Özlenen Rehber Dergisi

85.Sayı

Sâlikin Mürşidine Karşı Edebleri...ıı

SOHBET ESNÂSINDA
Yapılan sohbet sanki kendisine yapılıyormuş gibi kendini muhatap almalı ve azamî derecede dikkatli olmalı.
Mürşidinin huzurunda nafile ibadetle meşgul olmamalıdır. Yapılan bu sohbeti dikkatle dinlemelidir. Çünkü nafile ibadeti her zaman yapabilir, ama sohbeti bir daha dinleyemez. Bu sohbetteki manevi güzelliklerin tekrarı mümkün değildir.
Sohbet ânında ve mürşidinin huzurunda otururken mümkünse yönünü ona çevirmeli, kalbi ve bütün azalarıyla kendini sohbete vermeli ki sözler kalbinde kalıcı olsun.
Mürşidiyle konuşurken gözleriyle onun gözlerinin içine bakmaktan sakınmalıdır. Ara sıra bakmak faydalıysa, bakmalıdır.
Mürşidinin huzurundayken oradaki insanların hiçbirine iltifat etmemeli, hiç kimseyle alâkadar olmamalıdır.
Sâlik, mürşidinin bulunduğu sohbetlerde gereksiz yere dışarıda kalmayıp mürşidinin hem nazarından, hem de sözlerinden istifade etmeye çalışmalıdır. Bilmelidir ki, Cenâb-ı Hakk’ın dostlarının bulunduğu meclise Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti iner, böylece Allah (c.c.), dostlarının sözlerine nazar eder ve o sözler insanların kalplerine hidâyet okları gibi tesîr eder.
Mürşidinin huzurunda otururken onun hâli konuşmaya müsait değilse onu konuşmaya zorlamamalıdır.
Mürşid-i Kâmil sohbet esnasında konunun izahı için bir soru sorduğunda hemen cevap vermek için atılmamalıdır. Onun sözünü kesmeyerek hürmeten yine kendisinin cevap vermesini beklemelidir. Ashâb-ı Kirâm da böyle yaparlardı. Abdullah b. Abbas (r.anhümâ) anlatıyor:
’Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz bir sohbeti esnâsında bir konuyu îzâh için, o meseleyi bir ağaca benzetti. Bizlere de; ’Bu ağacın ne olduğunu bilir misiniz?’ diye sordu. Arkasından da bu ağacın hurma ağacı olduğunu söyledi. Ben bu ağacın hurma ağacı olduğunu bildim. Fakat Rasûlullah Efendimiz’den hayâ ettiğim için söylemedim.’

SORU SORMA VE MÜŞKİLÂT ARZETME ÂDÂBI
Sâlik, sıkıntıları ve şer’î meseleler hariç hiçbir şey sormamalı ve konuşmamalıdır. Soracağı meseleleri de özenle seçmelidir. Eğer soracağı o soruyu mürşidinden başka orada cevaplayacak biri varsa mürşidini meşgul etmeyip daha sonra o kişiye sormalıdır.
Kendisine bir şey sorulmadıkça konuşmamalı ve kendi görüşünü ızhâr etmemelidir.
Konuştuğu zaman az, öz ve sâde konuşmalı, sesi anlaşılır ve alçak seviyede olmalıdır.
Mürşidine anlatacağı bir meseleyi en uygun ifâdelerle ve en kısa şekilde anlatıp sükûtu tercîh etmelidir. Zîrâ Allah dostlarının gönlü hep Allah (c.c.)’a yöneliktir. Gereksiz konuşmalarla onun bu hâline engel olmaktan kaçınmalıdır.

MÜRŞİDE ÎTİRAZ ve HATÂSINI DÜZELTME ÂDÂBI
Sâlik, mürşidi yanlış bir fiil işlediğinde hemen açık yollu îtirâz etmeyip uygun bir ortam ve vakitte kendisine bunu haber vermelidir.
Mürşidi sohbet ederken muhâlefet etmemeli, hemen o anda kendi fikirlerini öne sürerek açık îtirâz yoluna gitmemelidir.
Ancak, mürşidi sohbet ederken şâyet farkına varmadan ve dalgınlıkla şerîata muhâlif sözler konuştuysa, yalnız bulundukları bir zamanda hoş bir lisanla; ’Ben filân kitapta şöyle okumuştum’ veya ’Ben bu meseleyi şu şekilde biliyorum’ diyerek ve kaynak göstererek uyarıp yanlışı göstermelidir. Mürşid hatâda ısrâr ediyorsa ona aslâ itâat etmemeli, onu terk etmelidir. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:
’O hâlde Rabbinin hükmüne sabret ve hiçbir günahkâra yahut nanköre itâat etme.’ (İnsan sûresi, 76/24.)

