Özlenen Rehber Dergisi

103.Sayı

Unutulmayanlar; Bir 20. Yüzyıl Âlimi Ömer Nasûhi Bilmen (1883-1971)

Tahir Türkmen Özlenen Rehber Dergisi 103. Sayı
Hepimizin zihninde, gönlünde bir yerde Ömer Nasûhî Bilmen ismi vardır mutlaka. O ya müftü olarak, ya Diyanet İşleri Reisi olarak ya da müderris (öğretmen) olarak yer alır zihinlerimizde ama biz onu en çok İslam İlmihali adlı kitabın müellifi âlim yazar olarak tanırız.
Birçoğumuzun İslam’la tanışırken, okumalar yaparken önüne konulan bir kitap vardır. Bu ya meal olur ya da sonrasında ilmihal. Onu daha çok ilmihal sahibi bir yazar olarak biliyoruz dedik ama hakikat sadece bundan ibaret değil elbette. Böylelerine hezarfen (birçok sanatı iyi yapabilen) deniliyor galiba. On parmağında on marifet misali insanlar. İşte onlardan bir tanesi daha... Bu ayki ’UNUTULMAYANLAR’ bölümümüzde Merhum Ömer Nasûhî Bilmen Hocaefendi’yi yâd edecek, bilenlere hatırlatma, bilmeyenlere de malumat olması niyetiyle Merhum Bilmen Hocaefendi’yi ve hayatını, eserlerini zikredeceğiz. Rabbim hizmetlerinden ötürü kendisinden razı olsun.

Hayatı;

