Özlenen Rehber Dergisi

108.Sayı

Sözlük; Hevâyı Din Edinmek Dünyevileşme Ya da Sekülerizm-1-

Isimsiz Özlenen Rehber Dergisi 108. Sayı
Sözlük Lisan-ı Hâl ’Hevâyı din edinmek Dünyevileşme ya da Sekülerizm-I
Daha çok yeni ve yakın zamanda kullanılmış olan sekülerizm kelimesine geçmeden önce, sekülerizm perdesi arkasına gizlenmiş hevâ ve dünyevileşme üzerinde duralım. Hevâ, nefsânî arzu ve eğilimleri ifade eden bir terim. Sözlükte ’istek, heves, meyil, sevme, düşme’ gibi anlamlara gelen hevâ keli¬mesi terim olarak ’nefsin, akıl ve din ta¬rafından yasaklanan kötü arzulara karşı olan eğilimi’ yahut ’doğruluk, hak ve fa¬ziletten saparak haz ve menfaatlere yö¬nelen nefis’ mânasında kullanılmıştır (Râgıb el-isfahânî, el-Müfredât) Hadis, akâid, kelâm literatüründe, genellikle sünnet çiz¬gisinden saparak inanç ve davranışları beşerî görüş ve arzular doğrultusunda oluşturma eğilimleri için ’ehvâ’, bu eği-limleri birer akım haline getirenler için de ’ashâbü’l-ehvâ’ (Dârimî, Mukaddi¬me, 35) ve daha çok ’ehl-i ehvâ’ tabirle¬ri kullanılmıştır.
Bu tabirin kapsam itibariyle, son yüzyılda -modern, materyalist, hazcı dönem- bir proje ve görselliğe inanma ve görseli sevme, çoğunluğun yaptığına meyletme, ilahi olan ile, -hâşâ- maddeci hayatı barıştırma maksadıyla kullanılan sekülerizme paralel olduğunu söyleyebiliriz.
Günümüzde, tarihsel süreçteki içeriğinden farksız, İbrahim (a.s.)’ı ve ailesini farklı farklı bahanelerle Haktan döndürmek isteyen iblis misali, yüzünü sekülerizm veya sekülarizm diye gösteren kelime ise; toplumda ahiretten ve diğer dinî, ruhanî meselelerden ziyade dünya hayatına odaklanılması yönündeki hareket (Türk Dil Kurumu, sekülerizm kavramına karşılık olarak dünyacılık sözcüğünü önermiştir.) diye tarif edilmiştir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Sek%C3%BClerizm)
Kalbimiz Hak ile mi? Hevâ ile mi?
Kur’ân-ı Kerîm’de hevâ kelimesi, hepsi de olumsuz anlamda olmak üzere on âyette tekil, on sekiz âyette çoğul (ehvâ) olarak geçmektedir. Kur’an’da, bayağı arzularına esir olan insan ’hevâsını ilah edinen’ diye tanıtıl¬mış (Furkân, 25/43; Câsiye, 45/23) ve hevâ başlıca sapıklık sebeplerinden biri sayılmıştır. Hevâlarına uyanlar tam bir sapıklığa düştükleri gibi (Câsiye, 45/23) bunların peşinden gidenler de Allah’ın yolundan saparlar (Mâide, 5/77; En’âm, 6/56). Kur’ân-ı Kerîm’de hevâya uyma yasak¬lanırken (Bakara, 2/120) hevânın olum¬suz arzu ve eğilimlerden ibaret olduğu¬na dikkat çekilmiştir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’den söz eden Necm suresindeki âyeti kerimelerde, ’O (s.a.v.) asla hevâsına göre konuşmaz; onun konuşması vahiyden ibarettir’ denilmektedir (Necm, 53/3-4). Mü’minûn sûresinin 70-71. âyetlerinde Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in insan¬lığa hakkı getirdiği, insanların çoğunun ise haktan hoşlanmadığı ifade edildik¬ten sonra, ’Eğer hak onların hevâsına uy¬saydı gökler, yer ve bunlarda bulunanla¬rın düzeni bozulurdu’ buyurulmuştur.
Mümin¬ler, çeşitli âyetlerde hem kendi hevâlarına, hem de kâfir, zalim, hak yoldan sap¬mış, kalpleri mühürlenmiş kimselerin hevâlarına uymaktan menedilmiştir. (Mâide, 5/48-49, Rum, 30/29, Şûra, 42/15, Taha, 20/16)
Sadıklarla beraber olmak..
Hevâ ve dünyevîleşmeye karşı ahir zamanda bizleri muhafaza edecek kalkanlara da değinmek gerekmektedir. ’Din, sevgi ve buğzdan başka bir şey değildir’ (K. Sitte, Tercüme ve Şerhi, 1/84-85) hadis-i şerifini de göz önüne alacak olursak, dinimiz açısından ’sevme ve buğzetme’ duygularımızı kullanmanın ne kadar ehemmiyetli, hayatî bir iş olduğu anlaşılır. İşte sekülerizm de hakka muvafık, hak için olan sevgi ve buğzun yerini değiştirmeyi kendisine gaye edinmektedir. İmam Gazalî (rh.a.) Mizanu’l-amel’de şöyle buyurur: ’Hevâya karşı koyma hususunda insanlar başlıca üç sınıfa ayrılmıştır. Hevâsına yenik dü¬şenler ilk sınıfı, akıl ve iradelerini kulla¬narak hevâlarına karşı sürekli mücadele verenler ikinci sınıfı, hevâlarına hiç uy¬mayanlar da üçüncü sınıfı oluşturur. Üçüncü mer¬tebeye, yal¬nız peygamberlerle velîler ulaşabilir.’ Hakka sıdk ve kulluğun ispatının tahlil edildiği dünyada, ’Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve sadıklarla beraber olun.’ (Tevbe, 9/119) ayetinin aşikâr ortaya koyduğu hakikat, çağın bize pazarladığı hevâya karşı Hakkı sevdiren limanlara yönelmeyi elzem kılmaktadır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in; Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayetle gelen ’Kişi Arkadaşının dini üzeredir. O halde sizden biri kiminle arkadaşlık ettiğine baksın.’ (Tirmizî, Kitabu’z-zühd, 45) hadis-i şerifinden hareketle sırat-ı müstakimde sabit kalmak üzere kalbimizin meşguliyeti ve sevdiklerini de bu bağlamda değerlendirmek, içinde bulunduğumuz cendereden bizi hakka yöneltecektir. Mü’minin ruhunun kazancı/rızkı meylettiği ruhlara pay edilmiş. O kalp dünyevî ise durum harap, Hak ile diri ise, seven ve meyleden gönüller ise ancak onunla rızıklanacaktır. Mü’minin mü’mine ayna olduğu (Tirmizî, birr, 18) hakikatinden yola çıkarak, kalbin kazancını ve kuvvetini bulduğu gönülleri iyi değerlendirmeliyiz.
Zulmün en nihâi noktası..

