Özlenen Rehber Dergisi

101.Sayı

Oruç İbadetine Dair Soru ve Cevaplar,

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 101. Sayı
Ramazanda oruca niyet ettikten sonra, oruçlu iken birkaç defa orucunu bozan kimseye bir keffaret yeterli midir?
Bir kimse, Ramazanda birkaç defa orucunu bozar ve birincisi için de keffaret vermemiş bulunursa, ona bir keffaret kâfidir. Fakat bozduğu birinci gün için keffaret vermişse, zâhir rivayete göre ikinci defa bozduğunda bir daha keffaret vermek icap eder. İmam Muhammed’e göre; oruç bozma işi velev ki iki ramazanda olsun, yine bir keffaret vermesi yeterlidir. İtimat da bu kavledir.
Mezhebimizde ki bazı kaynaklar, oruç bozma işi cima ile olmuş ise şu ziyadeyi yapmışlardır; tekrarlanan oruç bozma işi, hem ayrı ayrı Ramazanlarda ve hem de ikisinde de cima ile olursa, keffaret birbirinin içine girmez. Bazı kaynaklarda ise; tekrarlanan oruç bozma işi, cima ile olursa, aynı Ramazan da olsa bile, yine keffaret birbirinin içine girmez. Yani cima ile bozulan her bir gün oruç için ayrı ayrı keffaret vermek gerekir. Orucu bozduğu birinci gün için keffaret vermiş veya vermemiş olmaması bir şey değiştirmez.
Ramazanda oruç tutmaya hiç niyet etmemiş bir kimseye kaza mı lazım gelir, keffaret mi?
Bir kimse bütün ramazanda oruç tutmaya veya tutmamaya niyet etmeksizin yiyip içmeyi ve cima’ı terk ederse, o günleri kaza eder; keffaret lâzım gelmez. Yani bir kimse alelade sair günlerde olduğu gibi hiçbir niyet olmaksızın Ramazanda da yemeye ve içmeye devam ederse ona yalnızca kaza lazım gelir. Aynı şekilde Ramazan da bilerek oruç tutmamaya niyet eden kimseye de sadece kaza lazım gelir.
Bir kimse niyet etmese bile yiyip içmeyi ve cima’ı terk etmekle orucu tutmuş sayılır mı?
Mukim ve sağlam olan bir kimse niyet etmese bile yiyip içmeyi ve cima’ı terk etmekle orucu tutmuş sayılmaz. Çünkü niyet mutlaka lâzımdır. Farz olan vazife, orucu ibadet ciheti ile tutmaktır. Niyetsiz ise ibadet olamaz. Niyetsiz yiyip içmekten ve cimadan kendini tutarsa oruçlu sayılmaz. Kaza etmesi lâzım gelir; kefâret gerekmez. Kaza lâzım gelmesi, oruç tahakkuk edemediği içindir. Çünkü şartı olan niyet bulunmamıştır. Keffaret ancak orucunu bozana icap eder. Burada oruç yoktur. Olmayan bir şeyin bozulması imkânsızdır. Şüphe ile amel, ancak asıl tahakkuk ettikten sonra güzel olur, yani orucun bozulup bozulmaması hususu ancak oruçlu kimse için geçerlidir
Yukarıda ki açıklamalara ilaveten, özürsüz olarak orucu tutmayıp ta ’nasıl olsa kazası, keffareti var’ diyen kimsenin kaçırdığı ecri ifade etmek için şu hadisi şerifi aktararak konumuza son veriyoruz.
Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: ’Kim Ramazanda ruhsatsız (yani oruç tutmamayı mubah kılan bir özrü) veya hastalık olmaksızın bir gün oruç yerse, ömür boyu oruç tutsa da o günün kazasını (borcunu) ödemiş olmaz.’ (Terğîb Terhîb Oruç Bahsi)
Oruca cünüp başlamak
Kişi Ramazan’da gece yıkanması icap etse ve gusletmeden uyusa da sabah kalkıp yıkansa, bu durum orucuna herhangi bir zarar vermez. Cünüp olduğu halde sahur yapmasında da herhangi bir sakınca yoktur, ancak yemek yemeden önce ağzını çalkalamalıdır, aksi takdirde mekruh olur.
