Özlenen Rehber Dergisi

137.Sayı

Server-i Kâinat Efendimizin Halaları

Isimsiz Özlenen Rehber Dergisi 137. Sayı
Bismillahirrahmanirrahim..
İki Cihan Güneşi Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in dedesi Abdulmuttalib’in 19 çocuğundan 6’sı kız olmuştur. Bu kızlar, başka hiç bir kadına nasip olmayacak biz ünvana kavuşacaklardır hayatlarının ilerleyen o kutlu zamanlarında. O ünvan Son Peygamber, âlemler Sultânı Hz. Muhammed Mustafa’ya Hala olma ünvanıdır. Artık onlar Abdulmuttalib’in kızları olmaktan çok Gönüller Sultanı Efendimiz (s.a.v.)’in halası’ olarak hatırlanacak ve hayırla yâd edileceklerdir. Bu kutlu hanımları gücümüz nispetinde tanıtmaya çalışacağız bu makalemizde.
Rabbim cümle Ümmet-i Muhammedi onların sevgileriyle rızıklandırsın...
1. ÜMMÜ HÂKİM EL-BEYDA / BEYZA BİNTİ ABDULMUTTALİB
Efendimizin Babasıyla anne-baba bir kardeştirler. Ümmü Hakîm Beyzâ Hala, İslâm’ın gelişinden sonra veya ona yakın zamanlarda 70 yaşında vefat etmişti. Beyzâ Hala’nın 1 erkek, 3 kız olmak üzere 4 çocuğu vardı. Âmir, Ervâ, Ümmü Talha, Âmine. Erva Hz. Osman’ın annesidir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu halası hakkında kaynaklarımızda pek fazla bilgi yoktur. Nübüvvetten sonra sadece iki yıl yaşadığı için, Müslüman olup olmadığı konusunda kesin bilgi bulunmamaktadır, ancak bazı kaynaklarımız Beyzâ Hala’nın İslam’la şereflendiğini rivayet etmektedir. Onun adı da diğer sahabeler gibi Sahâbe biyografileri kitaplarında geçmektedir.
2. BERRA / BERRA BİNTİ ABDULMUTTALİB
Berre binti Abdulmuttalib, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in muhterem babası Abdullah ile anne-baba bir kardeştirler. Oğlu Hz. Ebu Seleme, Rasûlullah Efendimiz’in sütkardeşi, Uhud Şehidi ve Müminlerin Validesi Ümmü Seleme’nin ilk kocasıdır. Berre Hala nübüvvetten önce vefat etmişti.
3. ATİKE BİNTİ ABDULMUTTALİB

Atike binti Abdulmuttalib (r.anhâ) Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin en büyük halasıdır. Meşhur bir şâirdir. Gördüğü rüya ile şöhreti yayılan bir hanım sahâbîdir.
O Mekke’de doğup büyüyen hanımların ileri gelenlerindendir. Annesi Fâtıma binti Amr’dır.
Âtike (r. anhâ) şâir ruhlu bir gönle sahipti. Onu tarih sayfalarında yer almasına ve büyük bir şöhrete ulaştıran şey Mekke’de gördüğü rüyâ idi. Bütün Mekkelileri korku ve endişe içinde bırakan bu rüyanın kısa zamanda gerçekleştiği görülünce Âtike’nin şöhreti etrafa yayılıvermişti.
Hz. Âtike gördüğü rüyâyı ilk olarak kardeşi Abbas’a anlatmayı uygun gördü. Hz. Abbas’a haber gönderip yanına çağırdı. Ona:
- ’Kardeşim! Vallahi, geceleyin gördüğüm rüya beni çok sarstı. Kavminin başına bir felaket ve musibet gelmesinden korkuyorum! Sana anlatacağım bu rüyayı gizli tut, kimseye söyleme!’ dedi. Hz. Abbas:
- ’Ne gördün, anlat’ dedi. Hz. Âtike:
- ’Gördüm ki; deveye binmiş bir adam gelip Ebtah’ta (Muhassab ile Mekke arasında) durduktan sonra yüksek sesle:
- ’Ey vefâsız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!’ diyerek üç kere bağırdı! Onu gören halk, onun başına toplandılar. Sonra o adam Mescid-i Haram’a girdi. Halk da kendisini takip ediyordu. Etrafı sarılmıştı. Devesi Kâbe yakınında durdu. Aynı şekilde yüksek sesle: ’Ey vefâsız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!’ diyerek üç kere bağırdı.

