Özlenen Rehber Dergisi

161.Sayı

Sinelerdeki Yara 'Arakan'

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 161. Sayı
ARAKAN’DA MÜSLÜMAN OLMAK
Köyün yakılıp yıkılır, sürülür, doğduğun büyüdüğün yerlerden kovulursun, ses çıkaramazsın.
İşkence ve tecavüze uğrar yıkılırsın, derdini kimselere anlatamazsın.
Sana uzanacak bir çift el beklersin umutla…
Bazen de yardım diye bir tas pirinç gelir sadece.
Hayallerine ulaşamazsın, çünkü insan onur ve haysiyetin elinden alınır.
Adına modern dünyanın kamp (!) dediği hayvan barınaklarında ’özel’in olmadan yaşamaya çalışırsın.
Arakan’da bebekler acıyla doğar, ıstırap ve ümitsizlikle büyür, kimliksiz bir şekilde ölür.


SİNELERDEKİ YARA ’ARAKAN’

(Meselenin en başında şu hakikati izhar etmek elzemdir: Tarihi referanslar bağlamında bugünü değerlendirirken, ülkenin adının Burma olarak zikredilmesi daha doğru olacaktır. Öyle ki, Myanmar adının da, ülkede süre giden cunta rejiminin kendini meşrulaştırma girişimleri bağlamındaki politikaların ürünü olduğunu hatırda tutmakta fayda var. Biz de makalemizde genel manada Burma ismini kullanacağız. Lakin bazı detayların izahı sadedinde Myanmar adını da anmak zorunda kalacağımızı şimdiden belirtiriz.)

Genel Durum
Burma, Myanmar ya da Arakan… Hangi ismiyle hitap edilirse edilsin, bu bölgede yaşayan Müslüman halk, her dönem çeşitli gruplar tarafından işkencelere, katliamlara, soykırım çabalarına maruz kalmış bir halktır.
50 milyon nüfusu bulunan Burma’nın yüzde 15’ini Müslümanlar oluşturmaktadır. Geri kalan nüfusun büyük bir çoğunluğu Budistlerden oluşuyor. Müslümanların büyük çoğunluğu, ülkenin Arakan adlı bölgesinde yaşıyor. Resmi adıyla Myanmar Birliği Cumhuriyeti ve ayrıca Burma ya da Birmanya adıyla da bilinen ülke Güneydoğu Asya’da, Andaman Denizi ve Bengal Körfezi kıyısında yer alıyor. Burma’da 7 eyalet bulunuyor. Ülkenin kuzeybatı sınırında yer alan Arakan bu eyaletlerden birisi. Burma’nın komşu olduğu ülkeler ise; Tayland, Laos, Çin, Hindistan ve Bangladeş.

Arakan Nasıl Müslüman Oldu?
İslam’ın ülkeye girişi ilk kez Hicrî birinci asırda Müslüman tacirler aracılığıyla oldu. Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) sahabelerinden Vakkâs b. Mâlik (r.a.) ve bir grup arkadaşı bu ülkeye ilk ayak basan Müslüman tacirlerdir. Daha sonra Müslümanların bu ülke ile ticaretleri artmıştır. Hicrî ikinci asırda Müslüman tacirlere ait bir gemi Arakan’a yakın Bengal Körfez’inde batmış ve gemideki onlarca Müslüman karaya çıktıktan sonra bir daha ülkelerine dönmemişlerdir. Arakan’a yerleşen bu Müslümanlar, İslam’ın bu bölgede yayılmasında büyük emek göstermişlerdir.

Müslümanların Durumu
Arakanlılar geçmişte 50 bin kilometre karelik bir toprak parçasında yaşıyorlardı ve bu bölgeye Arakan deniyordu. Fakat şu an Arakan halkı 10 bin kilometre karelik bir bölgede yaşıyor. Arakanlı Müslümanların nüfusları da 10 milyonlardan 2 milyona düştü. 1948 yılından beri Budist Myanmar devletinin işgali altında bulunan Arakan’daki Müslümanlar, büyük baskı ve kısıtlamalar içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmakta.

