Özlenen Rehber Dergisi

22.Sayı

Tevhid ve Hz. İsa (a.s.) - İı -

Cuma Ali KARA Özlenen Rehber Dergisi 22. Sayı
Hz. İsa (a.s.)’ın Doğumu Yaklaşıyor:

Hz. Meryem annemiz doğum vakti yaklaşınca Beytü’l-Makdis’te daha fazla kalamayacağını anladı ve insanların olmadığı ıssız bir yere gidip doğum anını beklemeye başladı. Bekleyişi uzun sürmedi. Onu doğum sancısı tutuverdi. Yanında kimseler yokken karnında zikir ve tespihini duyduğu gül yüzlü bebek dünyaya teşrif edecek, seçilmiş bir elçi ve kahraman olarak insanlar arasında yerini alacaktı.
Bir yandan kendisine böyle büyük bir Peygamber’e anne olma şerefini bahşettiği için Rabbi’ne hamt ve şükür eden Meryem annemiz, diğer yandan da evli olmadığı halde bir çocuk doğurmanın vereceği utanç ile terliyor ve sıkılıyordu. O iffetli ve tertemiz Annemiz bir yandan doğum sancısı çekerken Kur’ân’ın diliyle şöyle diyordu: ’Ne olurdu, ben bundan evvel ölseydim ve unutulup gitseydim.’(1) Bu söz onun duyduğu üzüntü ve sıkıntının bir ifadesi idi. Burada şunu zikretmek istiyorum: Başta Rasûlallah Efendimiz olmak üzere Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığına erişen bütün peygamberler ve sâlih kullar yakınlık derecelerine göre türlü imtihanlardan geçmişler, belâ ve musibetlere duçar olmuşlardır; ama bu imtihanlar ve sıkıntılar onların imanlarını daha da kuvvetlendirmiş, yakınlıklarına yakınlık, sevgilerine sevgi katmıştır. Rasûl-i Kibriyâ (s.a.v.) kendisine: ’İnsanlardan kimler en çok belaya uğrar?’ diye sorulunca cevaben; ’Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişinin diyaneti nispetinde belâsı da şiddetli olur...’ buyurmuşlardır.(2)
Hz. İsa (a.s.)’ın doğum anını ve bu esnada meydana gelen harikulâde olayları Kur’ân-ı Hakîm bize şöyle zikrediyor: ’Meryem ona hamile kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla) uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevk etti. ’Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim.’ dedi. Bunun üzerine aşağısından (İsa yahut Melek) ona şöyle seslendi: ’Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arığı vücuda getirmiştir. Hurma dalını kendine doğru silkele ki üzerine taze, olgun hurma dökülsün. Ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok merhametli olan Allah’a oruç adadım, artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.’(3)
Yeni doğan her çocuğa şeytan dokunduğu halde Hz. Meryem ile İsa (a.s.)’a İmran’ın hanımının duası bereketiyle dokunamamıştır. Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz bu sırrı şöyle açıklamaktadır: ’Doğan her çocuğa doğduğu zaman şeytan dokunur. Ve çocuk da şeytanın dokunmasıyla bağırır, çağırır, ağlar; ancak Meryem ve onun oğlu bu dokunuştan muhafaza edilmişlerdir.’(4)
Hz. Meryem annemiz doğumdan sonra Hz. İsa’yı kucağına alarak kavmine geldi. Bu arada Hz. Meryem ile kavmi arasında doğan çocuk hakkında bir muhavere geçti. Meryem suresindeki ayetler bu muhavereyi şöyle anlatmaktadır: ’Nihayet onu (kucağında) taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: ’Ey Meryem! Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi. Annen de iffetsiz değildi.’ Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Kavmi: ’Biz beşikteki bir sabî (bebek) ile nasıl konuşuruz.’ dediler. Bunun üzerine çocuk (dile gelerek) şöyle dedi: ’Ben Allah’ın kuluyum. O, bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.’(5)
Ehl-i Kitap (Yahudi ve Hıristiyanlar) Meryem annemize ağza alınmayacak, iğrenç iftiralarda bulunmuşlardır. Onlardan bir kısmı Hz. Meryem’in zina ettiğine itikat etmektedirler. Bu kıymetli Annemiz’e ehl-i kitap tarafından atılan bu ve diğer bir çok asılsız iftiralara hiçbir insaf sahibi Mümin rıza göstermeyecektir. Onlar, kendi peygamberlerinin muhterem annesi hakkında söyledikleri bu edepsiz sözleriyle dalalet ve sapıklıkta ne kadar ileri gittiklerini izhar etmektedirler. Hz. Meryem annemizin iffeti ve namusunun temizliği Kur’ân ayetleriyle sabittir: ’(Allah (c.c.), müminlere) iffetini korumuş olan İmran kızı Meryem’i de (örnek gösterdi.) Biz ona ruhumuzdan üfledik ve o, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdendi.’(6) ’Meryem oğlu Mesih ancak bir Rasûldür. Ondan önce de (birçok) Rasûller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır...’(7)


