Özlenen Rehber Dergisi

65.Sayı

Kasîde Der Na't-ı Hazret-i Nebevî

Cafer CEYLAN Özlenen Rehber Dergisi 65. Sayı
Su Kasidesi - Fuzulî

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

Ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kara su

Ârızun yâdıyla nem-nâk olsa müjgânum n’ola
Zayi olmaz gül temennâsıyla virmek hâra su

Gam güni itme dil-i bîmârdan tîgun dirîğ
Hayrdur virmek karanu gicede bîmâra su

İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it
Susuzam bir kez bu sahrâda menüm-çün ara su

Men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su

Ravza-i kûyuna her dem durmayup eyler güzâr
Âşık olmış galibâ ol serv-i hoş-reftâra su

Su yolın ol kûydan toprağ olup dutsam gerek
Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vara su

Dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağum sunun anunla yâra su

Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta ayağına düşe yalvara su

İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile
Gül budağınun mizâcına gire kurtara su

Su Kasidesi’nin nesib veya teşbib bölümü, yukarıya aldığımız beyitleri kapsar. Nesib veya teşbib bölümü, kasidenin ilk bölümü olup genellikle on beş ilâ yirmi beyit arasında değişir. Kasidelerin en uzun ve sanatlı bu bölümü; mevsimleri, bayram günlerini, felsefî bir konuyu ve daha başka bir konuyu işleyebilir.

Fuzulî, Efendimiz (s.a.v.) için kaleme aldığı mevzubahis edilen bu kasidenin nesib veya teşbib bölümünde bir nevi kendisinin ruhsal, içsel betimlemesini (tasvir) yapıyor. Peki, bu tasviri nasıl yapıyor? Nesib veya teşbib bölümündeki beyitlerin anlamsal tahlilini yaparak Şairimizin betimlemeyi nasıl yaptığını açıklayalım. Gözüyle gönlünü birbirinden soyutlayan Fuzulî gözünü dışlıyor, gönlünü kendisi addediyor. “Ey göz! Gönlümdeki ateşlere gözyaşından su saçma, artık böyle tutuşan ateşlere su fayda etmez.” Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin aşkı, Fuzulî’nin gönlünü öyle bir alevle sarmıştır ki bu alevleri, gönlü teskin ederek rahatlatan ve adeta çokluğundan dönen gök kubbeye ulaşarak renk veren gözyaşları söndüremez. Üstat Şair:” Yarası olanın, suyu ihtiyatla içmesi gibi yaralı gönlüm de Senin ok temrenine (okun ucundaki sivri metal) benzeyen kirpiklerinin sözünü korkarak söyler.” derken Efendimize (s.a.v.) lâyık olamadığını ifade etmeye çalışıyor. Bahçıvanların bakım ve onarımlarını üstlendikleri gül bahçelerini sele vermelerini dillendiren Büyük Şair: ”Bir bahçıvan bin gül bahçesine su verse de Rasûlullah Efendimin yüzü gibi bir gül açmaz” diyor. Efendimize (s.a.v.) övgüye devam eden Fuzulî: “Hattatın gözlerine bakmaktan kara sular inse de gubarî (bir tür hat karakteri) yazısını Senin yüzündeki tüylere benzetemez” derken de Efendimize (s.a.v.) ne kadar da hayran olduğunun, O’nu ne denli sevdiğinin zirve noktaya çıktığı görülüyor. Ancak seven bir ruh ve kalpten bu şekilde beyitlerin, şiirlerin çıkacağını da ünlü Divan Şairi Fuzulî herkese kanıtlamış oluyor. Sevgilisi’nin yanağını hatırladıkça kirpikleri ıslanan ve bu durumunu anlayan Şair: ”Zira gül elde etmek için dikene su vermek boşa gitmez” diyerek Peygamber Efendimiz için gözyaşı dökmeyi sıkıntılarını dindirmek için bir çare görüyor. Fuzulî, gamlı, karanlık gününde hasta gönlünden Efendimizin (s.a.v.) inayet bakışını esirgememesini istiyor.