Tarihte Arakan
Bugün petrol ve doğalgaz açısından Güneydoğu Asya’nın en zengin topraklarına sahip olan Arakan, tam 350 yıl İslam’la yönetildi. 1700’lü yıllardan itibaren Budist Burma Sultanlığı’nın saldırılarına uğramaya başlayan Arakan İslam Devleti, Müslüman Halkın gösterdiği büyük direnişe rağmen 1784 yılında yıkıldı. İslam Devletinin yıkıldığına şahit olan Arakanlı kadınların günlerce gözyaşı döktükleri rivayet ediliyor. Burma Sultanlığı, Arakan İslam Devleti’ni yıksa da bölgeye tam olarak hâkim olamadı. 19. Yüzyılda Arakan’ı işgal eden yeni sömürgeci güç İngiltere’ydi. Arakan’ı iliklerine kadar sömüren ve Arakanlı Müslümanları maden ocaklarında zorla köle olarak çalıştıran İngiltere, bölgeden ayrılırken Arakan’ı Burma Sultanlığı’na bıraktı. İngiltere, Ortadoğu’da oynadığı oyunun aynısını bu sefer Asya’da oynuyor, burada da cetvellerle sınırlar çizerek ardında kalan sorunlar yumağıyla bölgeyi siyasi olarak değil fakat askeri olarak terk ediyordu.
Aslında dünya genelinde olduğu gibi Arakan’da yaşanan bu acı ve zulmün arkasında da bütün varlığını İslam düşmanlığı üzerine kurmuş olup bunu açıkça söyleyemeyen ama her eylemi ile izhar eden İngiltere vardır. İngiltere 1900’lü yılların başında bütün Hindistan’da olduğu gibi bu bölgede de sömürge faaliyetleri yapmış, yerel halkı birbirine düşürecek ve kendisi oradan ayrılsa dahi ona olan ihtiyacın hiç bitmeyeceği bir sistem dayatmıştır. Vaktiyle çıkarlarına ters düşen yerel halka karşı Arakanlı Müslümanları gerilla savaşçısı olarak kullanan İngilizler Müslümanları günü geldiğinde Budistlerin zulmüne terk etmiştir.

Arakanlıların Çile Dolu Günleri
Myanmar geçmişte Burma Sultanlığı olarak biliniyordu. Fakat Burma Sultanlığını deviren askeri yönetim, ülkenin adını Myanmar olarak değiştirdi. Myanmar’ın nüfusu şu an 51 milyon civarında ve Myanmar halkının yüzde 80′i Budizm’e inanıyor. Arakan halkı, İslam Devleti’nin yıkılmasının ardından Budistler tarafından sürekli olarak din değiştirmeye zorlandı. Fakat Arakanlı Müslümanlar her ne pahasına olursa olsun dinlerini terk etmediler. Bunun üzerine Burmalı Budistler, askerlerden aldıkları destekle Arakanlı Müslümanlara yönelik büyük bir katliama giriştiler. 28 Mart 1942 yılında ilk olarak Minbya şehrine bağlı Çanbilli Köyü’nde başlayan, daha sonra da bütün Arakan’a yayılan bu katliamda en az 150 bin Arakanlı Müslüman’ın öldüğü tahmin ediliyor. Bu tarihi katliam esnasında yüz binlerce Arakanlı vatanını terk ederek komşu ülkelere sığındı.

Ne Win Arakanlılara Savaş Açtı
Toprakları işgal edilen Arakanlı Müslümanlara yönelik ikinci saldırı dalgası 1962 yılında askeri darbe ile yönetimi ele geçiren Komünist General Ne Win tarafından başlatıldı. Yüzlerce İslam âlimini kurşuna dizdiren Ne Win, Arakan’daki bütün camilerin kapısına kilit vurdurdu ve camiler birer eğlence mekânına dönüştürüldü. Ne Win’in imza attığı en büyük zulüm ise Arakanlı kadınlara yapılanlardı. Arakanlı kadınlar, askerler tarafından toplama kamplarına götürüldüler. Bu kadınların birçoğu toplama kamplarında tecavüze uğradı ve tecavüz sonucu hamile kalan kadınlar zorla Budist erkeklerle evlendirildi. Bu dönemde yine hacca gitmek, kurban kesmek, toplu olarak namaz kılmak ve diğer ibadetler yasaklandı. İnsan hakları kuruluşları tarafından açıklanan resmi rakamlara göre Arakan’da 1962 ile 1984 yılları arasında 200 bin Müslüman öldürüldü. 1 milyona yakın Arakanlı da komşu ülkelere, özellikle de Bangladeş’e kaçtı.