Sonra, devesi Ebu Kubeys dağının başında durup, orada da aynı şekilde yüksek sesle:
’Ey vasıfsız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!’ diyerek üç kere bağırdı. Sonra da, bir kaya tutup yuvarladı. Kaya yukarıdan aşağıya doğru yuvarlanarak, dağın dibinde parçalandı. Mekke evlerinde isabet etmedik bir ev, bir mahal kalmadı!’ dedi. Hz. Abbas:
- ’Vallahi, bu çok mühim bir rüyadır! Sen onu gizli tut, hiç kimseye anlatma!’ dedi.
Hz. Abbas, Hz. Âtike’nin yanından ayrılınca, dostu Velid b. Utbe ile karşılaştı. Ona rüyayı anlatıp, gizli tutmasını söyledi. Velid de, babası Utbe’ye nakletti.

Bu rüya, Mekke’de yayıldı. Kureyşîlerin toplantılarında konuşulmaya başlandı.
Hz. Abbas der ki: ’Ertesi gün, Kâbe’yi tavaf ediyorken, Ebu Cehil b. Hişam Kureyşîlerden bir cemaatle oturup, Âtike’nin rüyasını konuşuyorlardı. Ebu Cehil, beni görünce:
- ’Ey Ebu’l-Fadl! Tavafını bitirince yanımıza gel!’ dedi. Tavafı bitirince, varıp yanlarına oturdum. Ebu Cehil, bana:
- ’Ey Abdulmuttalib oğulları! Sizin şu kadın peygamberiniz de ne zaman türedi?!’ dedi.
Ona:
- ’Nedir bu?’ dedim.
- ’Âtike’nin gördüğü şu rüya meselesi!’ dedi.
- ’O ne görmüş de?’ dedim. Ebu Cehil:
- ’Siz, erkeklerinizin peygamberliklerine kanaat etmediniz de, kadınlarınız da mı peygamberliğe kalkıştı?! Güya Âtike, birinin ’Üç güne kadar, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz! Dediğini rüyasında gördüğünü söylüyormuş! Bu üç gün içinde sizi bekleyeceğiz.

