Özlenen Rehber Dergisi

51.Sayı

Örnek Hayatlar...medine Yolundaki Muhacireler

Gülsüm BOZKURT Özlenen Rehber Dergisi 51. Sayı
Mekke’nin çetin günlerinin Müslümanlar için dayanılmaz olduğu yılların akabinde Medine’ye hicrete karar verilince, evli-bekâr bütün inanan Mekkeli kadınlar da gönüllü olarak yurtlarını ve yakınlarını bırakıp inançları uğruna bu kutsal göçe katılırlar. Fakat bazı sıkıntılar ve engellemeler onları beklemiş mihnet onların yol arkadaşı olmuştur. Ne mutlu ahiret sefası için dünyada cefayı yoldaş edinenlere...

İşte sahabe annelerimizden birkaçının hicreti ve çektikleri bu meşakkatler şöyle anlatılmaktadır:

• Efendimiz (s.a.v.)’in kızı Hz. Zeyneb’e eşi Ebu’l-As, Medine’ye hicret etmesine müsaade etmez. Ancak daha sonra Bedir Savaşı’nda müslümanlara esir olan Ebu’As, hanımının Medine’ye göç etmesine izin vermesi karşılığında serbest bırakılınca Zeyneb annemizin hicret etmesine müsaade eder; fakat Habbar bin el-Esed, attığı okla yola çıkan Zeyneb annemizi sırtından vurup yere düşürür. Bu sebeple Hz. Zeyneb (r.anhâ)’nın düşük yaptığı (İbn Hişam, es-Sîre II, 308) ve aldığı bu darbe yüzünden bir türlü hastalıktan kurtulamadığı ve hicri sekizinci yılda genç yaşta vefat ettiği rivayet edilmektedir.

• Yine Mekkeli inanmayanlardan Huveyris bin Nukayz’ın, Hz. Peygamber Efendimizin bekar kızları Fatıma ve Ümmü Gülsüm’e Medine ye hicret ettikleri zaman eziyet ettiği ve hicret etmelerine engel olmaya çalıştığı kaydedilmektedir.

• Daha önce Habeşistan’a hicret edip orada birkaç yıl kaldıktan sonra Mekke’ye dönen Ümmü Seleme ailesi, bu defa da Medine’ye hicrete karar verir. Bu kararı duyan Ümmü Seleme’nin akrabaları onun Medine’ye hicret etmesini müsaade etmezler. Diğer taraftan kocasının akrabaları oğlu Seleme’yi elinden alırlar. Ailenin erkeği tek başına Medine’ye hicret etmeye mecbur olur. Medine’ye gitmesi engellenen, oğlundan ve kocasından ayrılan Ümmü Seleme’nin Mekke’de hemen hemen her gün ağladığı ve bu durumun bir yıl kadar sürdüğü rivayet edilmektedir. Nihayet kararlı tutumu ile Ümmü Seleme annemiz çocuğunu alarak Medine’ye hicret için yolar çıkar. Bu yolculuk esnasında, hakkında “Arap erkekleri içinde ondan daha nazik ve efendisini görmedim” dediği Osman b. Ebî Talha Allah’ın lütfuyla onlara yardımcı olur. (İbn Hişam, es-Sîre II, 112, 113)


• Peygamber Efendimizin ve babası Hz. Ebu Bekir’in hicret ettikleri sırasında onlara yardımcı olan Hz. Esma validemizin Medine’ye hicret ederken hamileliğinin son dönemlerini yaşadığı ve Medine’ye varamadan oğlu Abdullah bin Zubeyr’i (r.a.) Kuba’da doğurduğu rivayet edilir.

• Yine Peygamber Efendimizin dadısı olan Ümmü Eymen’in de Mekke’den Medine’ye yürüyerek hicret ettiği ve yolculuk sırasında büyük sıkıntılar çektiği rivayet edilmiştir.


• Sahabe annelerimizden Ümmü İshak’ın müslüman olmayan kocası, hanımının Medine’ye hicret etmesine engel olur. Kocasından habersiz olarak kardeşi ile yola çıkan Ümmü İshak (r.anhâ), unuttuğu bazı eşyalarını almak için kardeşini Mekke’ye gönderir. Yolda günlerce kardeşini bekleyen Ümmü İshak annemiz sonunda kocasının onu öldürdüğünü haber alır ve Medine’ye bu üzüntü içinde gelerek Hz. Peygamberin huzuruna çıkar. Başından geçenleri O’na (s.a.v.) arz ederken gözyaşlarını tutamayan bu imanlı kadını Cihan Sultanı teselli eder.

