Özlenen Rehber Dergisi

57.Sayı

Kıyamet ve Ahiret

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 57. Sayı
HAŞR VE MAHŞER

Her canlı, doğar, büyür ve belli bir süre yaşadıktan sonra ölür. Misal vermek gerekirse; toprağa atılan bir tohum, bir süre sonra filizlenir, büyür, meyve verir, sonra kurur ve yeniden toprağa karışır. İnsan hayatı da doğumla başlar. İnsan kendisi için belirlenen süre kadar yaşadıktan sonra ölür.

Ölüm ve ölümden sonraki haşr, mahşer gibi ahiret ahvali Kur’ân-ı Kerim’de ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in pek çok hadis-i şerifelerinde zikredilmektedir. Kur’an’da: “Bütün insanların bir araya toplanacakları gün” (Hud suresi, 103) olarak nitelenen haşr için, “Sizi toplanma gününde bir araya getirdiği gün, işte o, kimin aldandığının ortaya çıkacağı gündür.” (Teğabün suresi, 9) “Onların hepsini bir gün toplarız...” (Yunus suresi, 28), “Sonra Sur’a bir daha üflenince, hemen ayağa kalkıp bekleşip dururlar.” (Zümer suresi, 68) “Sur’a üflenince, kabirlerinden Rab’lerine koşarak çıkarlar.” (Yasin suresi, 51) buyrulur.
Kıyamet günü Allah Teâlâ, yeryüzünü dilediği şekle sokacak ve mahşer yeri, Peygamberimizin tasvirine göre: ”Üzerinde hiçbir alamet (dağ, dere, bitki vb) bulunmayan, halis buğday unundan yapılmış yufka gibi beyaz ve parlak bir düzlük” olacak. (Buharî, Rikak 44)
İbnu Ebî Cemre: ’Bu ifadede, mevkıf sahasının, bu dünyadan çok daha büyük olduğuna da işaret vardır’ der. İbnu Hacer de: ’Bunda dünya arzının yok olup ortadan kalktığına, mevkıf arzının yeni olduğuna işaret vardır’ der ve selefin bu meseleyle ilgili olarak ’O gün ki arz başka bir arza, gökler de (başka göklere) tebdil olunacaktır...” (İbrahim suresi, 48) âyetinin tevilinde ihtilaf ettiklerini belirtir.

Buradaki tebdilin manası dünyanın zâtının ve sıfatlarının değişmesi midir, yoksa sadece sıfatlarının değişmesi midir?

İbnu Mes’ud’dan bu âyetle ilgili olarak: ’Arz öyle bir arza dönüşür ki, bu arz sanki gümüş gibi (saf ve tertemizdir), üzerinde haram kan dökülmemiş ve hiçbir günah işlenmemiştir.’ demiştir.

İmam Taberi bu hususla ilgili olarak, Hz. Enes’ten merfu olarak ’Allah arzımızı, üzerinde günahların işlenmediği gümüşten bir arza tebdil eder’ hadisini rivayet eder. Başka rivayetler de var. Hülasa, arzın kıyamet günü beyaz, temiz, günahsız bir arza çevrileceği manasını teyid eden (Rasûlullah (s.a.v.)’den) merfu rivayetler de mevcuttur.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hadislerinde insanların yalınayak, ilk yaratılışları gibi sünnetsiz, çıplak ve kusursuz olarak haşrolunacaklarını haber vermiştir.
Abdullah İbnu Mes’ud (r.a.) şöyle demiştir: ’Rasûlullah (a.s.) va’z etmek üzere aramızda doğruldu ve dedi ki:
‘Ey insanlar! Sizler (kıyamet günü) Allah’ın yanında yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak toplanacaksınız. (Sonra şu âyeti okudu:) “İlk yaratışa nasıl başladı isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iade edeceğiz...” (Enbiya suresi 104). Haberiniz olsun! Kıyamet günü mahlûkattan ilk giydirilecek İbrahim (a.s.)’dır. Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler getirilir ve sol tarafa alınırlar. Bunun üzerine ben: Ey Rabbim! Bunlar ashabımdır!, derim. Bana: ‘Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra neler yaptılar?’ denilir. Ben salih kul (İsa)’nın dediği gibi diyeceğim: “Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki sen beni (içlerinden) aldın, üstlerinde nigehban yalnız sen oldun. (Zaten) sen (her zaman) her şeye hakkıyla şahidsin. Eğer kendilerine azab edersen şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak galib ve yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan da hakikaten sensin sen” (Mâide suresi, 117-118).