Hevâ kavramı ve kalbi, hevadan korumayla giriş yaptığımız sekülerizm konusunu önümüzdeki sayılarda özellikle bireyi ve onun meşguliyetlerini belirleyen ve hakka yönelmeye karşı kendini savunduğu ve konumlandırdığı kavramlarla açıklamaya çalışacağız inşallah. Heva ve dünyevileşen nefse karşı Hakikatten esintilerle yazımızı nihayete erdirelim:
’Ey İnsan! Sen ancak Allah’a kulluk için yaratıldın. Senin bütün maksadın, bütün gayretin bu kulluk vazifesini yerine getirmek olmalıdır. Muhatabın Hazreti Allah (c.c.) olduğu için hiçbir ’nefsî bahane’ seni bu kulluktan geri bırakmamalıdır. İçinde bulunduğumuz şu imtihan dünyasında, tezkiye edilmediği müddetçe, nefsin hevâları seni Yaratanından uzaklaştıran tuzaklardır. Hazreti Allah (c.c.) nefse, ilahî kelamında ’zalim’ sıfatını yüklemiştir. Zulmün en nihâi noktası insanın Yaratanından uzaklaşmasıdır. Âhiret gününün sermayesi ise din gününün sahibi olan Hazreti Allah’a yakınlıktır
Allah’ım! Bizi, nefsimizin kötülüklerini tezkiye ederek yakınlık nimetine kavuşanlardan kıl. Âmin!’ (Özlenen Rehber Dergisi, sayı 10, Baş yazı)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.