Özlenen Rehber Dergisi

165.Sayı

’DÜNYA’ YOK EDİCİ ’KARA DELİK’ MİSALİ

İsmail KOCABIYIK Özlenen Rehber Dergisi 165. Sayı
Giriş
Toplumlar özellikle İslam Toplumu, güçlü çekim gücüne sahip kara deliğe karşı mücadele vermektedir. Dünyanın çekiciliği ve metaları, İslam’ın bu ümmete kazandırdığı değerlerine ve şiarlarına karabasan misali çökmüş, yok etmek için büyük bir taarruz içerisindedir. Özellikle günümüzde teknolojik vasıta ve imkânlarla büsbütün allanıp pullanan dünya hayatı usta bir sihirbaz gibi çoklarını yanıltmakta, ahiret hayatının önüne adeta demirden bir perde çekmektedir. Ahirete nispetle zaten sanal olan bu hayat kurgularla, animasyonlarla, illüzyonlarla iyice sanallaştırılmakta, bu manzara karşısında büyülenen insanlar sahte ve hayali hedefler uğruna birbirlerini boğazlamakta, serap peşinde nefes nefese koşuşturmaktadırlar.1
Dünyayı, Hasan Basrî okuduğu şiirle şöyle tarif etmiştir:

’Uykudaki rüyalar veya geçici bir gölge gibidir. Muhakkak akıllı bir kimse onun benzeriyle aldanmaz.’2

Allah (c.c.), insanı kendisini tanıması ve hakkıyla kulluk etmesi için yarattı. Devamında dünyanın içerisini çeşitli imtihanlarla doldurdu. Kulu, çileli ve zahmetli, meşakkatlere sabır, gayretlerde sebat icap ettiren dünyaya gönderdi. İşte dipsiz kuyu olarak ifade edilen dünyanın içerisini oyun ve eğlence, süs, mal ve evlat sahibi olma isteği, insanlar arasında bir övünme vesilesi ve aldatıcı bir meta ile tezyin etti.

Bu yazımızda İslam toplumunu etkisi altına alan dünya ve içerisinde bulunan metâlarını kara deliğe benzeterek bir nebze olsun anlatmaya çalışacağız. Çünkü hayatın akışı içerisinde bulunan ne varsa dünyanın arzu ve isteklerine göre şekillenmekte ve ona göre bir hayat nizamı benimsenmekte olduğuna şahit oluyoruz. Akrabalık bağları, okul hayatı, iş hayatı, ticaret ahlakı, arkadaşlıklar, düğünler, tatiller ve toplumun genel yaşantısı sanki dünyanın şartlarına göre dizayn etme zorunluluğunu hissederek, koskoca bir kara deliğin içerisine düşmüş, nereye sürüklenirse oraya giden bir eşyayı andırmaktadır. Hayatımızın hangi alanına ve safhasına uğrarsak uğrayalım dilimizde İslam’ın kuralları, yaşantımızda ise dünyanın kurallarının geçerli olduğunu görürüz.

Kara delik nedir?
Dünya ve içerisinde bulunan şeyleri benzettiğimiz kara delik nedir? Öncelikle bu soruya yanıt aramak ve tanımak gerekir. Kara delik, uzayda bulunan ve ışığın dahi kaçamadığı çok çok güçlü bir çekim gücüne sahip olan bir bölgedir. Çok güçlü bir yer çekimi oluşur, çünkü madde minik bir boşluğa sıkışmıştır. Demek ki dünya ve metâları, çok güçlü bir yer çekimi misali, içerisine aldığını sağa sola savurup sonra refleks mekanizmasını bertaraf edip etkisiz hale getiriyor. Öyle ki ufaktan bir kısmı yakaladığı zaman kurtulması zorlaşıyor, kaçınılması neredeyse imkansız bir hal alıyor.