Ömer Nasûhî Hoca Erzurum’un Salasor köyünde 1883 yılında dünyaya gelir. Babası Afifzâde diye maruf, ulemâdan Hacı Ahmet Hamdi Efendi, annesi Muhibe Hanım’dır. Ahmet Hamdi Efendi hac sırasında, Medine-i Münevvere’de vefat edince Ömer Nasûhî Hoca küçük yaşta yetim kalmış, öyle ki babasını yitirmenin acısını hayatı boyunca silememiştir. Bilmen Hoca’nın, yirmi yaşlarında Erzurum’dayken yazdığı, vefatından dört yıl sonra, oğlu Ahmet Selim Bilmen tarafından yayınlanan ’İki Şukûfe-i Taaşşuk’ (Şukûfe’nin Aşkı - Bilmen Yayınevi, 1975) adlı küçük romanında, babasını çocuk yaşta kaybeden roman kahramanının acısından bahsederken, sözü yarıda keserek kendisinin de aynı acıyı yaşadığından bahseder. Oğlu Ahmet Selim Bilmen de, beraber hacca gittiklerinde babasının, kendi babası Ahmet Hamdi Efendi’nin Cennetü’l-Baki’deki mezarı başında döktüğü gözyaşlarını hiç unutamadığını, kabir ziyaretlerini çok seven babasının mezarlıklara yapılan kötü muamelelerden de fazlaca müteessir olduğunu ifade etmiştir.
Küçük Ömer Nasûhî’nin ilim öğrenme serüveninde ilk adresi Ahmediyye Medresesi müderrisi ve aynı zamanda Nakîbü’l-Eşraf (Peygamber soyundan olanların işlerine bakan) kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmî Efendi’dir. Amcasından sonra Erzurum müftüsü Narmanlızâde Hüseyin Hâki Efendi’den de dersler almış ve bu iki âlimin vefatı üzerine İstanbul’a gelerek, Fatih dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi’ye intisap etmiştir. İki senenin sonunda bu hocaefendiden de icazet alarak Medresetü’l-Kudât’a giren Ömer Nasûhî, bu okuldan da 29 yaşında birincilikle mezun olmuş, mezuniyetini müteakip ruûs imtihanını da vererek Fatih dersiamları arasına katılmıştır. Genç yaşında dersiâm olan Ömer Nasûhî, 1912 senesinde Dâru’l-Hilâfeti’l-Âliye Medresesi Kısm-ı Âlî Fıkıh (Yüce Hukuk Kısmı) müderrisliği ile başladığı öğretim görevini, Medresetü’l-Vâizîn, Sahn Medresesi, Dâruşşafaka Lisesi, İstanbul İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde verdiği derslerle de uzun yıllar devam ettirmiştir.
Ömer Nasûhî Efendi’nin, o dönemde müslümanların vicdanı ve sesi olmuş Beyânü’l-Hak ve Sebilü’r-Reşâd mecmualarında çeşitli makaleleri yayınlanmıştır. Bu bereketli ömre Allah’ın lütfu ve ihsanı ile; Fetvahâne-i Âliye’de başladığı memuriyet hayatı, Telif Heyeti azalığı (üyeliği), Temyiz (yargıtay) Mahkemesi Şer’iyye (dini işler) Dairesi mümeyyizliği (ayırtman) ve Şer’î Tetkikler Meclisi azalığı vazifeleri sığmıştır. Son görev aldığı dairenin ilga (kaldırılması) edilmesiyle birlikte müderrislik görevine dönen Ömer Nasûhî Efendi, Sahn Medresesi’nin de lağvı üzerine 1926’da İstanbul Müftülüğü’nde fetvahane müsevvidi (kâtibi) olarak göreve devam etmiştir. Başmüsevvitlik vazifesini, 1943’te İstanbul Müftüsü Fehmi Ülgener’in vefatı üzerine, dersiamlar ve imam hatipler tarafından İstanbul Müftüsü seçilene kadar yerine getirmiştir.
30 Haziran 1960 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin beşinci Diyanet İşleri Başkanı olarak atanan Ömer Nasûhî Bilmen bu görevde daha bir yılını bile doldurmadan emekliye ayrılmıştır. On ay gibi kısa bir sürede görevinden ayrılmasının nedeni, dönemin yöneticilerinin Türkçe ezan ve daha birçok konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’nı politik amaçlarına alet etmek istemesiydi. Ömer Nasûhî Bilmen de, selefleri (öncekiler) gibi dini meseleler konusunda asla taviz vermeyen bir yapıya sahipti. Nitekim 1960’lı yıllarda dinde reform gerekliliğini savunan ve bunun için çabalayanlara: "Bozulmayan bir dinde reform mu olur" demiş ve İslam’ın ortaya koyduğu iman, ahlak ve hukuk ilkelerinin orijinalliğini, evrenselliğini kendinden beklenen liyakat ve cesaretle savunmuşlardı.
Görev süresince çeşitli eleştirilere maruz kalan Ömer Nasûhî Efendi, zaman zaman da pasiflikle itham edilmiş. Zor dönemlerde siyasî muhalefetten kaçınmış. Ancak bunun yanında 1958’te Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesi ve Latin harfleriyle yazılması konusu gündeme gelip, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu buna menfi (olumsuz) cevap verdiğinde, o zamanlar İstanbul Müftüsü olan Ömer Nasûhî Bilmen, yayınlanan bir risalede bu konudaki görüşlerini belirterek Hayırlıoğlu’na destek vermiştir. Bu konuların çokça yazılıp çizildiği günlerde kaleme aldığı diğer eserlerinde de Türkçe Kur’an okunup okunmamasıyla ilgili fikirlerini her fırsatta açıklamıştır.
1960 tarihinde emekliye sevk edilen Ömer Nasûhî Hoca’nın bir diğer farklı hususiyeti ise hizmet hayatı boyunca, iki aylık hac izni dışında hiç izin kullanmadığıdır. Şöhret, para kazanma, manşete çıkma derdi olmayan bir âlim olan Ömer Nasûhî Hoca’nın, şimdilerde her ne kadar ilmihalinin yerini başka kitaplar almaya başlamışsa da, Büyük İslam İlmihali (ilk baskısı 1947-48 yıllarında yayınlanmıştır) kitabı 3,5 milyonun üstünde basılarak erişilmesi güç bir sayıya ulaşmıştır. Bunun yanında Erzurum’da metfun olan Sahabe-i Kiram’dan Abdurrahman Gazi’ye 16 yaşındayken şiir yazdığı, eserlerinde kendisine ve başka şairlere ait Türkçe, Arapça ve Farsça pek çok beyit kullandığı görülmektedir. Yine, Farsça Nüzhetü’l-Ervâh (Ruhların sevinci) isminde bir divan (şiir kitabı) da kaleme almıştır. Ömer Nasûhî Hoca’nın Fransızca’yı da tercümeler yapacak kadar ilerlettiği bilinmektedir.
Son demlerinde Ömer Nasûhî Bilmen, kendisini ziyarete gelen eski bir öğrencisine, ’Şu tefsiri bitirip öyle öleyim, duam budur’ demiş. 85 yaşında tefsirini tamamlayan büyük âlim Ömer Nasûhî Bilmen, 11 Ekim 1971 Salı günü vefat etmiş ve Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’na defnedilmiş.

