Özlenen Rehber Dergisi

28.Sayı

Karıncayı Tanıyor Musunuz?

Hüsamettin BOLAT Özlenen Rehber Dergisi 28. Sayı
Bu yazımızda size, çok yakından tanıdığınız, her zaman her yerde rastladığınız, fakat fazla dikkatinizi çekmeyen, çok becerikli, çok sosyal, çok akıllı bir varlığı, ’karınca’yı anlatacağız. Yaşantımız içinde hiçbir zaman önem ifade etmeyen bu milimetrik varlıkları, mucizelerle dolu hayatlarından bazı örneklerle inceleyeceğiz.

Teknoloji, kollektif çalışma, askeri strateji, gelişmiş bir iletişim ağı, örnek ve rasyonel bir hiyerarşi, disiplin, kusursuz bir şehir planlaması... İnsanların her zaman yeteri kadar başarılı olamadığı bu alanlarda, karıncalar daima başarılıdırlar. Zorlu rakiplerini bastırmak ve güç doğa koşullarına dayanabilmek için gerekli her şeye sahip olan bu canlılara baktığımızda, hepsinin birbirinin aynısı olduğunu düşünebilirsiniz. Gerçekte ise, binlerce çeşidi olan karıncaların, her çeşidi ayrı özelliklere sahiptir.(1)

Hazreti Allah’ın yarattığı bu canlı, Yüce Yaratıcı’mızın bizler için bir hikmetidir. Bu hikmeti düşünmemiz ise bizler için bir ibadettir. Nitekim Allah Teâlâ: ’Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten âyetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) ’Rabb’imiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.’(2)

Böcek türlerinin en ’sosyal’lerinden biri olan karıncalar, son derece iyi ’örgütlenmiş’ bir düzen içinde, ’koloniler’ denen topluluklar halinde yaşarlar. Örgütlenmeleri öyle gelişmiş bir düzen içindedir ki, bu açıdan insanlarınkine benzer bir uygarlığa sahip oldukları bile söylenebilir.

Karıncalar besinlerini üretip depolarken, yavrularını gözetir, kolonilerini korur ve savaşırlar. Hatta ’terzilik’ yapıp ’tarım’la uğraşan, ’hayvan yetiştiren’ koloniler bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu hayvanlar, toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma açısından bakıldığında, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak üstünlüktedirler.(3)

Kur’an’da, karıncalarınkine benzer bir sosyal düzene sahip olan arılardan söz ederken, bu sosyal düzenin onlara ’ilham’ edildiği şöyle haber verilir:

’Rabb’in bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabb’inin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir âyet vardır.’(4)

Âyet, bal arılarının tüm işlerinin onlara Allah tarafından yapılan bir ’ilham’la yürüdüğünü bildirmektedir. Buna göre bu hayvanların kurdukları tüm ’evler’ yani kovanlar ve dolayısıyla bu kovanlardaki tüm sosyal düzen bal yapmak için sürdürdükleri tüm işlemler, Allah’ın onlara verdiği bir ilhamla gerçekleşmektedir. Sistemlerini daha yakından incelendiğimizde, oldukça orijinal bir toplum yapısına sahip olduklarını da göreceğiz. En ilgi çekici yönlerinden biri ise -insanlarla karşılaştırmak gerekirse- bizim toplumlarımızda görülen zengin-yoksul ayrımı, iktidar mücadelesi gibi kavramları bilmemeleridir.

Düşünün ki bugün düşük nüfuslu ve uygar bir ülkede bile asayişi sağlamak, toplum düzenini devam ettirebilmek için çeşitli kuvvet birimlerine başvurulmaktadır. Bu birimlerin başlarında da mutlaka kendilerini yönlendiren, yöneten bir idari kadro bulunmaktadır. Bütün bu yoğun çabalara rağmen gerekli düzenin eksiksiz olarak sağlanamadığı da gözlemlenebilmektedir.

Karınca topluluklarında ise ne polis, ne jandarma, ne de bekçiye gerek duyulmamaktadır. İlk bakışta kolonilerin hakimleri olarak düşünülen kraliçelerin de tek görevlerinin soyu devam ettirmek olduğunu düşünürsek; bir liderleri, yöneticileri de bulunmamaktadır. Dolayısıyla aralarında emir-komuta zincirine dayalı bir hiyerarşi yoktur. Peki o halde bu düzeni bir sistem üzerine oturtan ve devamlılığını sağlayan kimdir?

