Özlenen Rehber Dergisi

40.Sayı

Muhaddisler İncisi İmâm- İ Buhârî

Cuma Ali KARA Özlenen Rehber Dergisi 40. Sayı
İslâm dininin iki ana kaynağı vardır. Birincisi; kitapların en güzeli olan Allah (c.c.)’nun kitabı Kur’ân-ı Kerim, ikincisi; yolların en güzeli, en pakı olan Rasûlullah (s.a.v.)’in yolu, sünnet-i seniyyesidir. Dinimizin ikinci temel unsuru olan Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetinin, hadislerinin asırlar boyunca dillerde dolaşmasını sağlayan; hayat-ı insaniyeyi aydınlatan bu güzel nuru hiç sönmeden kıyamete kadar muhafaza eden Rabbu’l-âlemindir. Allah (c.c.), Rasûlü’nün hadislerini sahih yollarla sonraki nesillere ulaştırmaları için ümmet içerisinden bazı zatları seçip onları üstün meziyetlerle donatmıştır. İşte bu zatların en önde geleni, muhaddislerin incisi İmam Buhârî Hazretleri’dir.

Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail el-Buhârî, hicrî 13 Şevval 194 (21 Temmuz 810) tarihinde Cuma günü Buhara’da doğmuştur. Henüz bebek iken babası vefat etmiş, kardeşi Ahmet ile birlikte yetim kalmıştır. Annesinin terbiyesi altında büyümüş, küçük yaşta Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemiş ve Arapça öğrenmiştir. Babasından miras kalan yüklüce serveti, saliha bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin tahsili için harcamıştır.

İmam Buhârî (rh.a.) küçük yaşlarda iken bir hastalık geçirmiş ve bu hastalık sebebiyle gözleri görmez olmuştu. Bu duruma çok üzülen annesi, oğlunun tedavisi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığı halde oğlunun körlüğü devam ediyordu. Annesi dua etmekten başka çare kalmadığını anladı. Bir gece gözyaşları arasında dua ederken uyuyakaldı. Rüyasında İbrahim (a.s.)’ı gördü. O büyük peygamberden, oğlu için dua rica etti. İbrahim (a.s.) tebessüm ederek şöyle buyurdu: “Üzülme kızım! Allah Teâlâ, oğlunun gözlerini iade edecek!” Heyecanla uyandığında oğlu “Anneciğim! Seni artık görüyorum!” diyerek sevinçle boynuna sarıldı.

İmam Buhârî (rh.a.) hastalıktan kurtulduktan sonra Buhara’daki âlimlerden hadîs-i şerif öğrenmeye başladı. 10 yaşından itibaren âlimlerin derslerini dikkatle takip etti. İmamın kendi ifadesine göre hadis alıp dinlediği hocalarının sayısı binden fazladır. Başlıca hocaları şunlardır: Ahmet b. Hanbel, Ali b. el-Medînî, Yahya b. Maîn, İsmail b. İdris el-Medînî, İshak b. Rahûyeh.

İmam Buhârî keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Her hangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. 15 yaşına girmeden 70.000 hadis ezberledi. Bu zekâ ve hafıza harikasını görenler; “Hakikaten bu kadar hadîs-i şerifi ezberledin mi?” diye sordular. O da sakin sakin cevap verdi: “Evet! Hatta bu hadislerin kim tarafından rivayet edildiği de hatırımdadır. Ayrıca râvilerin ölüm ve doğum tarihlerini de söyleyebilirim.”

16 yaşına girince Abdullah b. Mübârek ve Vekî b. Cerrâh Hazretleri’nin hadis kitaplarını tamamen ezberlemiş bulunuyordu. 16 yaşından itibaren ilim öğrenmek üzere seyahatlere başladı. Pek çok ilim merkezine gitti. Gittiği ilim merkezleri; Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere başta olmak üzere Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbur, Belh, Merv, Askalân, Şam, Humus, Rey, Kayseriyye vs. İslâm beldeleridir. İlim yolunda yaptığı bu seyahatler 40 yaşına kadar devam etti.

Hâtıb el-Bağdâdî, İmam Buhârî’nin, Bağdat’ta bulunduğu sırada şöyle bir olayla karşılaştığını bildiriyor: Bir grup hadisçi, imtihan etmek maksadıyla yüzden fazla hadisin metinlerini ve rivayetlerinde yer alan kişileri içinden çıkılamaz şekilde birbirine karıştırarak Buhârî’nin önüne getirirler. Buhârî onları okur ve karşısındakilere bütün bunların doğru şekillerini hiç bocalamadan yazdırır. Bunu gören hadisçiler hayrette kalarak Buhârî’ye saygı ve bağlılıklarını arz ederler.

Bağdatlı hadisçilerden Musa b. Harun el-Hammâl onun hakkında şöyle demiştir: “Bütün İslâm âlemi ikinci bir Buhârî meydana getirmek için bir araya gelseler, yine de bir başka Buhârî meydana getiremezler.”