Kur’an ve Hadis’te dünya nimetleri

Kur’ân’a göre dünya hayatı:
’Bilesiniz ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aranızda övünme, para ve çocuk çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, inkârcıların hoşuna giden bir bitkiyi yetiştiren bir yağmura benzer. Ne var ki daha sonra o bitki kurur, sararır ve sonunda çerçöp olur. Ahirette ise Allah’tan çetin bir azap, bir bağışlanma ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı, kandıran, geçici bir zevkten ibarettir.’3

İşte dünya kara deliği, kulu, oyun, eğlence, süs, övünme, para ve çocuk çoğaltma yarışına doğru çekerek bütün reflekslerini kırar. Allah (c.c.) bu kara deliğin tehlikelerini ayette açıkça ifade ederek, çetin bir azabın beklediğini açıklıyor:
’Kadınlar, oğullar, yığılmış yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, sağmal hayvanlar ve ekinler (kabilin)den nefsin arzu duyduğu şeylerin sevgisi insanlara süslendi (güzel gösterildi). Bunlar dünya hayatının (geçici) menfaatidir. Hâlbuki varılacak yerin güzeli ancak Allah katındadır.’4

Peki, insan bu kara delik tuzağına nasıl düşer? İşte dünya hayatında, hedefine yukarıda sayılan süsleri koyan kimsenin bu tuzağa düşmesi an meselesidir. Bu süslere yoğunlaşan insanın bu çekimden kurtulması zorlaşır.

Başka bir ayette Allah (c.c.):
’Siz dünya hayatını üstün tutuyorsunuz. Oysa âhiret daha iyi ve daha süreklidir.’5 buyurarak âdetâ dünya ile âhiret arasında bir mukâyese yapmakta, dünya hayatının çekiciliğinin insanı cezp ettiğini açıklamaktadır. Fakat insan, hayal ve serap misali olan dünya hayatının çok kısa olduğunu unutuverir. Nitekim şöyle buyrulur:

’Onlara dünya hayatının tıpkı şöyle olduğunu anlat. Dünya hayatı gökten indirdiğimiz bir su gibidir. O yerin bitkilerine karışmış, derken o bitkiler bir çöp kırıntısı haline gelivermiş, rüzgârlar da onu savurup almıştır.’6 buyuruyor.
İşte dünya hayatı böyle bir mevsim kadar kısadır. Allah (c.c.) farklı ayetlerde, dünyanın içerisindekilerin geçici bir hayal ürünü olduğunu net bir şekilde açıklamasına rağmen, insanoğlu anlık zevklere ve dünya nimetlerinin sihirli büyüsüne kapılıyor. Rabbimizin bu uyarılarını bu dünyada dikkate almayanların ahirette hesabı ağır ve çetin olacaktır.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin nazarında dünya ’Şayet dünya, (kıymet bakımından) Allah katında bir sivrisineğin kanadına denk olsaydı, ondan hiçbir kafire bir yudum su vermezdi.’7

Câbir b. Abdillâh (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.) yüksek (yayla köylerin)den birinden (şehre) girerken çarşı (pazar)a uğradı, insanlar onu(n etrafını) çevrelemişlerdi. Derken küçük kulaklı, ölü bir oğlağa uğradı. Onu eline aldı ve kulağından tuttu. Sonra: ’Hanginiz bunun bir dirhem karşılığında kendisinin olmasını ister?’ buyurdu. (Ashâb): ’Onun bir şey mukabilinde bizim olmasını arzu etmeyiz. (Hem olsa da) onu ne yapabiliriz ki?’ dediler. (Rasûlullah): ’Onun sizin olmasını arzu eder misiniz?’ buyurdu. (Ashâb): ’Allah’a yemin olsun ki diri olsaydı onda kusur olurdu. Çünkü kulakları küçüktür. (Bir de) ölü olduğu halde (bunu) nasıl (arzu ederiz ki)?’ dediler. Bunun üzerine (Rasûlullah): ’Allah’a yemin olsun ki, elbette dünya, Allah indinde, şu (hayvan)ın sizin indinizde(ki kıymetinden) daha değersizdir.’ buyurdu.8