Hastalığından dolayı oruç tutamayan
1- Bir kimsenin, oruç tutmakla hastalanacağı ve endişe verici bir hâl alacağı ya tecrübeyle ya da dalında uzman müslüman bir doktorun haber vermesiyle belirle¬nirse, o takdirde oruç tutmayabilir. İleride iyileşince kaza etmesi gerekir.
Şayet hastalığın ileride iyileşme ümidi yoksa, bu takdirde şayet malî imkânları elveriyorsa tutamadıkları her gün için bir fidye verirler.
İleride tutma imkânları olmadığı için tutamadıkları günleri kaza etmeleri artık söz ko¬nusu değildir.
İyileşmesi umulmayan hastalıktan dolayı fidye verip oruç tut¬mayan kimse sonraları iyileşirse, tutamadığı günler sayı¬sınca kaza etmesi gerekir. Daha önce verdiği fidye kâfi sayılmaz.
2- Fidye, fakir bir kimseyi sabah ve akşam doyuracak olan bir günlük yiyecektir. Bu, bir fitre sadakasına eşittir. Fitre sadakasını miktarı ise her yıl Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından belirlenmektedir.

Üzerinde fidye borcu olan bir kimse, bunu hayattayken ödeyemezse malından verilmesi üzere vasiyet etmesi gerekir. Bu şekilde fidye verilmesini vasiyet edip ölürse, malının üçte birinden fidye verilir.
Vasiyet etmeden ölürse, mirasçıları, bu kişinin mira kalan malından fidye verip vermemekte serbesttir.
İğne vurdurmak
Ramazanda gündüz vakti vücuda yapılan iğne orucu bozar ve kaza gerektirir. Çünkü bu hem oruçlunun rızası ile yapılmakta, hem de vücuda yarar sağlamaktadır. İğne aracılığı ile vücuda bir yol açılıp ilaç vücudun içine akıtılmaktadır. Bu İmam-ı Âzam (rh.a.)’in görüşüdür. İğne vurdurmak orucu bozmaz, diyenler de vardır; ama oruç bir ibadettir ve ibadetlerde ihtiyatlı davranmak gerekir. Önemli hastalığı olan kimseler zaten orucu bozabilirler. Bu konuda hastalara ruhsat tanınmıştır.
İğneyi akşama ertelemek mümkünse oruç tutulmalı ve akşam yaptırmalıdır. Aksi takdirde yukarıda belirttiğimiz gibi, oruçluyken yapılan iğne orucu bozar ve kaza gerektirir.
Bakmak, düşünmek veya seyretmek yoluyla boşalmak
Bakmak, düşünmek veya seyretmek yoluyla kişinin vücudundan şehvetle meni gelmesi orucu bozmaz. Ancak bu şekilde boşalan kişi günahkâr olur ve tevbe etmesi gerekir.
Diş fırçalamak
Diş macununu ağızdan tamamen temizlemek zor olduğu ve tükürükle birlikte boğaza gitme ihtimali yüksek olduğu için dişler fırçalanırken macun kullanmak mekruhtur. Şayet macun kullanılır ve boğaza kaçarsa oruç bozulur, kaza lazım gelir. Üzerine macun sürmeden sadece diş fırçasıyla dişleri temizlemek mekruh değildir.
Sürme çekmek, göze damla damlatmak
Göze damla damlatmak veya sürme çekmek orucu bozmaz. Kişi, sürmenin veya damlanın tadını boğazında hissetse dahi hüküm aynıdır. Oruçlunun sürme çekmesi, bıyık yağı kullanması mekruh değildir. Ancak erkeklerin, bunları süs maksadı ile yapmaları mekruhtur.
Kan vermek, hacamat yaptırmak
Kan vermek veya hacamat yaptırmak orucu bozmaz. Rasûlullah (s.a.s.) ihramlı ve oruçlu iken hacamat yaptırmış ve kan aldırmıştır.
Oruçlunun kan aldırması, orucunu koruyamayacak şekilde zayıf düşmesinden korkulursa mekruhtur; değilse mekruh olmaz. Bununla beraber en uygun olanı, bunu güneş battıktan sonraya bırakmaktır.