Kast Sistemi

İstisnasız her karınca topluluğu kast sistemine kesin olarak bağlılık gösterir. Bu kast sistemi, bir koloni içinde üç ana bölümden meydana gelir.

Birinci kastın üyeleri, üremeyi sağlayan kraliçeler ve erkeklerdir. Bir kolonide birden çok kraliçe olabilir. Kraliçe, üreme ve böylece koloniyi oluşturan bireylerin sayısını arttırma görevini üstlenmiştir. Diğer karıncalardan vücutça daha iridir. Erkeklerin görevi ise, yalnızca kraliçeyi döllemektir. Nitekim bunların tamamına yakın bölümü çiftleşme uçuşundan sonra ölür.

İkinci kastın üyeleri, askerlerdir. Bunlar, koloninin korunması, yeni yaşam alanları bulunması ve avlanma gibi görevleri üstlenirler.

Üçüncü kast ise, işçi karıncalardan oluşur. İşçilerin hepsi kısır birer dişidir. Ana karıncaya ve yavrularına bakar, onları temizler ve beslerler. Bunun dışında koloninin tüm diğer işleri de işçilerin sorumluluğundadır. İşçiler yuvaları için yeni koridorlar, galeriler inşa eder, yiyecek arar ve yuvayı sürekli temizlerler.

İşçi ve asker karıncalar da kendi aralarında küçük bölümlere ayrılırlar.

Bunlar köleler, hırsızlar, yetiştiriciler, inşaatçılar, toplayıcılar gibi isimlerde adlandırılırlar. Her grubun farklı bir görevi vardır. Bir grup tamamen düşmanlarla savaşmaya ya da avlanmaya yönelirken, diğer bir grup yuva inşa eder, bir diğeri de bakım işleriyle uğraşır. Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan şudur: Karınca topluluklarında her birey kendi üzerine düşeni eksiksiz olarak yapmaktadır. Hiçbiri bulunduğu mevkii, yaptığı işin niteliğini problem edinmeden sadece kendisine verilen görevi yerine getirmektedir.(5)

Karıncalar Kapıcılık Yapabilir mi?

Karınca kolonilerindeki sistemin detayları incelendiğinde, bu sistemi kuran ve yöneten, gözle görülmeyen iradenin gücünü daha somut bir biçimde hissederiz. Şimdi bu detaylara bir göz atalım.

Karınca yuvalarının dış dünya ile bağlantıları, genellikle sadece bir karıncanın geçebileceği genişlikteki küçük bir delik vasıtasıyla sağlanır. Bu deliklerden geçmek ise bir ’izine’ tabidir. Koloni içinde sayıları çok fazla olmayan ve tek görevi ’kapıcılık yapmak’ olan karıncalar vardır. ’Kapıcılar’ giriş deliğine tam uyan geniş baş yapılarıyla, canlı bir tıkaç vazifesi görürler. Dahası, bunların baş kısmının rengi ve deseni etraftaki ağaçların kabuklarıyla aynıdır. Kapıcı, giriş deliğinde saatlerce oturur ve sadece kendi kolonisinden olduğunu anladığı karıncaların girişine izin verir.(6)

Kur’an, Hz. Süleyman’ın ordularından söz ederken arada ilginç bir bilgi verir ve karıncaların arasında çok gelişmiş bir ’haberleşme sistemi’ olduğuna işaret eder. İlgili âyet şöyledir: ’Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp geçmesin.’(7)

Karıncaların Daveti

Karıncalar çok ileri düzeyde bir fedakârlık hissine sahiptirler ve bu meziyetleri nedeniyle, buldukları her besin kaynağına mutlaka diğer arkadaşlarını da davet eder ve besini onlarla paylaşırlar. Böyle durumlarda besin kaynağını keşfeden karınca, diğerlerini de bu kaynağa yönlendirir. Bunun için şöyle bir yöntem izlenmektedir: Besin kaynağını bulan ilk kâşif karınca, kursağını doldurarak yuvaya döner. Dönerken karnının ucunu kısa aralıklarla yere sürer ve kimyasal bir işaret bırakır; ama daveti bununla bitmez, yuvada kısa süren hızlı bir tur atar. Bunu 3 ile 16 kere yapar. Bu hareket yuva arkadaşlarının onunla bağlantıda olmasını sağlar. Kâşif, besin kaynağına geri dönmek istediğinde karşılaştığı bütün yuva arkadaşları onu izlemek ister; ama yalnızca onunla en yakın anten temasında bulunan arkadaşı dışarıda ona eşlik edebilir. İzci, besine ulaştığında hemen yuvaya dönerek davetçi rolünü üstlenir. İzci ve diğer işçi arkadaşı birbirlerine sürekli duyu sinyalleri ve vücutlarının yüzeyindeki feromen salgısı ile bağlıdır.