Allah (c.c.)’nun kiymet vermediği dünyaya, insanlar öyle kıymet veriyor ki sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dört elle sarılıyorlar.
Amr b. Avf -ki o, Âmir b. Lüey oğullarının müttefiki idi, Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber Bedir (Savaşı’n)a katılmıştı- şöyle haber verdi: Muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.), cizye (malların)ı getirmesi için Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh’ı Bahreyn’e gönderdi. Rasûlullah (s.a.v.), Bahreyn halkıyla sulh yapmış ve başlarına Alâ b. el-Hadramî’yi vali tayin etmişti. Nihayet Ebû Ubeyde, Bahreyn’den mal ile (Medine’ye) geldi. Ensâr onun gelişini işitti. O(nun bu gelişi), Rasûlullah (s.a.v.)’le beraber sabah namazı (kıldıkları) zamana denk gelmişti. (Rasûlullah, sabah namazını kılınca mescitten) ayrıldı, (hep birlikte) Ebû Ubeyde’yi karşıladılar. (Rasûlullah) onları gördüğü zaman tebessüm etti ve: ’Zannediyorum ki siz, Ebû Ubeyde’nin gelişini ve onun (maldan) bir şey(ler) getirdiğini işittiniz!’ buyurdu. (Onlar): ’Evet yâ Rasûlallah!’ dediler. (Rasûlullah): ’Sevinin ve sizi sevindirecek şeyleri (bundan sonra) ümit edin! Allah’a yemin olsun ki sizin hakkınızda endişe ettiğim ’fakirlik’ değildir. Fakat sizin hakkınızda; sizden öncekilere (açılıp) serildiği gibi dünyanın size (açılıp) serilmesinden, onların, onun (dünya) için birbirleriyle rekabet e(dip çekiş)tikleri gibi onun için birbirinizle rekabet e(dip çekiş)menizden ve onları (Allah’ı zikir ve salih amellerden) alıkoyduğu gibi, sizi de alıkoymasından –(Müslim’in rivayetinde: ’onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden’) endişe ediyorum.’ buyurdu.9

Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde ve yaşantısında dünyanın, Allah (c.c.) katında ne kadar değersiz ve kıymetsiz olduğunu, bir kara delik gibi önüne geleni yuttuğunu ifade etmiştir. Ve ’sizi de helak etmesinden korkuyorum.’10 buyurarak dünyanın tehlikesinin ne kadar ciddi olduğunu haber vererek ümmetini uyarıyor.

Dünyanın tesirleri nelerdir?

Allah yeryüzünü, insanoğlu için sayısız nimet ve imkânlarla donatmış, tüm nimet ve imkânları da insanlar için cazip hale getirmiştir. Bu yüzdendir ki insanların çoğu, tüm zamanını, emeğini, maddi ve manevi imkânlarını dünyada sahip olacağı servete, kariyere, statüye harcamaktadır. İnsan bütün bu uğraşları, kendisine ve ailesine, yüksek standartlarda bir yaşamı sağlayabilmek için vermekte olup bu sayede daha çok mutlu olabileceğini düşünmektedir. Akıl, küçük, değersiz ve geçici menfaatleri, faydası ebediyen sürecek büyük kazançlar ile değişmeyi gerektirir. Fakat dünya hayatının süsleri ve dışı bal içi zehir olan tatları neredeyse insanların akıllı davranma melekelerini yok etmiş, bütün toplumu kuşatmıştır. Kişide her şeyin en güzeline sahip olma arzusu, Allah ve Rasûlü’nün emir ve yasaklarından taviz vermeye götürdüğüne maalesef günümüzde öyle çok şahit oluyoruz ki. Hâlbuki dünya hayatının tamah edilecek, bağlanıp yerleşilecek bir yer olmadığı gerçeğini anlatmak için Peygamberimiz (s.a.v.): ’Dünyada sanki bir garip (yabancı) hatta yolcuymuşsun gibi ol!’11 demiştir. Bunun tam tersine iş hayatının yoğunluğundan Allah’a kulluk, Rasûlullah’a ittiba geri plana atılıp unutuldu. Kur’an tozlu raflarda kaldı. Mescitler müminlerden yoksun, garip ve bomboş bırakıldı. Yetimlerin başını okşama, onların hak ve hukukunu koruma, yaşlı ve kimsesizlere sahip çıkma terk edildi. Bizi ayakta tutan ne varsa zayıflamış, neredeyse bitmiş duruma geldi. Çünkü dünya için konulan hedefe ulaşmak zorundayız. Nefislerimize bu telkini veriyoruz. Ev alınacak… Araba alınacak… İş yeri kurulacak… Çocuklara yuva kurulacak… Ve daha neler neler yapılacak. Kara deliğin içerisine öyle bir yuvarlanmışız ve cazibesine yakalanmışız ki ya kurtulmak istemiyoruz ya da kurtulmakta zorluk çekiyoruz.

