Özlenen Rehber Dergisi

58.Sayı

Âhir Zaman Alâmetlerinden

Recep Faruk KARABAL Özlenen Rehber Dergisi 58. Sayı
İnsana dünyada bahşedilen nimetlerin en büyükleri akıl ve imandır. Kişinin imanının gereğini yapması, imanını koruyabilmesi ise sahih bir ilim ve bu ilme uygun davranışlarla mümkündür. İnsanın imanını kemâle ulaştıracak yol bile öncelikle ilimden geçer. Bu yüzden dinimiz ilme büyük önem vermiş, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde âlimler övülmüş, ilmin faziletleri mühim yer tutmuştur. Birçok hadis kitabına ilk olarak imana ait konularla başlanmış, hemen ardından ilim bahsi ele alınmıştır. Biz de bu çalışmamızda hadis-i şeriflerde âhir zamanın alametlerinden olduğu bildirilen ilmin ortadan kalkması konusunu ele alacağız. İlmin öneminden bahsetmeden, ilmin ortadan kalkmasının vahameti anlaşılamayacağından öncelikle bu konuya temas etmek istiyoruz.

Cenâb-ı Allah, Tâhâ sûresinde Peygamber (s.a.v.)’den “Rabbim, ilmimi artır!” (Kur’ân-ı Kerim 20/114) şeklinde dua etmesini istemektedir. Ayrıca âlimler hakkında âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde şu övücü ifadeler yer alır: “Allah’tan kulları içinde en çok korkanlar âlimlerdir.” (Kur’ân-ı Kerim 35/28), “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri düşünür.” (Kur’ân-ı Kerim 39/9), “Allah sizden iman edenleri ve ilim sahiplerini (yüksek) derecelere yükseltir. Allah her yaptığınızdan haberdardır.” (Kur’ân-ı Kerim 58/11)
“Allah kimin için hayır murad ederse onu dinde fakih kılar.” (Buhari, İlim 13), “İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizî, İlim 2), “Kim ilim talep ederse, bu işi geçmişteki günahlarına kefaret olur.” (Tirmizî, İlim 2), “İki kişiden başkasına gıpta olmaz: Allah tarafından kendisine mal verilip de Hakk yolunda onu harcayan kimse, Allah tarafından kendisine hikmet verilip de onunla hükmeden ve onu başkasına öğreten kimse.” (Buharî, Kitabu’l-İlm 16), “Yeryüzündeki âlimler, karada ve denizde karanlık bastığında yolun onlarla bulunduğu, kaybolduklarında ise nerdeyse kılavuzların bile yollarını kaybettiği gökyüzünde (parlayan) yıldızlara benzerler.” (Müsned, İlim 2/199), “Büyüklerimize hürmet, küçüklerimize merhamet etmeyen ve âlimlerimizin konumunu kabul etmeyen kişi, benim ümmetimden değildir.” (Müsned, İlim 6/203), “Kim bir ilim öğrenmek için bir yola sülûk ederse Allah onu cennete giden yollardan birine dâhil etmiş demektir. Melekler ilim talibinden memnun olarak (üzerlerine) kanatlarını koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid (yani ilimsiz çok ibadet eden kişi) üzerine olan üstünlüğü dolunaylı gecede ayın yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse bol bir nasip elde etmiş olur.” (Ebû Dâvud, İlm 19)

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “İlim üçtür. Bunlardan fazlası fazilettir. Muhkem âyet, kâim sünnet, âdil taksim.” (Ebu Dâvud, Ferâiz 1; İbn-i Mâce Mukaddime 8) buyurmuştur. Hadis-i şerifte geçen muhkem âyet, Kur’ân-ı Kerim’in müteşabih olmayan, manası zâhir olan âyetleri, kâim sünnet; Rasûlullah (s.a.v.)’den sıhhatli bir senetle sahih ve sabit olan sünnet, adil taksim ise Kur’ân-ı Kerim’de belirtilen nispetlere uygun şekilde taksim olunan mirastır, şeklinde tarif edilmiştir. (Kütüb-ü Sitte, c.11, s.245) Diğer bir ifadeyle zikrettiğimiz âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde geçen ilimden maksat insanı Allah’a kavuşturacak meşru ilimlerdir. Dinî ilimlerin diğer ilimlerden üstünlüğü ise aşikâr bir hakikattir.

