Özlenen Rehber Dergisi

58.Sayı

Tasavvufî Ahlâk

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 58. Sayı
DUA

’Ey Rasûlüm! Benim kullarım ’Rabbimiz uzakta mıdır, yakında mıdır?’ diyerek sana beni sordukları zaman sen onlara cevap ver ki: Ben onlara pek yakınımdır. Bana dua eden kulumun duasını kabul ederim. Dua ettiğinde benden dualarının kabulünü istesinler. Ve bana îman etsinler. Umulur ki onlar îmanları ve duaları sebebiyle doğru yola vâsıl olurlar ve irşâd olunurlar.? (Kur’an-ı Kerîm, 2/186)
Cenâb-ı Hak, A’raf sûresi 55. âyet-i kerimede de ’Gizlice ve tazarru yolu ile Rabbinize dua ediniz.? buyurmuş; Gâfır sûresi 60. âyet-i kerimede ise; ’Dua ediniz kabul edeyim.? buyurmakla yapılacak duaların kabul edileceğini müjdeleyerek dua edilecek ve duaları kabul edecek tek mercinin yine kendisi olduğunu ifade etmiştir.
Rasûlullah (s.a.v.) de: ’Dua, ibadetin iliğidir.? buyurmaktadır. (Tirmizi, Daavât, 1)
Kelime olarak dua, yalvarmak, yakarmak, niyaz etmek, dilek dilemek, halini söylemek, çağırmak, nidâ etmek, istemek, dert ve ihtiyaçları bârigâh-ı izzete arz etmek, kulun acz ve zaafını beyan ve itiraf etmesi anlamlarına gelmektedir.
Bir tasavvuf terimi olarak ise dua, kulun Hakk’a yakarışı, sevgiliye duyulan özlem ve Hakk’ın huzuruna utanarak çıkmak demektir.
Duanın çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Örneğin dua, mümin için bir ihtiyaç anahtarıdır. Dua, ihtiyaç sahiplerinin istirahat mahallidir. Dua, sıkıntıda kalanların sığındığı yerdir. Dua, dert ve hâcet sahiplerinin nefes aldıkları alandır. (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s.155; Kuşeyrî, Risâle, trc. Süleyman Uludağ, s.431.)
Duanın zıddına ise beddua denilmiştir.
Dua’nın yapılış şekilleri, kulun içinde bulunduğu hâl ve makama göre farklılık göstermektedir. Örneğin; halkın duası lisanla, zâhidlerin duası fiille, âriflerin duası ise hâl ile olmaktadır. Hâl ile yapılan dua, dua edenin dua ile istediği hususta, mutlak olarak ihtiyaç halinde olması ve sıkıntı içinde bulunan kulun başka bir çaresinin olmamasıdır. Allah indinde en muteber dua da bu çeşit duadır denilmektedir. Üstad Ebû Ali Dekkak, bu konuda Sehl b. Abdullah’tan şunu nakleder: ’Kabul edilme ihtimali en fazla olan dua kâl (lisan) ile değil hâl ile yapılan duadır.? (Kuşeyrî, Risâle, s.431)
Buraya kadar geçen ifadelerden duada şu üç ana unsurun öne çıktığını görmekteyiz:
1- Dua edecek bir kulun bulunması.
2- Kulun duaya önem vermesi.
3- Dua edilecek ve duaları kabul edecek olanın yalnız ve yalnız Hz. Allah olduğu.