Eğer söylemiş olduğu söz doğru ise, elbette birşey zuhur edecektir. Eğer üç gün dolar da birşey zuhur etmezse, hakkınızda yazacağımız bir yazıda, Araplar arasında sizin kadınlarınızdan daha yalancı kadın bulunmadığını yayacağız’ dedi.
Âtike’nin rüyasının üzerinden üç gün geçmedi ki, Damdan İbni Amr Mekke’ye geldi. Kervanın başına gelen tehlikeyi haber verdi. Ebû Süfyan onu, kervana sahip çıkmaları için Kureyş’i ayaklandırmaya göndermişti. Damdan ibni Amr’ın acı haberleri Mekke’de süratle yayıldı.
Mekkeliler endişe, korku ve telaş içerisinde Ebû Leheb’e koştular. Onun da beraberlerinde Bedir’e çıkmasını istediler. Fakat o korkudan çıkamadı, ’Âtike’nin rüyası elimi kolumu bağladı’ dedi.
Bedir savaşına sebep teşkil eden Ebû Süfyan’ın kervanının baskına uğraması haberi Âtike’nin rüyasının gerçek olduğunu ortaya çıkardı.
Âtike (r.anhâ)’ın İslâm’a girişi konusunda değişik rivâyetler vardır. Âtike (r.anhâ) Cahiliye döneminde Sevgili Peygamberimizin zevcelerinden Ümmü Seleme (r.anhâ) annemizin babası Ebû Umeyye b. Muğîre el-Mahzûmî ile evlendi. Bu evlilikten hepsi de sahâbî olan Abdullah ve Züheyr adlı oğulları ile Karîbe isimli kızı dünyaya geldi.
Âtike (r. anhâ)’nın vefat tarihi bilinmemektedir. Fakat onun söylediği şiirler arasında Sevgili Peygamberimiz hakkında mersiyesi olduğunu ibni Sa’d rivayet etmektedir. Buna binaen Peygamber Efendimiz’den sonra vefat ettiği söylenebilir.
4. SAFİYYE BİNTİ ABDULMUTTALİB
Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) halası olan Hazret-i Safiyye cahiliyye devrinde Hâris bin Harb ile evlenmişti. Hâris’ten bir oğlu oldu.
Hâris öldükten sonra Hazret-i Zübeyr’in babası Avvam bin Hüveylid ile evlendi. Bundan da üç çocuğu oldu. Bunlar Hazret-i Zübeyr, Saib ve Abdülkâbe’dir.
Hazret-i Safiyye, oğlu Zübeyr B. Avvam ile birlikte müslüman oldu. Onunla birlikte hicret etti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e eziyet eden, kardeşi Ebu Leheb’e dedi ki:
- Ey kardeşim! Kardeşimin oğlunu ve onun dinini yardımsız, hor, hakîr bırakmak, sana yakışır mı? Vallahi bugün yaşayan bilginler, Abdülmuttalib’in soyundan bir Peygamberin çıkacağını bildiriyorlar. İşte, o peygamber, budur!
Böyle söyleyerek Ebu Leheb’i de İslâma’ davet etmiş, fakat o kabul etmemiştir.
Hazret-i Safiyye’nin annesi Hâle ile Rasûl-i Ekrem’in annesi Âmine Hatun kardeş idiler. Bu suretle, Peygamberimiz ile hem ana, hem de baba tarafından çok yakın akraba olurlardı.
Hazret-i Safiyye gazaların çoğuna iştirak etmişti. Gayet cesur idi. Uhud gazasına kati şöyle olmuştu: Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Uhud Savaşına gittikleri zaman, kadınlar da Hazret-i Hassan bin Sabit’in köşkünde bulunuyorlardı. Erkek olarak sadece Hassan vardı. O da yaşlı ve zayıf idi. Yahudîler bunu fırsat bilip saldırmak istiyorlardı. İçlerinden biri köşkün dibine kadar sokulup, olup bitenleri dinlemek istedi. Hazret-i Safiyye bunu gördü ve bağırdı:
- Hassan, şu yahudînin yanına in, onu öldür!
Hazret-i Hassan dedi ki:
- Ben onunla savaşacak hâlde olsaydım, şimdi herhalde Rasûlullah’ın yanında olurdum.
Hazret-i Hassan, hastalık geçirdiğinden kılıç sallayamıyordu. Hazret-i Safiyye bunun üzerine, bir çadır direğini kaptı ve aşağı indi. Yahudînin kaçmaması için kapıyı yavaş yavaş araladı. Birden çadır direğini yahudînin başına indirdi. Yahudî, yediği darbe sonucu bir daha kalkamadı ve öldü.
Bundan sonra Safiyye eline bir kılıç alarak Uhud’un yolunu tuttu. Elindeki kılıcı ile önüne gelene saldırıyor, bir yandan da müslümanları harbe teşvik ederek, ’Siz nasıl insanlarsınız, Rasûlullah’ı bırakıp da nereye gideceksiniz’ diyordu.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onun vaziyetini görünce, oğlu Hazret-i Zübeyr’i çağırdı ve buyurdu ki:
- Annen Safiyye, kardeşi Hamza’nın cesedini görmesin. Çünkü cesedin durumu çok ağır idi. Kardeşinin cesedini böyle görse, herhalde aklına bir ziyan gelebilir.
Hazret-i Zübeyr de bu emir üzerine annesinin yanına sokularak dedi ki:
- Anneciğim, Rasûlullah Efendimiz senin geri çekilmeni buyuruyor.
- Nasıl? Geri mi dönecekmişim? Kardeşimin cesedinin nasıl olduğunu biliyorum. Allah yolunda bundan daha ağırı da başıma gelse razıyım ve sabredeceğim. Ama bir gün bunların karşılığını da göreceğim. Bunun intikamını alacağım.
Hazret-i Zübeyr, durumu Rasûlullah’a arz etti. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de halasının metanetini duyunca şehidin yanına gelmesine izin verdi. Cesedin parça parça olduğunu gördü. Kendisine hâkim oldu. Yalnız ’İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn" dedi. Ellerini açıp duâ etti ve oradan ayrıldı.
Hazret-i Safiyye disiplinli bir anneydi. Bazen oğlu Zübeyr’e sert davrandığı olurdu. ’Niçin böyle yapıyorsun’ diyenlere şöyle cevap vermişti:
- Ben onun iyi yetişmesi için böyle yapıyorum. Çünkü o, ileride orduları idare edecektir. Gerçekten de Hazret-i Zübeyr büyük bir İslâm fedaisi oldu.

