Özlenen Rehber Dergisi

18.Sayı

Tevhid'in İnsanlığa Mesajı

İslâm, varoluşu, nasıl ’vahdet’le açıklarsa, insan toplumu ve onunla ilgili bütün kavramları da aynı şekilde açıklayıp yorumlar. Evrensel varlık düzleminde tevhit, çeşitli ve çelişkili güçlere, tabiat üstü uyduruk varlıklara nasıl karşıysa, insan toplumlarında da insanın insana esaretine yol açan; sınıflar arası karmaşık toplum düzenleri ve içtimaî ilişkilere yani kısaca, ’insânî düzlemdeki şirke’ de karşıdır.

Allah, bütün âlemlerin, inanan inanmayan bütün insanların Rabbi, yani yaratıcısı, yaşatıcısı ve eğiticisidir. Yarattığı insanlara karşı ilgisiz değildir. İslâm’ın konusu her yönüyle bizzat ’insan’ın kendisidir. İslâm’ın sahası bütün yeryüzü ve bütünüyle kâinattır. İslâm, bütün insanlara gerçek yaratıcısı ve yöneticisini tanıtmak ve onu başkalarına kulluk etmekten kurtarmak ister. Bu nedenle de insanların yine kendileri gibi yaratılmış ve ölümlü birer varlık olan insanlar tarafından ortaya konulan sistemlere boyun eğdirilmesi esarettir. Gerçek hürriyet ve özgürlüğe, Allah’a her hangi bir şekilde şirk koşmaksızın yönelmekle erişilebilir.

İslâm’ın dünya görüşünde insan yalnız bir güçten korkar, yalnız bir kaynaktan bir şeyler umar, bundan gayrisi yanlış ve boşunadır. Tevhit, insana hürriyet ve vakar bağışlar.

Yalnız Allah’ın önünde boyun eğmek, insanın bütün yalancı güçleri, bütün utanç verici korku ve tamah zincirlerini kırması demektir.

Yüksek sıfatları olan, kardeşliği destekleyen, eşitliği, gerçek tevhit inancını, birlik ve barışı temsil eden, insanı gerçek hürriyete eriştiren, insana insan olmayı en güzel şekilleriyle öğreten İslâm’dır.

İnsanlığın geleceğini karartmak isteyen sistemlere karşılık İslâm, insanlığın geleceğini daima aydınlık tutmak istemekte, iyiye ve güzele dönüşümü, hiçbir sistemde olmayacak ölçüde, son nefesinde bile olsa, insandan kabul etmekte, tüm insanlara ümit ve müjde taşımaktadır.

İslâm’ı ve Kur’ân’ı tanıyan herkes iyice bilir ki; İslâm’ın ve İslâm toplumunun doğrudan varlığına yönelik tehlikeleri oluşturanlar, onu doğrudan inkar ve reddetmemişler, İslâm’ın zahirî ibadet şekilleri ve vicdanî bir kanaat olup, hayatla hiçbir ilgisi olmadığını söyleyerek hayatı, hayatı yaratandan ayırmak istemişlerdir. Oysa İslâm insanlara her çağda hayat verebilen, hayatı bütün yönleri ve şubeleri ile kuşatan evrensel, çağlar üstü bir inanç sistemidir.

Kur’ân’a yani Allah’ın bütün insanlara gönderdiği ’son mesaj’ına dönüş, İslâm’ı yeniden tanımanın, uyanık olmanın, uyuşturucu cehaletten sıyrılmanın, gerçek anlamda dirilişin, kendini bilmenin, zulümden ve donukluktan, hor görülmüşlükten kurtuluşun ve tüm insanlığa karşı kurtuluş ışığını taşımanın yegane yoludur. Her İslâm toplumu, insanlığa karşı böyle bir görevle sorumlu olup, hiçbir İslâm toplumu ’hayatı hayat yapan’ böylesine yüce bir görevden müstağni kalamaz.

Peygamberimiz (s.a.v.)’in tanımıyla; ’Bütün insanlık Allah’ın tek ve büyük bir ailesi gibidir. O aile fertlerinin Allah katında en iyisi de; onlara en fazla yararı olanıdır.’(1) insanlara yapılabilecek en büyük iyilik ve en yararlı hareket de, yine Peygamberimizce tevhid’in, yani Allah’ın insanlar için seçtiği dinin aydınlık mesajının insanlara taşınması olarak tarif edilmektedir. Çünkü bu mesaj, bütün insanlığın gerçek hürriyete erişmesinin, karanlıklardan aydınlıklara çıkışının, hayatın nasıl ve ne uğruna yaşanması gerektiğinin, cennet yurduna girişin, Allah’ın sevgi ve rahmetine kavuşmanın mesajıdır.