Rasûlullah (a.s.) devamla dedi ki: Bunun üzerine bana: ‘Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, dinden yüz çevirmeye hiç ara vermediler!’ denilecek.’ (Bir rivayette şu ziyade var) Ben: Rahmetten uzak olsunlar, rahmetten uzak olsunlar! derim.” (Buhârî, Rikak 45; Müslim, Cennet 5; Nesâî, Cenaiz 118)

Haşr ve Çeşitleri

İmam Kurtubî, Haşr hakkında şu açıklamayı yapar: “Haşr, toplanma manasına gelir. Dört çeşit haşir vardır. Bunlardan ikisi dünyada, ikisi de ahirettedir.”

* Birinci haşr: Haşir suresinin ikinci âyetinde zikredilen haşirdir. (Mealen): ’O, ehl-i kitaptan küfür edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkarandır’ (Haşr suresi 2).

* İkinci haşr: Kıyamet alâmetleri zımnında zikri geçen haşirdir: Bir rivayette Aden’den çıkacak bir ateşin insanları mahşere (toplanma yeri) sevk edeceği belirtilir: Farklı şekillerde çıkacağı belirtilen bu ateşle ilgili rivayetlerin telifi zor görünmektedir.

İbnu Hacer şöyle bir telif teklif eder: ’Muhtemelen bu ateş önce Aden taraflarında çıkacak. Sonra arzın her tarafına sirayet edecek. Hadiste geçen ’İnsanları doğudan batıya haşredecek’ ifadesi, haşrin hususi kalmayıp, her tarafta umumileşeceğini beyan kastını güder. Belki önce şark ahalisi haşredilecek, ama sonradan garb ahalisinin haşri de olacaktır. Nitekim bütün fitneler doğudan başlar.”

* Üçüncü haşr: Ölülerin kabirlerinden haşridir. Bu yeniden dirilmeden (ba’s) sonra, Mevkıf denen hesap meydanında toplanmasıdır. Bu haşr şu âyette bahsedilen haşrdır. (Mealen): ’...Onları da mahşerde toplamışızdır da içlerinden hiçbirini bırakmamışızdır.’ (Kehf suresi, 47)

* Dördüncü haşr; İnsanların cennet veya cehennemde toplanmasıdır.

İbnu Hacer, bunlardan birinciye haşr denemeyeceğini, şer’an mutlak olarak haşr denince, kıyamet günü bütün mevcudatın toplanmasının kastedildiğini, halbuki birinci haşr olarak zikredilen hadisenin benzerlerinin tarihte sıkça vukua geldiğini, hiçbirine haşr denmediğini belirtir ve İbnu’z-Zübeyr’in halife olunca, Emevîlerin Medine’den Şam’a sürdüğünü ifade eder.

Hadiste kıyamet günü ilk elbise giyecek zatın İbrahim (a.s.) olduğu belirtilir. Başka rivayetlerde, İbrahim (a.s)’ı Rasûlullah’ın takip edeceği belirtilmiştir. Hz. İbrahim’e tanınan bu öncelik, onun ateşe atılmış olması veya seravil (şalvar) ile ilk tesettürü onun vaz’ etmiş olmasıyla izah edilmiştir. Şarihler onun bu meselede efdaliyetinin, her yönden Rasûlullah’a efdaliyet ihraz edeceği manasına gelmediğini belirtirler.

Rasûlullah’tan sonra irtidat edenlerle ilgili muhtelif açıklamalar yapılmıştır.

1) Bunlar münafık ve mürtedlerdir. Abdest uzuvlarında ve alınlarında beyazlıkla diriltilirler. Efendimiz (a.s.) bunlara bu alâmetleri sebebiyle nida eder. Ancak: ’Bunlar vaadine mazhar olanlardan değiller!’ denilir. Bunlar senden sonra dini değiştirdiler. Yani izhar ettikleri İslâm üzere ölmediler.”

2) Bunlardan murad, “Efendimiz (a.s.) zamanında Müslüman olarak yaşayıp sonradan irtidat edenlerdir’ denmiştir. Rasûlullah (a.s.) bunlara da, -üzerlerinde abdest nuru olmasa da- sağlığında onları Müslüman bildiği için nida eder. Ancak ’Bunlar irtidat ettiler!’ denilir.

3) Bunlar, tevhid üzerine ölen büyük günah sahipleri ve kişiyi dinden çıkarmayan bid’alara düşen ehl-i bid’adır’ denmiştir. Bunların alınlarında ve abdest uzuvlarında nur olması da mümkündür. Bunlar, Rasûlullah zamanında veya ondan sonra da yaşamış olabilirler. Bunları hususi alâmetleriyle tanımış olacaktır.