İNSANLIK DIŞI UYGULAMALAR
Arakan’daki Müslümanlar bugün de Myanmar askeri diktatörlüğü tarafından dayatılan inanılmaz uygulamalarla karşı karşıyalar. Mesela evlenmeyi veya çocuk sahibi olmayı düşünüyorsanız, mutlaka devletten izin almak zorundasınız. Bu nedenle evlilik yaşı gelen Arakanlı gençlerin birçoğu ülkelerinden kaçarak başka bir ülkede evleniyorlar. Arakanlı Müslümanlara getirilen bir başka yasak da seyahat yasağı. Ülke içinde bir yerden başka bir yere gitmek istiyorsanız veya evinize bir misafir gelecekse bu durumu mutlaka devlete bildirmeniz gerekiyor. İnsanı hayrete düşüren bir başka yasak da eğitim alanında. Arakanlı çocuklar sadece ilkokul eğitimi alabiliyorlar. Arakanlı bir çocuk lise veya üniversite okumak istiyorsa mutlaka din değiştirip Budist olmak zorunda. Arakan’da şu an, ezan okumak veya çocuklara Kur’an dersi vermek ölüm sebebi olarak yetiyor. Mymer’deki bütün bölgelere 24 saat elektrik verilirken, Arakanlılara günde sadece 4 saat elektrik veriliyor. Yine Arakanlı Müslümanların internet gibi iletişim araçlarını kullanmaları da askeri yönetim tarafından yasaklanmış durumda.
Arakan’da tutuklanan bir Müslüman’ın akıbetinden herhangi bir akrabasının haber alması mümkün değildir. Günümüzde Arakanlı Müslümanları koruyan hiç bir kuvvet yoktur. Maruz kaldıkları onca zulüm, tecavüz ve evlerinden çıkarılmaya karşı hiç bir koruyucuları bulunmamaktadır. Buna rağmen Burma hükümeti tarafından, rahiplerin öncülük ettiği bu katliamı meşrulaştıran birçok kanun tasarısı devamlı olarak kabul edilip yürütmeye konmaktadır. Hükümet destekli bu sistematik soykırım faaliyeti günden güne hıncını ve hırsını arttırarak devam etmektedir.
Kendi bölgesinde hâkimiyet kurmaya çalışan Myanmar hükümeti, Müslümanları katlediyor. İngilizlerin o bölgede işçiye ihtiyacı vardı ve Hindistan’dan Müslümanları buraya getirmişti. Arakanlılar şimdi dışlansalar da yüzyıllardır oradalar. Orası Arakanlı Müslümanların kendi toprağıdır. Arakan’da iki toplum yaşıyor. Yerli halk Müslümanlar ve Rakhine Budistleri. Müslümanlara karşı bir öfke var. Myanmar hükümeti Budizm milliyetçiliğini savunduğu için (Budist) Rakhinelere dokunmuyor. Rakhineleri kışkırtan Myanmar hükümeti, Müslümanların üzerine gidiyor. Myanmar’daki vatandaşlık yasasına göre Arakanlı Müslümanlar, ’yerleşimci halk’ olarak görünüyor. Devlet dairesinde görev alamıyor. Doğan her çocuk Müslümanların başına iş açıyor. Her Müslüman, hükümetin isteği doğrultusunda ücretsiz olarak çalışmak zorunda.
Son zamanlarda artan zulümlerden kurtulmak isteyen Arakanlı Müslümanlar Bangladeş’e sığınmak istiyor. Fakat Bangladeş hükümeti, siyasi şartların ve maddi imkânlarının yetersiz olması sebebi ile bunu kabul etmiyor. Üzülerek ifade etmek lazım ki bir Müslüman ülke olan Bangladeş zorda olan din kardeşleri Arakanlılara ’kardeşlik’ anlayışı içerisinde sahip çık(a)mıyor. Sınır bölgelerinde ve özellikle denizden ülkeye giriş yapılabilecek yerlerde çok fazla kontroller var. Bütün bu sıkı denetimlere rağmen her yıl yüzlerce Arakanlı Bangladeş topraklarına kaçak yollarla girmeyi başarabiliyor. Bangladeş’e girmeyi başaranlar arasında yaralılar da oluyor. Bunlar orada kaçak olarak kalıyorlar. Dolayısı ile bu yaralı Arakanlı Müslümanlar tedavi olmakta bile zorlanıyorlar. Arakan’da Budistler Müslümanlara ait camileri yakıyorlar. Etrafını kuşatarak Cuma namazına gidilmesini bile engelliyorlar. Şunu çok rahat söyleyebiliriz ki; saldırılar tamamen Müslümanlığa karşı.
Burada Bangladeş hükümeti açısından yüz kızartıcı bir durum daha var ki o da şudur; Myanmar yönetimi kendince önceliği olay bölgesindeki çatışmayı kontrol altına almak olarak belirliyor. Bu doğrultuda bugüne kadar yaklaşık 200 bin Rohingya Müslüman’ın yerinden edildiği bölgede, devamlı sıkıyönetim ilan edilmiş durumda. Evlerini terk ederek Bangladeş’e sığınmak isteyen Arakan Müslümanlarına Bangladeş hükümeti geçiş izni vermeyince Müslümanlar iki ülke arasında nehirlerde tekneler ve derme çatma inşa ettikleri salların içerisinde yaşam mücadelesi veriyorlar.

