Özlenen Rehber Dergisi

88.Sayı

Hicaz Demiryolu

Mehmet Ali KAPAR Özlenen Rehber Dergisi 88. Sayı
Ürdün’de Osmanlılardan kalma tren rayları üzerinde şöyle yazıyor: ’Hâzâ min hayrâti emîri’l-mü’minîn Sultan Abdül¬hamîd Hân Gâzî azzehu ve nasara hu / Bu, Müminlerin Emiri Gâzi Sultan Abdülhamîd Han’ın hayratındandır. Allah onu aziz kılsın ve ona yardım eylesin.’ Halife, kendi isminin hacıların bindiği trenin ayakları altında kalmasını arzu ederek, em¬salsiz bir tevazu numunesi göstermiştir.
Osmanlı Devletinin son dönemlerinde, devletin kötü gidişatından kurtarmak için birçok yenilik ve ıslahatları yapan padişah daha önceden Bağdat demir yolu yapımı için Almanlar ile antlaşma imzalamıştı. Sultan II. Abdülhamit, Anadolu Demiryolu şirketi Genel Müdürü Dr. Zander’e, demiryolu kanalı ile İstanbul’dan kutsal kent Mekke’ye ulaşma isteğini kalbinde hissettiğini söylemiş, en kısa zamanda Bağdat Demiryolu’ndan Hicaz’a bir bağlantı hattı yapılmasını istemişti.
Almanlarla Bağdat Demiryolu Anlaşmasının yapılmasının ardından Hicaz Demiryolu’na ait irade 2 Mayıs 1900 tarihinde yayınladı. Hicaz Demiryolu, bir bakıma Bağdat Demiryolu hattının devamı niteliğinde idi. Her iki demiryolunun birleştirilmesi ile imparatorluğun başkenti olan İstanbul, Şam üzerinden kutsal Mekke ve Medine kentine bağlanacaktı. Yapılan hesaplara göre İstanbul’dan Mekke’ye demiryolu ile ulaşım 120 saatte gerçekleşebilecekti. O za¬manda hacılar kervanlarla ve bin bir zahmetle İstanbul’dan Medine’ye 2 ayda ulaşabiliyordu. Üstelik yolda bedevî eşkıyasının tecavüzüne uğramak işten bile değildi.
Bu hattın yapılması ile Yemen’e kadar Osmanlı topraklarının emniyeti sağlanacaktı. Asker sevkiyatı kolaylaşacaktı. Nitekim Rumeli’de ki demir yolları çeşitli muharebeler de çok işe yaramıştı. Böylece Mı¬sır’ı işgal eden İngilizlerin siyasetine karşıda tedbir alınmasına imkân hâsıl olacaktı. Demiryolunun geçtiği mahaller iktisadî bakımdan kalkınacaktı. En mühimi hacca gidenlerin işi kolaylaşacaktı. İslâm birliğini ve halifelik nüfuzunu vurgulamayı gerekli gören padişah, zor ve masraflıda olsa, böyle bir hattın yapılmasına karar verdi. ’Cenâb-ı Hakk’ın avnü inâyeti ve Rasûl-i Ekrem aleyhis selâm Efendimiz Hazretlerinin imdâd-ı ruhâni¬yetine müsteniden hatt-ı mezkûrun inşâsı içün’ emir verdi. Bu karar İslâm âleminde coşkuyla karşı¬landı. Avrupalılar ise gerçekleşmesi imkânsız bir proje olarak gördüler.
Diğer Osmanlı Demiryollarının aksine Hicaz Hattı, yabancı şirketlere ihale edilmeyecek ve bütünüyle iç kaynaklardan finanse edilecekti. İleride Bağdat hattıyla da birleştirilmesi düşünülen bu yeni demiryolu, Şam’dan başlayarak önce Medine ve ardından da Mekke ve Cidde’ye uzatılacak, daha sonra Yemen ve orta Arabistan üzerinden Bağdat ve Basra’ya doğru götürülecek ve İslâm dünyasının gurur kaynağı olacaktı.
Bu demiryolu projesi ile Şam ile Medine ve Mekke şehirleri birbirine bağlanıyordu. Bu yol ile Hicaz ve Yemen’de Sultan’ın otoritesi kuvvetlenecek, Mısır’da nüfuzunu artıracaktı.