Hiçbir inanan insan, başkalarınca nasıl tarif edilirse edilsin, insanlığın aydınlanmasını, kurtuluşunu ve iyiliğini istemeyenlerce ne tür tehlikelerle karşılaşacak olursa olsun, böyle yüce bir vazifeden, bütün insanlığın kurtuluşunu ve iyiliğini istemekten müstağni kalamaz. Böylece özel bir kavram olarak İslâm’ın siyasetinin basit manada ve dar kalıplar içinde anlaşılmaması gerektiği, bölgesel, ırkî ve sosyal hiçbir ayırım yapmadan, hatta İslâm’a karşı olanları bile içine alacak şekilde tüm insanlığın kurtuluşunu gaye edindiği açıkça görülmektedir. Çünkü insanlar yüce Allah’ın en değerli eseri, yeryüzündeki halifesidirler.(2) Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın hakları ile insanların hakları pek çok yerde aynı anlama gelmektedir. Onlara gösterilecek sevgi ve saygı, dolayısıyla Allah’a gösterilen sevgi ve saygı demektir. İnsanlar arasındaki ilişkiler Allah Teâlâ ile insanlar arasındaki ilginin özünü oluşturacaktır. Bu sebeple, İslâm’ın siyaseti yıkıcılık değil, ideal bir manada bir yapıcılıktır. İyiye, güzele ve doğruya sürekli bir dönüş çağrısıdır.

İslâm’ın, günümüzde, olduğundan çok farklı tanıtılan gerçek özünü öğrenmenin temel yolu; kitabı olan Kur’ân’ı, Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’i ve onun eğittiği, terbiye ettiği örnek insanları tanımayı gerektirir.

Kur’ân’ın nasıl anlaşılacağı, yorumlanacağı ve uygulanacağı konusunda tek yetkili insan Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir. Çünkü o ’yaşayan bir Kur’an’dır.(3)

’Sana Kur’ân’ı indiriyoruz, ta ki onu insanlara açıklayasın diye.’(4) âyeti de onun bu görevini açıklamakta ve İslâm’ı herkesin kendine göre anlayıp yorumlayabileceği bir felsefe haline dönüşmekten çıkarmaktadır. İslâm’ın dünyaya bakışı, düşünceyle davranışı bir bütün kabul ederek onu bütün düşünce ve ideolojilerden farklı bir konuma yükseltmiştir. İslâm’ın kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm, içtimai, siyâsî ve askerî konuları açıklar. Yani dünya hayatıyla doğrudan ilgilenir.

İslâm’ın gerçek mânâda anlaşılabilmesinde en önemli insan olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in içtimâî olaylarla ilgili yönü son derece müspettir. O, yüce Allah’ın, ’âlemlere rahmet olarak gönderdiği’(5) elçisi, insanlık tarihinin mecrasını baştan sona değiştiren tarihinin en büyük inkılabının gerçekleştiricisidir. O, İslâm devletinin ilk kurucusu ve ilk devlet başkanıdır. Seçkin bir hatip ve hakim olmasının yanı sıra Kur’ân-ı Kerîm’in icra (yasama) salahiyetinin kendisine verilmiş olduğu kanun uygulayıcısı, suretsiz bir ibadetin dirilticisi ve aynı zamanda İslâm ordularının eşsiz komutanıdır.

Bütün insanlığın ve âlemlerin yaratıcısı olan, hiçbir şeyi boşuna ve gayesiz yaratmadığını beyan eden yüce Allah’ın sistemi İslâm’ı her yönüyle kavrayabilmek, çok yüksek bir ilmî kapasite gerektirmektedir. Günümüzde pek çok aydınımızın iyice anlayamadığı İslâmî değer yargılarını, örnek edindiklerini söyledikleri bazı batılı düşünürler, onlardan daha iyi kavramaktadır ve ifade edebilmektedir veya düşünce ufukları İslâm’a yaklaşabilmektedir. Batılı bir düşünür olan Prof. Shandel’in, İslâm’ın dünyaya bakışı ile özdeşleşen şu sözleri de bunun bir örneğidir:

’İnsanların olmadığı yerlerde onlardan söz etmek, onlar adına konuşmak bir yalandır, utanç verici bir şeydir. Çünkü yalnızca Cenâb-ı Allah’ın, insanlar için karar verme hakkı vardır. Çünkü insanların hepsi onun temsilcileridir.’