‘Zamanımızda bilgiyi elde etme ve saklama yolları geçmişe nazaran çoğalmış ve kolaylaşmış, gün geçtikçe de bu imkânlar artarken, binlerce ciltlik kitapların ihtiva ettiği bilgileri cd vb. imkânlarla cebimizde, telefonumuzda taşıyabilirken ilim nasıl ortadan kalkar, yok olur’ gibi bir soru akla gelebilir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ilmin nasıl ortadan kalkacağını şu hadis-i şeriflerinde beyan buyurmuşlardır: “Allah ilmi insanların (kalbinden) zorla söküp almaz. İlmi, ulemayı kabzetmek suretiyle alır. Tek bir âlim kalmayıncaya kadar ulema kabzedilir. Halk da cahilleri kendilerine reis yapar. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın fetva verirler, böylece hem kendileri saparlar hem de başkalarını sapıtırlar.” (Buhârî, İlim 34) Görüldüğü gibi ilmin ortadan kalkması âlimlerin gittikçe azalmasıyla gerçekleşen bir hadisedir.

Bu durumda ise insanın aklına şu şekilde bir sual gelmesi mümkündür: “Dinî ilimlerin temeli olan Kur’ân-ı Kerim, Rasûlullah (s.a.v.)’den naklen bize ulaşmış pek çok hadis-i şerif ve geçmişte yaşamış âlimlerden bize ulaşan kitaplar mevcut iken, âlimlerin ölümüyle neden ilim ortadan kalksın?” Bu suale de yine bir hadis-i şerif açıklık getirmektedir: Ziyâd b. Lebîd (r.a.) diyor ki: Hz. Peygamber (s.a.v.) bir şey anlattı ve “Bu şey ilmin kaybolduğunda gerçekleşecektir.” dedi. “Biz Kur’an okur, çocuklarımıza okuturken ve onlar da kıyamete kadar çocuklarına okutacakken ilim nasıl kaybolur?” dedik. O şöyle buyurdu: “Annen seni kaybetsin ey Ümmü Lebîd’in oğlu! Medine’de seni en anlayışlı kişi olarak kabul ediyorsam (şuna cevap ver!) Yahudi ve Hıristiyanlar Tevrat ve İncil’i okudukları halde içindekilerden faydalanamayan kimseler haline geldiler, öyle değil mi? (Müsned, İlim 79/276) Ebu’d-Derdâ (r.a.)’dan bu hadisi işiten Cübeyr der ki: “Ubâde b. Sâmit (r.a.)’a rastladım. ‘Kardeşin Ebu’d-Derdâ ne söyledi, işittin mi?’ dedim. Ve ona Ebu’d-Derdâ’nın söylediklerini haber verdim. Bana: ‘Ebu’d-Derdâ doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin hangisi olduğunu sana haber vereyim:

İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşûdur. Büyük bir camiye girdiğinde huşû üzere olan bir tek kişiyi göremeyeceğin vakit yakındır!’ dedi.” (Tirmizî, İlim 5)
Dinî ilimler; zahirî ve batınî ilimler şeklinde iki genel kısma ayrılır. Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi ilimler zahirî ilimlere girerken, yukarıdaki hadis-i şerifte geçen huşû ya da Cibril hadisi diye meşhur olan hadiste geçen ihlâs ve ihsan gibi ilimler ise batınî (kalbî, derunî) ilimlerdir. Yukarıdaki hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi öncelikle batınî ilimler ortadan kalkacaktır. Çünkü bu ilimler kitaplardan okuyarak değil, ancak o ilme sahip bir âlimin terbiyesinde elde edilebilir. İşte bu yüzden bu ilimlere sahip âlimlerin ortadan kalkması, bu ilimlerin de ortadan kalkmasına yol açmaktadır.

Batınî ilimlerin ortadan kalkması zahirî ilimlerin de ortadan kalkması tehlikesini doğurur. Zahirî ilimlere sahip, lâkin ihlâslı yani samimi olmayan bir kişi insanlara öğrettiğini kendisi yapmayacağından zamanla insanlar onun söylediklerine veya yazdıklarına kıymet vermeyecekler, böylece dinî bilgilere de kıymet vermemiş olacaklardır. Yine bahsi geçen batınî ilimlere sahip olmayan bir takım kimseler dinin zahirî ilimlerini de dünyalık menfaat elde etmek, şöhret sahibi olmak gibi adi amaçlar için edinecek, bu da dinî bilgilerin ve gerçek âlimlerin kıymetinin halk tarafından idrak edilememesine neden olacaktır. Rasûlullah (s.a.v.) bu duruma dikkat çekerek böyle kimselere şu uyarıda bulunmuştur: “Allah rızası için istenen ilmi, kim dünyalık menfaatler elde etmek için öğrenirse kıyamet günü cennetin kokusunu bile alamaz.” (Müsned, İlim 42/239)