• Bütün tehlikeleri göze alarak Medine’ye hicret eden diğer bir sahabe annemiz ise Ukbe b. Ebî Muayt’ın kızı olan Ümmü Gülsüm’dür. Mekke’de müslüman olmuş ve Hicret’ten önce Rasûlullah (s.a.v.)’a bîat etmiştir. Hicreti ise Hudeybiye Antlaşması’ndan sonraya rastlamaktadır. Kendisi bu hicretini şöyle anlatmaktadır:


Akrabalarımın yaşadığı bir köy vardı. Bazen buraya gider, üç dört gün kalırdım. Burası sessiz ve nimetlerle dolu bir köy idi. Sonra döner (Mekke’deki) ailemin yanına gelirdim. Kimse de benim bu gezintime ses çıkarmaz, soğuk bakmazdı. Bir gün yine köye gider gibi çıktım Mekke’den. Beni şehrin dışına kadar uğurlayanlar geriye dönmüş, ben bir hayli mesafe kat etmiştim. Karşıma Huzaa’lı bir adam çıktı. Şaşkın şaşkın bana bakarak: ’Nereye gidiyorsun?’ diye sordu. ’Sana ne? Asıl, senin derdin nedir? Hem, sen kimsin?’ diye karşılık verdim. Adam; ’Ben Huzaa’lıyım’ dedi. Huzaa adını duyar duymaz rahatladım. Çünkü bu kabile Peygamber (s.a.v.) ile anlaşma yapmış, onun ahdine boyun eğmişti. ’Ben Kureyşli bir kadınım, Rasûlullah (s.a.v.)’a katılmak istiyorum, ama Medine’ye varan yolu hiç bilmiyorum’ dedim. Adam; ’Ben senin Medine’ye kadar yol arkadaşın olabilirim’ dedi. Sonra bana bir deve getirdi. Bindim. Sanki beni Medine’ye götüren, bu deve olmuştu. Adam benimle bir kelime dahi konuşmadı. Yolculuk esnasında mola vereceğimiz zaman deveyi çöktürüyor, inmeme yardımcı oluyor, sonra deveyi bir ağaca bağlayarak kendisi de gölgeye çekiliyor, istirahat ediyordu. Deve üzerindeki ağırlıktan bezdiğinde beni rahatsız etmeden yükü düzeltiyor, moladan sonra deveye binip yola çıktığımda da arkasına bakmadan devenin yularını çekiyordu. Böylece Medine’ye vardık. Allah da ona kendisi gibi hayırlı arkadaşlar nasib etsin. Şehre girdiğimde yüzümde peçe vardı. Doğruca Ümmü Seleme’nin yanına geldim. Beni tanımadı. İsmimi ve künyemi söyleyip, peçeyi kaldırdığımda birden bana sarıldı, sevinçle bağırdı:

’Allah’a hicret ettin ha? Rasûlullah (s.a.v.)’in tarafına göçtün ha?’ dedi.
’Evet!’ dedim. Ümmü Seleme’nin de Ebu Cendel ve Ebu Basir gibi beni tersleyeceğinden korkuyordum. Kadınların durumu erkeklerinki gibi değildi. Geride bıraktıklarım beni bekliyor olmalıydı. Bugünle beraber onlardan ayrılışımın beşinci günüydü. Beni arayacaklar, bulamayınca da yollara düşeceklerdi.

Ben bunları düşünürken içeriye Rasûlullah (s.a.v.) girdi. Ümmü Seleme benim geldiğimi haber verdi. Allah elçisi ’merhabalar!’ dedi ve kolaylık gösterdi. Ben de ona dönerek: ’Ben dinimden ötürü sana geldim. Beni koru ve bana işkence edecek olanların yanına geri gönderme beni! Artık, oradaki sıkıntı ve işkencelere dayanacak sabrım kalmadı. Ben bir kadınım. Bildiğin gibi kadınlar daha zayıftırlar. Senin daha önce iki adamı geriye gönderdiğini görmüştüm. Birisi hiç dönmek istemiyordu’ dedim. Rasûlullah (s.a.v.); ’Allah Teâlâ bu ahdi kadınlar lehine değiştirmiştir. Bu konuda herkesin razı olacağı bir hüküm ortaya koymuştur’ dedi.

