Özlenen Rehber Dergisi

80.Sayı

Hac'daki İçtimai Boyut ve Efendimiz (s.a.v.)'in Haccı

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 80. Sayı
Hac sözlükte; "Yönelmek, ziyaret et¬mek, kastetmek" anlamlarına gel¬mektedir. Istılahta ise; "Belirli zaman içerisinde Ara¬fat’ta vakfe yapmak, Kâbe’yi ve etrafındaki yerleri usulüne göre ziyaret etmek ve bura¬larda yapılması gereken diğer görevleri yeri¬ne getirmek" demektir. Hac hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Farz oluşu Kur’ân-ı Kerim’de: ’Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.’ (Âl-i İmran sûresi, 3/97) âyeti, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin, "İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahâdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe’yi haccetmek, Ramazan orucu tutmak" (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22) hadis-i şerifi ve icma ile sabittir.
1-) Hacdaki İçtimai Boyut:
Hac İslâm’ın beş farzından biridir ve ibadetler içerisinde en son farz kılınanıdır. Bu ibadetle, İslâm gönderilişindeki nihaî gayesini temsil ve ikmal eylemiştir. Her yıl Ramazan-ı şerif ayında tuttuğu oruçla nefsini kötü arzulardan kurtulan, malı ve servetindeki fakirlerin var olan haklarını verdiği zekâtla, fedakârlık duyguları gelişen, her gün kıldığı beş vakit namazla ruhen arınıp yükselen mümin, ancak bu durumları kazandıktan sonra Allah’a lâyık bir kul olabileceği için hac ile de kendisini Allah’a arz ve takdim etmek imkânına kavuşur. İslâm’ın beş esasından biri olan hac hem mal, hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Hac yapmasına mani bir hali bulunmayan, maddi durumu hacca gitmeye müsait, sağlığı iyi olan büluğ çağına erişmiş (Bu şart Hanefi mezhebi için geçerlidir) akıllı her kadın ve erkek müslümanın ömründe bir defa yapması gereken bir farzdır.
İnancın pratiğe yansımaları olan ibadetler hem bireyi hem de toplumu dünya ve ahiret huzuruna taşır. Hac, mali ve bedeni, maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi, ferdi ve içtimai boyutları olan bir ibadet olarak, yapıldığı mekânlar itibariyle de bir taraftan geçmişe yapılan ibretli bir yolculuk ve aynı zamanda da geleceğe yapılacak yolculuk için çizilecek hikmetli bir yol haritasıdır.
Haccın kendine özgü pek çok hikmetleri, ahlâkî, sosyal, ekonomik ve psikolojik yararları vardır. Hac kula en belirgin bir şekilde Rabbi karşısında aczini ortaya koyma, kulluğunu ifade etme ve O’nun bahsettiği nimetlere şükretme imkânı vermektedir. Zira Müslüman, hac ibadetini ifa ederken mal, mülk, makam ve mevki gibi dünyevi unsurlardan sıyrılarak Allah’a yönelmektedir, yönelmelidir. Mümin, Sahibine karşı teslimiyet ve bağlılığını ifade edip, kul olmanın zevkini tatmaktadır.
Hac Müslümanların karşılıklı olarak sevgi bilgi görgü tecrübe ve kültürel alanlarda alış veriş yapma birbirlerinden yararlanma olanakları sağlayan ve eğitim boyutu olan bir ibadettir. Hac sayesinde Müslümanlar arasında güzel etkileşimler meydana gelir. Müminler birbirlerinden güzel hasletler alırlar. Fikirlerinde ideal ve düşüncelerinde müspet anlamda önemli değişmeler olur. Hac İnsanları birbirinden uzaklaştıran, aralarına kin nefret ve düşmanlık duygularını sokan ve aynı zamanda dinin asla tasvip etmediği ırkçılık gibi olumsuz düşüncelerin törpülenmesini ’Müminler ancak kardeştirler’ (Hucurât sûresi, 49/10) hakikati ışığında kardeş olduklarının (Tirmizî, Birr 18) şuurunu kazanmalarını sağlar.
Hacda dünyanın dört bir tarafından gelen, renkleri, dilleri, kültürleri farklı, fakat hedef ve gayeleri aynı binlerce müslümanın birbirleriyle kaynaşması sağlanmış olur. Bu durum Müslümanların birbiriyle irtibat kurmalarına, birbirlerinin dertlerinden haberdar olmalarına ve hatta ticari bağlantılar kurmalarına imkân sağlar.Hac mevsiminde kutsal mekânları dolduran milyonlarca müslümanı gördüklerinde yalnız olmadıklarını hatırlar ve kardeşlik duygularını canlandırırlar.