Hazret-i Hamza’nın şehit edildiğinde ve Rasul-i Ekrem’in vefatlarında onlara yazdığı mersiyeler meşhurdur.
Rasûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) vefatındaki mersiyesinde şöyle demiştir:
’Ya Rasûlallah! Sen bizim ümidimizdin,
Sen bize hep iyilik edenimizdin.
Sen, değildin hiç, haksızlık edenlerden,
Sen, şefkat sahibi ve yol gösterenlerden.
Ve dahi anlatılmayan ilim deryası,
Bugün ağlayanların, Senin içindir feryadı.
Senin yoluna hep ecdadım feda olsun!
Malım, canım, bütün varlığım feda olsun!
Ah! Şimdi aramızda sağ olsaydınız,
Ne kadar mesrur olurduk kalsaydınız.
Hak Teâlâ’nın hükmü bu, ya sabır diyoruz,
Bilmem ki ne yapsak, hep figan ediyoruz.
Allah’ın selâmı, Sana olsun yâ Rasûlallah!
Adn Cennetine girip kalasın ya Rasûlallah!

Hazret-i Safiyye, Hazret-i Ömer halife iken, 640 yılında, 73 yaşında iken vefat etti. Bakî kabristanında Mugire bin Şube’nin kabri yanına defnedildi.
5. ERVA BİNTİ ABDULMUTTALİB
Oğlunun vesilesiyle İslâm’la şereflenen bir hanım Sahâbî… Çocuğuna devamlı nasîhat eden, Rasûlullah’ın yanından ayrılmamasını tembih eden, ona destek olmasını isteyen faziletli bir anne!..
Peygamberimiz Efendimizin babası Abdullah ile ana-baba bir kardeştir. İslâm’ın ilk günlerini gören ve akrabalık gayretiyle Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize destek olan bir hanımdır.
O, Câhiliye döneminde Umeyr İbni Vehb ile evlendi. Ondan Tuleyb adında bir oğlu oldu. Tuleyb İslâm’ın ilk günlerinde Erkam’ın evinde İslâm’la şereflendi. Annesi Ervâ Hâtunun da müslüman olması için duâlar etti.
Tuleyb birgün annesine
- ’Bak anne! Ben müslüman oldum. Muhammed aleyhisselâma uydum. Ona teslim oldum.’ dedi. Ervâ Hâtun da:
- ’Hiç şüphesiz dayının oğlu, senin yardımına ve desteğine herkesten daha lâyıktır. Vallahi onu erkeklere karşı korumaya gücümüz yetseydi, her haksızlıktan ve zulümden korurduk.’ dedi.
Tuleyb annesinin bu yumuşak davranışının destek manasına geldiğini anladı.
İslâmiyet gün geçtikçe Mekke’de yayılıyor ve müslümanlar çoğalıyordu. Tuleyb (r.a) bir an önce annesinin de cehalet karanlıklarından kurtulmasını arzu ediyordu. Bu sebeple gıyabında devamlı duâ yapıyordu. Kısa bir zaman sonra Erva Hatun kelime-i şehadet getirdi.
Ervâ Hâtun İslâm’la şereflendikten sonra yeğenine daha çok yardımcı oldu. Oğlunu Rasûlullah (s.a.v.)’in yanından ayrılmaması için devamlı teşvik etti. İslâm’ın yayılması konusunda destek olmasını istedi.
Birgün oğlu Tuleyb Ebû Cehil’in Efendimize hakaret ettiğini, sövüp saydığını duydu. Onun bu kaba hareketine dayanamayıp eline geçirdiği bir deve kemiği ile koşup gitti ve Ebû Cehil’in başını yardı. Ebû Cehil’in âvânesi Tuleyb’i tutup bağladılar. Dayısı Ebû Leheb araya girerek onun bağlarını çözdü ve yeğenini kurtardı. Sonra kız kardeşi Ervâ Hatun’un yanına geldi ve:
- ’Tuleyb Muhammed için kendisini tehlikeye atıyor. Onun yaptıklarını görmüyor musun?’ diyerek azarladı. Ervâ Hâtun gayet sâkin bir şekilde müşrik kardeşine şöyle cevap verdi:
- ’Onun günlerinin en hayırlısı, hayatının en şerefli dönemi dayısının oğlu Muhammed’i koruduğu ve ona yardım ettiği günlerdir. O, Allah’tan hak ve gerçeği getirmiştir.’ diyerek oğlunu desteklediğini ifade etti.

