Fıkıh Rehberi
Sorular & Cevaplar
İlahiyatçı, İslam Hukuku mezunu hocalarımız tarafından Kur'an ve Sünnet ışığında sorularınız cevap buluyor
Soru Detayı
Cevaplandı
Soru:

Yalan yere yemin etmenin hükmü nedir?

ailevi sıkıntılardan kaynaklanan bir sebepten dolayı yalan yere yemin etmek zorunda kaldım ailemin parçalanmaması ve bozmamak için bunun keffareti nedir acil cevap verirseniz beni rahatlatmış olursunuz..nasıl bir yol izlemem gerekir.şimdiden teşekkürler!..

Soru Tarihi : 19.03.2009 Soran: Bir okurunuz / Ankara

Cevap:
Yemin hususundaki ayeti kerime şöyledir:
'Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin keffareti ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkanı) bulamazsa onun keffareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz.' (el-Maide, 5/89) 'Yeminlerinizi tutun.' Yani; yeminlerinize bağlı kalın, yeminlerinizi boz¬mayın, demektir. Bazı müfessirler; 'Bundan murat; az yemin ediniz; çok yemin etmeyiniz, demektir.' demişlerdir. Kurtubi; 'Yemininizi bozduğunuz takdirde kefareti yerine getirmek suretiyle yeminlerinizi koruyunuz' demiştir. İbn-i Cerir; 'Bunun anlamı yeminlerinizi (bozduğunuz takdirde) keffaretsiz bırakmayın şeklindedir. Burada kastedilen ise yemini bozmanın günah olduğu durumlardaki yeminleri muhafaza etmektir. Misal; ana-babayı incitmemek üzere yapılan yemin gibi. Bu yemin, bozulmayıp muhafaza edilmelidir.'

Allah Teala'nın adına yemin etmek üç kısımdır:

1- Yemin-i Ğamus: Geçmiş veya şimdiki zamanda yapılan bir iş için yalan yere yemin etmektir ki bunun keffareti yoktur. Böyle yemin etmenin günahı büyüktür. Yapanın, tevbe ve istiğfar etmesi gerekir. Geçmişte olmuş bir işi olmadı diyerek veya geçmişte olmayan bir şeye oldu diye yemin etmek gibi.

2) Yemin-i Lağv: Bir kimsenin bir iş hakkında o işin söylediği gibi olduğunu zannederek yemin etmesidir. Halbuki o iş dediği şekilde değil¬dir. Bu yeminden dolayı Allah'ın hesaba çekmeyeceğini umarız. Mesela; 'Vallahi, şu işi yaptım' diye yemin ettiği halde, o işi yapmamış olan; fakat yaptığını zanneden kimsenin yemini böyledir. Veya gördüğü kuşu, karga zannederek yemin eden, halbuki gördüğü başka bir kuş olan kimsenin yemini de yemin-i lağvdir.

3) Yemin-i Mün'akıd: Gelecek zamana ait bir işi yapmak veya yapma¬mak üzerine yapılan yemindir. Mün'akıd yemin dört çeşittir:

a) Uyulup yerine getirilmesi vacip olan yemin. Misal; Farzları yapmaya ve günahlardan kaçınmaya yemin etmek gibi. Bu yemini bozmayıp yerine getirmek vaciptir.

b) Kendisinden dönmenin vacip olduğu yemin. Misal; Kötülükleri, günah olan işleri yapmak ve farzları terk etmek için yapılan yemin gibi. Bu yemini devam ettirmeyip bozmak vaciptir.

c) Yapılmaması yapılmasından hayırlı olan kısım. Misal; Müslüman'a küs¬mek vb. şeylere yapılan yemin gibi. Bu şahsın, bu yeminini bozması menduptur. d) Uyulması ile uyulmaması müsavi olan kısım. Mün'akıd yeminden dönen kimseye keffaret lazım gelir. Yemin Keffareti: Yemin keffareti şunlardan biridir:

