Özlenen Rehber Dergisi

117.Sayı

Bir Veliye Bende Olmak..

İsmail TORAMAN Özlenen Rehber Dergisi 117. Sayı
’Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavgâ imiş
Bir velîye bende olmak cümleden a’lâ imiş.’

Böyle söylüyor yaşadığı dönemin en ihtişamlı padişahı, halifesi, üç kıtanın Emiri Yavuz Sultan Selim. Âlemin padişahı olmak hevesi, düşüncesi kuru bir kavga diyerek aslında dünya ve içerisindekilerin ne kadar değersiz olduğundan dem vuruyor. Bir velinin bendesi (kölesi) olmak, onun eteğinden sımsıkı tutmak ve o eteği kolumuz kopsa dahi bırakmamak, işte o, Allah katında hiçbir değeri olmayan dünya ve içerisindekilerden daha değerlidir. Dünya gibi, Allah katında hiçbir kıymeti olmayan bir varlık ile bir veliye bağlanmak nimetine paha biçmek mümkün değildir, bu ikisini kıyasa tabi tuttuğumuz zamanda Yavuz Sultan Selim gibi bir sonuca varırız.

Bu dünyanın meseli
Benzer murdar gövdeye
İtler murdâra üşdü
Hak dost kodu kaçtı

Yine esridi Yunus
Tapduk yüzün görelden
Meğer anın gönlünden
Bir cur’a şerbet içti

Yunus Emre de aynı konu üzerinde duruyor. Dünya murdar olmuş bir yaratık, onun üzerine üşüşenler de leş yiyiciler yani gafil insanlar. Hak dostu mu? Çoktan kaçmış durumda. Yunus Emre de dünya leşinden kaçıp Taptuk’un kapısına sığınmış. Taptuk’un gönlünden azıcık bir şerbet içmeyle kendinden geçmiş. Bir dostun eteğinden sapasağlam tutmasını başarmış. Baktığımız zaman o günden bu güne pek fazla değişen bir şey yok. Kurtuluş o gün de dostun kapısındaydı, bu gün de dostun kapısında.
Âdemoğlu aciz bir yaratılışa sahip olduğundan önünü görme yetisine pek sahip değildir. Gününü kurtarmaya çalışan esnaf gibi sadece dünya hayatı için uğraşır, dünyalığa yani gelip geçici olana heves eder; ölüm ve sonrası ise hafızasında pek fazla yer işgal etmez. Ölüm Meleği ile arasında aşılması mümkün olmayan dağlar varmış gibi, kendisini ölümden yana garantiye almış gibi pervasızca hareket eder. Bütün bunlardan dolayı da ahiret hayatı için çalışmak, sırtında taşıdığı heybesini kıyamet ve sonrası için doldurmak yani Allah (c.c.)’ın gösterdiği yoldan gitmek âdemoğluna boş bir uğraş gibi, bazen de çok ağır bir iş gibi gelir. Buna bağlı olarak da velilerin her zaman açık duran kapılarından içeriye bir kez olsun girmek büyük bir işkenceye dönüşür. Çünkü veliler insana, hep unuttuğunu ya da unutmak istediğini hatırlatır. Aslında gerçek anlamda velilerin kıymetini bilsek, herhâlde onların kapısından başka hiçbir kapıyı çalmaz, dizlerinin dibinden ayrılmayız, ölürken bile onların dizinin dibinde ölmeyi arzularız. Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretlerinin de dediği gibi, derisinin içine girmek için uğraşırız.
Veliler yani Allah Dostları, insanları doğru yola iletmekle görevli mümtaz kişilerdir. Bu açıdan bakılacak olursa onları, Allah’ın kullarını kurtarmak için bir vesilesi olarak değerlendirebiliriz; ama maalesef ki kıymet bilmezliğimizden bu vesilelere gerekli şekilde değer veremiyoruz. Değer versek bile tam manasıyla bir bağlılık gösteremiyoruz. Belki bir gün hakiki manada onların kıymetini bilir ve onlara bağlılık gösteririz, umarım o gün iş işten geçmemiş olur.
Ufukta gemiler,
Bir anda gittiler.
Ufukta gemiler,
Beni terk ettiler.
******
Üzerime ansızın,
Karanlık yanaştı.
Ufukta gemiler,
Öteleri aştı.

Ufukta beliren gemi gibidir Allah Dostları, onları gözden kaybetmemek lazım ki güvenli bir şekilde dünya denizinde seyahat edip ahiret limanına uygun bir şekilde yanaşalım. Yoksa insanın üzerine hiç ummadığı bir anda karanlık yanaşır ki o zaman, ufuktaki gemiler çoktan öteleri aşmış olacaktır. O dakikadan sonra da dövünme vaktidir ama bu nafile bir dövünmeden öteye geçemez. Zamanında uzanan elleri boş bir şekilde geri döndürürsek, zamanı geçtikten sonra uzattığımız elimize de bir karşılık bulamayız.
Bir ışık vuruyor karanlıklardan,
Allah’ım kurtuluşum mu bu benim?
Bir ses ulaşıyor karşı taraftan,
Yoksa sevdiğin kulun muyum, neyim?

Bazen de bir deniz feneri gibidir Allah Dostları, yolunu kaybetmiş, fırtınalara, yağmurlara ve daha nice felaketlere maruz kalmış sayısız geminin karanlıktan kurtulmasına, sağ salim kıyıya çıkmasına vesile olurlar.
Kim bilir Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri de yolunu kaybetmiş, yolundan sapmış veya saptırılmış kaç kişiyi güvenli bir şekilde kıyıya ulaştırmış, kaç âcizi felaha eriştirmiştir? Görenlerden dinlediğimiz kadarıyla, Rahmetli Efendi Hazretleri, aşk ummanında rotası belli, menzili belli, amacı belli sapasağlam bir gemi gibiymiş. Gemisi alabora olmuş, yolundan sapmış birçok insanı doğru yola çekip almış. Bizler de bu gün onun açtığı yoldan giderek inşallah onun gemisine binmiş oluruz.
Yaşadığımız şu ahir zamanda belki de bir Mürşid-i Kamil’e bağlanmak her zamankinden daha büyük önem arz ediyor. Bütün bozulmuşlukların yağmur gibi insanların üzerine yağdığı bu dönemde, Allah Dostları hiç şüphesiz muhabbet şemsiyelerini bizlere açmış durumdalar. Bu bozulmuşluk yağmurlarından kaçıp muhabbet şemsiyesinin altına sığınmak bizim elimizde olan bir iş. Önümüzde iki seçenek var: Ya yanlış işleyen bu düzenin esiri olacağız ya da yanlış düzene boyun eğmemek için sonuna kadar çırpınacağız. İşte bu dönemde çırpınma işini kişinin tek başına başarabilmesi neredeyse mümkün değil. Yunus’un da dediği gibi bir er eteğini tutmamız, hem de bütün gücümüzle tutmamız gerekli. Ancak bu şekilde boyun eğmekten kurtulabiliriz.
Bizler de içerisinde yaşadığımız ahir zamanda, Allah’a hamdolsun bendesi olunacak bir velinin yolundayız. Rabbim onun eteğini sıkıca tutup iki cihanda onunla beraber olmayı nasip etsin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.