Hac yapan Müslümanlar izdihama sıcağa kalabalığa ve ihram esnasındaki yasaklara riayet ederek sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme yetisini kazanır büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme gibi ahlaki özelliklerini geliştirirler. Hac, Müslümanlarda ömür boyu silinmeyecek derin hatıralar bırakır. Bu hatıralar müminin hacdan sonraki yaşamında istikametini kaybetmemesine hizmet eder. Hac, müminin hayatında adeta bir dönüm noktası oluşturur. Arafat gibi mahşerin örneğini oluşturan bir yerde Allah’a el açıp yalvaran ve günahlarından sıyrılan bir Müslüman (Nesâî, Menâsik 6; İbnu Mâce, Menâsik 3) bir daha kolay kolay eski işlediği günahlara dönmek istemez. Bu yönüyle hac, bir arındırma ve iyileştirmedir.
Hac, kişinin kendi kötülüğünü isteyen nefsine (Yusuf sûresi, 12/53) şeytana (Nahl sûresi, 16/63, Bakara 2/168–169) ve şehvetine karşı başlattığı bir cihattır. Hac bütün bunların yanında kişiye ölümü dirilişi ve mahşeri hatırlatır. Hacda adeta ölüm ve ölüm ötesi hayatın bir provası gerçekleşir. Statüleri ve dünyadaki makamları ne olursa olsun bütün Müslümanlar aynı kıyafetler içinde kardeşliklerini ve Allah’ın huzurunda eşit olduklarını haykırırlar tüm cihana.
Hac, sadece ibadet maksadı ile kişinin normal şartlarda kendisine helal ve mubah olan bazı hal ve hareketleri giydiği ihram ile birlikte nefsine yasak etmesini ihtiva eder ki bu olay hakikatte çok büyük bir nefis terbiyesidir. Belki burada en önemli unsur ise hac esnasında kazanılan bu tecrübe ve deneyimlerin hac sonrası da kişinin hayatında devam etmesi gerektiği olmalıdır. Kişi sadece Müslümanlara veya insanlara değil canlı cansız bütün her şeye karşı gönlünde sevgi beslemeli hiç kimseye ve hiçbir şeye zarar vermemelidir. Çevresine karşı son derece duyarlı ve ilişkilerinde de son derece dikkatli ve titiz olmaya özen göstermelidir. Bunların yanında hac kişiye öfkelenmemeyi, kimseyi incitmemeyi güler yüzlü ve ahlaklı olmayı, toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu bencilliği uyarıcı her şeyden sıyrılmayı, hâsılı kul olmayı öğretir.
Hac insana toplumsal şuur ve birliktelik ruhunu aşılar. ’Ben’leri ’biz’e çevirir. Onları bir noktada toplayıp aynı istikamete yönlendirir. İbadetlerden tat almayı ’Duyufu’r-Rahman’ olarak Hakk’ın evinde O’na yakın olmanın lezzet ve izzetini duyurur. Hâsılı hac, hakikati üzere onu îfâ edebilen bahtiyarı, Efendimiz (s.a.v.)’in lisanîyle ’Sen O’nu göremesen de O seni görür’ (Buharî, İman 38) dediği ihsan makamına erdirir, o ulvi dereceye yükseltir.
Hac Allah’a karşı tövbe niyaz ve yakarışların arttığı kişinin annesinden doğduğu günkü gibi tertemiz olduğu ve Hak tarafından günah kirlerinden temizlenip (Buharî, Hac 4) güzel bir kokuya sahip oldukları kutlu zaman dilimidir. Hac hakikati bilmek, tanımak, anlamak kavramaktır. ’Hac Arafat’tır.’ (İbnu Mûce, Menasik 57) Arif olan anlar, idrak eden arif olur. Onun için Hac arif olma, marifeti yakalama, önce kendini bilme, kendini bulma ve ardından ötelere, ötelerin ötesine erme yeridir, zamanıdır.
2-) Efendimiz (s.a.v.)’in Haccı
Hadis kitaplarında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yaptığı hac ibadeti ile ilgili olarak şu haberler yer almaktadır.
Sahabeden Cabir İbn Abdullah (r.a.) bir soru üzerine Peygamberimizin Veda Haccı’nı şöyle anlatmıştır.