Dünya metâlarını elde etmek için nelerden taviz veriyoruz?

İnsan, dünyanın kara deliğine ve dipsiz kuyusuna bizzat kendi elleriyle kendini sürüklemektedir. Dışı bal görünümlü fakat içerisinde ölümcül zehri barındıran dünya; anne-babaya saygıdan itaatsizliğe, komşusunun elinden ve dilinden emin olduğu Müslüman’dan, her türlü zulüm, yalan, namusa göz dikme gibi İslam ahlakına uygun olmayan davranışlara, sırf yeni araba almak ya da farklı imkânlar elde etmek için helal olan kazançtan Allah’ın haram kıldığı ve harp ilan ettiği faizle muameleye, ticaret hayatında sırf daha çok kazanmak için İslâmî kuralları terk etmeye ve daha nice İslam şiarlarına uymayan davranışlara sürüklemektedir.

Düğün merasimleri yapılıyor, sırf insanları memnun ve hoşnut etmek için Allah ve Rasûlü’nün emirlerine uymayan bir durum içerisine giriliyor. Bunlar, günlük hayattaki örneklerden sadece bir tanesi… İşte insanların içine düştükleri ve pek düşünmedikleri en önemli yanılgılarından biri, dünya hayatını tek ve gerçek yaşantıları sanmalarıdır. Dolayısıyla çabuk geçen ve çok kısa olan dünya hayatında insanları cezbeden, onları kendine kaptırıp oyalayan her şey ’aldatıcı bir süs’tür. Dünya hayatını esas alan ve sadece dünya hayatının menfaatlerini düşünerek hareket edenler, ahiretin varlığını ve orada nasıl bir durumla karşılaşacaklarını akıllarına getirmek istemezler. Ölüm ve ahiret konusu hatırlatıldığında, farklı bahanelerle düşünmekten kaçarlar. Yaşadıkları bu dünyanın yalnızca geçici bir imtihan yeri olduğunu; eşlerinin, çocuklarının, ailelerinin, sahip oldukları evlerin, arabaların; kısacası çevrelerindeki her şeyin bu imtihanın bir parçası olduğunu anlamaya yanaşmazlar. Çünkü insanları, dünya ve içerisinde bulunan tatlı süslerin cezbesi kara delik misali öyle içerisine çeker ki ahiret ve karşılaşacakları hesabı unuturlar. Zira dünyanın çarkı öyle hızlı işler ki içerisine aldığını ezer, yok eder.

Kul yok edici kara deliğe karşı nasıl mücadele etmelidir?

Günümüz dünyasına hâkim olan dünya metalarına meyletme anlayışı maalesef dindarlığı bir yük, külfet ve zindan hayatı gibi algılamakta, dinden bağımsız yaşamayı hürriyet ve esaretten kurtulmak gibi telakki etmektedir. Bu anlayış ve telakki sahipleri heva ve heveslerinin esiri olarak şuursuz ve sorumsuz bir yaşantıya talip olarak dinin emirlerine karşı umursamaz bir tavır takınmaktadır. Ümmetin yapısına dinamit koymaya çalışanların algıları ve dünyanın çekici olan kara deliği, tuzağı kuvvetli bir algı meydana getirmiştir ki o da şudur; helal dairesinde hareket edip haramlara tevessül etmeden zevkli bir hayat yaşanamaz. Müslüman’ca yaşanan bir hayat neşesiz, zevksiz, donuk ve soğuk bir hayatıdır. Ev, araba, ticaret vb. gibi ihtiyaçlar bankalara uğramadan giderilemez.