’Kalk! Sen de kardeşinin oğlunun yanında bulun! Onunla beraber dur! Ona yardımcı ol! Ona destek ol! Onu savunucu ol! Eğer o gâlib gelir, onun dini üstün gelirse, sen iyi kimselerden olursun. Yoksa yeğeninin yüzünden suçlu ve kusurlu olursun.’ Diyerek onu da İslam’a davet etti fakat o kabul etmedi.
Erva Hatun gönlünü tamamen Efendimize teslim etmiştir.
Şairlik yönü yüksek olan Erva Hatun Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimizin dâr-ı bekâya irtihallerinden sonra sevgisini, üzüntüsünü şu mısralarıyla dile getirmiştir:
’Ey Allah’ın Rasûlü! Sen bizim ümidimizdin
Sen bize iyilik ederdin, zulmetmezdin.
Sanki kalbimin üzerinde Muhammed’in adı var.
Peygamberden sonra kabileler bir araya gelemediler.
Ne mutlu faziletli annelere!..
Ne saadet çocuklarını İslâm yolunda eğitip Rasûlullah (s.a.v.)’in izinden yürütebilenlere!..
Müjdeler olsun İslâm’ın hizmet erlerini yetiştiren annelere!..
Eyvâhlar olsun dünyanın kölesi, nefsinin oyuncağı şeytanın tuzağı olmuş annelere!..

6. UMEYYE/ ÜMEYME BİNTİ ABDULMUTTALİB
Müminlerin Validelerinden Hazreti Zeynep binti Cahş’ın annesidir. Diğer kızları Hamne ve Ceybe de ashabtandır. Üç oğlundan Abdullah Uhud’da Şehid olmuştur. Ahmed muhacir sahabilerdendi ve gözleri görmeyen bir şairdi. Ubeydullah ise Habeş hicretinde Hristiyanlığa dönen, Müminlerin Validesi Hazreti Ümmü Habibe binti Ebi Süfyan’ın ilk kocasıdır.
Ümeyme Hala’nın Müslüman olup olmadığı da ihtilâflıdır. Müslüman olduğuna dair rivâyeti sadece İbn-i Sa’d nakletmiş ve şöyle demiştir:
’Rasûlullah (s.a.v.), Ümeyme Hala’ya Hayber’den kırk vesk (o gün kullanılan bir ölçü birimi) vermiştir.’ Rasûlullah (s.a.v.) bu halasının kızı Hz. Zeyneb (r.anha) ile evlendiğinde Ümeyme’nin hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Bütün bunlar Ümeyme Hala’nın da Müslüman olduğu düşüncesini pekiştirmektedir.
Biz bu makalemizde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) halalarını tanıyıp tanıtmaya gayret ettik. Arzumuz, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile akrabalık şerefine nail olmuş ve özellikle de bu şerefi İslam nimeti ile taçlandırmış olan bu güzel insanları daha yakından tanımak ve tanıtmaktır. Bu gayret bir yönüyle de, Gönüller Sultan’ı Efendimizi daha iyi tanımamıza da yardımcı olacaktır. Zira O’nu tanıyan, her şeyi tanır. O’nu tanımayan hiçbir şeyi tanımamış olur.
Peygamber Efendimiz ile yakînen tanışmak duasıyla...
Sallâllâhu aleyhi ve sellem...


Yararlanılan kaynaklar:
İbn-i Hişam, Siret; İbn-i Sa’d, et-Tabakatü’l-Kübrâ, c. 8, s. 42-43; İbn-i Seyyidünnâs, Uyûnu’l-Eser fî Fünûni’l-Megazî ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer, c. 2, s. 389; Zübeyrî, Kitâbu Nesebü Kureyş, s. 18; Belâzürî, Ensâbu’l-Eşrâf, c. 4, s. 424; Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ; Havva Ergene Işık, Hanım Sahabîler, Gül Yurdu Yayınları, İstanbul, 2008; Hümeyra Hub, Hanım Sahabiler, Mehtap TV.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.