’Rasûlullah (s.a.v.) dokuz yıl Medine’de kaldı, hac yapmadı. Hicretin onuncu yılının Zilkade ayında hac yapacağını müslümanlara duyurdu. Hac yapmak isteyenler Medine’de toplandı. Peygamberimiz 26 Zilkade 10/22 Şubat 632 Cumartesi günü öğle namazını Medine’de kıldıktan sonra kızı Fâtıma (r.anhâ), hanımları ve müslümanlarla birlikte Medine’den hareket etti. Yanına kurbanlık yüz deve aldı. Zülhuleyfe’ye geldi, ikindi namazını burada iki rekât olarak kıldı, geceyi burada geçirdi. Ertesi günü burada umre ve hac için niyet etti, telbiye getirip ihrama girdi. Mekke’ye kurbanlık develer götürdü. Yolculuğunu Kavsa adlı devesi ile yaptı. Yolculuk boyunca telbiye ve tekbir getirdi. Sekiz günlük yolculuktan sonra 4 Zilhicce Pazar günü kuşluk vakti Mekke’ye ulaştı. Kâbe’yi tavaf edip iki rekât tavaf namazı kıldı. Birinci rekâtta Fatiha’dan sonra Kafirun sûresini ikinci rekâtta ihlâs suresini okudu. Sonra Kâbe’yi istilam edip Safa tepesine çıktı ’inne’s-safa ve’l-mervete’ ayetini okudu, tekbir ve tehlil getirdi. Safa ile Merve arasında say etti, kendisi ihramdan çıkmadı. Ashab-ı Kiram’dan temettü haccı yapanların ihramdan çıkmalarınım emretti. Ashabın kimi ifrat, kimi temettu, kimi de kıran haccına niyet etmişti. (Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI/76-91-97)
Hac sûresince Mekke’nin muhassab bölgesinin Ebtah denilen mevkiinde kendisi için kurulan çadırda konakladı, perşembe gününe kadar burada kaldı. Sekiz zilhicce perşembe (Tevriye) günü Mina’ya hareket etti. Öğle ikindi akşam ve yatsı namazlarını Mina’da kıldı. Geceyi burada geçirdi. Dokuz zilhicce Cuma sabahı namazı kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar Mina’da kaldı. Sonra Müzdelife’den geçerek Arafat’a gitti. Nemire mevkiinde kendisi için bir çadır kurdurdu. Arefe günü zeval vaktinden sonra çadırından çıkıp Kavsa adlı devesine binerek Arafat vadisinin ortasında ki Urene vadisine geldi. Burada meşhur Veda hutbesini okudu. Bir ezan ve iki kamet ile öğle ve ikindi namazlarını birlikte kıldırdı. Sonra Arafat’a gitti. Akşama kadar dua ile meşgul oldu. Güneş battıktan sonra Arafat’tan ayrılıp Müzdelife’ye geldi. Yatsı vaktinde akşam namazı ile yatsı namazını birleştirerek akşamı üç yatsıyı iki rekât olarak kıldırdı. Geceyi Müzdelife’de geçirdi. On zilhicce cumartesi (Bayramın birinci günü) sabah namazını Müzdelife’de kıldı. Sonra cemerata gitti. Cemre-i Akabe’ye yedi adet küçük taş attı. Sonra Mina’ya döndü. Mina’da deve üstünde bir konuşma yaptı. Kurbanlık olarak hazırladığı yüz deveden atmış üçünü ömrünün her yılı için bir deve hesabıyla bizzat kendisi kurban olarak kesti. Diğer develeri de damadı Hz. Ali (k.v.) kesti. Kurban etinden bir parça yedi, geri kalanını müslümanlara dağıttı. Daha sonra tıraş olup ihramdan çıktı. Aynı gün Kâbe’ye gidip farz olan tavafı yaptı ve öğle namazını Kâbe’de kıldı. Tekrar Mina’ya döndü Bayram günlerini Mina’da geçirdi. Bayramın ikinci üçüncü ve dördüncü (Zilhicce 11–12–13) günleri cemrelere taş atma görevini yaptı. Bayramın ikinci günü Mina’da üçüncü konuşmasını yaptı. Bayramın dördüncü günü 13 Zilhicce Pazartesi Mina’dan muhassab vadisindeki Ebtah mevkiindeki çadırına geldi ve burada geceledi. Ertesi günü Mekke’ye geldi. Veda tavafını yaptıktan sonra Medine’ye gitmek üzere hareket etti. 29 Zilhicce 10/26 Mart 632 tarihinde Medine’ye geldi. (Ebû Dâvûd, Menâsik 57–67; İbn Mâce, Menâsik 84)
Peygamberimiz kendisi ile birlikte hac yapan ve sayıları yüz bini aşan ashabıyla vedalaştığı için bu haccı; ’Haccetü’l-veda’, Hac menasikinin nasıl yapılacağını ashabına öğrettiği için ’Haccetü’l-İslâm’ ve ’Haccetü’l-Kemal ve’t-Temam’ diye anılır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu hacdan seksen ya da seksen bir gün sonra vefat etmiştir.
Peygamberimizin yaptığı haccın ifrat, kıran veya temettu olduğuna dair rivayetler vardır. (Ebû Dâvûd, Menâsik 23; Tirmizî, Hac 10)
Sonuç olarak şunlar söylenebilir ki sorumlu tutulduğumuz ibadetler belirli şekil ve sembollerle yerine getirilmektedir. Bu sembollerin belki de en yoğun ve fazla olduğu ibadet hac ibadeti olsa gerek. Kul, ibadetleri Allah ve Rasûlünün sunduğu program dâhilinde kendisine bir yük olarak telakki ederek değil aksine zevk alarak yerine getirir. Bu esnada aklına gelebilecek pek çok sorunun cevabı şudur:
’Andolsun ki Allah’a ve ahiret gününe inanalar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Rasûlünde güzel örnekler vardır.’ (Ahzab sûresi, 33/21)
’Beni namaz kılarken nasıl görmüşseniz, siz de öylece kılınız.’ (Buharî, Edeb 27)
’Haccın yapılışına ilişkin uygulama fiil ve davranışları benden alın.’ (Nesâi, Menasik 220)
Allah’u Teâlâ ümmet-i Muhammed’e mebrur Haclar nasip eylesin. İstikamet üzere yaşamak duasıyla…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.