“Susuzum, bu çölde bir defa da benim için su ara. Ben Seni arzuluyorum.” Su, Sevgili’nin mahallesine, bahçesine doğru durmaksızın akıp gitmektedir. Bu durumu o hoş yürüyüşlü serviyi andıran Sevgili’ye âşık olmasından kaynaklanmaktadır. Suyun bu vasfı Şairi kıskandırır. Çünkü su, Kaside Şairi’nin rakibidir ve toprak olarak o suyu bünyesine çekmek suretiyle Sevgili’nin mahallesinden, bahçesinden kesmesi gerekir. Büyük Şair, Efendimiz’e, Efendisi’ne (s.a.v.) sevgisini ifade etmek için farklı bir ifade tarzına başvuruyor. Bunları siz anlamaya ve takdir etmeye çalışınız.

Teşbib veya Nesip bölümünün sonlarına yaklaştığında söz söylemede mahir Şair’imiz: “Dostlar! Eğer O’nun elini öpme arzusuyla ölürsem, bedenimin karıştığı toprağımla testi yapın ve o güllerden daha güzel Sevgili’ye su verin” demek suretiyle büyük sevgisini tekrar tekrar farklı söz sanatlarıyla, incelikleriyle ifade ediyor.

Ünlü Su Kasidesi’nin on altıncı beyti girizgâhtır. Girizgâh şairin methini yapacağı kişiden bahsedebilmek için bir fırsat aradığı, bunu yapabilmek üzere uygun bir durum belirlediği tek veya iki beytin adıdır. Ayrıca bu bölüm nesib bölümü ile methiye bölümünü birleştiren bağ vazifesi görür. On altıncı girizgâh beytinde Fuzulî suyu, Rasûlullah (s.a.v.)’in yoluna uyan ve bu hâli ile dünya halkına temiz yaratılışını açıkça gösteren bir unsur olarak tanımlıyor. Tahlilini yaptığımız bu kaside, konularına göre kaside türlerinden Rasûlullah (s.a.v.)’i övmek için yazılan ve “naat” ismini alan kasideler sınıfına girmektedir. Bu naatta Şair, su ile türlü manalar kurguluyor. Bazen ona yanaşıyor, bazen onu kendisinin rakibi görüyor, bazen de temiz yaratılışına dikkat çekiyor. Su ile türlü manalar kurgulaması kasidenin bütün beyitlerinde kendisini hissettiriyor. Su Kasidesi’nde bilindiği gibi “su” sözcüğü redif olarak kullanılmış ve bu yüzden bu adı almış. Divan edebiyatında gül, su, kerem, lâle, sümbül... vb. gibi sözcüklerle yazılan kasideler meşhurdur. Bu anlayış Klasik edebiyatımızda bir tarz, bir üslûptur.

Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
Iktidâ kılmış târîk-i Ahmed-i Muhtâr’a su

On yedinci beyitten yirmi sekizinci beyte kadar olan kısım kasidenin methiye bölümüdür. Su Kasidesi’nin methiye bölümünde Usta Şair, telmih sanatına sıkça başvurarak Efendimizin (s.a.v.) sahih kaynaklarla rivayet edilen mucizelerine gönderme yaparak övgüsünü bu yoldan gerçekleştiriyor. Aslında bu kasidenin hemen hemen her beytinde Fuzulî, Rasûlullah (s.a.v.)’e medih yapıyor; fakat bunu kasidenin bölümlerini dejenere etmeden ve kaside anlayışını bozmadan yapıyor.

Şimdi asıl metihlerin yapıldığı bölümü inceleyelim. Günümüz Türkçesiyle Fuzulî, Efendimize (s.a.v.) nasıl övgüler düzüyor bir görelim. “İnsanların Efendisi, seçme inci denizi olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir. Katı taş, nübüvvetin gül bahçesinin parlaklığını tazelemek için su çıkarmıştır. Hz. Peygamberin (s.a.v.) mucizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir denizi andırırmış ki ondan ateşe tapanların binlerce mabedine su ulaşmış ve onları söndürmüştür. Mihnet günü Ensar’a parmağından su verdiğini kim işitse hayretle parmağını ısırır. Dostu yılan zehri içse onun için ölümsüzlük suyu olur. Düşman da içse suyu, yılan zehrine döner. Abdest almak için el uzatıp gül yanaklarına su vurunca sıçrayan her su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmıştır. Su ayağının toprağına ulaşmak için başını taştan taşa vurarak ömürler boyu durmaksızın başıboş gezer, akar. Su, Onun eşiğinin toprağına zerrecikler halinde ışık salmak ister, parça parça da olsa o eşikten dönmez. Sarhoşlar içkiden sonra gelen baş ağrısını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkârlar da Senin natının zikrini dillerinde tekrarlamayı derman bilirler. Ey Allah’ın Sevgilisi! Ey İnsanların En hayırlısı! Susamışların su diledikleri gibi ben de seni diliyorum. Sen, o keramet denizisin ki Mi’rac gecesinde feyzinin çiğleri sabit gezegenlere ve yıldızlara su ulaştırmıştır. Senin kabrini onaran mimara su lazım olsa güneş çeşmesinden bol bol saf, tatlı ve güzel su iner.”

