Özlenen Rehber Dergisi

104.Sayı

Kerâmet - 1

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 104. Sayı
Tasavvuf denilince tarikat, yol, veli, mürşit, mürid, ihvan, az yeme, az uyuma, az konuşma, hal, makam vb. kavramların yanında hatıra gelen bir kavram daha vardır ki; o da keramet kavramıdır.
Keramet kavramı, tasavvuf kaynaklarında her zaman istikamet kavramı ile birlikte anılmış, biri anlatılırken veya açıklanırken diğerinden de mutlaka söz edilmiştir.
Keramet, yüklendiği anlam açısından aslında akait konularıyla da alakalı bir kavramdır. İstikamet ise daha çok dinin ameli yönü icra edilirken göz önünde bulundurulması gereken bir durumdur. Asıl konuya geçmeden önce akait kitaplarımızda keramet konusunun ne şekilde yer aldığından bahsetmek yerinde olacaktır.

I-KERAMET:
Keramet, iman esaslarından peygamberlere iman konusunda, peygamberlerin sıfatları, mucize ve harika çeşitleri başlığı altında yer alır.
Mucize, aciz bırakan, yapılması ve meydana getirilmesi insan gücünün üstünde olan şey demektir. Terim olarak mucize, peygamberlik iddiasında bulunan kişinin, iddiasını teyit ve tasdik etmek için Allah (c.c.)’nun onun elinde gösterdiği, alışılmış tabiat kanunları ve normal olaylar üstü harikulade bir hadisedir. Mucizenin asıl sahibi Hz. Allah’tır. Elçisinin doğruluğunu ispat için mucizeyi tasdik aracı olarak onun elinde izhar eder. Mucize sadece inkârcılar için kesin delildir. İnanan kimse için zaten mucizeye ihtiyaç yoktur.
Harika ise, alışılmış olmayan, yaran, kesen anlamlarına gelir. Harika olayda normali kesen bir olağanüstülük söz konusudur. Yani harikanın niteliği, mutat olmamaktır. Harikulade deyiminde her zaman vuku bulanın, bilinenin dışında bir fevkaladelik mutlaka vardır.
Bununla birlikte mucize ile harika arasında da büyük farklılıklar göze çarpar. Örneğin mucize sadece peygamberlere aittir ve asla taklit edilemez. Çünkü bir meydan okuma söz konusudur. İstek üzerine olur. Şahsi bir çıkar da görülmez. Harika ise peygamberler dışındaki insanlarda istek dışı olur, benzeri olabilir, şahsi çıkar içerebilir.
Başlıca harika çeşitleri şunlardır:
1. İrhas: Peygamberlik öncesi, peygamber olacaklarda görülen harika olaylardır. Bir tür peygamberliğe hazırlanma dönemi olan peygamberlik öncesinde, o kişinin ileride peygamber olacağına delalet eden bazı harikulade hadiseler meydana gelir ki, bunlar irhas olarak isimlendirilir. Hz. İsa’nın bebek iken konuşması, Hz. Peygamber Efendimize bazı ağaçların ve taşların selam vermesi irhas örnekleridir.
2. Keramet: Allah’ın emirlerine uyan ve yasaklarından titizlikle kaçınan, peygamberinin sünnetine tabi olan, ibadet ve itaatte üstün, zühd ve takva sahibi, Allah dostu, saf, temiz ve samimi müminlerden sadır olan harikalardır. Keramet, Allah’ın veli kullarından sadır olur, aklen caizdir.
Şüphe yok ki keramet hâdis (yaratılmış) bir fiildir. Bu fiil, adeta tabiat kanunlarını nakzeder (işlemez hale getirir).
Kerameti mucize ile karıştırmamak gerekir. Harikulade bir olay olmaları açısından fark yoktur. Fakat ortaya çıkış biçimi açısından aralarında fark vardır. Keramet istenildiği anda değil, kendiliğinden Allah tarafından verilir. Bu, Allah’ın salih kullarına bir lütfüdür ve peygamberin mucizelerinin bir eseri olarak kabul edilir. Ehlisünnet uleması kerametin hak olduğu konusunda müttefiktir. Kur’an ve Sünnet’te kerametin hak olduğuna dair nasslar da mevcuttur .
Hak ehli ulema, kerametle mucize arasındaki fark hususunda fikir beyan etmişlerdir. İmam Ebu Bekir Furek (r.a.) şöyle der: ’Mucizeler, peygamberlerin doğru söylediklerinin delilidir. Mucize sahibi, peygamber olduğunu iddia ederse, mucize onun doğru söylediğini ispat eder. Mucize sahibi veliliğe işaret ederse, mucize onun halinde sadık olduğunu ispat eder ve bu hal keramet ismini alır, buna mucize denmez. Her ne kadar bu hal mucize cinsinden ise de aralarında fark vardır. Peygamber, mucizeyi açıklamakla mecburdur. Kerameti gizli ve saklı tutmak ise veliler üzerine vaciptir. Veli, keramet iddiasında bulunamaz ve kendisinden zuhur eden halin keramet olduğunu kesinlikle söyleyemez.’
Veli, nübüvvet iddiasında bulunmadığı için ondan zuhur eden şey keramettir. İşte peygamberlik iddiası hariç, mucizelere ait şartların hepsi veya çoğu keramette de bulunur.
3. Meûnet: Bazı mümin kullarda ortaya çıkan harikalardır ki, bunda da bir iddia söz konusu değildir. Bazı mümin kulların geçimlerinin kolay olması, bela ve sıkıntılara düşmemesi şeklinde tezahür eden meûnet, ilahi bir yardımdır. Buna ’tevfîk’ de denir. Bazı temiz müminlerin hemcinslerinden bazılarının içlerinden geçen şeyleri daha onlar söylemeden hemen önce söylemesi bu türden harikalardır.
4. İstidrac: Küfür ve günahı açık olan kişilerde görülen ve onların isteklerine uygun olarak ortaya çıkan harika olaylardır. Bu tür harikaların insanları şüpheye düşürecek bir mahiyette olmaması şarttır. Bu harikalar, Allah’ın fırsat vermesiyle ancak mümkün olur. Yoksa istidrac sahibinin elinde bir şey yoktur. Ta ki azabı ve azgınlığı biraz daha artsın. İstidrac, buna sahip olan kişiler için mahvolma sebebidir. Bazı zalim ve günahkâr kişilerin dua ve isteklerinin kabulü ve yerine gelmesi, başarıları istidrac türünden harikalardır.
5. İhanet: Küfrü ve günahı açık olan kişilerin ellerinde ve onların isteklerine aykırı olarak ortaya çıkan harikalardır. Buna terk etme anlamına ’hızlan’ da denir. İhanet türü olaylar, yalan yere iddiada bulunan kişiyi Allah Teâlâ’nın tekzip etmesidir. İhanete en güzel örnek mütenebbî (yalancı peygamber) Müseylemetü’l-Kezzâb’ın, bir gözü kör olan birine gözünün açılması için dua etmesi, fakat o kişinin diğer gözünün de kör olması olayıdır. Ayrıca aynı sahte peygamber, az suyu olan kuyunun suyunun çoğalmasını istemiş, bu defa kuyu tamamen kurumuştur.
Sihir ve büyü, bu harika olaylar içerisinde yer almaz. Sihir ve büyü de Allah’ın izni, iradesi ve kudreti dâhilinde meydana gelir. Fakat dinen yasaklanmıştır.
Genel olarak baktığımızda mucize, irhas, keramet, meûnet gibi fevkalâde ve harikulade hallerin iman sahibi, salih mümin kullar üzerinden; istidrac, ihanet gibi hallerin ise gayri müslimler üzerinden zuhur ettiğini görürüz.
Tasavvuf ıstılahı olarak keramet nasıl tanımlanmaktadır, tasavvuf kaynaklarında mutasavvıflar keramet konusunu nasıl değerlendirilmektedir?