1970’li yılların sosyalizmine yön veren ve etkileyen batılı düşünür Roger Garaudy (Recâ Garûdî) de 1985 yılında Cezayir’de bir basın toplantısında, İslâm’ı niçin seçtiğini soran basın mensuplarına şunları söylemektedir: ’İslâm’ı niçin seçmeyeyim ki? Bütün dinler, felsefeler ve ideolojiler çağların arkasında sürüklendi, yok oldu gitti... İslâm ise, çağları arkasından sürükleyerek geldi. Kapitalizm’in ve Komünizm’in hakim olarak yeryüzünü etkilediği ve kendilerini yeryüzünün sahibi gibi gördüğü çağımızda, eğer her yıl 60 milyon insan açlıktan ölmekle yüz yüze geliyorsa, gerçek bir medeniyetten söz etmek imkansızdır.’

Uluslar arası ve kıtalar arası mesafelerin giderek kaybolduğu, dünyanın kaderinin bir bütün hâline geldiği günümüzde hepimiz düşünmek zorundayız. Kendini dünyanın hakimi ve sahibi sayan Komünizm, temelden çöküntüye uğrayıp iflas etmiştir. Aynı şekilde insanları dalalet ve sapıklığın son haddine götüren Kapitalizm de çok yakın bir zamanda yıkılacaktır. Bunun işaret ve emareleri kendini göstermiştir. Bu bâtıl ideolojilerin arasında, tebliğinden bu tarafa varlığını kuvvetli bir şekilde devam ettiren ve bütün insanları ışığıyla aydınlatan İslâm’ın özü, günden güne daha fazla anlaşılmaya başlanmıştır. Ve pek yakın bir zamanda da, bütün insanları ışığıyla kuşatacaktır.

Şimdi Kur’ân-ı Kerîm’deki âyetlerin mânâsını ve güzelliğini daha iyi kavrıyoruz:

’Ey îman edenler! Size hayat verecek bir çağrı ile çağrıldığınız zaman, Allah’a ve Peygamberinin çağrısına gelin.’(6)

’Andolsun ki biz, elçilerimizi açık açık burhanlarla gönderdik ve insanların adaleti ayakta tutmaları için beraberinde kitabı ve mizanı indirdik.’(7)

Tarih boyunca ne zaman insanların arasından bir peygamber gönderilse veya adaleti, eşitliği, kardeşliği savunan, insanları yaşadıkları toplumda olup bitenlerin farkında olmaya ve insanlar için taşıdıkları sorumluluğu anlamaya çağıran bir kişi çıksa, İslâm’ın ve insanların düşmanları hemen bütün güç ve imkanlarıyla bu insanı ve iyiliklerini yok etmeye girişirler.

Ey bilinçli insan! Allah’ın temsilcisi ve Muhammed (s.a.v.)’in varisi olan insan... Bütün hareketlerinde âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberi örnek almak ve insanlığa örnek olmak zorundasın.

Tevhidin hedefi olan türde, örnek bir cemiyet oluşturmak, görevimizdir. Bütün insanlığın kurtarıcısı son peygamber, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e inanan her insan bu mesûliyeti yüklenmiştir. Bütün çağdaş Batılı düşünürlerin ve aydınların da değişik tür ve şekillerde insanlığın içtimâî bir karanlığa gömüldüğünü söyledikleri çağımızda, İslâm’ın diriltici soluğuna ve aydınlatıcı meşalesine her zaman ihtiyaç vardır. Bu sebeple de bütün dünyada ’sosyal adâlet’ kavgası veren aydın nesle İslâm’ın tebliğini götürmek görevimizdir. Yıkılmaya yüz tutmuş dünya düzenlerinin bunalttığı insanlık, her yeri kaplamış olan zulmetin karanlığından ancak vahyin aydınlığıyla kurtulabilir.

Kaynakça:
* Üstadımızın, ’Fıkhî Risâleler (1997)’ adlı eserinde genişleterek yer vermiş olduğu bu makalesi, Özlenen Fark Bülteni 3. sayısından (Nisan - 1995) iktibas edilmiştir.
1. Benzeri rivayetler için bkz.: İbn-i Mâce, Nikah 50 ; Dârimî, Nikah 55.
2. İnsanın değeri ve üstünlüğü ile ilgili şu âyetlere bkz.: el-Bakara 2/34 ; el-Âraf 7/11, 172-173 ; el-Hicr 15/29-30 ; el-İsrâ 17/61-62,70. İnsanın halife olmasıyla ilgili olarak da, el-Bakara 2/30 ; el-En’am 6/165 ; el-Âraf 7/69,74 ; Yûnus 10/14.
3. Müslim, Müsâfirûn 139. Bu konudaki diğer rivayetler için bkz.: Ebû Dâvûd, Tatavvû 26 ; Tirmizî, Birr 69 ; Nesâî, Kıyâmü’l-Leyl 2 ; İbn-i Mâce, Ahkâm 14 ; Dârimî, Salât 165 ; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI. 54,91,111 vd.
4. en-Nahl 16/44.
5. el-Enbiyâ 21/107.
6. el-Enfâl 8/24.
7. el-Hadîd 57/25.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.