İbnu Abdilberr der ki: ’Dinde bid’at çıkaranların hepsi havuz’dan kovulacaktır; Haricîler, Rafizîler ve diğer ehl-i heva.” Devamla ’Zalimlerin, haksızlıkta ileri gidenlerin, hakkı gizleyenlerin ve kebair işleyerek asi olanların’ da bu hükme girdiklerini, bu sayılanların hepsinin, sadedinde olduğumuz hadiste haber verilen azaba maruz kalacaklarından korkulduğunu belirtir.

4- Hadiste, salih kul olarak işaret edilen zat, Hz. İsa (a.s.)’dır. Çünkü salih kul’a nisbet edilerek söylenen söz âyet-i kerimedir ve Kur’an, onu Hz. İsa’nın bir yakarışı olarak sunmaktadır. Böylece Efendimiz (a.s.), ümmetinden günahkâr bir zümreyi, Hz. İsa’nın merhametkârâne ve şefkatkârâne olan üslubuyla Allah’a havale etmekte, Hz. Nuh’un helak ve ceza talep eden üslubuna (Nuh suresi, 26) yer vermemektedir. (Kütüb-i Sitte Tercümesi, 14/162-163)

Hesap İçin İnsanlar Mahşer Yerine Nasıl Toplanır?

Yine hadis-i şeriflerde insanların o gün yaya, binitli ve yüzünün üstene sürünenler olmak üzere üç grup olarak haşrolunacakları, bazılarının develere binecekleri ve bazılarını da bir ateşin kovalayacağı haber verilmektedir.
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki: ’Kıyamet günü insanlar üç sınıf olarak haşrolunurlar: I- Yayalar sınıfı, II- Binekliler sınıfı, III- Yüzü üstü sürünenler sınıfı.” Efendimiz (a.s.)’a soruldu: ’Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar yüzleri üzerine nasıl yürürler?’ Şu cevabı verdiler: ’Onları ayakları üzerine yürüten Zat-ı Zülcelal, yüzleri üzerine yürütmeye de kadirdir. Ancak bilesiniz, bu yüzleri üstü yürüyenler, önlerine çıkan her engele, her dikene karşı kendilerini yüzleriyle korumaya çalışırlar.” (Tirmizî, Tefsir, 3141)

Kıyamet günü, ebedî menzillerine gitmek üzere, herkes amel ve imanlarının derecesine göre farklı süratte yol alacaklardır. Peygamber (a.s.) Efendimiz bunları üç grupta ifade buyurmuştur: Yayalar, binekliler, yüzü üzeri sürünenler. İlk iki sınıf ehl-i imandır, üçüncüsü ise kâfirlerdir.

Ehl-i iman da iki grupta ele alınmıştır:

I- Yayalar: Bunlar gidişte meşakkat çekecekler, ama sürünenlerinkinden çok hafif. Bazı âlimler, önce yayaların zikredilmiş olmasını, ehl-i imandan yayan yürüyecek olanların çoğunluğu teşkil etmeleriyle izah etmiştir.

II- En şerefli sınıf binekli olanlardır. Bunların da, dünyada bile bineklerin sürat ve konforca çeşitlilikleri göz önüne alınınca, kendi aralarında farklılıklar arz edeceği anlaşılır.
Yüz üstü sürünecek olanlarla ilgili şu âyeti de hatırlatabiliriz: ’Biz onları kıyamet günü körler, dilsizler, sağırlar olarak yüzükoyun haşredeceğiz. Onların varacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça biz onun alevini artırırız’ (İsra suresi 97).

Kâdi Iyaz bu hususla ilgili olarak: ’Yüzleriyle korunurlar’ ifadesi, onların ne kadar alçaltılıp hakir kılınacaklarını beyan eder. Allah (c.c.) eza veren şeylere karşı, onları, ellerine ve ayaklarına bedel yüzleriyle korunmaya mecbur kılacaktır. Hedefe gidişi ayağa bedel yüzleriyle yaptırması da, onların dünyada iken yüzlerini yaratıp şekillendiren Zât için secdeye koymamalarından dolayıdır.” demiştir.