Banyo yapmak, suya (denize, havuza vs.ye) girmek
Banyo yapmak, suya (denize, havuza vs.ye) girmek orucu bozmaz. Ancak vücudun içerisine ağız, burun, makat gibi tabii yollardan su girerse oruç bozulur.
Kulağa damla damlatmak
Kulağa damla damlatmak orucu bozar. Kulağa su kaçması halinde ise oruç bozulmaz. Ancak kişi kulağına suyu kendi iradesiyle akıtırsa, bu durumda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Böyle bir durumda ihtiyatlı davranmak ve kaza etmek en uygun olanıdır.
Buruna ilaç damlatmak
Buruna ilaç damlatmak orucu bozar, kaza gerektirir.
Hamile veya süt emziren kadın
Hamile veya süt emziren kadın, oruç tuttukları takdirde kendilerinin ya da çocuklarının hastalanmalarından, gıdasız kalmalarından korkarlarsa oruç tutmazlar. Tutmadıkları günleri sonraki zamanlarda kaza ederler. Bu duruma, kadının kendisi veya dinî hassasiyet taşıyan doktoru da karar verebilir.
Diş çektirmek
Kan veya ilaçtan hiçbir şeyi yutmamak şartıyla diş çektirmek orucu bozmaz. Diş çekilmezden önce ağzı uyuşturmak maksadıyla vurulan iğne orucu bozar, kaza gerekir.
Sigara, toz, duman, buhur, sinek vs.
İsteyerek tozu, dumanı, sigara dumanını yahut tütsü ve buhurların dumanını içine çekmek, sinek yutmak orucu bozar. Fakat istemeyerek ağzından veya burnundan boğazına toz, duman, sinek vs. kaçsa; sigaranın dumanı ağzına veya burnuna girse ve bundan sakınmak mümkün olmasa oruç bozulmaz. Oruç, kişinin bunlardan sakınması mümkün olduğu halde sakınmadığı zamanlarda bozulur.
Oruçlunun, oksijen tüpü ile sunî hava teneffüs etmesi orucu bozmaz.
Oruçlu iken ihtilam olmak, cünüp olarak sabahlamak
Bir kimse oruçlu iken ihtilam olsa orucu bozulmaz. İlk fırsatta gusleder. Yine bir kimse cünüp olarak sabahlarsa bu, sahur yapmasına veya oruç tutmasına mani değildir. Cünüplük hali akşama kadar devam etse dahi hüküm böyledir.
Niyet olmaksızın yiyip içmeyen
Bir kimse, ramazanda oruca niyet etmeyip yemek, içmek, cima vs. gibi orucu bozan işlerde bulunmadan akşama kadar beklese oruç tutmuş olmaz, üzerine kaza lazım gelir.
Fecrin doğmadığını veya güneşin battığını zannederek yiyip içmek
Bir kimse, fecir doğduğu halde, henüz doğmamıştır zannı ile yese, içse veya güneş batmadığı halde, battı sanarak iftar etse, üzerine kaza gerekir, keffaret lazım gelmez.
Sefere çıktıktan sonra orucu bozmak
Sefere (yolculuğa) çıktıktan sonra orucu bozmak, yalnız kazayı gerektirir. Çünkü o gün aslen oruç tutmakla mükellef değildi.
Buruna katı merhem sürmek
Buruna sürülen katı merhem burunda kalıp boğaza kaçmadığı müddetçe orucu bozmaz.
Makata fitil koymak
Fitil kullanmak makata girip orada kaybolduğu için orucu bozar.
Kişinin eşini öpmesi, okşaması vs.
Kişinin inzal olmadan eşine yapışması, öpmesi ve eşiyle oynaşmasıyla orucu bozulmaz. Ancak kendine güvenemeyen bir kimsenin bunları yapması mekruhtur.
Eşlerin oruçlu iken çıplak oldukları halde sarılmaları, dudaklarını emmeleri kendilerine güvensin veya güvenmesinler mekruhtur.
Vücuttan çıkan mezi veya vedi
Kişinin tenasül uzvundan çıkan mezi veya vedi, orucu bozmaz, gusül gerektirmez. Sadece namaz abdesti almak gerekir.
