Özlenen Rehber Dergisi

74.Sayı

Dinin Güzelliğini Ortaya Çıkaran Peygamber Efendimiz (s.a.v) 'Dir

Dinin Güzelliğini Ortaya Çıkaran Peygamber Efendimiz (S.A.V) ’dir. Hedef Radyo: Efendim; sohbetiniz esnasında merak ettiğim ve müsaadenizle sormak istediğim bir konu var. Bu sorular genelde dinleyicilerimizden de geliyor efendim.Mesela, bazı profesörler çıkıp diyorlar ki: “Allah Rasûlü (s.a.v.) de bizim gibi bir beşerdi. Ve beşer olması hasebiyle de; Allah Rasûlü (s.a.v.) nasıl ki Kur’an’a muhatap olmuşsa, biz de O’nun gibi Kur’an’a muhatap olabiliriz ve Kur’an’dan hüküm çıkarabiliriz. Biz direkt Kur’an’la amel etsek olmaz mı?” Bu vb. şeklinde ifadelerde bulunuyorlar. Acaba her insan Kur’ân-ı Kerimden direk hüküm çıkarabilir mi? Ya da herkes Kur’an’a Rasûlullah Efendimiz gibi muhatap olabilir mi? Allah Rasûlü’nü geçerek (O’na ve Sünneti’ne hacet duymadan) direk Kur’an’la amel edebilir mi? Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Peki, teşekkür ederim. Zaten (Programın ilk bölümünde izah ettiğimiz) Bakara sûresi 151. âyetinin tefsirinde, dikkat ederseniz bahsettiğiniz yanlışlıkların hepsini saymıştım. Ama onları yine tekrar edebilirim.Kur’ân-ı Kerim Peygamber Efendimizin şahsında tüm ümmete gelmiştir. Ama onun en büyük tefsircisi yine Peygamber Efendimizdir. Bir âyet-i kerimede, demin buyurdunuz: “De ki: Ben de sizin gibi bir beşerim” Yani ben de sizin gibi yer, içerim. Dünya hayatı yaşarım. “Ama aramızdaki fark bana vahiy gelir.” buyrulmaktadır. Şimdi, bazı insanlar bu âyet-i kerimenin ilk kısmını (doğru anlayamadıklarından) aldanıyorlar; “biz de beşeriz o da beşer. O da bizim gibidir. Yani nihayetinde o da bir insandı, biz de insanız.” demekteler.Molla Camii burada güzel bir söz konuşmuş.* Çok çeşitli taşlar vardır. Kaldırım taşı var, -afedersiniz- helâ taşı var; yakut ve zümrüt taşları da var. İşte Rasûlullah Efendimiz o yakut ve zümrüt taşları gibidir. Yani bu, insanlık içinde öyledir. Ve vahiy acaba kaç kişiye geliyor ki?! İşin inceliği burada aslında. Allah kiminle konuşuyor acaba? “O ne konuşursa boş (hevadan) konuşmaz!” buyuruyor, Cenâb-ı Hakk. Efendimiz (s.a.v.)’in hareketleri de boş değildir. Cenâb-ı Hakk’ın emriyle hareket eder. Cenâb-ı Hakk’ın emriyle konuşur. İşte o insanların kavrayamadığı incelik burasıdır. Yani bir peygamberi kendileri gibi görüyorlar. Hâlbuki sabah akşam O’na vahiy geliyor. Her an ilham geliyor.Peygamberlerde iki nur vardır. Biri velâyet nuru, diğeri de nübüvvet nuru. Nübüvvet nuru; malum, Cibril (a.s.) vasıtasıyla gelen emirlerdir. Ama velayet nuruyla direk olarak Cenâb-ı Hakk’tan ilhamla aldığı, vahiyle aldığı emirlerdir. Her an vahiy geliyor. Aşağı yukarı 1400–1500 sene geçmiş, miyarlarca insan gelmiş, daha da gelecek; acaba bu insanlardan hangisine bir vahiy gelmiştir? Hiç kimseye gelmemiştir. En üstün O’dur. Her an Cenâb-ı Hakk O’nunla konuşuyor. O’nu uyarıyor. Ve O’na lazım gelen emirleri veriyor. O’nun için insanlar bu sırrı anlayamıyorlar. Yani “Biz de insanız, O da bizim gibi bir insandır” diyorlar. Olur mu canım? O muhataptır. Hadi sen de muhatap ol bakalım Allah’a? Sen de o emirleri al bakalım, alabiliyor musun?İşte bazı âlimlerimiz, bazı müfessirlerimiz, bazı meal yazan âlimlerimiz de, buradan bazı hatalara düşmüşler. Biz Duhâ sûresinin tefsirini yaptığımız zaman gördük; âyet-i kerimelerde öyle hatalara düşmüşler ki yani insan hayret ediyor. O koskoca âlimler o ilimleriyle, nasıl o hatalara düşmüşler? İnşallah, vakit olsa da yahut başka bir programda o tefsirini yaptığımız âyet-i kerimeleri burada, bütün kardeşlerimizin huzurunda tek tek anlatsam. İşte o zaman onlar da bakacaklar ki, o âlimler hakikaten hataya düşmüşler. İşte, Peygamberi kendileri gibi görüyorlar. Zavallı! Senin her anın günah, her anın harap! Ama O, daima Allah’la birlikte, Allah O’ndan haberdar, konuşuyor ve yapıyor. Sen neyi biliyorsun ki! Ramazanla ilgili bir âyet-i kerime geliyor. “Siyah iplik beyaz iplikten belli oluncaya kadar yiyin, için.” Ama beyazı görünce de kesin diyor. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bir sahabenin evine gidiyor. Bakıyor ki yastığının altı kabarık. “Yastığın amma da kabarıkmış!” diyor. Bir şaka yapıyor kendisine. “Ne var bunun altında?” “Yâ Rasûlallah! Siyah iplikle beyaz iplik var, bunları sahurda kullanıyoruz, yiyip içiyoruz, beyaz iplik belli olunca hemen kesiyoruz.” Efendimiz (s.a.v.) gülümsüyor. “Öyle değil. O siyah iplikteki maksat gece, beyazdan maksat gündüzdür” diyor. Bak, bir sahabe ki, Allah Rasâlü’nün muhatabı, arkadaşı. Her gün sabah akşam âyet geliyor onlara. Onlar bile âyetleri anlamakta zorluk çekmişler, anlayamamışlar. Öteki insanlar nasıl anlar bunları? Nasıl anlayacaklar bunlar? Ki anlamaları mümkün değil. Ancak, bu âyet-i kerime Peygamber Efendimizin şahsında, yani “nüzulü peygamber, şümulü ümmettir, insanlardır.” O bakımdan, Peygamberimizin anlayışıyla bizim anlayışımız bir değildir.O başka bir şekilde yaratılmış. İnsan şeklindedir; ama başka şekildedir. Çünkü Allah’a muhataptır. Hani, kaç kişi var bu insanların içinde Allah’a muhatap olan? Vahiy alan kaç kişi var? Emir alan kaç kişi var? Hiç yok! O bakımdan mümkün değildir, yani peygamber gibi anlamamız mümkün değil. Çünkü Peygamberimizin bir hadis-i şerifi vardır: “İnsan Kur’an, Kur’an insan; ikiz kardeş gibidir.” buyuruyor. Ve Hz. Âişe’den gelen bir haberde “Rasûlullah’ın ahlâkı Kur’an’dı” diyor. Rasûlullah (s.a.v.) yaşayan canlı bir Kur’an’dır. Çünkü Kur’an’daki âyetleri eğer Rasûlullah (s.a.v.) pratik hayatında onları tatbik etmeseydi, o Kur’an’daki dinin güzelliği ortaya çıkmazdı. İşte o dinin güzelliğini ortaya çıkaran Rasûlullah’tır.Kim Rasûlullah’ın yaptığı gibi bu hareketleri yapabilir? Kim bu sıkıntılara dayanabilir? Küffarın karşısında bu dini yaydığı zamanda kim bu kadar sıkıntılara tahammül edebilir? Her tarafını yara bere yaptılar, damatlarını kestiler, torunlarını şehit ettiler, bütün aile efratlarını şehit ettiler...** Hepsine dayandı ve bu dini bu hâle getirdi elhamdülillah. Allah’ın emirleri bu güne geldi, Elhamdülillah. O sıkıntılara katlandı ve geldi. Hiç bizim Peygamberle bir olmamız mümkün müdür? Olmamız mümkün değildir.Hedef Radyo: Evet, “Ben de sizin gibi bir beşerim...” âyet-i kerimesi ile ilgili olarak; çoğu kimse peygamberi bir melek olarak bekliyorlardı. Cenâb-ı Hakk’ın, neticede peygamberin de bir beşer olduğunu belirtmek amacıyla bu âyet-i kerimeyi inzal ettiğini sohbetlerinizde daha evvel işitmiştim. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Evet, Ebu Cehil ve arkadaşları: “Madem ki bir peygamber geliyor, o halde bir melek olmalı değil miydi? Çarşıda pazarda etrafında melekler gezmeli değil miydi? Yani ola ola bir yetimden mi peygamber oldu? Hâlbuki içimizde daha eşref insanlar vardı.” diye sözler sarf etmişlerdi. Cenâb-ı Hakk onların bu sözleri üzerine bu âyet-i kerimeyi indirmiştir.* Muhammed (s.a.v) sair beşerler gibi olmayan bir beşerdir. Bilakis O, sair taşlar arasında yakut misalidir. محمد بشر لا كالبشر بل هو كالياقوت بين الحجر* Rahmetli Üstadımız burada, Efendimiz (s.a.v.)’in yakınlarının şehit olacağına dair bilgisine atıfta bulunmaktadır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.