RÜYÂ ve SEYR HÂLLERİNİ ANLATMA ÂDÂBI
Sâlikin gördüğü rüyâ seyr hâllerinin hepsi mürşidinin rûhâniyetindeki kemâllerin akisleridir. Sâlik gönlünü mürşidine çevirdiği zaman, mürşidinin rûhâniyetinde kendi hâline vâkıf olabilir. Bu hâller de sâlikin nefsine yön tayin ederek o sâlikin hâline ışık tutar. Böylece sâlikin mânevî hâli zâhir olur. İşte bu gördüğü rüyâ ve seyr hâllerini üstâdına anlatması lâzımdır ki mürşid onun seyr ü sülûkünü tamamlamasına yardımcı olabilsin. Sâlik gönlünü mürşidden çevirdiği zaman kendi içindeki emmâre sıfatların tesîri altına girer.
Mürşidinin müsâit zamânında rüyâ ve seyr hâllerini anlatmalı, eğer mürşidi yorum yapmayıp susarsa bir şey sormadan onu beklemeli, yorum yaparsa ona uymalıdır.
Rüyâ ve seyr hâllerini mürşidinden başkasına açmamalıdır.
Sâlik gördüğü rüyâ ve seyr hâllerine kendi yorum yaparak amel etmemeli, mürşidine açmalı ki ona gizli bir şey kalmayıp, seyr ü sülûküne yardımcı olabilsin.

MÜRŞİDİN YAKINLARINA KARŞI DAVRANIŞ TARZI
Sâlik, mürşidinin âile çevresine, yakınlarına gerekli hürmet, saygıyı ve sevgiyi göstererek onları dâimâ gözetmelidir. Eğer mürşidinin yakınlarının hatalı, kusurlu bir davranışını görürse bunu etrafa yaymamalı, hemen gelip mürşidine haber vermelidir. Bunu da uygun bir şekilde yapmalıdır.
Mürşidinin ihvanlar arasında diğerlerine nazaran daha fazla değer verdiğine o da fazla hürmet etmeli, onlara karşı da saygı ve sevgide kusûr etmemelidir. Burada, Hz. Ebû Bekir (r.a)’in önünde yürürken Ebû Hüreyre (r.a) Hazretleri’nin; ’Ya Ebâ Hureyre! Dünyada ve âhirette senden daha üstün olan birinin önünde yürüme’ şeklinde uyarılması hatırlanmalıdır.

ÜSTÂDA SEVGİ, SADÂKAT ve İTÂAT

Sâlikin, mürşidinin gerçek bir mürşid olduğuna inancı o kadar sağlam olmalı ki kendisinin ilâhî yakınlığa ancak bu kapıdan girebileceğini düşünerek, onun hiçbir söz ve hareketini küçük görmemelidir. Sebebini anlayamadığı hâlleri de Hz. Mûsâ (a.s.) ile Hz. Hızır (a.s.) arasında geçen hâdisede (Bu hâdise için bk. Kehf Sûresi/60-82) olduğu gibi yorumlayarak susup itâat etmeli ki, feyz kapıları kapanmasın. (Mîrac hâdisesindeki Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in Rasûlullah (s.a.v)’i tasdîki gibi). Bununla berâber mürşidinin tamâmen günahtan berî olduğunu da düşünmemelidir.
Mürşidinin emirlerini yerine getirmede acele etmelidir.
Mürşidine teslîmiyet ve sadâkatte Kıtmîr’in Ashâb-ı Kehf’e olan sadâkati gibi olmalıdır.
Mürşidi sohbet veya hizmet için davet ederse o sâlik, verilen emri hemen yerine getirmelidir. Yoksa feyz yolları kapanır.
Verilen hizmet ve görev için nereye, nasıl, neden gibi sorular sormamalıdır.
Mutmainne makâmına ulaşıncaya kadar mürşidinden, çocuğun annesinden süt emdiği gibi feyz almalıdır.
Gönlünü mürşidinden başka mürşidlere meylettirmemelidir. Zîrâ gönlünü iki mürşide meylettiren, ikisinden de istifâde edemez.