Yemeğin tadına bakmak
Herhangi bir zaruret veya özür bulunmadığı takdirde pişirilen yemeği tatmak mekruhtur. Bir kocanın kötü huylu olması, karısı için bir özürdür; böyle bir kadın pişireceği yemeğin, yutmaksızın tadına ve tuzuna bakabilir, orucu bozulmaz.
Sakız çiğnemek
Çiğnenerek özü alınmış sakızı oruçlu iken çiğnemek orucu bozmaz; ama mekruhtur. Özü alınmamış veya çiğnerken ağızda parçalanan, eriyen veya mideye giden şeylerden yapılmış sakızı çiğnemek ise orucu bozar.
Orucun haricinde erkeklerin sakız çiğnemesi mekruhtur. Oruç haricinde kadınların çiğnemesi ise mekruh değildir, çünkü bu onların misvakıdır. Kadınların bünyeleri zayıftır, misvaka tahammül etmeyebilir, misvak diş etlerine ve dişlerine zarar verebilir. Ancak misvak kullanmanın kadınlar için de sünnet olduğu bilinmelidir.
Jöle, merhem, krem, ruj sürmek
Cilde, krem tarzında bakım ürünleri; jöle, merhem veya yağ sürmek orucu bozmaz. Dudağa sürülen boya, tadı boğaza kaçmadığı ve yutulmadığı sürece orucu bozmaz. Aksi takdirde orucu bozar, kaza gerekir.
Fıtır sadakasının hükmü nedir?
Hür ve Müslüman kimse eğer evinden, elbiselerinden, evinin eşyasından, atından ve silahından fazla olarak hangi maldan olursa olsun nisab miktarı mala malik ise bu kimseye fıtır sadakası vaciptir. Fıtır sadakası, zekât malını almanın haram oluşuyla müteallık zenginlik halinde vaciptir. Yani zekât almayı haram kılan zenginliğe haiz kimsenin fıtır sadakası vermesi vacip olur.
Kimler için fıtır sadakası verir?
Kendisi, küçük çocukları, kâfir bile olsa hizmet için olan kölesinin fitrelerini verir.
Küçük çocuğunun fitresini çocuğun malından mı yoksa kendi malından mı verir?
Eğer küçük çocuğunun malı varsa onun malından verir, değilse kendi malından verir.
Karısı ve büyük çocukları için fıtır sadakası vermesi kişinin üzerine vacip olur mu?
Kendisiyle aynı evde otursalar ve geçimlerini de temin etse bile ne hanım ve ne de büyük çocuklar için fıtır sadakası vermek kişinin üzerine vacip değildir.
Fıtır sadakası ne zaman vacip olur?
Fıtır sadakası fıtır yani Ramazan bayramının birinci günü ikinci fecrin (fecr-i sadık’ın) doğmasıyla vacip olur. Her kim bundan yani Ramazan bayramının birinci günü ikinci fecirden önce ölürse onun için fitre vermek vacip değildir. Keza fecir doğduktan sonra bir kimse müslüman olur veya doğarsa bu kimsenin üzerine fıtır sadakası vacip olmadığı gibi bu kimse için başkasının fıtır sadakası vermesi de vacip değildir.
Bunun yani fıtır sadakasını vermenin müstehap bir vakti var mıdır?
Evet vardır. Fıtır sadakasını fıtır yani Ramazan bayramının birinci günü namazgâha çıkmadan önce vermesi müstehaptır.
Eğer fıtır yani Ramazan bayramının birinci gününden önce fitresini verirse hükmü ne olur?
Fıtır yani Ramazan bayramının birinci gününden önce fitresini verirse caiz olur.
Eğer fıtır yani Ramazan bayramının birinci gününden sonra verirse hükmü ne olur?
Eğer fitresini Ramazan bayramının birinci gününden sonraya erteleyip vermezse, ondan fitrenin vacipliği sakıt olmaz (düşmez) ve bu kimsenin fitresini vermesi gerekir.
Fıtır sadakasının verileceği yerler almaya müstehak ehil olanlar kimlerdir?
Bu kimseler herhangi bir maldan nisaba malik olmayan fakir ve miskindir.