1) Bir köle azad etmek
2) On fakiri giydirmek
3) On fakiri yedirmek
4) Yukardakilere gücü yetmeyen üç gün arka arkaya oruç tutar. Bu da fakirin keffaretidir.
 Oturacağı ev, giyeceği elbise ve bir günlük yiyeceğinden fazla olarak ayet-i kerimede keffaret hakkında bildirilen şeylerin (köle azad etme, on fakiri giydirme veya yedirme) bedeline malik olan kimsenin yemin keffareti için oruç tutması caiz olmaz.
 Üzerine keffaret lazım gelen kimse köle azad edecek yahut on fakiri doyuracak yahut on fakire orta halde birer kat elbise alacak malını unutarak üç gün oruç tutsa bile oruç kifayet etmez.
 Üzerine keffaret lazım gelen şahsın keffaret vereceği zamanındaki haline itibar edilir, yemini bozduğu zamanındaki haline itibar edilmez. Zengin iken yeminini bozup sonra fakir düşse keffaretini oruçla öder. Fakir iken yeminini bozup sonra zengin olsa keffaret için oruç tutması caiz olmaz.
 Keffaret için verilecek elbise, fakirin bedeninin tamamını veya ekserisini örtecek orta halde birer kat elbise olmalıdır. Yalnız belden aşağısını örten elbise olursa kifayet etmez. Ancak bedenin bir kısmını örtecek elbisenin kıymeti, akşamlı sabahlı bir fakiri doyuracak (fıtır sadakası) kadar olursa, kıymeti itibariyle caiz olur.
 Keffaret için verilecek elbise, kadınlara verildiği takdirde elbise ile birlikte başörtüsü de verilmesi lazımdır. Çünkü başörtüsüz kadınların namazı caiz olmaz.
 Keffaret olarak on fakiri giydirecek olan bir kişi, bir fakire bir elbise verse ve bunun kıymeti, on fakire verilecek birer elbise bedelinin toplamından fazla olsa ve bunu da elbise verme niyetiyle yapsa bu elbise keffaret yerine caiz olmaz.
 Kefaret olarak on fakiri yedirecek olan bir kişi, on fakire bir top kumaş verip, bundan her birine birer kat elbise çıkmasa, fakat kıymeti on sadaka-i fıtır kıymetinde olursa yemek yedirme yerine bir bedel olarak kifayet eder. Yemek yedirme yerine bedel olarak kifayet eden elbiselerde yemek yedirme yerine niyet edilmesi şart değildir.
 Bir kimse, bir fakire, bir defada on elbise verse bu caiz olmaz.
 Bir kimse, bir fakire her gün bir elbise verir ve buna on elbise verene kadar devam ederse, caiz olur.
 Yemin keffareti için on fakiri doyurmak; on fakire birer sadaka-i fıtır miktarı şeyi 'temlik etmek' (tasarrufuna vermek) yahut 'ibahe' yani sabahlı akşamlı olarak yemek yedirmektir.
 On fakiri bir gün veya bir fakiri sabahlı akşamlı on gün yedirirse, bu caiz olur. On fakiri sabah, başka bir on fakiri de akşam doyurursa, bu caiz olmaz. Çünkü bu suret de on günlük yemek yirmiye taksim edilmiştir. Nitekim bir fakirin hissesi iki fakire taksim edildiğinden caiz olmaz. Fakirlere on gün boyunca bir öğün yemek yedirilip, ikinci öğün yemeğin ise bedeli verilse bu caiz olur.
 Bir fakire on günlük yiyeceği bir defada verse caiz olmaz.
 Bayram ve teşrik (kurban bayramının dört günü) günlerinde keffaret orucu tutulmaz.
 Orucun arası kesilmez, şayet hayız gibi bir özür sebebiyle kesilmesi halinde yeniden başlanmalıdır.
 Fakir olan bir kadını kocası oruç tutmaktan men edebilir. Çünkü bu keffaret orucu kadın üzerine kendisinin iradesiyle vacip olduğu için kocasının onu oruçtan men etme hakkı vardır.
 Zekat verilmesi sahih olmayan yerlere, yemin keffareti de verilmez. Ana, baba, evlat ve emsali gibi...
 Yeminden dönmeden önce keffaretini verip sonra yeminden dönmekle yeminin keffareti verilmiş olmaz. Yeminden dönmeden önce keffaret verilirse bu sada¬ka olur ve sadaka olduğu içinde, verdiği fakirden de geri alması da caiz olmaz.
 Yemin konusunda unutarak yemin eden, zorla yemin ettirilen veya kasten yemin edenler ara¬sında fark yoktur.
 Üzerine yemin keffareti lazım olan kimse keffareti tehir etse günahkar olur.
 Üzerine yemin keffareti lazım olan kimse ölse veya öldürülse yemin keffareti düşmez. (el-İhtiyar, Eyman Babı; el-Kuduri, Eyman Babı; İbn-i abidin, Eyman Babı; İslam Fıkhı, Vehbe Zuhayli, Eyman Babı; İslam Fıkhı, Abdurrahman el-Ceziri, Eyman Babı; el-Hidaye, Eyman Babı)

Konuyla İlgili Hadisler:
1- Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayetle Rasulullah (s.a.v) buyurdular ki: 'Kim bir şey hususunda yemin eder, sonra da hilafını (yemin ettiği şeyin tersini) daha hayırlı görürse, derhal keffaret vererek yemininden vazgeçsin ve yemin ettiği husustan daha hayırlı olanı yapsın.' (Müslim, Eyman)
2- Abdullah b. Ömer (r.anhüma) şöyle demiştir: 'Yemin edip de (yemininde) 'inşallah' diyen bir kimse (yeminini bozduğunda) günah işlemiş olmayacaktır. (Yani kefaret ödemesi gerekmez). (İbn-i Mace, Eyman)
3- Abdullah b. Ömer (r.anhüma) şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v) bir adamın, kendi babasının üzerine yemin ettiğini işitti ve bunun üzerine; 'Babalarınız üzerine (sakın) yemin etmeyiniz. Allah'a yemin eden bir kimse (de) doğru söylesin. Kendisi(nin ikna edilmesi) için Allah'a yemin edilen bir kimse, razı olsun (yeminin gereğini kabul etsin). Allah (adına edilen and)a rıza göstermeyen (gereğini kabul etmeyen) kimse Allah'a yakın (bir kul) değildir.' (İbn-i Mace, Eyman)
4- Abdullah b. Ömer (r.anhüma)'dan rivayete göre; Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: 'Yemin (sonucu itibarı ile) ancak ya günaha girmektir veya pişmanlık duymaktır.' (İbn-i Mace, Eyman)