Hesabın Beklendiği Zorlu Anlar

Peygamberimiz (s.a.v.), insanların mahşer yerindeki bekleyişinde güneşin yaklaştırılacağını ve insanların dünyadaki amellerinin durumlarına göre farklı derecelerde terleyeceklerini ifade buyurmuşlardır.
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (a.s.) buyurdular ki: ’İnsanlar kıyamet günü öylesine ter akıtırlar ki, bu terler yerin içinde yetmiş zira’lık derinliğe kadar iner ve bu ter (yer üstünde de birikerek insanları konuşamaz hale getirmek üzere ağızlarına) gem vurur ve kulaklarına kadar ulaşır.” (Buhârî, Rikâk 47; Müslim, Cennet 61)

Kıyamet günü, hesap verme esnasındaki ahvalle ilgili olarak muhtelif hadisler gelmiştir. Bunların bir kısmı ter hadisesi ile ilgilidir. Sadedinde olduğumuz hadis, insanların, hesap vermenin sıkıntısıyla yerin dibine yetmiş arşın inecek ve yerin üstünde de kulaklara kadar yükselip insanları konuşamaz hale getirecek bir derya teşkil edecek kadar çok terleyeceklerini ifade etmektedir.
İbnu Hacer, bu terleme hadisesini, bir başka hadisin yardımıyla daha bir tavzih eder. Hadis-i şerif şudur: ’Kıyamet günü güneş arza (bir mil kadar) yaklaşır.

İnsanlar terlerler. Kimi vardır, teri ökçesine kadar yükselir, kimi vardır ayağının yarısına kadar yükselir; dizine kadar yükselenler, uyluğuna kadar yükselenler, böğrüne kadar yükselenler, omzuna kadar ve hatta ağzına kadar -ve eliyle işaret eder- yükselenler vardır. Ağzına kadar yükselen ter, sahibine gem vurmuş olur. Bazılarını ter tamamen bürür -ve bunu söylerken elini başının üzerine vurur.-’ Bazı rivayetlere göre hesap gününün sıkıntısı o kadar şiddetlidir ki, insanlar: ’Ey Rabbimiz, cehenneme giderek de olsa bizi bundan kurtar!’ diye talepte bulunurlar. Müslim’in bir rivayetinde tere batmanın, kişinin ameliyle mütenasip olacağı belirtilmiştir.

Bir başka hadiste bu bekleme müddetinin kırk yıl olacağı; bir diğerinde bir günün yarısının, dünya zamanına göre elli bin yıl olacağı, ancak mü’mine bu günün, güneşin batma anı gibi hafif geleceği belirtilmiştir.

Beyhakî’nin bir hadisinde bu sıkıntılı hâlin kâfirlere mahsus olduğu tasrih edilmiştir.” O günün sıkıntısı kâfire çok şiddetlenir. Öyle ki ter onu gemler!’ Denildi ki: ’Ey Allah’ın Rasûlü, mü’minler nerede olurlar?’ Buyurdular ki: ’Onlar altın kürsüler üzerindedirler, onlara bulutlar gölge yapar.”

Bazı rivayetlerde de ’amelleri gölge yapar’, bazı rivayetlerde de ’güneşin, insanların başlarına iki yay boyu yaklaşacağı’ ifade edilmiş ise de, (imanda kemal sahibi) mü’minlere bu hararetin zarar vermeyeceği belirtilmiştir.

Sermayesi tükenen adama yardım edin!

Hülasa hesap günü uzun bir müddettir, sıkıntısı azimdir. Ancak mü’minler, amellerine göre o günün sıkıntısını az veya çok az bir derecede atlatacaklardır. Akl-i selim sahibi mü’mine düşen vazife, o günün dehşetinden ve sıkıntısından ibret alarak tefekküre yönelmesi, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine vermiş olduğu ömür sermayesini Salih amellerle, ibadet ve taatla geçirmeye gayret etmesidir. Bu hususta Cüneyd-i Bağdadi hazretlerine nispet edilen bir kıssa şöyledir: ”Yaz sıcağı olanca şiddetiyle etrafı kavuruyor, adam, sokak sokak dolaşarak buz satıyor ve bir yandan da bağırıyordu:

- Sermayesi tükenen adama yardım edin!

Oradan geçmekte olan Cüneyd-i Bağdadi hazretleri bu sözü duyduğunda olduğu yerde kalakaldı. Yavaş yavaş benzi sarardı ve yıkıldı.

Etrafına insanlar toplandı. O, bir müddet sonra kendine geldi:

- Ne oldu? Dediler.

- Eriyip tükenen buz değil, ömürdür, buyurdu.
Sermayesi tükendiği için gayrete gelen insan, ömür sermayesinin her an erimesi karşısında ise çareler aramaya mecburdur.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.