Özlenen Rehber Dergisi

125.Sayı

Medet

İsmail TORAMAN Özlenen Rehber Dergisi 125. Sayı
İnsanın acizliğini kabullenmesinin belki de en güzel göstergesidir Allah’a yakarış anları. Kul, bazen kuytu bir köşede tek başına, bazen darda kaldığı bir anda, bazen hasta yatağında Rabbinden yardım talep eder. Kulun dua ederek Rabbinden medet dilemesi, bütün günahlarından ötürü affını talep etmesi, benlik bataklığında çırpınırken zayıflığının farkına varıp İlahi kapıyı çalması, kesinlikle o kapıdan bir karşılığın gelecek olmasından, en güzel sığınılacak limanın o kapının önü olmasındandır.
Edipler Hakk kapısını kimi zaman nesirle, kimi zamanda manzum eserle çalmışlardır. Eski edebiyatımızda manzum eserlerin çoğunda ilk bölüm olarak tevhit; Allah’ın birliğini O’nun yüceliğini anlatan şiirler ve hemen ardında da münacat; Allah’a yakarış şiirleri yer alır. Kulun acziyetini en güzel bir şekilde ifade eden münacat şiirleri genellikle kaside nazım türüyle yazılmakla beraber, mesnevi, gazel terkib-i bend, rubai gibi nazım türüyle yazılan yakarış şiirleri de vardır. Bunun yanında düz yazı türünde münacatlarda vardır, bunlara da Tazarruname denir.
Eski edebiyatımızdaki hemen bütün divanlarda münacat şiirleri vardır. Şairlerin divanlarına önce tevhitle başlayıp devamında münacat şiirlerine yer vermeleri ayrı bir güzelliktir. Eser sahibi öncelikle yaratanı şanına yakışır şekilde övmeye çalışır ve ardından affı için, günahlarının bağışlanması için O’na yalvarır, O’nun karşısında ne derece aciz olduğunu belirtir, bundan sonra diğer anlatmak istediklerine geçer.
’Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var." (Furkan, 25/77) Kişi bu İlahi çağrıya en güzel şekilde kulak vermelidir. İnsan kimi zaman bu İlahi çağrıya içerden gelen samimi bir ’Ah’ ile cevap verir, kimi zaman ise en güzel kelimeleri bir araya getirerek cevap verir. İşte onlardan biri:
Ey kerim Allah, ey gani Sultan,
Dertliyiz, senden umarız derman.
Lütfuna had yok, ihsana payan,
Dertliyiz, senden umarız derman.

Niyâzi Mısrî’nin Rabbine münacatı bu şekilde. Birinci ve üçüncü dizelerde Allah’ın büyüklüğü; ikinci ve dördüncü dizelerde kulun zayıflığı ve bu zayıflığından ötürü af dilemesi ele alınmış. ’Senden umarız derman,’ diyor şair ve biliyor ki dertlerine derman olacak, günahlarını affedecek olan bir tek O’dur, gidilecek ikinci bir kapı söz konusu değildir.
Ey Allah’ım beni senden ayırma,
Beni senin didarından ayırma.
Ben ol dost bahçesinin bülbülüyem,
İlahi bülbülü dilden ayırma.

Bu yakarışta Eşrefoğlu Rumi’den. Kul için hicranın en büyüğü hiç şüphesiz Rabbinden ayrı kalmasıdır. İnsan Allah’ın lütfuyla belki cennete girecektir ama cennete girip de Allah’ın cemalini görememek gibi bir durum da söz konusudur. Eşrefoğlu ahirette böylesi bir hüsranla karşılaşmamak için ellerini açıyor Rabbine ve yalvarıyor kendince.
Derd-mendim derdime eyle devâ
Ki kamu hastalara sensin hakîm
Rûz-ı mahşerde Muhibbî bendeni
Irma (ayırma)rahmetinden yâ Rahîm

İşte yine kulun Rabbi karşısındaki acziyetine büyük bir örnek. Bu dizelerde Osmanlı sultanlarından Kanuni Sultan Süleyman’a ait… Sultan Süleyman ki kıtalara hükmetmiş, nice devletleri dize getirmiş, eşine az rastlanır bir padişahtır ve o da rahmetten nasipdar olabilmek için gidilecek tek kapının İlahi kapı olduğunun farkındadır.
Edebiyatımızdaki münacat türünün en güzel örneklerinden birini Tanzimat dönemi yazarlarımızdan Şinasi vermiştir. Şinasi’de şiir yoluyla bildiriyor hacetini Rabbine. O’na karşı işlemiş olduğu günahlardan, O’na olan isyanından pişmandır ama bunun için af dilemeye de yüz bulamamaktadır. Yine de kusurlarından ötürü tövbe eder, eder etmesine ama bu tövbesinden kendisi dahi memnun değildir, layıkıyla tövbe edemediği kanaatindedir, özrünün kabahatinden daha büyük olduğunu düşünür. İşte o beyitler:
Eder isyanıma gönlümde nedâmet galebe
Neyleyim yüz bulamam ye’s ile afvım talebe
Ne dedim tövbeler olsun bu da fi’l-i şerdir
Benim özrüm günehimden iki kat bed-terdir

Bütün bu ümitsizliğine rağmen şairin bildiği ve belki de affına sebep olacak bir husus vardır, o da şu ki; Allah keremi sonsuz olandır, affetmede sınırı yoktur. Bundan dolayı şiirinin devamında ye’sden kurtulur.
Beni afvetmeğe fazl-ı ilâhîsi yeter
Sanma hâşâ kerem-i nâ-mütenâhîsi biter

Eğer bir gün bütün kapılar yüzünüze kapanırsa, unutmayın, size ve bütün insanlığa hâlâ açık olan bir kapı var ve bilin ki o kapı hiçbir zaman kapanmayacaktır. İşte bu sebepten Hakkın kapısını aşındırmak, hem de defalarca, bıkmadan usanmadan aşındırmak lazım. Peki neden? Çünkü sesimize kesinlikle cevabın geleceği yegâne kapı O’nun kapısı, çünkü ister içerden, derinlerden gelen bir ah olsun ister var gücüyle yalvarıp yakararak af talep etmek olsun, bütün dualara karşılık veren O. Allah’ın rahmeti sınırsız, yeter ki insan isteyeceği kapıyı bilsin, bilsin ve o kapının önünde takati bitene kadar ümitsizliğe düşmeden beklesin.
Duanın en makbul olanlarından biri de bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’a yapacağı duadır, o hâlde dualarda buluşmak temennisiyle…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.