Ses ile iletişim

Ses ile iletişim de karıncaların sık kullandığı bir yöntemdir. İki tür ses üretimi belirlenmiştir. Biri, vücudu bir engele veya yere çarparak çıkarılan ’vuruş’ sesi ve titreşimler, diğeri de vücudun bazı parçalarını birbirine sürterek çıkarılan tiz seslerdir.(8)

Dokumacı karıncalar, yaprak kesici karıncalar, hasatçı karıncalar, bal karıncaları, odun karıncaları ve daha nice türler... Bunlardan bazıları hakkında ilginç araştırma sonuçları elde ettik.

Lejyoner Karıncalar

Ormanların en korkulan hayvanlarından biri lejyoner karıncalardır. Bu karınca topluluğuna ’ordu’ lakabının yakıştırılmasının sebebi, yüz binlerce askeri olan gerçek bir ordu disipliniyle hareket etmeleridir. Lejyonerler etoburdurlar ve önlerindeki her şeyi silip süpürürler. Her bir karınca 6-12 milimetre boyundadır; fakat inanılmaz sayıları ve disiplinleri, küçük boyutlarının dezavantajını fazlasıyla telafi eder. Lejyonerlerin üzerine doğrudan gün ışığının gelmesi, onları kısa zamanda öldürebilir. Bu yüzden çoğunlukla geceleyin ya da gölgede yolculuk yaparlar. Işığa duyarlı olmaları nedeniyle ilerlerken uzun tüneller inşa ederler. Karıncaların büyük kısmı bu tünellerde, dışarıya çıkmadan ilerlerler. Bu, hızlarını azaltmaz, zira güçlü çeneleri sayesinde tünelleri son derece hızlı bir şekilde kazabilirler. Böylece yürüyüş hem hızlı hem de gizli olarak devam eder. Lejyonerler tamamen kör olmalarına rağmen, çok büyük ordular halinde, ateş ve su dışında tüm engelleri aşarak ilerlerler.(9)

Kadife Karıncalar

Yaşamlarını çöllerde sürdüren kadife karıncalar, aşırı kıllı bir vücut yapısına sahiptirler. Üzerlerindeki doğal palto, ısıyı izole edici bir tabaka görevi görür; çöldeki soğuk gecelerde ısıyı içerde tutup, gün içinde de onları sıcaktan korur. Diğer birçok karınca türünde olduğu gibi erkek kadife karıncalar kanatları sayesinde, havada uçarak kumun sıcağından korunabilmektedirler; ama dişi kadife karıncalar, kanatları olmadığı için gün içinde sıcak kumun üzerinde dolaşmak zorundadırlar. Bu paltoya, güneşten olduğu kadar yerden gelen sıcaklıktan korunmak için de ihtiyaçları vardır.

Karıncaların sosyal düzenlerinin son derece gelişmiş olduğunu gördük. Bu çalışkan, üretici ve özverili canlıların bir başka özellikleri daha vardır: Düşmanlarına karşı kendilerini çok başarılı bir biçimde savunmaları ve koloninin devamı uğruna savaşmak için çok ilgi çekici yöntemler kullanmaları.

Karıncaların küçük oluşları, ilk bakışta savunmasız oldukları izlenimini verir. Üzerine basarak rahatlıkla ezilebilecek bu canlıların, kendilerinden beklenmeyecek derecede büyük işler yapabilecekleri tahmin bile edilemez; ama Hazreti Allah (c.c.) yeryüzünde yarattığı eşsiz ekolojik düzen içerisinde, onların da yerini belirlemiş ve onları gerekli savunma mekanizmalarıyla donatmıştır. Karıncalar, Allah’ın ilhamıyla, akıllara durgunluk verecek taktik ve stratejilerini, kolonilerini korumak ve yiyecek ararken karşılarına çıkan düşmanlarına karşı kendilerini savunmak için kullanırlar. Av stratejileri geliştirirken, kendileri de başkalarına av olmamak için mücadele ederler.

