Özlenen Rehber Dergisi

89.Sayı

İslâmda Kadın ve Aile ; Modern Düşünce ve Zihni İstila

Sema Betül ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 89. Sayı
Modern düşünce ve Zihnî istila
Modernite dini ve dinden olanları anlama ve anlamlandırma da temel dayanak noktası olarak akla olması gerekenden daha fazla değer ve önem vermektedir. Özellikle yaşadığımız yüzyıl baz alındığında hayatı anlamlandırmada ve bu anlamlandırma esnasında dini dikkate almada bireysel idrak ve düşünceyi daha ön planda tutucu tavırdadır. Mesela şöyle demektedir; Vahyin gönderiliş gayesi insanın erdemli ve mutlu olması değil midir? Öyleyse muhatap olarak insanın vahiyden ne anladığıdır esas olan. Bu son derece arızalı bir durumdur. Neden arızalıdır denilirse; eğer böyle düşünürsek yani asıl olanın vahyin ifade ettiği değil de bireyin vahiyden anladığıdır dersek, o zaman herkese göre bir din, herkese göre imanî kıstaslar ortaya çıkar diyebiliriz.
Modern düşünce; kavramları, olay ve olguları belki muhalifçe belki de doyurucu bulmadığından(!), tam olarak bilemiyorum ama, kadim kültüre farklı ve ona oranla daha entelektüel yorumluyor. Bunu, dini kavramların hemen hepsinde görmek mümkün. Bugün için gündemde tesettür olgusunun değişik usul ve mekânlarda devamlı suretle tartışılıyor olması, kadına dair eski kadim kültürün aksine nikâh, talak, şahitlik, recim gibi konularda farklı yaklaşımların dillendirilmesi ve dillendirilen bu fikirlerin özellikle bazı çevrelerce irdelenme ihtiyacı hissedilmeden anında kabul edilmesi sadece birkaç malum örnektir.
Hayatın genelinde insana dair bütün olaylarda bu çözülmeyi görmekteyiz. İnsan zihni özellikle yaşadığımız çağın getirdiği algılamanın da etkisinde kalarak olması gereken ile kendi düşüncesinde tasavvur ettiği ve olmasını istediği olgular arasında bocalamaktadır. Mesela bugünün insanı, dini, hayatın geneline hâkim olmuş bir olgu, unsur görme eğiliminden geçmişe nazaran epey uzaktadır. Bugün insanımızın birçoğunun zihninde eğitim öğretim denildiğinde sadece resmi sistemli bir kurumun verdiği şekliyle bir eğitim anlaşılıyor. Hâlbuki eğitim sadece okulda verilen ve sadece okulda verilebilecek bir olgu değildir oysa. Hayatın her alanında öğrenilecek, insanın kendisini ve çevresini eğiteceği sayısız hadiseler var. Bir ebeveyn için ev bir eğitim yeridir örneğin, hem de hayati öneme haiz bir eğitim yeri. Buna paralel olarak zihnin düşünce yapısının arka planında şu fikir hâsıl oluyor. Toplumda insanın itibarlı olması, kariyer, makam, şan, şöhret sahibi olması illa da diploma ile elde edilecek bir haslettir. Yani tabir yerindeyse, toplumda insan yerine konulabilmek için etiket sahibi olmak, kariyer yapmak, olmazsa olmazlardandır. Oysa gerçek hiç de böyle değildir. Etrafımızda üniversite hatta lise mezunu dahi olmadığı halde toplum genelinde kendilerine has işler yapan, arkalarında güzel ve anlamlı izler bırakan sayısız insan vardır. Bunun yanında modern zamanların bireye nihai hedef olarak sunduğu hasletlere sahip olduğu halde varlığını hissettirememiş, fayda hâsıl edecek icraatlar meydana getirememiş sayısız insan da vardır.
Burada asıl algısal problem bireyin değer yargılarının modern anlayış etrafında değişmesidir. Bu çok boyutlu bir iştir. Bunun içerisinde sadece kariyer sahibi olmak yok. Bunun içinde kalite, gösteriş tutkusu, güzellik merakı, başkalarıyla yarışma, önde olma, kıymetli atfedilme gibi onlarca durum var.
Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi modern algı zihni noktada kendisine dayatılanı olduğu gibi kabul etmiyor. Ona İslamî hüviyet kazandırarak ve masumane bir şekil yapıştırarak özümsüyor. İslamî tesettür, İslamî tatil, İslamî düğün gibi. Ama burada birey bilinçli ya da bilinçsiz şunu gözden ırak tutuyor; bir şey adına İslamî denilmesiyle İslamî olmaz. Bu temel ölçüttür, birey bu temel ölçütü yaptığı, yapmayı tasavvur ettiği bütün her şeyde dikkate almalıdır. Bugünün dünyasında özellikle İslamî hassasiyete sahip kişilerin ’hizmet’ olgusu içerisinde bu ölçütü pek dikkate almadıklarını müşahede ediyoruz.