Demiryolu ile Hicaz ve Yemen’e askerlerimiz emniyet içinde sevk etmek mümkün olacak, hac farizasının yerine getirilmesini de kolaylaştıracak, az da olsa geçtiği yerlerin ziraat ve ticaretini canlandıracaktı.
Hicaz Demiryolu, askeri ağırlıklı hat olması sebebiyle bölgede en çok İngiltere’yi tehdit edeceği için, özellikle adı geçen devlet, demiryolunun yapılmasını istemiyordu. İngilizler sabote için Arab kabileleri arasında, eski anane ve adetlerin bozulacağı, her sene hazineden aldıkları avait’in (gelir, irat) kesileceği, deve ve at kervanlarının ortadan kalkacağı vb. gibi propaganda yapıyorlardı. Üstelik, Kabile Şeyhlerine (kabile reisi) bol para hediye ve silah dağıtarak onları inşaat aleyhine tahrik ediyorlardı.
Osmanlı devleti, Hicaz Demiryolu için yardım kampanyası başlatınca İngilizler Hindistan ve Mısır’daki gazeteleriyle bunu baltalamaya çalışarak Türklerin Hicaz Demiryolunu yapacak kabiliyet ve iktidarda olmadıklarını, Müslümanları soymak için yeni bir bahane uydurduklarını, Müslümanların boş yere aldanıp para vermemelerini propaganda ediyorlardı. Mısır’daki İngiliz konsolosu da halkı demiryolu aleyhine tahrik etmiş, fakat bütün bu İngiliz propaganda ve tahrikleri bir netice vermemişti.
Suriyeli Arap ve Sultan’ın özel sekreteri İzzet Paşa’nın demiryolu yapımı için madalya çıkararak İslâm dünyasından yardım toplama talebi kabul edildi. II. Abdülhamit Han, 50 bin lira ödeyerek yardımda ilk bulunan kişi olarak kampanyayı başlattı ve listenin en başında yer aldı. Bütün Müslüman ülkelerinden özellikle Hindistan Müslümanları, İran, Tunus, Cezayir, Rusya Müslümanları, Doğu Türkistan, Sumatra, Java, Malezya’dan büyük yardımlar gelmiş, Afganistan Sultanı Âmir Han da en yüksek yardımı yapan kişiler arasında yer almıştı. Ve Nihayetinde Bu yardımlar sonrasında l Eylül 1900’de Hicaz Demiryolu inşaatına başlanıldı.
İngiliz yazar R. Tourret, ’Hicaz Demiryolu’ kitabında ’dünyada belki de borçsuz, faiz ödemesi olmayan ve tamamlandığında kâra geçmiş tek demiryolu’ olarak bahsediyor bu projeden. ’İnanç yolu’ veya ’kutsal yolculuk’ olarak da adlandırılan Hicaz Demiryolu, bugünkü Suriye’nin başkenti Şam kentinden başlayıp Suudi Arabistan’ın Medine kentine kadar uzanacak ve İsrail’in Hayfa limanına bağlayan yolu ile birlikte toplam uzunluğu 1766 kilometreyi bulacak zor ve meşakkatli, fakat o derece gurur verici bir eserin adı olacaktır.
Hicaz Demiryolu inşaatında 2666 kâgir köprü ve menfez, 7 demir köprü, 9 tünel, 96 istasyon, 7 gölet, 37 su deposu, iki hastane ve üç atölye yapılmıştı.
30 Ağustos 1908’de Hicaz Demiryolu faaliyete geçti. İstanbul’dan kalkan tren Medine-i Münevvere’ye kadar ulaşabiliyordu. İlk tren, İstanbul’dan gelen misafirlerle birlikte 27 Ağustos Perşembe günü, Şam şehrinden Medine istikametine hareket etmişti. Trende, devlet adamlarından müteşekkil kalabalık bir heyetten başka, yerli ve yabancı pek çok gazeteci bulunuyordu. Özel trenin bir büyük salon-vagonu, bir lokantası, bir cami vagonu ve üç yolcu vagonu vardı. Hız, o zaman için mükemmel sayılabilecek olan 40-60 km arasındaydı. Tren yalnızca iki şey için duruyordu. İkmal ve namaz... Çöl kumları üzerinde cemaatle namaz kılınırken, ikmal için develerle su getiriliyordu. Tren, 30 Ağustos Pazar günü öğleden sonra saat iki sularında Medine-i Münevvere’ye vardı.