Buhârî (rh.a.), ilim tahsilini tamamladıktan sonra Buhara’da ders vermeye başlamış; ancak bir müddet sonra doğduğu kenti terk etmek zorunda kalmıştır. Buna şu hadise sebep olmuştu: Buhara valisi Halit b. Ahmet, ondan sarayına gelip ders okutmasını istedi. Buhârî şu cevabı verdi: “Ben ilim adamıyım; şunun bunun kapısına ders vermeye giderek ilmi zelil edemem. Eğer bir şey öğrenmeye niyet ve ihtiyacın varsa ders verdiğim yere veya evime gelirsin.” Bunun üzerine valiyle araları açıldı ve Buhârî doğup büyüdüğü kenti terk edip Hartenk’e gitmek zorunda kaldı. O henüz Hartenk’e vasıl olmuştu ki; kendisini Buhara’dan çıkaran vali Halit görevinden azledildi. Hatta bir merkebe bindirilerek şehirde dolaştırılması ve münadinin, “Kötü işler yapmanın sonu budur!” diye bağırması emredildi. İmam Buhârî memleketinden çıkmak zorunda bırakıldığında büyük muhaddis İmam Müslim (rh.a.) huzura gelip ilimdeki üstünlüğünden dolayı İmam Buhârî Hazretleri’ni alnından öptü ve “Müsaade buyur ki; ayaklarını da öpeyim ey üstatların üstadı, ey muhaddislerin efendisi! Sana yalnız haset edenler düşman olur. Şahadet ederim ki, senin dünyada bir eşin yoktur!” buyurdu.

Öğrencileri arasında en meşhurları şunlardır: Ebû İsa Tirmizî, Muhammed b. Nasru’l-Mervezî, İbn-i Ebî Dâvût, Müslim b. Haccâc ve Nesâî.

İmam Buhârî’nin en büyük eseri “Câmiu’s-Sahîh” isimli eseridir ki, bu kitap “Sahîh-i Buhârî” diye meşhur olmuştur. O, bu büyük eseri hazırlayışından bahsederken şöyle demiştir: “Bir gün, muhaddis İshak b. Rahûye’nin meclisinde bulunuyorduk. Dostlardan birisi bana; ‘Ne olurdu, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerini bir araya toplayan özet bir kitap yazsaydınız!’ dedi. Bu istek kalbimde yer etti ve topladığım 600.000 hadisten seçmeler yaparak Sahîh’imi vücuda getirdim.”

Sahîh-i Buhârî, İmam Buhârî Hazretleri’nin en büyük ve en meşhur eseridir. İslâm âlimleri ittifakla şöyle demişlerdir: “Kur’ân-ı Kerim’den sonra en sahih kitap, Sahîh-i Buhârî’dir.” O, bu kitabını Mescid-i Haram’da yazmıştır. Her hadisi yazmadan önce gusledip Kâbe’de makamın arkasında iki rekât namaz kılarak istihareye yatmış ve kitabına sahih olduğuna kesin bir şekilde inandığı hadisleri almıştır. Kitabının müsveddesinin temize çekilmesini ise Medîne-i Münevvere’de sevgili Peygamberimiz’in Ravzası’nda yapmıştır. Bizzat buyurdu ki: “Câmiu’s-Sahîh’i 600.000 hadis arasından seçtim. Her bir hadisi kitaba koymadan önce gusül edip, iki rekât namaz kıldım. İstihare edip sonra yazdım. Bunları yapmadan hiçbir hadîs-i şerif almadım. Sahîh’i 16 yılda tamamladım. Kitapta 7.275 hadis mevcuttur. Sadece sahih hadisleri bildirdim. Bununla beraber kitaba yazılmayanlar daha fazladır.”

Sahîh’te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında baplara ayrılmıştır. Eserde, ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür. Hadisleri titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan İmam Buhârî Hazretleri olmuştur. Ondan sonra gelen âlimler bu yolu takip ederek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber İmam Buhârî hadis kabulünde kendisine has bir metotta tek olması hasebiyle İslâm ümmeti arasında müstesna bir şöhret ve güven kazanmıştır. Eserin adına “Sahîh” denmesinin sebebini ise şöyle anlatır: “Rüyamda sevgili Peygamberimiz’i gördüm. Karşılarında oturuyor ve elimdeki yelpazeyle mübarek yüzlerini serinletiyordum. Rüyamı anlattığım bazı büyük zatlar bu rüyamı; ‘Sen Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in gerçek hadislerini, sanki O’nun sözleriymiş gibi uydurulan yalan sözlerden ayıracaksın.’ diye yorumladılar. Bu rüyadan sonra daha çok çalışarak sahih hadisleri topladım. Bu sebeple kitabıma da Sahîh adını verdim.”

Büyük muhaddislerden biri olan İmam Nesâi, Buhârî’yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: “O, sika, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur.” Bazı âlimler onun için şöyle derler: “Buhârî, Allah (c.c.)’nun yeryüzünde yürüyen âyetlerindendir.”

Necm b. El-Fazl diyor ki: “Rüyamda Hz. Peygamber (s.a.v.)’i gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam Buhârî de O’nu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (s.a.v.)’in ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan O’na nispet ediyordu.”