Yapılan işlerin icra yöntemi, temsil ettikleri yerin ve sistemin hususiyetine uygun olmayacak tarz ve usule kayabiliyor bazen. Yani demek istediğim şu; kişi İslam adına yola çıkmış ve din adına bir hizmete bir işe koyulmuşsa, ilk adımından itibaren sadece ’İslamî’ değil, ’İslam’a uygun’ tavır almalıdır. Şeklî olarak halini İslam’a uygunlaştırmaktan daha öte öze dair olanları da vahye, dinin ana unsurlarına uygun tarza tebdil etmelidir. Niyetinden tutun da tesettürüne varıncaya kadar. Kadın erkek ihtilatından tutun da malayani işlerden uzak durmasına kadar. Dinin hassas noktasına, kırmızıçizgilerine riayet etmeli, yaptığı işin sadece adının hizmet olmasından daha ziyade muhteviyatının İslam’ın kaidelerine uygun hakiki hizmet şeklini almasına ve hakiki hizmet unsurunun da öncelikle kendisini değiştirmesine, erdemli kişilik elde etmesinde temel ölçüt olmasına çalışmalıdır.
Bütün bunların yanında hayata dair her alanda dine uygun fiiliyatın içerisinde bulunmak da bireyin toplum nezdinde itibarlı olmasına sebebiyet veren noktadır. Bugün modern algının zihni istilasının temel yapı taşları arasında bireyin ve özelliklede kadının değer yargısı onun makam ve maddi unsurları temelli görülmektedir. Yani bir kadın çalışıyor ve kendi parasını kazanıyorsa buna paralel olarak da eşine ya da babasına maddi konularda muhtaç olmuyorsa insanlar nezdinde değerli, kıymete haiz bir varlık demektir. Buradan kadının çalışmaması sonucunu çıkarmayalım lütfen. Bu o demek değil. Bu değer ve kıymetin yüzeysel işlerle elde edilecek derecede sıradan bir mevzu ve basit bir iş değildir demek. Şöyle bir düşünelim; İslam tarihine adını altın harflerle yazdırmış hanımlardan hangisi maddi üstünlükleri ve diğer insanlara nazaran ellerinde var olan makamlarıyla bu kıymeti elde etmişlerdir. Hiç birisi. O halde…
Mevzua sonuç noktasında şunlar söylenebilir; Modern algı ve anlayış, dinî olanlara ve özelliklede İslamî olanlara karşı yaşadığımız çağın en büyük hastalığıdır. Çünkü modernitenin gerçekte kutsalı yoktur. Kutsaliyet atfedilecek unsurlar ise modern algının kıskacında tabir yerindeyse yamultularak pörsütülmüş, asıl hüviyetleri dışına çıkartılmışlardır. Dinin emirleriyle çağın birçok yeni getirisinin yüzeysel ya da içerik olarak çelişki içerisinde olması da bunun en bariz göstergelerinden sadece biridir. Dinin emirlerinde dinî olmayan kıstaslarla öncelik ve sonralık sıralaması yapmak, zaruret mevzuunu nefsanî isteklerin yerine getirilmesine aracı unsur haline dönüştürmek, tul-i emel illeti ile yıllar sonrasının kahrını şimdiden çekerek ulaşabileceğimiz kesin olmayan âtî için haramlara, günahlara düşmek özellikle 21. yüzyılın sunduğu modern anlayışın arızalı düşünceleridir. Daha anlaşılır şekilde söylemek gerekirse; modern bir hayatı yaşa ama iç huzurunu da sağla. Peki, nasıl olacak bu? Namaz kıl ama bunun yanında eğlenmene de zaman ayır, tesettüre riayet etmeye çalış, başını kapat ama yüzünü, gözünü boyamaktan, parfüm deodorant kullanmaktan vazgeçme… Yani biraz dindar biraz madern ol. Bu gerek yaşadığımız çağın gerekse de, bir şekilde tedavi edilmezse ileriki çağların başına bela olacak bir zihni istiladır.
Dikkat edin istilalar bulundukları yeri ya da bölgeyi tamamen yerle yeksan eden ve eskiden elle tutulur bir iz bırakmayan durumlardır.
Zihnî istilalara maruz kalmamak ve aklı vahyin kontrolüne sunabilmek duasıyla…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.