Özlenen Rehber Dergisi

31.Sayı

El-vehhâb

Sultan ÇALIŞKAN Özlenen Rehber Dergisi 31. Sayı
(Çok fazla ihsan eden, çeşit çeşit nimetleri daima lutfeden)

Vehhab kelimesi, bağış anlamına gelen ’hibe’ mastarından, fazlalık ve tekrarlama ifade eden sıfat kalıbıdır. Hibe hiçbir karşılık beklenmeden yapılan bağıştır.
Allah’ın sıfatı olarak el-Vehhab: Kullarına çok çok ve tekrar tekrar nimet veren ve hak sahibi olmadıkları hâlde yarattıklarına lütuf ve ihsanda bulunan demektir.
Kur’ân-ı Kerim’de ’el-Vehhâb? İsm-i Şerifi
Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimizin ’Vehhâb? ismi üç âyette geçer ve sadece Allah’ı nitelemek için zikredilir:
’Yoksa Aziz ve Vehhâb (lutufkâr) olan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır??(1)
’Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz Sen Vehhâb’sın (daima bağışta bulunansın) dedi.?(2)
’(Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Şüphesiz ki Vehhâb (lütfu en bol) olan Sen’sin.?(3)
Bir âyet-i kerimede de, Allah’ın murad ettiğine, dilediği şeyi bahşedebileceğine dikkat çekilir:
’Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır. O dilediğini yaratır. O, dilediğine kız çocukları bağışlar, dilediğine de erkek çocuklar bağışlar. Yahut onlara erkek ve kız çocuklarını bir arada verir. Dilediğini de kısır bırakır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir ve O’nun gücü her şeye yeter.?(4)
Tarih boyunca başta peygamberler olmak üzere salih insanlar hep Allah’ı hiçbir karşılık beklemeden bol ihsan edici bilerek lütuf ve bağışlarını istemişler, Allah’ın lütfuyla kendilerine bahşettiği nimetlerini bir şükür ifadesi olarak itiraf etmişlerdir. İşte şu mealdeki âyet-i kerimeler de hep Allah’ın Vehhâb ismi ile ilgilidir:
’Onlar ’Ey Rabbimiz’ derler. Bize gözümüzü aydınlatıp, gönlümüzü açacak salih hanımlar ve nesiller ihsan et ve bizi takva sahiplerine rehber kıl.?(5)
’İhtiyar halimde bana İsmail’i ve İshak’ı lutfeden Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbim duayı işitendir.?(6)
Hadîs-i Şerifler’de el-Vehhâb İsm-i Şerîfi
Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor: ’Hz. Peygamber (a.s.) geceleyin uyanınca şu duayı okurdu: ’Allah’ım! Seni hamdinle tenzih ederim, Sen’den başka ilâh yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini talep ederim. Allah’ım ilmimi artır, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen Vehhâb (lutfedenlerin en cömerdi)’sin.?(7)
Yine Efendimiz (s.a.v.)’in dualarına, ’Sübhâne Rabbiye’l Aliyyi’l A’lel Vehhâb/ İhsanı bol olan yüce Rabbimi tenzih ederim? şeklindeki bir tesbihle başladığı da rivayet edilmiştir.(8)
Bu İsm-i Şerifin Kuldaki Tecellisi:
İmam Gazali kişinin bu isimden alması gereken nasibini özetle şöyle anlatır: Bir kimse bir bağışta bulunduğunda, karşılığını hemen beklerse veyahut zamanla insanlar tarafından övülmesini veya en azından kınanmaktan kurtulmak isterse, o insan bağışta bulunmuş bir insan değildir. Cömert olmak şerefini bile ihraz etmiş sayılmaz. Her kim şeref kazanmak veya övülmek için bir bağışta bulunursa, o sadece bu bağışı meydana getiren bir işçi olabilir. Çünkü gerçek bağışlayıcı o kimsedir ki herkes ondan karşılıksız faydalar görür, yani herkese ivazsız ve garazsız faydası dokunur.
Haz, insanlarca yapılan herhangi bir işin karşılığı demektir. Kul ibadeti esnasında bu gibi niyet ve arzudan tamamen tecerrüt ettiğinde Allah’tan başka gayesi ve maksadı kalmamış demektir.
Bir kimse bir şeyi (o şeyin kendisi için değil de) başka şeye ulaşmak için talep ederse sanki onu talep etmemiş demektir. Çünkü istemesinde o, gaye değil başka şeydir. Altın isteyen kimse gibi? Altın isteyen kişi onu bizatihi istemez. Bilakis onunla yiyecek ve giyecek almak için ister. İşte altın yiyecek elde etmek için bir vasıta, yemek de şehvet ve lezzet elde etmek için bir köprü, lezzet ise gayedir vasıta değildir.
Allah’a cennet için ibadet eden de böyledir: Allah cenneti kendisinin aranması ve istenmesi için bir vasıta kılmıştır, gaye değil. Eğer Allah’a ibadet edilmeden cennet elde edilseydi kimse Allah’a ibadet etmezdi. Şu halde abidin (ibadet eden kişinin) mahbubu ve matlubu cennettir, başkası değil? Lakin Allah’tan gayrı mahbubu olmayan, bütün hazzı ve gayesi Allah’a kavuşmak olan kişi böyle değildir. Onun bütün gayesi ve arzusu Allah’a kavuşmak, mele-i âlâda mukarreblerle beraber olmaktır. İşte bu niteliği taşıyan kişiye ’o sadece Allah’a ibadet ediyor, yani Allah’a Allah için ibadet ediyor; başka bir gaye güderek değil? denir. Bu demek değildir ki ’onun hiçbir hazzı yoktur? Onun hazzı vardır ve o hazzı yalnız Allah’tır; ondan başkası değil.?
Ne yazık ki insanların çoğu bu zevki tatmamışlardır, bu zevki tanımamışlardır. Bu tip kimselerin îmanı yanız dilledir. İçlerine işlememiştir. Çünkü içlerinden bir an evvel mü’minlerin emrine verilecek hurilere kavuşmak isterler.?(9)
Ey karşılıksız bağışları bol olan Vehhâb! Bana ilim ve hikmeti ihsan eyle!
Abdulkadir Geylânî (k.s.)


Kaynakça:
1. Sâd, 38/9.
2. Sâd, 38/35.
3. Âl-i İmran, 3/8.
4. eş-Şûrâ, 42/49, 50.
5. el-Furkan, 25/74.
6. İbrahim, 14/39.
7. Ebû Dâvud, Edeb 108, (5061).
8. Ramüz el-Ehâdîs, 555/8.
9. İmam-ı Gazali, Esmâü’l-Hüsnâ Şerhi, Merve Yay., sf.104-108.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.