Arakan’da Katliam Nasıl Başladı?
Arakan/Rohingya’da Müslüman azınlığa karşı başlatılan soykırım, Budist Rahiplerin 3 Müslüman gencin üzerine attıkları iftiranın alevlenmesi ile başladı.
Öncelikle 3 kişilik bir Budist rahip grubu, 26 yaşındaki Burmalı bir kadına tecavüz edip ardından onu öldürdüler. Kadına tecavüz eden 3 kişiden birisi, kendisinin erkek arkadaşıydı ve kısa süre önce kadın tarafından terkedilmişti. Fakat aynı kadına tekrar geri dönmek istemesine rağmen, kadın tarafından reddedildi. Bunun ardından aynı kadın kendisine farklı bir erkek arkadaşı buldu. Bu durumu kaldıramayan eski erkek arkadaşı, yanına 2 kişiyi de alarak önce kadına tecavüz etti ve daha sonra da onu öldürdüler.
Katil Budist rahipler, öldürdükleri kadının cesedini, bölgede bulunan bir Müslüman köyünün yakınlarına bırakıp kaçtılar. Cesedin bulunmasının ardından yetkili Budist rahipleri ve Burma hükümet yetkilileri kadının başına gelen hadiselerden ötürü Müslümanları sorumlu tuttular. Neticede 3 masum Müslüman genç tutuklandılar. Tutuklanan gençlerden bir tanesi dövülerek öldürüldü. Diğer ikisi de mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Böylece hükümet, bir iftira vasıtası ile tüm dünyanın gözü önünde Müslümanlara karşı bir soykırımın ilk tohumlarını atmış oldu...
Bu hadiseyi takip eden aylarda, birçok radikal rahip, Burma içerisinde ve dışarısında Rohingyalılara karşı bir anti-propaganda başlattılar. Burmalılara karşı kullanılan slogan şöyleydi: ’Rohingya Burma’nın bir vilayeti değildir. Onlar Bangladeş’ten gelen illegal göçmenlerdir.’
Daha sonra bu gösteriler, bir takım hükümet yetkililerinin katılımı ve desteği ile amacından saptırılarak çizgiden çıkmıştır.

