Özlenen Rehber Dergisi

109.Sayı

Gündem; Amerika ve İran İrak Dersini Kim Kavradı?

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 109. Sayı
Bölgeyi analiz eden uzmanlar tırmanan olayların İran’ın durumu ile ahenk içinde cereyan ettiğini görür. Bu durumun da, bölgede çözülecek ve çökecek rejimlerin Batı ve ona bağlı ülkelerin lehine gelişmekte olduğunun farkına varır. Tartışmalı Hürmüz boğazındaki askeri tatbikatlardan sonra ve İranlı askeri yetkililerin açıklamaları ve tehditlerine göre, Batıyı ve bölgedeki ülkeleri, çatışmayı idare edebileceği kendi köşesine çekmeye çalıştığı anlaşılıyor.
İran yönetiminin bir kısmı şu felsefeye göre hareket ediyor: İran, Saddam Hüseyin’in yaptığı gibi beklemeyecek. Amerikan ve İsrail tehlikesini bertaraf etmek için harekete geçecek. Önümüzdeki Mart ayında yapılacak parlamento veya diğer adıyla ’ İran baharı’ seçimlerinde, nükleer tesislerine yapılacak saldırıyı da göze alacaktır.
İranlı yöneticiler, son yıllarda Amerikan ve genellikle batının tavrını, Irak saldırısı ve hükümetini düşürmedeki girişimini çok iyi analiz etti. Yine aynı yönetim, gözlem ve belgelerle Irak rejiminin Amerikan saldırıları karşısındaki rehavetini çok iyi fark etti. Irak rejimi, ülkenin askeri, iktisadi ve insani gücünü batıya teslim ederek 13 yıl süren bir ambargoya da maruz bıraktı. Böylece İranlılar, Amerika tarafından Irak’ın tamamını işgal altına alındığı saldırı gününü ve biçimini kolaylaştıran Saddam Hüseyin’in ve rejimin affedilemeyecek hatalarını gördüler.
Evet, İran pratik açıdan ’yumuşak savaş’ adı altında bir dizi siyasi, iktisadi, enformasyon ve istihbari baskılara maruz kalıyor. İran’ın iradesini, direncini kırmayı hedefleyen iktisadi, sosyal ve siyasi düzenine nüfuz eden koordineli saldırılar devam etmekte. Saddam Hüseyin döneminde zikrettiğimiz saldırılara tam manasıyla benzeşiyor. Ancak İran, Irak’ın düştüğü duruma düşmek istemiyor. Ayrıca İran’ın durumu daha çetrefilli ve Irak’ın durumundan çok daha tehlikeli. Bu sebepten ötürü de başta Amerika, batılı ülkelerin geneli ve bölgedeki bazı ülkeler, İran’a karşı yürütülen bu yumuşak savaşta ve özellikle de yaptırımlar konusunda çok daha iyi planlı adımlar atmakta. İran’ın, Irak’ı kontrol altında tutması, silahlı mezhebî guruplara nüfuz etmesi, uyuyan ve uyumayan hücreler vasıtasıyla Körfez İşbirliği ülkelerine sızması, bunlara ilaveten bölgedeki stratejik partneri Suriye ile dostluğu, Lübnan’da Hizbullah ile dostluğu nedeniyle batılı ülkeler, İran dosyası ile alakalı en faydalı yolun takip edilmesi konusunda hemfikir durumdalar.
İktisadi ve siyasi yaptırımlar İran’ın iktisadi yapısına bu veya diğer şekilde tesir etmekte. İsrail, Amerika ve Batı da bunu iyi bilmekte ve halkının rızasını alarak bunu yapmakta. Lakin bütün bu ülkeler İran’ın nükleer silah edinmesine mani olamamış. Amerikan savunma bakanı Leon Panetta’ İran’ın bir yıldan daha az bir süre içinde nükleer silahı elde edeceğini duyurdu. Dolayısıyla Amerika bu hususta İran’da Mart ayında yapılacak seçimlere oynuyor. İran caddelerini molla rejimine karşı ’İran baharı’ adı altında ayaklanmaları teşvik edecek. Yine Batı, lojistik istihbaratı ile birlikte bölgesel ve uluslar arası medyayı da kapsamlı şekilde devrimi tetikleyenlere sunacak. Ilımlı İranlı siyasetçilerini de devlet yönetiminin içine nüfuz etmelerini sağlayacak. Batının sonucunu kestirmeyeceği ve nerelere dallanıp budaklanacağı öngörülemeyen askeri müdahalenin de önüne böylece geçilmiş olacak. İran bu planı çok iyi kavradı ve gelmekte olan ’İran baharı’nın yağmurlarını kontrol altına alamayacağını fark etti. Bundan dolayı Hürmüz boğazını gündeme getirerek, küresel çapta büyük öneme haiz olan petrol eksenine doğru yöneldi. Bunun yanı sıra, Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Amerika da ekonomik krizden çıkmanın çarelerini aramakta. Batılı ülkelerde bu uğraşılar neticesinde işsizlik yayıldı, birçok üründen sübvansiyon kaldırıldı ve insanların temel ihtiyaçlarında çeşitli sıkıntılara düşmeleri halk nezdinde hoşnutsuzluk meydana getirdi.