Öncelikle Müslüman şu soruların cevabını kendi nefsinde aramalıdır: Ev, araba vb. şeylere sahip olmak için haramlara mı bulaşmak gerekir? Yaşam şartlarına uygun olanı seçip nimetler helal dairesi çerçevesinde elde edilemez mi? Kiracı olmaktan, toplu taşıma araçlarına binmekten bıktım bahanesiyle Allah’ın (c.c.) yasak koyduğu haramlara yaklaşmayı nereye koyacağız? Yaz aylarındayız. Sahillerde, koylarda, pırıl pırıl denizlerde yüzerken, dolaşırken ar ve hayâdan sıyrılıp üryan hale gelmek zaruret midir? Yaşamımızın bütününü Allah’ın koymuş olduğu kanunlar çerçevesinde dizayn etmemiz gerekmez mi? Herkes böyle yapıyor demek ne kadar doğru? Bizlere dayatılmış bir hayat tarzını mı kabullenip benimseyeceğiz yoksa Allah ve Rasûlü’nün sınırlarını belirlediği bir yaşam tarzını mı benimseyip tatbik edeceğiz?
Allah insanı haramların lezzeti ve ibadetlerin külfeti ile imtihan eder. Fakat haramlar zehirli bala benzer, öldürücüdür. İbadetler ise şifa kaynağı olan ilaçlar gibidir. Allah rızası ön planda tutulursa külfetler ülfete, zahmetler rahmete dönüşür. Yüzü ahirete dönük olmayan bir anlayışın varacağı son nokta maddi ve manevi iflastır. Rasûlullah (s.a.v.) efendimizin yaşamış olduğu hayat tarzı ekseninden bir nebze olsun şaşan kişi kara deliğin yok edici çekimine kapılır, dünyanın yok edici çarkında ezilir.

Günümüzde insanlık, dünyada daha rahat ve uzun yaşayabilme arzu ve endişesi taşırken, Sahâbe-i Kirâm’ın en büyük arzusu; Rableri kendilerinden razı olmuş bir şekilde âhirete intikâl edebilmekti.

Bir gün İbn-i Mes’ûd (r.a.), Tâbiîn’den dostlarına dedi ki: ’Siz, Rasûlullah (s.a.v.)’in ashâbından daha çok oruç (tutuyor), daha çok namaz (kılıyor) ve daha çok cihat (ediyor)sunuz. Halbuki onlar sizden daha hayırlıydı.’ Onlar: ’Niçin ey Ebû Abdirrahmân?’ diye sorduklarında: İbn-i Mes’ûd: ’(Onlar) dünyaya karşı sizden daha çok zahit, âhirete de sizden daha çok rağbetli idiler.’12 diyerek cevap verdi.

Sahâbe Kirâm efendilerimizle bizlerin yaşam tarzı arasındaki fark yukarıda ifade edildiği büyüktür. Ekseninden kaymış böyle bir hayatın içerisinde ısrar edip devam edenlerin sonu hüsran ve acı bir azaptır. Yaşam tarzlarıyla Allah’a karşı şımarık, azgınlık ve gaflet içerisinde meydan okuyarak hayatlarını devam ettirenleri, Rabbimiz şöyle haber vermektedir: ’…Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa âhiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.’13
Ezcümle; dünyanın aldatıcı süs ve metâlarına aldanıp peşinden sürüklenen değil, hayat tarzının tümünü Allah ve Rasûlü’nün çizmiş olduğu eksende yürüyenler olunmalıdır.

Son notlar
1 http://www.islamveihsan.com/dunya-hayati-insani-nasil-aldatir.html. Erişim tarihi: 02.08.2018.
2 İbn-i Ebi’d-Dünyâ, Kitâbu’z-Zühd, Dâru’bn-i Kesîr, Dimeşk 1999, h.no:23, s. 31.
3 el-Hadîd, 57/20.
4 Âl-i İmrân, 3/14.
5 el-A’lâ, 87/16-17.
6 el-Kehf, 18/45.
7 Tirmizî, Zühd, 13.
8 Müslim, ez-Zühd Ve’r-Rekâik, h.no:2/2957.
9 Buhârî, Rikâk, 7; Müslim, ez-Zühd Ve’r-Rekâik, h.no:6/2961
10 Müslim, ez-Zühd Ve’r-Rekâik, h.no:6/2961.
11 Buhârî, Rikâk, 3.
12 İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Dâru’l-Kıble, Cidde 2006, ’Zühd’, 36/10, h.no:35692, c. XIX, s. 167.
13 er-Ra’d, 13/26.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.