1. Dua edecek bir kulun bulunması: Tabii ki dua konusundaki bu esas, temelde iman ehli olanlar için söz konusudur. İmandan nasibi olmayanlar, yani Allah’ı Rab, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i Peygamber ve din olarak da İslâm’ı kabul etmeyenler için ne dua etmenin ne de Allah’tan başkasından bir şeyler istemenin pek bir anlamı bulunmamaktadır.
2. Kulun duaya önem vermesi: İki şekilde olur.
Birincisi; hangi durum ve halde olunursa olunsun duadan geri kalmamaktır. Cenâb-ı Hak, bir âyet-i kerimesinde dua etmeyi terk edenler hakkında şöyle buyuruyor: ’Onlar ellerini kapalı tutuyorlar.? (Kur’an-ı Kerîm, 9/67) Bu âyetin tefsirinde; ’Onlar ellerini dua için bize uzatmıyorlar.? denilmiştir.
İkincisi; duada ısrar etmektir. Dua eden duasında ısrar etmeli ve duaya devam etmelidir. Çünkü er veya geç kabul edilebilir. Bir de dua, dünyada müstecâb olunmasa veya geç icabet olunsa bile kul, bunu yine kendi lehine bilip Allah’dan ümidini kesmemelidir. Zira bunda da ayrı bir hikmet vardır. Çünkü Cenâb-ı Hak: ’Sizin hayır bildiğiniz şeylerde şer, şer bildiğiniz şeylerde hayır vardır.? (Kur’an-ı Kerîm, 2/216) buyurmuştur. Ayrıca dua büyük bir ibâdet olduğu için âhirette de bir ecir ve sevâbı olacaktır. (Ebû’l-Leys Semerkandi, Tenbihu’l-Gafilîn, Bedir Yayınları, II/458; Abdullah Faruki el-Müceddidi, Zahiri ve Batini Edebler, s.162)
Bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Allah Teâlâ sevdiği kulunun kendisine dua ettiğini görünce: ’Ey Cebrail, kulumun dilediği haceti yerine getirmeyi geciktir. Çünkü ben onun sesini dinlemeyi arzu ediyorum.’ Sevmediği ve buğz ettiği bir kulunun dua ettiğini görünce de: ’Ey Cebrail, bu kulumun dileği olan haceti yerine getir. Çünkü ben onun sesini dinlemekten hoşlanmıyorum.’ buyurur.?
Hikâye edilir ki, Said b. Kettan (r.a.) bir kere Hak Teâlâ’yı (sıfatlarının tecellisi ile) rüyasında görmüş ve ’İlahî, nice zamandır dua ediyorum, fakat icabet buyurmuyorsun!? demişti. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak: ’Sesini dinlemekten hoşlanıyorum da ondan.? buyurmuştu. (Kuşeyrî, Risâle, s.433)
Duada ısrar konusunda şu örnek ne kadar manidardır: Hamza b. Yusuf Sehmî, Cüneyd-i Bağdâdî’den şunu nakleder: ’Bir gün Cüneyd’e bir kadın geldi ve oğlunun kaybolduğunu, kendisi için Allah’a dua etmesini ve oğlunu kendisine geri vermesini istedi. Cüneyd ona ’Git ve sabret’ dedi. Bir müddet sonra kadın aynı sıkıntısı için tekrar geldi. Cüneyd, aynı şeyleri söyledi. Bu olay birkaç defa tekrar etti. Kadın sonunda artık, ’Sabrım tükendi, takatim kalmadı, ne olur benim için dua buyur.’ dedi. Cüneyd, ’Eğer durum dediğin gibiyse evine git, oğlun dönmüştür.’ dedi. Kadın evine döndü ve oğlunun geldiğini gördü. Fakat bu sefer teşekkür için tekrar Cüneyd’in yanına geldi ve çocuğun döndüğünü nasıl anladığını sordu. Cüneyd, Allah Teâlâ: ’Dua ettiğin zaman sıkıntıda kalana (muztâra) icabet eden ve sıkıntısını gideren kimdir?’ (Kur’an-ı Kerîm, 27/62) buyurmuyor mu, işte oradan bildim.’ dedi.?
Şunu hemen ifade edelim ki; duada ısrar etmek demek, Allah’ın rahmet kapısının kapalı olduğu ve bunun dua ile açılacağı anlamına gelmemektedir. Çünkü O’nun rahmeti sonsuz ve kapısı her an açıktır. Fakat kul, bu kapıyı kendisine kendisi kapatır. Râbiatü’l-Adeviyye’nin bu konuda Allah Teâlâ’ya olan ümit ve sevgisi konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Sâlih b. Mürrî’nin sık sık şöyle dediği nakledilir: ’Bir kimse kapıyı sık sık çalarsa bu kapının açılıvermesi ümit edilir.? Râiatü’l-Adeviyye ise ona şu cevabı vermiştir: ’Bu sözü ne zamana kadar söyleyeceksin? Bu kapı ne zaman kapandı ki, açılması bahis konusu olsun.? (Bu söze hayran olan Sâlih, kendisini kastederek; ’Cahil şeyh-âlim hanım? demiştir.) (Kuşeyri, Risâle, s.436)
3. Dua edilecek ve duaları kabul edecek olanın yalnız ve yalnız Allah (c.c.) olması: Kulun dua edeceği, istek ve hacetlerini bildireceği tek merci Hak Teâlâ’dır ve duaların kabul edilip edilmemesi de yeni Hz. Allah’a aittir. Konuyla ilgili birkaç hadis-i şerif şöyledir:
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabb’inden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar.? (Tirmizî, Daavât 149)