Daha sonra Ümmü Gülsüm’ün Velid ve Ammar adlı iki kardeşi Rasûlullah (s.a.v.)’in yanına gelerek; ’Bize verdiğin sözü tut! Şartları yerine getir!’ dediler. Hudeybiye Anlaşması’nın şartlarına göre, müşrik taraftan kim kaçıp Rasûlullah (s.a.v. )’e sığınırsa geri iade edilmeliydi. Rasûlullah (s.a.v.) onlara şu cevabı verdi: ’Allah, anlaşmayı bu haliyle bozmuştur, dönün gidin.”

Allah’ın ’ahd’i bozması, bu mevzu hakkında şu âyeti indirmesidir: ’Ey iman edenler! Mü’min kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz, onları kâfirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar.’ (Mümtehine, 60/10)

Ümmü Gülsüm; ’Kadınlar hakkında bu anlaşmanın geçersiz sayılması onların gerçekten Allah ve Rasûlü için hicret etmelerine bağlıydı. Bunun için Sevgili Peygamberimiz hicret eden kadınların bu hak dava için hicret ettiklerin teyit etmek üzere şahitler huzurunda onları imtihan etmiştir. Bu imtihan şöyle gerçekleşmektedir: Rasûlullah (s.a) kadınların karşısına çıkar ve şu sözleri söylerdi:

’Allah’a andolsun ki, sizi vatanınızdan çıkarıp buraya getiren şey Allah’a, Rasûlüne ve İslâm’a duyduğunuz sevgidir. Siz ne koca bulmak için ne de zengin olmak için gelmediniz buralara.’

Kadınlar da Rasûlullah (s.a.)’ın bu sözlerini tasdik edip tekrarlayınca Peygamber (s.a.v.) onları bırakır ve bu kadınlar Mekke’deki müşrik akrabalarının yanlarına geri gönderilmezdi. Ümmü Gülsüm o sıralarda evli değildi.

Zeyd b. Harise ona talip oldu. Zeyd’le evlenen Ümmü Gülsüm, o ölünce Zübeyr ile evlendi. Zübeyr’den Zeyneb adlı bir kızı olmuştur. Daha sonra Abdurrahman b. Avf’ın nikâhı altına giren Ümmü Gülsüm ona da İbrahim ve Humeyd adlı iki erkek çocuk verdi. En sonunda Amr b. Âs ile evlenen Ümmü Gülsüm Amr’ın yanında vefat etti.
Allah (c.c) ondan razı olsun. (İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-Safve, c. 2, s. 39)

• Medine’ye hicret etme imkânının geç elde den hanımlarda bulunmaktaydı. Bunlardan birisi Hz. Peygamber’in amcası Hz. Abbas’ın eşi Ümmü Fadl’dır. Bir diğeri de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in halalarından olan Atike binti Abdilmuttalib’dir.

Medine’ye hicret etmek için bu kadar zahmete katlanıp zorlukları göğüsledikleri ve bu ulvi mücadeleleriyle ümmetin sair kadınlarına örnek oldukları için başta Ümmü Seleme (r.anhâ) annemiz gibi tüm muhacire hanım sahabiler, Âl-i İmran sûresi 195. âyeti celîlesiyle tebşir olunmuşlardır. Bu âyet-i celilede Yüce Mevlâ’mız şöyle buyurur:

“Rableri onlara şu karşılığı verdi: ‘Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiç bir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.” (İbn Kesir, Tefsir I, 441)

Yüce Rabbimizden dileğimiz, müminlerin erkeklerine Sevgililer Sevgilisi Efendimizin, kadınlarına ise başta Hz. Hatice ve Hz. Fatıma annemiz olmak üzere tüm sahabe annelerimizin iman, itaat, ahlâk ve gayretlerinden nasiplendirmesi kıyamette onlarla haşretmesi, cennetinde onlara komşu kılmasıdır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • osman

    sahabe iklimini samimiyet ve başarı prensibiyle anlatan örnek bir yazı...

  • ali

    çok iyi biir yazı

2 kişi yorum yazdı.