Demiryolu, Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 33. yıldönümü olan 1 Eylül 1908 tarihinde yapılan resmî bir törenle bütünüyle işletmeye açıldı. Hicaz Demiryolu, I. Dünya Savaşı’na kadar yoğun bir şekilde kullanıldı. Şam’dan Amman’a her gün, Medine’ye ise haftada üç gün seferler yapılıyordu. Trenler, Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri sabah 7.30’da Şam’dan hareket ediyor ve 4. gün öğleden sonra saat 3’te Medine’ye ulaşıyordu. Medine’den dönüş günleri ise Salı, Perşembe ve Pazar günleri idi. Ayrıca haftada bir Şam’dan ve Hayfa’dan yemekli ve yataklı ekspres seferi düzenleniyordu. Bu özel trenin Medine’ye varış süresi sadece 48 saatti. Bu seferlerin dışında Medine’ye yük ve su taşıyan programlı ve programsız tren seferleri bulunmaktaydı.
1910’da trenlerle taşınan sivil yolcu sayısı 168.448, 1913’te 232.563 olarak gerçekleşti. 1908’den 1913’e kadar toplam 968.000 sivil yolcu taşındı. Senede ortalama 16.000 hacı Hicaz Demiryolu’nu kullanmaktaydı. 2 lira olan Şam-Medine arası Hac yolculuğu yaklaşık 72 saatte gerçekleşiyordu. Demiryolu, sebze, meyve, tuz, pirinç, meşrubat, tütün, un, kömür gibi ticarî eşya ile hayvan nakliyatı için de önemli bir ulaşım vasıtasıydı. 1910’da yaklaşık 66 bin ton, 1913’te 112 bin ton ticarî eşya nakledildi. Aynı yıllarda taşınan hayvan sayısı ise 1910’da 2788 ve 1913’de 6477 olarak gerçekleşti. 1910 yılında 367.890 Lira gelir, 71.167 Lira kâr, 1913 yılında ise 329.647 Lira gelir, 78.619 Lira kâr elde edildi.
Makedonya ve Ermenistan gibi Osmanlı bütünlüğünden koparılmak istenen Arap illerinin dolayısıyla İslâm beşiği topraklarının müdafaası, İslâm âlemine, Kâbe’ye doğru giden yolların telkin edeceği maddî ve manevî bağ ve bağlılık değeri ve bu değerin içinde, hac yolunun transit merkezlerini bu hat üzerinde toplayıcı ve bütün yolları Halifenin vatanına bağlayıcı özelliğiyle büyük bir ehemmiyet arz ediyordu. Abdülhamid Han’ın bu demiryolu politikasıyla ince siyasetinin dehasını ortaya koyduğunu düşmanları tarafından itiraf edilmiş bir gerçek oldu.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra İngiliz casusu Lawrance, peşine taktığı bedevilerle Hicaz demiryoluna sabotajlar yaptı. Hicaz’daki isyanlar için bölgeye asker sevki yapılamadı. Ve nihayetinde Medine İngilizlerin komutasında Osmanlının elinden çıktı.

Kaynakça:
1. Dr. Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryolu, İstanbul 1994.
2. Dr. Murat Özyüksel, Anadolu ve Bağdat Demiryolları, İstanbul 1988.
3. Hicaz Demir Yolu Fotoğraf Albümü, Al-Baraka Türk Yay. İstanbul,1999.

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.