Soykırım Nasıl Başladı?
3 Haziran 2012’de Arakan şehri güneyinde bulunan Toungup şehir merkezinde, 8 Müslüman hacı ve yanlarında bulunan 2 otobüs muavini ve bir kadın, Budist rahipler tarafından öldürüldüler. 5 kişi ise kaçarak canlarını kurtarabildi. Hadise olduğu sırada öldürülen hacılar Thandwe’deki Thetsa mescidindeki bir dini merasimden (İslamî/ilmî bir toplantı ya da münazara) dönüyorlardı.
Hacıları taşıyan otobüs, dönüş yolundayken terörist Budist rahipler tarafından durduruldu. Durdurulan otobüsün plakası 7 Ga 7868’dir. Rahiplerden birisi kapıya gelerek ’Hepiniz inin aşağıya’ diye seslendi. Otobüs şoförü ve muavin müdahale etmek istediler, otobüste herhangi yabancı birisinin olmadığını söylediler. Buna rağmen Budist rahipler ilk olarak onları dövmeye başladılar. Daha sonra otobüsün içine dalan Budistler Müslüman hacıları döverek otobüsten dışarı çıkardılar. Sayıları 300’ü bulan Budistler, Müslüman hacıları yolun ortasına alarak ölünceye kadar dövdüler. Buna rağmen ne bir polis ne de bir hükümet yetkilisi olaya müdahale etmedi. Ne olay sırasında ne de olay bittikten sonra... Ve bunlarla birlikte otobüste görevli olan bir karı-koca çift dövülerek öldürüldüler. Diğer 5 Müslüman hacı bu katliamdan kaçarak kurtulmayı başardılar. Rahipler kazandıkları bu zaferi (?) yola attıkları cesetlerin üzerlerine tuvaletlerini yaparak ve içtikleri şaraplarından dökerek kutladılar. Buna rağmen hiç kimse tutuklanmadı ve bu katillere karşı herhangi resmi bir soruşturma dahi açılmadı. Cesetler aynı günün akşamında Thandwe de toprağa verildi.
Bu elim hadisenin ardından ise, Burma hükümetinin verdiği destekle ve iç güvenliği tehdit ettikleri gerekçesi ile rahipler tarafından Müslümanların köyleri baskına uğramaya ve yakılmaya başlandı... Rahipler Müslümanların evlerini yakarken, güvenlik güçleri rahiplerin emniyetini sağlamakla görevlendirilmişlerdi.
Çıkan bu hadiselerde güvenlik güçleri ve Rahipler güruhu, Razak, Lalu ve Syed Ahmet köylerindeki evleri yaktılar. Müslümanların ticarethaneleri ve 150.000.000 Kyatlık ticari malları yakıldı. Sawmawna köyündeki bir cami ateşe verildi. 200 Rohingyalı evsiz kaldı.
Tarihler 9 Haziranı gösterdiğinde 100’ün üzerinde Arakan/Rohingyalı Müslüman hayatını kaybetmiş, 500’ün üzerinde Müslüman ise evsiz kalmışlardı.
Bunca zulmün ardından Müslüman halk, Bangladeş devletinin kendilerine bu zor zamanda yardım edeceğini düşünerek onların kapısını çalmak istediler. Zira halk, polis, güvenlik güçleri ve rahipler tarafından her gün katliama uğratılıyordu.

Peki, Asıl Mesele Ne?
Arakan/Rohingya’ların yaşadığı katliamların en önemli nedeni Myanmar hükümetinin, kurulduğu günden bu yana sürdürdüğü ve 1982 yılında kabul edilen Vatandaşlık Kanunu ile de resmileştirdiği Rohingyaların tanınmaması durumu. 1982’de çıkarılan kanun ülkedeki bütün etnik grupları vatandaş olarak kabul ederken, Rohingyalar, ülkenin vatandaşı olarak kabul edilmemiş ve resmen ’vatansız bir halk’ konumuna düşmüştür. Arakan’da 3 buçuk milyon Müslüman yaşıyordu. Ancak Myanmar hükümetinin haksız uygulamaları ve katliamları sonucu bugün bu rakamın öldürülenler ve ülkeyi terk edenler göz önüne alındığında 1 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.
Myanmar hükümeti, Arakanlı Müslümanların Bengal (Bangladeşli) olduğunu ve 1800’lü yıllardaki İngiliz sömürgesi döneminde buraya getirildiğini savunduğu için kimlik vermeyi reddediyor. Resmi rakamlara göre ülkenin yüzde 89’u Budistlerden oluşuyor. Ancak uluslararası kurumların raporlarına göre Myanmar’da yüzde 20 civarında Müslüman nüfusu bulunuyor.
Myanmar dışındaki Arakanlı Müslüman nüfusunun da 1 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Ağırlıklı olarak Bangladeş, Hindistan gibi ülkelere sığınan Arakanlı mülteci Müslümanlar ise, bulunduğu ülkelerden geri gönderilmekle tehdit ediliyor.
Bu olayın ardından, Myanmar içinde Arakanlılara karşı bir anti-propoganda başlatılıyor. Myanmar, ’Arakan Myanmar’ın bir vilayeti değildir. Onlar Bangladeşten gelen illegal göçmenlerdir’ söylemiyle Müslümanları tarih boyu maruz kaldığı dışlamayla bir kez daha yüzleştiriyor.