Ebû Hureyre (r.a.)’dan Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Allah Teâla Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder.? (Tirmizî, Daavât 3)
İbn-i Mes’ud (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Allah Teâlâ Hazretleri’nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever.? (Tirmizî, Daavât 126)
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki! Kul, Allah Teâlâ’ya dua eder ve O’ndan bir şey ister. Fakat Allah Teâlâ o kula gadap etmiş olur. Onun için bu kuldan yüz çevirir. Fakat kul yine dua eder, Allah yine yüz çevirir. Kul tekrar dua eder, Allah bu sefer de yüz çevirir. Lakin kul buna rağmen dua eder. Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklere der ki: ’Kulum benden başkasına dua etmekten imtina etmekte, sakınmaktadır. O halde duasını kabul edeceğim.?
Geçen hadisi şeriflerden de anlaşılacağı üzere elbette duaların arz edileceği tek merci Hz. Allah’tır. Zaten aklı başında bir kul için bundan başkası da düşünülemez. Bu konuya açıklık getiren pek çok dua örnekleri vardır. Birisini nakledelim:
Gencin birisi Kabe’nin örtüsüne yapışarak şöyle dua etmiştir: ’Yâ Rabbi! Senin şerikin yok ki şefaat için getirilsin, vezirin yok ki rüşvet verilsin, eğer Sana itaat ettiysem Senin lütfunla ettim. Sana hamd olsun. Eğer Sana âsi olduysam cehaletimden asi oldum. Aleyhimde pek çok delillere sahipsin. Elinde aleyhime bir çok delillerin bulunuşu, benim ise bu durum karşısında hiçbir delile sahip olmayışım, bana aftan başka çıkar yol bırakmamıştır.? Genç böyle dua ederken hafiften bir ses işitti ve ’Bu genç cehennemden azat edilmiştir.? denildi. (Kuşeyri,Risâle, 437)
Sehl b. Abdullah Tüsterî, bir sözünde şöyle der: ’Allah insanları yarattı ve onlara dedi ki: Bana münacatta bulununuz, eğer bunu yapmazsanız mürâkabe halinde olunuz, eğer bunu da yapmazsanız beni dinleyiniz, eğer bunu da yapmazsanız dilenciler gibi kapımda bulununuz, eğer bunu da yapmazsanız ihtiyaçlarınızı bana arz ediniz.? (Kuşeyri,Risâle, 431)
Öyleyse bir mümin yalnızca Hz. Allah’a dua etmeli ve duaların sadece O’nun tarafından kabul edileceğini bilmelidir.
Duanın şartları:
Dua yapan kimsenin her şeyden önce helal kazanıp helal yemesi gerekmektedir. Zira Rasûlullah (s.a.v.) Sa’d b. Ebî Vakkas’a: ’Helal kazan, duan kabul edilsin? demiştir.
Bu konuda denilmiştir ki: ’Dua ihtiyacın anahtarıdır. Anahtarın dişleri ise helal lokmalardır.?
Bu nedenle haram yoldan yiyen ve giyen kimsenin duası kabul olunmaz, geri çevrilir. Ayrıca bu tür bir kire bulaşmış olan bir kimse önce günahlarından tevbe etmelidir.
Duanın kabul olunması için ayrıca dua edildiği zaman kalp ve akıl da hazır bulunmalı, yapılan duanın kabul edileceğine inanılmalıdır. (Abdullah Faruki el-Müceddidi, Zahiri ve Batini Edebler, s.160) Bu manada İbn-i Abbas (r.anhümâ), Rasûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: ’Kabul edileceğine kâni olarak dua ediniz. Şunu da biliniz ki Allah, gafil ve başka şeylerle oyalanarak ne istediğinin farkında olmayan kalpten gelen duaya icabet etmez.? (İbn-i Hacer, Muhtasaru’t-Terğib, 377)
Yani dua edilirken kime dua edildiğinin ve kime el açıldığının farkında olmak gerekmektedir. Anlatılır ki; Hz. Musa (a.s.), düşkünlük içinde bulunan bir adama uğradı ve ’İlâhî, elimde olsa bu adamın ihtiyacını görürdüm? dedi. Allah Teâlâ, Hz. Musa’ya vahyetti ve: ’Ben o kuluma senden daha çok merhamet ederim. Fakat o Bana dua ediyor ama kalbi, sahibi bulunduğu koyun sürüsündedir. Kalbi Benden başka bir yerde bulunan kulumun duasını kabul etmem.? buyurdu. Musa (a.s.) durumu adama hatırlattı. Adam her şeyi terk ederek kalbi ile Allah Teâlâ’ya teveccüh etti ve derhal ihtiyacı görüldü.
Cafer-i Sadık’a soruldu: Bize ne hal ârız oldu ki dua ediyoruz, fakat duamızın kabul edildiğini göremiyoruz? Cevap verdi: ’Çünkü siz hakkıyla tanımadığınız Yaratıcınıza kalbiniz gaflette olduğu halde dua ediyorsunuz. Onu hakikaten tanıyarak dua etseydiniz, huzur-u kalp ve ihlas ile dua ederdiniz, o zaman da duanız kabul edilirdi.? (Kuşeyri, Risâle, 435)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.