Tasavvuf terimi olarak keramet:
Keramet, sözlükte ikram, kerem, lütuf, ihsan, şeref anlamlarına gelmektedir. Tasavvuf terimi olarak peygamberlik iddiasıyla ilgisi olmaksızın amel-i salih sahibi inançlı bir müminde harikulâde bir halin zuhur etmesidir. Bununla birlikte kerametin zuhur etmesi, keramet sahibi şahsın hallerinde doğruluk üzere olduğunun alametidir. Ayrıca kerametin, keramet sahibinin halini tasdik edici mahiyette bulunması şarttır. Hallerinde sadık olmayan bir kimseden keramet nevinden olan bir şeyin zuhur etmesi caiz değildir. Eğer bu halin zuhur ettiği kimse, inançlı ve amel-i salih sahibi değilse o harikulâde hal, istidrac adını alır. Peygamberlerden zuhur eden harikulâde hallere ise mucize denir. Mucizenin izharı vaciptir. Kerametin ise gizliliği yani ızmarı gereklidir.

Veli ne demektir, kime veli denir?
Keramet kavramıyla birlikte, keramet sahibi olan kimsenin de kim olduğunu izah etmek gerekir. Kerameti, peygamberlik iddiasıyla ilgisi olmaksızın amel-i salih sahibi inançlı bir müminde harikulâde bir halin zuhur etmesidir şeklinde tanımlamıştık. İşte kendisinde harikulade hal zuhur eden kimseye genel anlamda veli (dost) denir.
Veli (dost)’un kelime anlamı, ’sevgisiyle yakınlık kazanmış’ şeklinde açıklanabilir. Istılahta ise veli, bütün hâl ve işinin muradını, Allah’ın üzerine aldığı ve yardımda bulunduğu kimsedir. Allah’ın vahdaniyetini, Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimiz’in risâletini kabûl eden her kişi Cenâb-ı Hakk’ın velisidir, dostudur.
Veli kelimesinin kavram olarak iki manada kullanılması söz konusudur. Şöyle ki:
a) Veli, ’feîl’ vezninde mübalağalı ismi fail olarak ele alınırsa; araya isyan ve günah hali girmeden devamlı olarak ibadet ve itaat halinde bulunan kimse manasına gelir.
b) Veli, ’feîl’ vezninde ismi meful olarak ele alındığında ise; daimi ve ebedi olarak Hak Teâlâ tarafından muhafaza ve himaye edilen kimse manasına gelir. Burada ’Peygamberler masumdurlar, veliler ise mahfuzdurlar’ sözü daha iyi anlaşılmaktadır. Veliyi koruma işini (tevelli) Allah üzerine almıştır. Bu şu demektir: Allah veli olan kulu için hızlan yaratmaz. Yani asi ve günahkâr olmak için ona kuvvet vermez. Veli olan kuluna tevfikini devam ettirir. Yani itaatte bulunmak için ona güç verir. Peygamberler ise zaten günah işlemezler, masumdurlar. Burada hıfz ve mahfuz, günahta ısrar etmemek demek olup, evliyaya aittir. Nitekim Allah Teâlâ; ’O, salih kulların işini üzerine alır’ buyurmuştur. İşte din ve dünya işleri ile ilgi Allah’ın işlerini üzerine aldığı ve muhafaza ettiği, bakıldığında Allah hatıra gelen, bazı durumlarda da kendisinden harikulade hallerin zuhur ettiği kimselere veli denir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.