Özlenen Rehber Dergisi

124.Sayı

Unutulmayanlar; Kur'ân-ı Kerime Adanmış Bir Ömür Abdurrahman Gürses Hocaefendi

Tahir Türkmen Özlenen Rehber Dergisi 124. Sayı
Hayat su gibi akıyor. İnsan bebeklikten çocukluğa, oradan gençliğe, oradan olgunluk ve ihtiyarlığa ve oradan da ölüme adım adım gidiyor hem de hiç farkında olmadan. Unutulmayanlar bölümümüzde bugüne kadar pek çok alimi, gönül adamını yad ettik. Öğrendiğimiz ve imkanlarımız ölçüsünde sizlere onların hayatlarından önemli kareler, mühim kesitler sunmaya çalıştık. Bu ay da çok değerli bir alimi, ömrünü Kur’an hizmetine adamış, bu sahada adına tarihe altın harflerle yazdırmış bir kurra hafızı, kari ve üstad Merhum Abdurrahman Gürses Hocaefendi’yi hayır ve dua ile anacağız.
Rabbim makamlarını cennet eylesin
Tahsil Hayatı;
Abdurrahman Gürses Hocaefendi 1909 yılında Hendek’in Cigerda (Soğuksu) köyünde doğdu. Babası Hafız Said efendidir. Said Efendi hayatı cami imamlığı ve vaizlikle geçmiş bir zattır. Abdurrahman Gürses Hocaefendi köy imamı olan babası Hafız Said Efendi’nin hocalığında 13-14 yaşlarında Kur’ân-ı Kerim hıfzını tamamladı. 2 sene köyünde mukabele okudu. 15 yaşında Hendek’e gitti, camilerde Kur’ân-ı Kerim okudu. Kendisini dinleyen ve istidatlı bulan Mahkeme-i Şer’iyye Azası Abdurrauf Hoca’nın talip olmasıyla kendisinden Kur’an talimi aldı. Henüz on yedi yaşında iken icâzet vermeye selâhiyetli bir hafız-ı kurra oldu. Birkaç sene daha Hendek’te kaldıktan sonra İstanbul’a gelerek medreseye girdi.
İlmi:
Abdurrahman Gürses Hocaefendi; Osmanlı devrinin son dönemine erişmiş, Hendek’in Soğuksu köyünde imam olan babasından ilk Kur’an tahsilini yapmış, hıfzını bitirmiş, Hendek’te Raûf Efendi’den talim ve tashih-i hurûf okumuş, İstanbul’a gelmiş, Ayasofya Soğukkuyu Medreselerinde bir mikdâr okumuş, burada talebe iken medreseler lağvedilmiş, bu arada bir çok Osmanlı ulemâsı ve müderrisleri ile tanışmış, onlardan ilim öğrenmiştir. Daha sonra Nakşi meşayihinden olan Şeyh Es’ad Erbili Hazretleri ile tanışmış ve onların teklifleri ile Kazasker’deki köşklerinde onlara mukabele okumuş, teravih kıldırmış, sohbetlerinde bulunmuştur. Üsküdar Büyük Selimiye Camii İmamı Fehmi Efendi’den Aşere ve Takrib ilimlerini okumuştur. Daha sonra mükâlemesini geliştirmek için Mısır’a gitmiş ve bir süre orada kalmış, hem mükâlemesini geliştirmiş, hem de hayatta olan Mısır hafızları ile görüşmüş ve onları dinlemiştir. Abdurrahman Gürses Hocaefendi Arapça ibareleri gayet rahat okur, Araplarla çok rahat konuşabilecek ölçüde Arapça’ya vakıf idi. Hatta bir ara Fas’ta Arap talebelere, o yörenin kıraati olan Kıraat-i Nafi ve Rivayet-i Verşi talim etmiş ve daha sonra Türkiye’ye dönmüştür.
Sıkıntılı günler