İlmin ve âlimin kıymeti idrak edilemeyince insanlar kolaylıkla ulaşabilecekleri zahirî ilimlerden bile yoksun hale geleceklerdir; çünkü o ilimlere ne kadar ihtiyaçlarının olduğunun farkına varmalarını sağlayacak kadar bile şuur sahibi olamayacaklardır. Günümüzdeki durum da maalesef bundan çok da farklı değildir. Müslüman olduğunu söyleyen, hatta dinine laf söylenmesine zerrece tahammül edemeyeceğini ifade eden pek çok kimse, ibadet ve muamelatla ilgili konular bir yana imanla ilgili çok önemli hususları bile bilmediğinden konuştuğu sözlerden dolayı dinden çıkmakta, ama haberi bile olmamaktadır. Nikâh ve boşanma konularını bilmediklerinden dolayı zina halinde olan ama kendilerini evli sanan, namazı bozan durumlardan haberi olmadığından namazları ifsat olan, lâkin namaz kıldığını zanneden pek çok kişi var. Bunun böyle olduğunu televizyon programlarında, internet sitelerinde sorulan sorulardan kolayca anlamak mümkün. Oysa yapılan işlerin dinen makbul olması için eksiksiz bir imanla yapılması ve fıkhî yönden gerekli tüm zahirî şartları taşımasının yanı sıra, ihlâslı olması gerektiği de yine âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.
İlmin ortadan kalkması toplumlar için bir felakettir.

Çünkü kişiyi ebedî saadete ulaştıracak tüm yollar öncelikle ilimden geçmektedir. Yeterli ilmi olmayan kimse iman nimetinden bile zamanla yoksun kalabilmektedir. Allah sevgisi ve korkusundan mahrum insanlardan oluşan toplumlarda dinin insanların mutluluğu için yasakladığı tüm zararlı işler fütursuzca yapılmaya başlanacak, yapıldıkça gitgide yayılacaktır. Cinayetlerin, hırsızlıkların, adam kayırmaların, rüşvetin kısacası haksızlığın, yani zulmün önü alınamayacak, dünya bile insan için azap yeri halini alacaktır.

Rasûlullah (s.a.v.) ilmin ortadan kalkmasının doğuracağı sonuçları şu hadis-i şeriflerinde bize haber vermiştir: “İlim kabz olunacak (yani kaldırılacak) cehalet ve fitneler zuhur edecek, herc çoğalacaktır” “Yâ Rasûlallah, herc nedir?” diye soruldu. Rasûlullah (s.a.v.) katli (adam öldürmeyi) kasteder gibi elini eğip indirerek: “İşte böyle” buyurdu. (Buharî, Kitabu’l-İlm 25) Hadiste geçen “herc” kelimesi başka bir hadis-i şerifte ise şöyle açıklanmıştır: “İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.” “Bu nasıl olur?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten 56, 2908) Komşumuz olan Müslüman bir ülkede halen yaşanan hadiselerin “herc” kavramıyla ifade edilen duruma denk düştüğü söylenebilir.

Efendimiz (s.a.v.), “herc” ortaya çıktığında yapılması gerekenin sünnetlere yapışmak olduğunu da ifade etmişlerdir. Sünnetleri yaşama gayreti içinde olan bir insan kendine lazım olan zahirî ilimleri öğrendiği gibi, Allah ona batınî ilimleri öğretecek âlimlerle tanışmayı da nasip eder inşallah. Zira insanın bildikleriyle amel ettiğinde, Yüce Allah’ın ona bilmediklerini de öğreteceği müjdesini de yine Efendimiz (s.a.v.) vermiştir.

Bu durumda bizlere düşen; elimizden geldiğince, en azından dinî sorumluluklarımızı yerine getirecek kadar dinin zahirî ilimlerini edinmeye çalışmak, bildiklerimizle de Allah rızası için amel etmektir. Bu hususta Rasûlullah (s.a.v.)’ın sünnetlerine de sıkı sıkıya sarılmak ve bu vesileyle de Rabbimizden razı olacağı batınî ilimlerin yollarını da bize açmasını niyaz etmektir. Ayrıca yavrularımızı dinî sahada yetiştirmeye gayret etmek, kendimiz âlim olma yolunda ilerleyemiyorsak, ilme çalışanları madden ve manen desteklemek de bize düşen vazifelerdir. Unutmayalım ki gönüllere de toplumlara da hâkim olan zulüm karanlığı ancak Rabbimizin razı olacağı ilimleri öğrenip yaşamakla ilahî nura dönüşecek, Asr-ı Saadetin mutlu günlerinden nasiplenilecektir. Rabbimiz bu konuda hepimizi başarılı kılsın.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

2 kişi yorum yazdı.