Sayı Saymayı Bilen Karıncalar

Küçük bir karınca, düşmanının gücünü nasıl anlayıp değerlendirebilir? İlginçtir ki bu, karıncanın matematik bilgisinin devreye girmesiyle gerçekleşir. Karıncalar, bilim adamlarının henüz anlamadığı bir metotla, ’kafa sayımı’ yaparlar. Eğer yuva arkadaşları düşmanlarından daha fazlaysa-mesela 3’e 1 gibi-daha şiddetle saldırıya geçerler. Eğer tersi söz konusuysa, hemen geri çekilirler. Ayrıca karşılarındaki düşman kuvvetlerini, büyüklük ve küçüklüklerine göre de inceleyerek farklı taktikler uygularlar.(10)

Soyun Devamı Uğruna Ölmek!

Karıncaların çiftleşmeleri adeta bir seremoni özelliği taşır. Çoğu karınca havada çiftleşir. Erkekler önceden gelerek, genç kraliçeyi beklerler. Bir dişi yere konar konmaz (çiftleşmeden önce dişi de kanatlıdır), 5-6 erkek karınca kraliçe etrafında yarışa başlar. Dişi yeteri kadar sperm aldığında, özel bir titreşimli sinyal gönderir. Bu sinyal sayesinde erkek, dişinin ayrılmaya hazır olduğunu anlar. Çiftleştikten bir süre sonra erkek karınca ölür.(11)

Bu yazımızda size, Allah’ın yaratma sanatının yalnızca birkaç santimlik bir canlı türü üzerindeki eserlerinden bazı örnekler verdik. ’Bazı örnekler’ demek en doğrusu, çünkü karıncalarla ilgili verilebilecek daha yüzlerce örnek vardır; ancak verdiğimiz sayılı örneklerin her biri, insanları derin bir tefekküre sevk etmek için yeterlidir. Şunu unutmamak gerekir ki, yeryüzünün her yerinden hayat fışkırmaktadır. Rahman olan Allah’ın küçücük karıncalarda meydana getirdiği son derece sistemli ve kapsamlı hayat, her milimetrekaredeki canlı türleri arasında da yaratılmıştır. Tek hücreliler, böcekler, vahşi hayvanlar, bitkiler, karıncalarda olduğu gibi kusursuz örneklerle yaratılmıştır. Tüm bu yaratılış harikaları, insanların günlük hayatın akışı içerisinde, akıllarına dahi getirmedikleri yahut da görüp geçtikleri mucizelerdir.

Bu çalışmayla, modern toplumun insanların gözlerine çektiği derin pusu dağıtmaya çalıştık. Amacımız, yalnızca maddî menfaatlerini düşünen, tüm hayatı boyunca para-ev-iş üçlüsünün dışında kalan bir konuya fazla kafa yormayan ve bu nedenle de ufku daralıp Allah’ı unutan insanlara, O’nun varlığının delillerini hatırlatmak, O’nu zaten anmakta olanlara ise yeni bir tefekkür malzemesi sunmaktır. Bu iki iş de son derece önemlidir. Allah (c.c.), yegane yol göstericimiz olan Kur’an’da, bunun önemini şöyle açıklamaktadır: ’Yeri de nasıl döşeyip yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda göz alıcı ve iç açıcı çiftten bitirdik. (Bunlar), içten Allah’a yönelen her kul için hikmetle bakan bir iç göz ve bir zikirdir.’(12)

Amacımız, bu yazıda anlatılanların da okuyanlar için ’Hikmetle bakan bir iç göz ve bir zikir...’ hükmüne geçmesidir. Bu nedenle okuyan kişiye düşen, bu konuyu okuduktan sonra buradaki mesajı bir kenara bırakıp yeniden ’Allah’ı unutmuş’ bir toplumun dertlerinin içinde boğulması değil, Allah’ın varlığının ve gücünün üzerinde düşünmesi ve hayatını da bu gerçeği uygun olarak düzenlemesidir. Çünkü Allah tüm yarattıklarını O’nu bilip tanımamız için yaratmıştır. Buna rağmen O’ndan yüz çevirenler ise, artık büyük bir cezayı hak etmiş olurlar.

’Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın.’ (Bakara, 2/32)

Dipnotlar:
1. Yahya, Harun, Karınca Mucizesi.
2. Âl-i İmran, 3/190-191.
3. Yahya, Harun, a.g.e.
4. en-Nahl, 16/68-69.
5. Yahya, Harun, a.g.e.
6. Bert Hölldobler - Edward O. Wilson, The Ants, Harvard University Press, 1990, s. 330-331.
7. en-Neml, 27/18.
8. A.g.e.
9. The Insects, Peter Farb and the Editors of Time-Life Books, s. 164.
10. A.g.e., s.71.
11. National Geographic, June 1984, s. 790-791.
12. Kâf, 50/7-8.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.