MÜRŞİDİ İLÂHLAŞTIRMAKTAN KAÇINMAK
Sâlik, mürşidini onun yüzüne övmemelidir. Yaptığı övgülerde ileri gidip yanlış ve yersiz övgüler içinde olmamalıdır. Netîcede mürşidinin de bir kul olduğunu unutmamalıdır. Onu ilâhlaştırmaya veya peygamberleştirmeye kalkışmamalıdır.
Sâlik mürşidinin karşısında elleri bağlı bir vaziyette durmamalı, hele secde eder gibi hareketlere asla kalkışmamalıdır. Unutmamalıdır ki, elleri arkada bağlamak kibir alâmetidir. Eller önde ise sâdece Rabb-i Rahîm’in karşısında bağlanır.

DİĞER MÜRŞİDLERE HÜRMET
Mürşidinin hâricindeki diğer mürşidlerle karşılaşınca aynı edebleri onlara da göstermeli, başka meşreplerdeki sâliklere karşı da kardeş gözüyle bakıp saygı ve sevgide kusur göstermemelidir.

YAKINLIĞI MUHÂFAZA
Mürşidinin kendisine gösterdiği yakınlığı dikkatlice tedkîk etmeli, bu yakınlığı asla sûistimâl etmemelidir. Tâbîri câizse bu yakınlıktan dolayı şımarıp kendi kendine kibirlenmemelidir. Dâimâ tevâzû içinde olup, kendi kendine ’Ben bu yakınlığa lâyık değilim’ diye düşünmelidir. Bu konudaki uygunsuz hareketler feyz yolunun kapanmasına yol açabilir.
Sâlik, mürşidi tarafından hizmete yönelik olarak kendisine verdiği görevleri ve aynı zamanda mürşidinin kendisine gösterdiği sevgiyi diğer kardeşlerine karşı üstünlük aracı saymamalıdır.

HİZMET ÂDÂBI ve MÜRŞİDLE BİRLİKTE İKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Sâlik mürşidine olan hizmetinde sırf Allah’ın rızasını gözetmelidir. Yaptığı hizmetleri mürşidinin gözüne girmek için değil Allah’ın rızası için yapmalıdır.
Fakat gerek ilmen, gerekse hâl olarak yeterli olgunluğa eriştikten sonra içerisinde bulunduğu hak yola ve Ehl-i Sünnet’e yapılan itiraz ve saldırılara uygun bir şekilde karşılık vermeli, insanları güzel bir üslûpla iknâ yoluna gitmelidir.
Mürşidiyle beraber yemek yerken sofra bezlerinin en temizi ve kullanılan eşyaların en iyisini teminden sonra ilim ve takvada üstün olanların onun etrafımda bulunmasına, bulunduğu odaya en çok sevdiği ve ona en iyi şekilde hizmet edecek kişilerin alınmasına dikkat edilerek, rahat etmesi sağlanmalıdır. Bu tür yatma ve istirahat zamanlarında bilinmeyin kişiler onun yanına alınmamalıdır.
Sâlik mürşidiyle irşâd, tebliğ ve cihâd için sefere çıkmışsa ve onunla berâber bir odada yatacaksa, onun önüne geçmeden sağ alt tarafına, ayağını kıble ve mürşidine doğru uzatmadan sağ tarafı üzerine yatmalıdır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyurulmuştur:
’Ey îmân edenler! Allah’ın ve Elçisi’nin önüne geçmeyin Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah İşiten’dir, Bilen’dir.’ (Hucurât Sûresi, 49/1.)
Mürşidi irşad ve tebliğ için bir yere gidecek olursa ona; ’Efendim şuraya gidelim’ diyerek itiraz yollu yön tayinine kalkışmamalıdır.
Mürşidiyle başkasına selâm yollamamalıdır.
Sâlik mürşidinin yapacağı düğün ve vereceği davetlere katılmalıdır.
Sâlik mürşidinin verdiği görevleri çok iyi anlamalı, gerekirse tekrar etmeli ve bu görevleri lâyıkıyla yerine getirmeye çalışmalıdır. Mürşidin verdiği görevleri yerine getirirken, neticede bunların Ümmet-i Muhammed’e fayda verecek görevler olduğunun idrakinde olarak candan gayret göstermelidir. Çünkü Allah dostları her işte Allah’ın rızasını gözetmeyi en ehemmiyetli vazife telâkki ederler.
Sâlik, mürşidini Allah’ın kendisine açtığı hidayet ve yakınlık kapısı bilerek, ondan Allah ve Rasûlü’nün aşkını, sahâbe ve Ehl-i Beyt sevgisini, Allah’ın kendisine nasip ettiği kadar almak için azamî gayret göstermelidir.

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.