Eserleri;
Ömer Nasûhî Bilmen, İstanbul müftülüğüne tayin edildiği tarihten itibaren vefat edinceye kadar gerek ilmi ve ahlaki otoritesi, gerekse samimi dindarlığı ve tevazuu ile dini konularda ülke insanının başlıca güven kaynağı olmuştu. Ehl-i sünneti şahsında tam bir liyakatle temsil ettiği için herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştı. Bunda şüphesiz, yaşadığı sürece aktif politikanın dışında kalmasının da önemli bir rolü vardır.
Arapça ve Farsçayı da çok iyi bilen, Türkçe ile birlikte üç dilde şiir yazabilen Ömer Nasûhî Bilmen, bir ara Fransızcaya da merak sarmış ve bu dili de tercüme yapabilecek kadar öğrenmişti. Kendisi Erzurum ağzı ile konuştuğu halde eserlerinde kullandığı üslup ağdalı fakat mükemmel denebilecek kadar sağlamdır. Gençliğinde yazdığı Türkçe ve Farsça şiirlerinde de duygu, düşünce ve ölçü açısından oldukça başarılıdır.
Hayatının büyük bir kısmını telifle geçiren ve temel İslamî ilimler alanında çok sayıda eser veren Ömer Nasûhî Bilmen’in başlıca eserleri şunlardır:

Hukuk-ı İslâmiyye ve Islahat-ı Fıkhıyye Kâmûsu
Latin harflerinin kabulünden sonra Türkiye’de İslam hukuku alanında kaleme alınmış ilk ve en muhtevalı eser olan ve o dönemde akademik çevrelerde büyük yankı uyandıran Hukuk-ı İslâmiyye ve Islahat-ı Fıkhıyye Kâmûsu; mezhepler arası mukayeseli sistematik bir İslam hukuku kitabıdır. Değişik yayınevlerinde defalarca baskısı yapılan eser, günümüzde Enes Sarmaşık Yayınlarından basımı yapılmakta, piyasada rahatça bulunabilmektedir.

Büyük İslam İlmihâli
Onun Türkiye çapında tanınmasını sağlayan diğer önemli bir eseri de, Büyük İslam İlmihali’dir. Günümüz Türkiye’sinde dahi hemen her evde, her camide ve mekânda var olan kitaplardan birisidir İslam İlmihali. Günümüzde birçok yayınevi halen basımını yapmaktadırlar.

Diğerleri ise;
Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meali Âlisi / Huzur yayın dağıtım
Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Tefsiri / Emir yayıncılık
Büyük Tefsir Tarihi / Ravza yayınları
Kur’ân-ı Kerim’den Dersler ve Öğütler / Semerkand yayınları
Sure-i Fethin Türkçe Tefsiri / Semerkand yayınları
İ’tilâ-yı İslam ile İstanbul Tarihçesi / Semerkand yayınları
Hikmet Goncaları / Semerkand yayıncılık
Muvazzah-ı İlm-i Kelâm / Enes sarmaşık
Mülahhas İlm-i Tevhid / Tereke yayınevi
Akaid-i-İslamiye / İslam Akaidi / Semerkand yayınları
Yüksek İslam Ahlakı / Timaş yayınları
Dini Bilgiler’dir.
Ömer Nasûhî Bilmen’in ayrıca gençlik yıllarında Farsça olarak yazıp Türkçe’ye çevirdiği Nüzhetü’l ervah adlı bir divançesiyle, İki Şükûfe-i Taaşşuk adlı bir de romanı vardır.
Rabbim derecesini âli, makamını yüce eylesin...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.