Ed-Dürrü’l-Muhtâr’da şöyle denilmiştir: Verilecek yerler itibariyle ve bütün hallerde sadaka-i fıtr zekât gibidir.
Eş-Şâmî Hâşiyesinde, zekâtın verileceği yerler (hususunda) şöyle demiştir: (Sadaka-i fıtr), sadaka ayetinde bildirilen yerlere verilir. Yalnız anlaşıldığına göre, zengin olan zekât memuruna (verilmez). Aralarında doğum itibariyle yakınlık olanlara, karı koca (zevciyet ilişkisi bulunanlara), zengine, Hâşimî’ye ve benzerlerine verilemez. (Şârih yukarıda geçtiği gibi) ’bütün hallerde’ (demişse de), maksat mutlak surette her yönden bütün haller değildir. (Çünkü hallerin birtakım şartları vardır ki bunlar diğerlerinde bulunmaz. Çünkü zekâtta sene geçmesi, üreyen nisap, akıl ve baliğ olmak şarttır. Sadaka-i fıtrda bunların hiçbiri şart değildir.) Bilakis müstehak olan kişilere (fitreyi) verme durumlarında murad (olan), niyet ve temlik şartı koşulmasıdır. (Fitre alacak kimseye malı) sadece mübah kılmak kâfi değildir. El-Bedâi’ de olduğu gibi.
Fıtır sadakası vermenin faydası nedir?
Ebû Dâvûd, Abdullah b. Abbas (r.anhuma)’dan rivayetle şöyle demiştir: ’Rasûlullah (s.a.s.) fıtır sadakasını oruçlular için lüzumsuz (hatalı, boş) ve çirkin sözden temizlik kıldı. Miskinler (fakirler) için ise taâm (yiyecek kıldı).’ ’Kim (fıtır sadakasını Bayram) namazından önce eda ederse bu makbul bir zekât (fitre)’dir. Her kim de (Bayram) namazından sonra eda ederse bu da sadakalardan bir sadakadır’.
Fıtır sadakasının miktarı nedir?
Fıtır sadakasının miktarı, buğdaydan yarım sâ’ veya kuru hurma, kuru üzüm ve arpadan ise bir sâ’dır. Sâ’, Nebî (s.a.s.) zamanında kendisiyle eşyaların ölçüldüğü bir kap idi. Dünyanın dört bir tarafına İslam yayıldığında ve Müslümanlar da fıtır sadakasını vermek istediklerinde daha önceden ölçü ile hesapladıkları şeyleri tartı ile hesapladılar. Daha önce ölçekle ölçülen bu şeylerin tartıda ağırlıkları birbirinden farklılık gösterince, Ulemanın yanında hesap da yani ölçekle ölçülenlerin tartı ile ne kadar geldiği hususundaki görüşler de birbirinden farklı oldu. Bundan dolayı fetva ehli olanlar kendi yanlarında kesinleşen ne ise onunla fetva verdiler. Bu zamanımızda ise çarşı-pazarlarda ve muamelelerde tartının revaçta olanı her tarafta ’kilogram’ iledir.
Ben Ulemaya bu mevzuyu sordum, bu hususta ki kitaplarını okudum ve ulaştığım cevaplar gerçekten çok farklıydı. Bütün bunlardan sonra bende hâsıl olan sonuç şudur ki, fıtır sadakasında her kim 2 kg buğday verirse, Hanefilere göre bununla fıtır sadakasını eda etmiş olur. Çünkü eğer 1 sâ’ 8 Bağdat rıtl’ı ise, yarım sâ’ bundan (yani 2 kg’dan) fazla gelmez.
Şayet fıtır sadakasını yukarıda sayılan bu şeylerden başka bir şeyle örneğin, dirhemler, paralar, pirinç ve mısır ile eda etse hükmü ne olur?
Bu, ’kıymeti itibariyle eda etme’ meselesidir. Fitreyi buğday, kuru hurma, kuru üzüm ve arpanın haricinde, bu şeylerin birisinin kıymetine ulaşan örneğin para, pirinç ve mısır gibi bir şeyle eda etse ve bu kimse de fıtır sadakasını edaya niyet etse, fıtır sadakasını eda hususunda kişiye caiz ve yeterli olur.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.