Amerikan başkanı Obama da ikinci kez başkanlık için seçimleri kazanmak istiyor. Irak tecrübesine bakarak bir savaşın çıkması halinde maddi ve beşeri kaybın çok büyük olabileceği endişesi hâkim Amerika’da. Amerikan bakış açısından bakıldığında, İran’ın küstahlığına ve tehditlerine susmak Obama için iyi bir faktör olmayacağı kesin. Ayrıca ona oy verenler karşısında kendisini zayıf bir pozisyona düşüreceği muhakkak.
Suriye meselesinin sonuçlandırılmasının gecikmesi, İran’a, bu raundu Amerika ve müttefikleri karşısında kazanma şansını artırdı. İran’ın başlatacağı herhangi bir savaş Suriye, Lübnan ve hatta Irak’ı da kapsayacağı manasına gelir. Bu savaşın sınırları ise Afganistan’dan Mısır-İsrail sınırlarına kadar uzanır. İran’ın İsrail ve Amerika ile giriştiği iradeler yarışında ne kadar baskın bir rol oynadığını da tasavvur edebiliriz. Bu baskın irade yüzünden Amerika’nın İran hedeflerine yapacağı muhtemel saldırıyı tehir ihtimali ve milli güvenliğini tehdit edebileceği endişesi hâkim İsrail’de.
Çok yakın süre içinde elde edebileceği nükleer güç ve otuz yılı aşan İslam devrimini ihraç etme çabaları yüzünden, İran’a bu nükleer gücü elde etme fırsatının verilmeyeceği bölgeyi takip edenlerce dile getiriliyor. Zira bu güce sahip olması Ortadoğu’da belki de dünyadaki bazı dengeleri kontrol altına alabileceği manasına da gelebilir. Çünkü İran’ın karşısındaki güçlerde, onu, elinden kaçırdığı kanaati ağar basacak. Bu durumu fırsat bilecek olan İran da siyasi manevraları kazandığı kanaati hâsıl olacak, son raundu da kazanabilmek için ya batılı ülkeler ile girişeceği savaşta zamanı ve mekânı belirleyecek yahut da kendi askeri gücünü ve bölgedeki konumunu karşı hasma kabul ettirecek. Batı da İran’ı bu bölgede menfaat paylaşımında bundan sonra hasım değil de ortak görecek.
İran, affedilemeyecek bir hatayı hayata geçirmede ileriye doğru adımlar atıyor. Batının ve İsrail’in kabul etmeyeceği kırmızıçizgiler ise İran’ın nükleer silah geliştirmesi. Batı istihbarat kaynaklarında İran’ın bunu şuanda elde ettiğini teyit eden bilgiler mevcut. Bölgede son yıllarda elde edilen kazanımların tehdit altında olduğu ve zor günlerin gelmekte olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçten sadece İran zarar görmeyecek elbette; bütün körfez ülkeleri ve hatta Suriye, Lübnan ve Irak da etkilenecek. Ancak İran yönetimi için bir sürpriz olur da siyasi dengeyi halkın yönüne kaydırırsa bu durum o takdirde değişir. Zira halk sosyal, siyasi ve günlük iktisadi hayatında birçok zorluklar ile karşılaşmakta. Bu husus ile ilgili de cumhurbaşkanı Ahmedinejad da şu ifadeyi kullanıyor ’ İran halkı Hüseynî ve Aşûrâîdir, meşru olan hakkından da bir adım geri atmaz’.

Faris El-Hattab
Iraklı akademisyen ve yazar
Bu makale Özlenen Rehber dergisi için Aljazeera.net sitesinden Arapçadan Türkçeye çevrilmiştir.
Makalenin orijinal metnini şu linkte bulabilirsiniz
http://www.aljazeera.net/NR/exeres/C973F84B-6B6F-493B-847B-70CA4919B08D.htm

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • mehmet emin kilic

    Ömer hocam tebrik ederim , Cok güzel bir tercüme yapmissiniz. Basilarinizin devamini dilerim. S.a

1 kişi yorum yazdı.