Çözüm Olarak
Çözüm sadedinde şunları söyleyebiliriz:
- Öncelikle İslam devletleri ve birlikleri derhal ivedi şekilde olaylara müdahil olmalı.
- Arakan’a sınır mesabesinde olan Bangladeş hiç değilse Türkiye’nin Suriyeli kardeşlerimize yaptığı gibi sınırlarını açmalı, o mağdur ve mazlum insanlara sahip çıkmalıdır.
- Hem küresel ve hem de yerel yardım kuruluşları, insani destek örgütleri bir an evvel bölgeye ciddi yardımlar ulaştırmalı ve o insanların sıkıntıları derhal giderilmeli.
- Müslüman halka sahip ülkeler küresel bazda siyasi ve askeri alanları harekete geçirmeli, farklılıkları bir kenara bırakarak ümmet olma çatısı altında birleşmelidir.
- Başta ülkemiz olmak üzere halkı Müslüman olan ülkeler olayları dünya gündemine getirmeli ve devamlı gündemde tutup çözüm noktasında kuvvetli karinelere sahip olmalıdır.
- Müslümanların birlikte, yerinde ve zamanında olaylara müdahil olabileceği yeni ve sağlam platformlar oluşturulmalıdır.
- Siyaset ve ilim erbabı Müslümanlar bir araya gelip sorunun çözümü noktasında kafa yormalı ve bunu kendisine bir dert edinmelidir.
- Olayın sadece Arakan olmadığı, asıl düşmanlığın İslam’a ve Müslüman’a olduğu gerçeği artık bütün Müslümanlarca fark edilmedir.
- Bugün rahat içerinde yaşayan Müslümanların bir gün bu hakikat ile yüzleşebileceğinden yola çıkarak ezilen ve zulüm görenlerin neden sadece Müslümanlar olduğunu düşünmelidir.
- Allah için ayık olunmalı ve Allah ve Rasûlü’nün bizi görmek ve bulmak istediği yerde olma azmi ve çabası içerisinde olunmalıdır.

Hasılı
Bütün bu gerçekler neticesinde şu hakikat gün gibi ortaya çıkmaktadır ki; Müslümanlar evvela birlik içinde olmalı ve sonrasında da güçlü olup zalime dur diyebilecek cesaret ve dirayeti göstermelidirler. Bugün bizler yaratıcımız olan Allah’ın mutlak ve değişmez fermanı ile Arakanlı Müslümanlarla kardeşiz. Tıpkı Iraklı, Suriyeli, Filistinli, Çeçenistanlı Müslümanlarla kardeş olduğumuz gibi. Kardeşliğimizin gereği olarak da elimizle, dilimizle hiç değilse kalbimizle onların yanında olduğumuzu, unutmadığımızı her daim göstermeli bir mümin izzet ve vakarı ile olaylara seyirci kalmamalıyız.
Dünyaya bigâne kalmamalı, olayları yorumlayıp planları sezmeliyiz. Kişisel çıkar ve menfaatler neticesinde ümmetsel kazanımlardan vazgeçmemeli, kolektif şuuru harekete geçirip birliğin kuvvetini yeniden sinelerimizde hissetmeliyiz. O zaman zulümlerin duracağını, o zaman gözyaşlarının dineceğini ve o zaman mazlumların hesaplarının alınacağını asla ama asla unutmamalıyız. Erkeği ve kadını ile genci ve yaşlısı ile ne zaman ki bu hakikate erdik işte o zaman izzeti yüreklerimizde hisseder, nusreti yanı başımızda buluruz. Çünkü, ’İnsan için ancak çalıştığı vardır.’ (en-Necm, 53/39) buyuruyor Rabbimiz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.