasıl haram ise, kadınların da gerek kadın gerek erkeklerin avret mahallerine bakmaları da haramdır. Bir erkeğin yabancı bir kadına şehvetle bakması caiz olmadığı gibi bir kadının da yabancı bir erkeğe şehvetle bakması caiz değildir.
Şehevî istekleri harekete geçiren şeylerin en önemlilerinden birinin ses olduğunda şüphe yoktur. Bu nedenle ailevî huzurun bozulmaması için kadının sesini yabancı erkeklerden muhakkak sakınması lazımdır. Bir âyet-i kerimede Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: ’Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan her hangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.’(el-Ahzâb, 33/33)
Cenâb-ı Hakk bu âyette Rasûlullah’ın zevcelerine haram ve masiyete giden yolları yasaklamıştır. Âyet her ne kadar Rasûlullah’ın muhterem zevceleri hakkında nazil olmuşsa da bütün Mü’mine hanımları içine alır. Bu âyet-i kerimede anlatılmak istenen kısaca şudur: ’Ey Mü’mine hanımlar! Size mahrem olmayan yabancı erkeklerle konuşmanız icap ettiği zaman onlarla tatlı ve latif sözlerle konuşmayın. Eğer böyle yaparsanız kalplerinde eğrilik olanlar sizin hakkınızda tamaha düşebilirler. Onlarla fitneye düşmeyeceğiniz şekilde ağır başlı ve sert bir eda ile konuşun.’
Kadının Kocasına Karşı Süslenmesi:
Kadın kocasına karşı güzel görünmeli, süslenmelidir. Kadının kocasına karşı kına, güzel koku vb. süs eşyalarıyla süslenmesi hoş karşılanmıştır. Kocasının isteği üzerine kadın, ev içerisinde belli sınırlar koymadan süslenebilir. Böyle davranmakla hem kocasının sevgisini kazanmış, hem de başka kadınlara olan meylini kesmiş olur.
Kadın gizlenmesi gereken yerlerini sokakta, çarşı pazarda açığa çıkarmaya çalışmamalıdır. Bu davranışın çirkinliği Ahzâb sûresi 33’te şöyle açıklanmıştır: ’Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın…’
Hz. Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) mescitte otururken Müzeyne Kabilesi’nden bir kadın süslenmiş olarak ve kibirli bir şekilde yürüyerek mescide girdi. Bunun üzerine Rasûlullah; ’Ey insanlar! Kadınlarınızı mescide gelirken güzel koku sürünmek ve süs eşyalarını giymekten menedin. Şüphesiz İsrâiloğulları, kadınlarının süslerini gösterdikleri ve mescitlerde güzel koku kullandıkları için lanetlendiler.’ (İbn-i Mâce)
Kadın, süsünü ve güzelliğini yalnızca kocasına göstermelidir. Aksi davranışlarla fitneye sebep olmamalı ve aile huzurunun öncelikle kendi davranışlarıyla alâkalı olduğunun her zaman bilincinde olmalıdır.
İslâm’ın evliliğe verdiği önem ve evlenmeye teşvik hususunda ortaya koyduğu deliller bellidir. Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine ve Allah Rasûlü’nün sünnetlerine riayet edilerek kurulan bir aile, elbette ki Cenâb-ı Hakk’ın rızasına nail olmuş bir birlikteliğin en güzel örneğidir.
Rasûlullah buyuruyor ki: ’Mü’min bir erkek hanımına, hanımı da kendisine baktığı zaman Allah onların her ikisine de rahmet nazarıyla bakar. Erkek hanımının elini tutuğu zaman ise, her ikisinin de günahları parmaklarından dökülür.’(Râfiî, Târih’inde Ebû Said’den)
Son olarak su hadisi şerefi aktarmak istiyoruz, Rasûlullah (s.a.v.); ’Kadınların en hayırlısı, o kadındır ki; baktığın zaman seni mutlu (mesrur) eder, bir emir verdiğin zaman itaat eder, sen evinden ayrıldığın zaman malını ve varlığını kendi varlığında saklar.’ buyurmuştur. (İbn-i Cerir)

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.