İmam Buhârî Hazretleri ince yapılı, uzun boylu idi. Sert yaratılışlı değildi. Yumuşak huyluydu. İlim konusunda çok dikkatliydi. Dayanaksız konuşmak istemezdi. Başkaları hakkında gayet yumuşak bir dil kullanırdı. Rical bilgisi herkesten çok olmasına rağmen cerh ettiği (zayıflığını ortaya koyduğu) râviler hakkında bile aşağılayıcı tabirler kullanmazdı. Yalancılığı bilinen birisi için “fîhi nazar / bunda ihtilaf vardır”, “seketû anhu / güvenilirliği konusunda âlimler sustular” derdi. Onun bir adam hakkında en ağır sözü “münkerü’l-hadis / hadisi alınmaz” demesidir.

İmam Buhârî Hazretleri’nin ibadetteki ihlâs ve huşuu çok fazlaydı. O kadar ki; namaz kılarken bir eşek arısı kendisini tam 17 defa sokmuştu da haberi olmamıştı. Çünkü arının soktuğunu namazda hissetmemişti. Kendisine, babasından çok mal kalmıştı. O parayla, talebelerinin nafakasını sağlar ve fukaraya sadaka verirdi. Ayrıca herkese iyilik ederdi. Bununla beraber kendisi çok az yer; günde 2–3 bademle iktifa eylerdi. Dört sene hiç yemek yemeyip, sadece ekmekle idare etti. Sonra hastalandı. Tabipler dediler ki: “Bu hastalık, yalnız kuru ekmek yemekle meydana gelmiştir.” Bunun üzerine tekrar bademe başladı. Ehl-i takva olan babası hâl-i hayatında şöyle demişti: “Mallarıma bir dirhem haram veya şüpheli kazancın karıştığını bilmiyorum.” Bu sebeple o, yiyeceklerini daima baba malıyla temin ederdi.

İmam Buhârî Hazretleri çok cömert; mürüvvet, ihtiyat ve verâ sahibiydi. Bayram günleri hariç bütün seneyi oruçlu geçirirdi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkıp ilim ve ibadetle meşgul olurdu. Şüpheli şeylerden kaçar, bilhassa gıybetten çok çekinirdi. Sık sık şöyle buyururdu: “İsterim ki Rabbime gıybet etmeden kavuşayım. Böyle bir haktan dolayı kimse beni aramasın.” Üç günde bir Kur’ân’ı hatim ederdi. Hatim sonunda herkese dua eder ve “Kur’ân-ı Kerim hatmi sonunda yapılan dua makbuldür.” derdi.

Büyük Hadis Otoritelerinden Bazılarının Buhârî’yle İlgili Sözleri

• “Şu gök kubbenin altında Buhârî’den daha iyi hadis bilen bir insan görmedim”(Muhammed b. İshâk)

• “Ey hadis ilmiyle uğraşanlar! Buhara’lı şu gencin etrafında toplanın ve muhtaç olduğunuz her şeyi ondan öğrenin.”(İshâk b. Rahûyeh)

• “Buhârî’nin göğsünde bir tüy olmayı isterdim.”(Abdullah b. Hammâd)

• “Hadis bilgini Müslim’i, Buhârî’nin dizi dibinde küçük bir çocuk gibi bir şeyler öğrenmeye çalışırken gördüm.”(Hafız Muhammed b. Yakup)

İmam Buhârî, Semerkant’ın 72 km. yakınındaki Harteng kasabasında, akrabaları yanında bulunuyordu. Hasetçilerin ve yarı cahillerin dedikodusundan bıkmıştı. İnsanların bu hallerinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Bir gece teheccüt namazından sonra ellerini açıp; “Yâ Rabbi! Yeryüzü bu genişlikle bize dar oldu. Artık beni de tarafına al!” niyazında bulundu. O ay orada hastalandı. Ramazan bayramı gecesi vefat etti. Elbisesi çıkarılıncaya kadar garip bir şekilde terledi. Sonra vasiyeti icabı 3 parça bezle kefenlendi. Harteng’de defnolundu. Vefatından bir kaç gün sonra mübarek kabrinden misk kokusu tütmeye başladı. Bu hal günlerce devam etti. Geceleri ise kabrine, bilezik şeklinde bir nur iniyordu. Görenler hayret ettiler. Mezarına hücum edip toprağından götürmeye başladılar. Öyle ki kabir açılacak hale geldi. Bunun üzerine mezarı bekleyecek bir bekçi tuttular.

İslâm’a büyük fedakârlıklarla hizmet eden bu güzide imam, ilim yoluna sülük eden ilim erbabına çok büyük bir örnek olmuştur. Hele de bir hadîs-i şerifi dinlemek için şehirden şehre, ülkeden ülkeye yapmış olduğu seyahatler sinesindeki Allah ve Peygamber aşkının ne kadar büyük bir yer tuttuğunun bir alametidir.

Rabbim cümlemizi şefaatlerine nail eylesin!

Faydalanılan Eserler:
1. Hâtıb el-Bağdâdî, Tarih-i Bağdat, Biyografi no: 424.
2. Sübkî, Tabakât, Biyografi no: 54.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.