Seyyid-i nev-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfâ
Kim sepüpdür mucizâtı âteş-i eşrâra su

Kılmağ içün tâze gül-zârı nübüvvet revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhâr seng-i hâra su

Mu’cizi bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffara su

Hayret ilen barmağın dişler kim itse istimâ
Barmağından virdügin şiddet günü Ensâr’a su

Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâra su

Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz
El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâra su

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdür muttasıl
Başını daşdan daşa urup gezer âvâre su

Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr
Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

Zikr-i na’tün virdini dermân bilür ehl-i hatâ
Eyle kim def-i humâr içün içer mey-hâra su

Yâ Habîballah yâ Hayre’l beşer müştakunam
Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâra su

Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mi’râc’da
şebnem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâra su

Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mimâra su

Yirmi dokuzuncu beyitte Şair: “Cehennem korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış; ama o ateşe Senin ihsan bulutunun su serpeceğinden umutluyum.” diye Efendimiz (s.a.v.)’den dolayı ümidini dile getiriyor.
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma
Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâra su

Otuzuncu beyit fahriye bölümüdür. Şair burada Rasûlullah (s.a.v.)’i övmeden dolayı sıradan sözlerini nisan bulutundan düşen iri inci tanesine dönen su damlacıklarına benzetiyor.

Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri
Ebr-i nîsândan dönen tek lü’lü şeh-vâra su

Son iki beyit dua bölümünü içeriyor. Bu bölümde Büyük Divan Şairi: “Kıyamet gününde gaflet uykusundan uyanan düşkün göz, hasretten su döktüğü zaman, mahşer günü güzel yüzüne susamış olan bana, (Senin) vuslat pınarının su vereceğini, mahrum bırakmayacağını umuyorum, diliyorum.” duasında bulunuyor.

Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâra su

Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam
Çeşm-i vaslun vire men teşne-i dîdâra su

Nimetleriyle bizleri serfiraz kılan Cenab-ı Hakk’a O’nun ilmi adedinde hamdler ve senalar olsun ki biz mücrim ve kıymet bilmezleri, şanını pek yüce kıldığı Habibi’ne ümmet olma şerefine nail eylemiş... Evet, ne kadar da büyük bir nimet, bahtiyarlık... Kardeşler, dostlar bu yıl keşke farklı olabilsek!... Efendimiz’i, Efendiler Efendisi’ni, Güllerin Efendisi’ni anlamak ve yaşamak için şu ataleti, ölü toprağını üzerlerimizden atabilsek... Selâm Efendimiz’e tâbi olanların üzerine olsun... Dua ile...


SPOTLAR
Gözüyle gönlünü birbirinden soyutlayan Fuzulî gözünü dışlıyor, gönlünü kendisi addediyor. “Ey göz! Gönlümdeki ateşlere gözyaşından su saçma, artık böyle tutuşan ateşlere su fayda etmez.” Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin aşkı, Fuzulî’nin gönlünü öyle bir alevle sarmıştır ki bu alevleri, gönlü teskin ederek rahatlatan ve adeta çokluğundan dönen gök kubbeye ulaşarak renk veren gözyaşları söndüremez
Bu naatta Şair, su ile türlü manalar kurguluyor. Bazen ona yanaşıyor, bazen onu kendisinin rakibi görüyor, bazen de temiz yaratılışına dikkat çekiyor. Su ile türlü manalar kurgulaması kasidenin bütün beyitlerinde kendisini hissettiriyor. Su Kasidesi’nde bilindiği gibi “su” sözcüğü redif olarak kullanılmış ve bu yüzden bu adı almış.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • fatih soydemir

    çok güzel olmuş ellerinize sağlık. edebiyatla ilgili başka kasideler gazeller v.b devamını diliyorum tekrar saolun güzel paylaşım

2 kişi yorum yazdı.