Hz. İsa’nın Göğe Kaldırılması:

Peygamberleri katletmek adetleri olan azgın yahudi tayfası Hz. İsa’nın risaletini kabul etmeyerek onu diğer peygamberlere yaptıkları gibi öldürmeye azmettiler.
Yahudiler, Hz. İsa’yı öldürmek için her tarafı karış karış arıyorlar; ancak bir türlü bulamıyorlardı. Havarilerin arasına girip çıkan ve Hz. İsa’nın huzurunda bulunan bir münafık vardı. Bu nasipsiz yahudilerle, belirli bir ücret mukabilinde Hz. İsa’nın yerini onlara göstermek üzere anlaştı. Onların önüne düştü. Hz. İsa’nın bulunduğu yere girdi. Hz. İsa’nın orada olduğunu tespit edince diğerlerine haber verdi. İşte tam o sırada Cibril-i Emîn Hz. İsa’yı aldı. Cenâb-ı Hakk’ın takdir buyurduğu yüce bir makama çıkardı. Göklerde kendisi için ayrılan mübarek bir mekâna yerleştirdi.
Bu arada Allah (c.c.), yahudilere yol gösteren münafığın suretini Hz. İsa’nın suretine benzetti. Hz. İsa’yı katletmek için içeri giren yahudiler o münafığı Hz. İsa zannettiler. O her ne kadar ben ’İsa’ değilim, dediyse de onu yakalayıp katlettiler.
Hz. Allah kulu ve peygamberi İsa’yı yahudilerin elinden kurtarmıştır. Çarmıha gerilerek katledilen İsa’nın suretine benzetilen münafıktır. Dolayısıyla Hz. İsa’nın çarmıha gerilerek öldürüldüğünü söyleyen hıristiyanlar büyük bir yanlışlığa düşmüşlerdir. Nisâ sûresinde şöyle buyurulur: ’Onu (İsa’yı) ne öldürdüler, ne de (çarmıha gererek) astılar; fakat (öldürdükleri) onlara (Yahudilere) İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna tabi olmak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler. Bilâkis, Allah onu (İsa’yı) kendi nezdine yükseltmiştir. Allah izzet ve hikmet sahibidir.’(8)
Bu ayet-i kerimeden de açıkça anlaşıldığı üzere Allah (c.c.), İsa (a.s.)’ı göğe kaldırmıştır. Bu hususta Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den onlarca sahih hadis rivayet edilmiştir. Bu hadislerde bildirildiğine göre Hz. İsa kıyamete yakın Allah’ın apaçık bir burhanı olarak yeryüzüne indirilecektir. Buna delâlet eden bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: ’Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelâl’e yemin ederim! Meryem oğlu İsa’nın aranıza (bu şeriatla hükmederek) adaletli bir hakim olarak ineceği, haçı (istavrozları) kırıp domuzu öldüreceği, cizyeyi (ehl-i kitaptan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman mal öylesine artar ki kimse onu kabul etmez. Tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur.’ Devamında hadisi rivayet eden Ebû Hureyre (r.a.) der ki: ’Dilerseniz şu ayeti okuyun: ’Ehl-i Kitap’tan hiçbir kimse yoktur ki ölümünden önce onun (İsa’nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise Hz. İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir.’ (en-Nisâ 4/159) (9)


Hz. İsa (a.s.) Tevhit İnancına Davet Ediyordu:

Yukarıda bir nebze olsun anlatmaya çalıştığımız Hz. İsa (a.s.) hiç şüphesiz Allah’ın bir kuludur. Hz. İsa (a.s.) daha doğmadan Allah tarafından ismi ile müjdelenmiş, peygamber olacağı haber verilmişti. Cenâb-ı Allah, onu çeşitli mucizelerle desteklemiş ve kendisine dört büyük kitaptan birisi olan İncil’i vahyetmişti. O, insanları tevhit akidesine davet etmiş, Hz. Musa (a.s.)’dan sonra yahudi din adamlarının elinde tahrife uğrayan Tevrat’ı aslına uygun olarak öğretmiş, işledikleri günahlar yüzünden yahudilere haram kılınan bir çok şeyi helâl kılmıştı.(10)
Rabbu’l-âlemîn, ilâhî iradesiyle, Hz. İsa’yı babasız olarak yaratarak onu, insanları imtihan için bir vesile kılmıştır. Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya teşrif etmiş olması mucizevî bir hadisedir. İnsanlar nazarında böyle bir hadisenin meydana gelmesi muhaldir. Allah içinse hiçbir şey muhal ve zor değildir. O’nun kudretinin yanında her şey kolaydır. Zira O, bizzat kendisinin koymuş olduğu sebepler kanununu dilediği anda dilediği şekilde değiştirebilir. O, bir şey yapmak istediği zaman ’ol’ der ve o iş hemen oluverir.(11)
’Allah nezdinde Hz.İsa’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı, sonra ona ’ol’ dedi. Ve oluverdi. Gerçek, Rabbin’den gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.’(12) Âdem (a.s.)’ı anasız babasız, yoktan halk eden Allah, elbette ki Hz. İsa (a.s.)’ı babasız yaratmaya kâdirdir. Lâkin Allah (c.c.)’nun kudretini kavrayamayan akılsız insanlar bu hadisenin vukuunu Allah’tan bilmeyip, şirk ve küfür bataklığına saplandılar. Hıristiyanlar ve hatta yahudilerden bazıları Hz. İsa için Allah, bazıları Allah’ın oğlu, bir kısmı da üçün üçüncüsü diyerek şirke düştüler. Hz. İsa’ya ulûhiyet atfederek hem kendileri dalalete gark oldular, hem de kendilerine tabi olan milyonlarca insanı dalalete düşürdüler. Cenâb-ı Hakk onların bu iddialarını Kur’ân-ı Kerîm’in muhtelif ayetlerinde reddetmektedir. Bu ayetlerden bir kaçı şöyledir:
’Meryem oğlu Mesih; ancak bir Rasûldür. Ondan önce de (birçok) Rasûller gelip geçmiştir. Anası da çok doğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara delilleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl (Hak’tan) yüz çeviriyorlar.’(7)
’Andolsun ki: ’Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler kafir olmuşlardır. (Ey Habibim!) De ki: ’Şayet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse, Allah’a karşı kim bir şey yapabilecektir? (O’na kim engel olabilecektir?)’ Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir. O dilediğini yaratır. Allah her şeye tam manasıyla kadirdir.’(13)
’Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın Rasûlü’dür. (O) Allah’ın Meryem’e ulaştırdığı ’kün’(ol) kelimesinin eseridir. Ondan bir ruhtur. (O’nun tarafından gönderilmiş yahut teyit edilmiş yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur) Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin. Allah üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah; ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne Mesih, ne de Allah’a yakın melekler Allah’ın kulu olmaktan geri dururlar. Ona kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini Allah, yakında huzuruna toplayacaktır.’(14)
Hz. İsa’ya peygamberlik yaklaşık 30 yaşlarında iken verildi. O, kendisine peygamberlik verilmesinden göğe çekilinceye kadar insanları bir olan Allah’a kulluğa davet etti. Bu husus Kur’ân-ı Kerîm’in muhtelif ayetlerinde şu şekilde ifade edilir:
’Andolsun ki: ’Allah, muhakkak ki Meryem oğlu Mesih’tir’ diyenler kafir olmuşlardır. Halbuki Mesih: ’Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak ki Allah, ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur.’ demişti.’(15)
’İsa, apaçık delillerle geldiği zaman demişti ki: ’Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Ona ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur.’(16)
Buna rağmen kalpleri mühürlenmiş bu bedbahtlar ona Allah’ın oğlu vasfını yakıştırarak Allah’ın peygamberini mahzun etmişlerdir. Maide suresinin 116. ayet-i kerimesinde meâlen şöyle buyurulmaktadır: ’Allah: ’Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, ’Beni ve annemi Allah’tan başka iki ilâh edinin’ diye sen mi söyledin?’ buyurduğu zaman, o: ’Haşa! Seni tenzih ederim! Hakkım olmayan şeyi söylemek bana düşmez. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin. Halbuki ben senin zatında olanı bilemem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca Sensin.’
Cenâb-ı Allah, hepimizi şirkin her çeşidinden muhafaza buyursun! Son ve makbul din olan İslâm’ı Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği ve Rasûlullah (s.a.v.)’in tebliğ ettiği hâl üzere yaşayıp muhafaza edenlerden eylesin! Amin!

Kaynakça:
1. Meryem 19/23.
2. Tirmizî, Zühd 57.
3. Meryem 19/22-26.
4. Buhârî, Enbiyâ 44.
5. Meryem 19/27-33.
6. Et-Tahrîm 66/12.
7. El-Mâide 5/75.
8. En-Nisâ 4/157,158.
9. Buhârî, Büyu’ 102.
10. Âl-i İmrân 3/49,50.
11. Âl-i İmrân 3/47.
12. Âl-i İmrân 3/59-60.
13. El-Mâide 5/17.
14. En-Nisâ 4/171,172.
15. El-Mâide 5/72.
16. Ez-Zuhruf 43/63,64 ; Âl-i İmrân 3/51 ; Meryem 19/36.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.