Abdurrahman Gürses Hocaefendi 1930 Menemen hadisesi sonrası tüm ülke genelinde yapılan tutuklamalarda 500 din adamıyla birlikte hapse atıldı. 32 kişinin idamıyla sonuçlanan tutuklamalarda o da 1 yıl hapis yattı, bu da yetmezmiş gibi bir süre memuriyetten men cezası aldı. Sonrasında tahsilini tamamlayıp Hendek’e geri dönen Hocaefendi birkaç sene Hendek’te okuduktan sonra 1934 yılında tekrar İstanbul’a gelerek Üsküdar’a yerleşti.
Hizmet Yılları;
1939 yılında Fatih Mihrimah Sultan Camii Şerifi’nde ilk resmi göreve tayin oldu. Bir ay sonra cemaatten gelen yoğun talep üzerine Teşvikiye Camii İmam-Hatipliğine getirildi. Oradan da 22 Mayıs 1944 yılında Beyazıt Camii İmam-Hatipliğine nakloldu. Bu görevde iken Cami içerisinde meydana getirdiği Kur’an Kursu’nda yüzlerce hafız yetiştirdi. 41 yıllık resmi hizmetini 1979 yılında tamamlayarak emekliye ayrıldı.
Beyazıt Camii görevi devam ederken 1976 yılında İstanbul Haseki Eğilim Merkezi’nde açılan, Aşere-Takrib ve Tayyibe İhtisas Kursu’nda İstanbul Tariki üstadı olarak başladığı görevine vefatından 11 ay öncesine kadar devam etmekteydi.
Vefatı;
Kur’an hizmetine adanmış onlarca yıldan sonra her nefis sahibi gibi Merhum Abdurrahman Gürses Hocaefendi de 10.08.1999 tarihinde Hakk’ın rahmetine kavuştu. Hocaefendi’nin naaşı 11.08.1999 tarihinde 40 yıl imamlığını yaptığı Beyazıt Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra caminin bahçesinde toprağa verildi. Yaşamı boyunca İslam’a ve Kur’an’a kendisini adamasıyla tanınan Hocaefendi’nin cenaze namazında Beyazıt Camii tarihi günlerinden birini yaşadı. Caminin avlusuna giremeyen cemaat, Beyazıt meydanına taştı. Yaklaşık on bin kişinin katıldığı cenaze namazını Diyanet İşleri eski Başkanlarından Lütfi Doğan kıldırdı.
Kurralığı
90 yaşında vefat eden Abdurrahman Gürses Hocaefendi, 80 yıl kıraat ilmi ile uğraşmıştır. Çocuk denecek yaşta hafız olan Gürses Hocaefendi, 40 yıl İstanbul Beyazıt Camii İmamlığı ve Kur’ân-ı Kerim öğretmenliği yapmıştır. Emekli olduktan sonra Haseki Eğitim Merkezinde Kur’ân-ı Kerim öğretmenliği yapmış ve binlerce talebe yetiştirmiştir. Kıraat ilminde önemli bir yeri olan Hocaefendi, bu ilminde bir mertebe olan "Aşere Takrip Tayyibe" de dünyanın en gözde hocaları arasında yer alıyordu. Sadece Haseki Eğitim Merkezi’nde Aşere Takrip Tayyibe’de kendisi gibi okuyan 126 talebe yetiştiren ve icazetname veren Gürses Hocaefendi, ayrıca Beyazıt Camii İmamlığı döneminde de binlerce talebe yetiştirmiştir. Oldukça mütevazı bir hayat süren Hocaefendi çevresinde Kur’an’a, kıraat ilmine olan sadakati ile takdir toplayan bir insan olarak tanınıyordu.
Abdurrahman Gürses Hocaefendi kıraat ilmini asırlar içerisinde oluşmuş bir bütünüyle bütün ihtilaf ve şekilleriyle şifre olarak bilinen 1019 beyitten oluşan "Tayyibetü’n-Neşr" adlı mazmun eseri çözecek kifayetiyle ömrünü bu mihraplara tahsis etmiş, ömrünü Kur’an hizmetlerine, talebelerine ve cemaatına vakfetmiş büyük bir insandır.
40. ravi
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ileri derecede Arapça bilen ve yüzlerce talebe yetiştiren Abdurrahman Gürses Hocaefendi, kıraat ilminde bir mertebe olan "Aşere Takrip Tayyibe"de dünyanın en gözde hocaları arasında yer alıyordu. Kıraat ilmi icazetnamesinde 40’ıncı ravidir. Bunun anlamı bin sene sonra bir kurraya verilen icazetnamede Abdurrahman Gürses Hocaefendi’nin isminin 40’ncı ravi olarak zikredileceğidir.
Hocaefendi’nin hassasiyeti

Merhum Abdurrahman Gürses Hocaefendi Bayezid Camiinde imamken, mihraba geçmeden önce, etrafında Kadî Beydâvî tefsiri bulunan bir mushafı vardı. Onu açar, okuyacağı aşr-ı şerifi ve O’nun manasını, tefsirini gözden geçirir, manen onun etkisi altına girer etkilenir, bu halet-i rûhiyye ile de gayet güzel ve müessir okurdu.
Belirgin vasıfları
Hocaefendi gayet temiz ve kaliteli giyinirdi. Olgun ve vakur haliyle çevresine, hürmet ve muhabbet telkin ederdi. O, gerek ülkemizde, gerek dış ülkelerde sahası ile ilgili konularda ülkemizi liyakâtle en iyi şekilde temsil ederdi. Böyle toplantılara giderken gayet şık kıyafetinin yanında sarık ve cübbesini de mutlaka götürür, tilavetinden önce bu kıyafetlerini de giyerdi. Hele hele başı açık Kur’ân-ı Kerim’i hiç tilavet etmezdi. Nerede olursa olsun, tilavet edecekse, sarık-cübbesi yoksa mutlaka takke takar, kendine çeki-düzen verirdi. Para hırsı yoktu. Parayı sevmezdi. "Bu meretle hiç aram hoş olmadı." der, mutemed para getirdiğinde onu sayar ve hemen gider, elini yıkar. "Bu bence dünyamın en necis maddesidir. Kim bilir kimlerin eline değip geliyor" derdi. Mutemedi ve şoförü hemen o yeni para ile gönüller, onlara mutlaka bir şeyler verirdi. Kimsenin malında, mülkünde gözü yoktu. Daima haline hamdeder: "Nimete hamd, onun yok olmama garantisidir." hadis-i şerifini çok okurdu. Çok zengin olmamakla beraber, zengin görünümlü ve başı dik yaşamayı severdi.
Merhum Hocaefendi cömert ve eli açıktı. Misafirlerine ve talebelerine ikram etmeyi severdi. Evine özel derse gelen öğrencilerine, teneffüste, mutlaka çay ve yanında ev işi çörek-börek ne varsa çıkarır ve bizzat kendi eli ile ikram ederdi. Nuru Osmaniye Kur’an Kursuna haftanın belirli günleri gelir, çevredeki Selâtin cami imamlarına ve özel talebelerine kıraat dersi verirdi. Bazen de öğrencileri onun ziyaretine giderlerdi. Orada yemek vakti ise mutlaka yanındakilere kendi kesesinden yemek ikram eder, beraberce yerdi.
Rabbim 80 yıl hizmetinde bulunduğu Kur’an’ın o eşsiz nuru ile kabrini pür nur eylesin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.