Özlenen Rehber Dergisi

93.Sayı

İmâm-ı A'zam Ebu Hanife (k.s) - 2

Mustafa Yavuz Özlenen Rehber Dergisi 93. Sayı
EBU HANİFE - 2
II- Ebu Hanife’nin Hadis Ve Sünnet Karşısındaki Tavrı
Hadis ve sünneti şeri bir kaynak olarak kabul etme bakımından Ebu Hanife’nin diğer imamlardan farkı yoktur. Bu konuda şunu dediği rivayet edilir:
"Resulullah (s.a.v.) in üzerinde konuştuğu her şey, biz duyalım, duymayalım, başımız ve gözü¬müz üstünedir, buna inandık ve bunun Peygamber efendimizin (s.a.v.) söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz".
Osman el-Betti’ye yazdığı risalede de "bilmiş ol ki, öğrendiğiniz ve in¬sanlara öğrettiğiniz şeylerin efdali sünnettir" demektedir.
Onun, istidlal kaynaklarını sayarken önce Allah’ın Kitabına sonra Allah Resulünün sünnetine baktığı, sonra da sahabe kavlinden dilediğini tercih ettiği nakledilir.
Kitap ve Sünnette bulamadığı bir hususu son olarak sahabe kavillerinde araştırmakta, bunların dışındaki görüşleri bağlayıcı sayma¬maktadır. Nitekim O:
"İş, İbrahim, Şa’bî, İbn Sirin, Hasen, Atâ, Said b. Cübeyr ve benzeri kimselere gelip dayandığında, onlar nasıl içtihat etmişlerse ben de öyle içtihat ederim" demektedir.
Ebu Hanife, hadis karşısındaki tutumunu açıkça belirleyerek, "Resulullah’tan gelen hadisi alır kabul ederiz, (hadislerde olmayıpta) sahabeden gelenleri alıp almamakta muhayyeriz, tabiînden gelirse onlarla yarışırız" demekte, bir başka yerde de, "Peygamber (s.a.v.) den gelenin başımız ve gözümüz üstünde yeri vardır" diyerek. Peygamber (s.a.v.) in hadisine karşı bağlılığını teyid etmektedir.
Ondan gelen başka bir nakilde de o, kabul edeceği Peygamber hadisinin sahih isnadlı olmasını şart koşmaktadır.
Ebu Hanife, hadise muhalefet ithamlarını bizzat kendisi reddeder:
"Bir meselede, kendisine, hadise muhalefet ettiği bildirilince, dayandığı hadisi zikrederek, "Allah Resulüne muhalefet edene lanet etsin. Allah onunla bize ikram etti, bizi onunla kurtardı" demiştir.
Süyûtî’nin, Buharî’nin Tarih’inden naklettiğine göre, Ebu Hanife: "Benim reyle fetva verdiğimi söyleyen insanlara şaşıyorum. Ben ancak eserle (kuran sünnet) fetva veririm" demektedir.
Ayrıca, "bizim kıyası nassa takdim ettiğimizi söy¬leyen yalan söylüyor ve bize iftira ediyor. Nass bulunduktan sonra kıyasa ih¬tiyaç mı kalır?" diyerek, bilakis nassı yani Kur’an ve Sünneti kıyasa takdim ettiğim ifade etmiştir.
Ebu Hanife’den, sünnete ittibayi teşvik eden çeşitli rivayetler nakledil¬miştir. Birinde onun, "Allah’ın dininde reyle görüş beyan etmekten sakının, size sünnete ittiba etmek düşer. Kim bundan ayrılırsa sapıtır" dediği nakledilir.
Hatta Veki’ b. el-Cerrah, Ebu Hanife’nin:"Mescide bevletmek bazı kıyaslardan daha güzeldir" dediğini işitmiştir.
Bir gün Ebu Hanife’nin de bulunduğu hadis okunan bir meclise Küfe ehlinden biri gelir ve: "Bırakın bu hadisleri" der. İmam, adamı şiddetle azarlayarak: ’Şayet sünnet olmasay¬dı hiçbirimiz Kur’an’ı anlayamazdık" diye karşılık verir.
Başka bir yer¬de de: "Selefin salihinin eserlerine (rivayetlerine) yapışmanız gerekir. Sözlerini altınla yaldızlasalar bile, insanların reylerinden sakının, çünkü bir iş ancak siz sırat-ı müstakim üzere bulunduğunuz takdirde açıklığa kavuşur" demek¬tedir.
Bir defasında ona: "İnsanlar hadisle ameli terk ettiler, sadece onu dinle¬meye koşuyorlar" denilince:
"Onların hadisi dinlemeleri bizatihi onunla ameldir" der.
Bir rivayette onun: "İçlerinde hadis talep eden kimseler bulundukça, insanlar iyi olmaya devam edeceklerdir; hadissiz ilim talep ettikleri zaman ise bozulacaklardır" dediği nakledilir.
Ebu Yusuf’tan gelen bir nakilde onun şöyle dediği bildirilmektedir: "Ebu Hanife’ye bir mesele arz edilince, ’yanınızda eser (rivayet) den ne var?’ diye sorardı. Biz yanımızdaki rivayetleri zikreder, o da yanındakileri açıklardı. Sonra bakar, iki görüşten hangisi hakkında çok eser varsa onu alır, eğer ri¬vayetler arasında bir yakınlık veya denklik varsa istediğini seçerdi".
Ebu Muti1 el-Belhî anlatıyor: "Bir gün Küfe camiinde Ebu Hanife’nin yanında oturuyordum. İçeriye, Süfyânü’s-Sevrî, Mukatil b. Hayyan, Hammad b. Seleme, Caferu’s-Sâdık ve diğer alimler girdiler ve Ebu Hanife’yle konuşarak şöyle dediler:
"Bize ulaştığına göre, sen Dinde çok kıyas yapıyormuşsun. Bu yüzden senin hakkında korkuyoruz. Çünkü ilk kıyas yapan İblis’tir." Ebu Hanife onlarla. Cuma sabahından zevaline kadar münazara ederek görüşünü arz etti ve şöyle dedi: "Ben önce Allah’ın Kitabıyla, sonra sünnetle amel ederim. Daha sonra sahabenin üzerinde ittifak etliği hükümleri, ihtilaf ettiği hükümlere takdim ederim. Ancak bundan sonra kıyas yapa¬rım." Bunun üzerine hepsi kalkarak Ebu Hanife’nin elini ve eteğini öptüler ve: Sen "seyyidü’l-ulemasın" dediler.
Ebu Hanife’nin hadis ve sünneti teşriî bir kaynak olarak nasıl değerlen¬dirdiği ve ona ne ölçüde ittiba ettiğinin sağlıklı bir tespiti ancak onun, tale¬beleri vasıtasıyla nakledilen fıkhına bakmakla mümkün olacaktır. Nitekim bu fıkhın temel kitapları sayılan Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in eserleri, Ebu Hanife’nin hadise bağlılığını gösteren örneklerle doludur. Burada bu örneklerden bazılarını zikrederek onun, Peygamberimiz (s.a.v.) in hadis ve sünne¬tine karşı takındığı genel tavrı anlamaya çalışacağız:

1- Ebu Yusuf demiştir ki: "Bir kimse diğeri aleyhine dava açsa ve delil getirse, Ebu Hanife bu konuda şöyle der: (Davacı için), şahitlerin yanı sıra bir de yemini gerekli görmüyoruz. Çünkü Resulullah (s.a.v.) den bize:
"Yemin davalıya (müddeî aleyh), delil davacıya (müddeî) gerekir" hadisi ulaş¬mıştır. Allah’ın Resulünün davacı üzerine koymadığı bir yükümlülüğü biz koyamayız. Yemin mükellefiyetini de Resulullah (s.a.v.)ın koyduğu yerden başka bir yere değiştirenleyiz. (Yani davalıdan alıp davacıya veremeyiz)".

2- Ebu Hanife’nin Hammad’dan, Onun İbrahim Nehaî’den rivayet ettiği bir hadiste, Peygamber (s.a.v.) in abdest alıp mescide gittiği, namaza kadar yanı üzere yatarak uyuduğu, horlayacak kadar derin uykuya daldığı halde, kalkıp abdest almadan namaz kıldığı zikredilir. İbrahim Nehaî, bu rivayetin sonunda;
"Nebi (s.a.v.) diğer insanlar gibi değildir" diyerek, Peygamber efendimiz (s.a.v.) haricindekileri bu hükmün dışında tutmakta, Ebu Hanife ve İmam Muhammed’de başka bir hadisle teyit edilen bu görüşe katılmaktadırlar. İmam Muhammed demiştir ki:
"İbrahim’in görüşünü benimseriz. Bize Peygamber efendimizin(s.a.v.) in şöyle dediği ulaştı:
’Gözlerim uyur, fakat kalbim uyumaz.’ Nebi (s.a.v.) bu konuda başkası gibi değildir. Onun dışındakilere gelince
’Kim yanı üstü yatar ve uyursa abdest gerekir. Ebu Hanife’nin görüşü de budur".
Ebu Hanife, kendi naklettiği Peygamber (s.a.v.) tatbikatını kabul ettiği halde onu delil olarak kullanmamış, bu konuda başka bir hadise istinad etmiştir.

3- Ebu Hanife’nin Hammad tarikiyle İbrahim’den naklettiğine göre, İbrahim, Sâd suresinde secde etmemiştir. Çünkü Abdullah b. Mes’ud da bu surede secde etmemişti. İmam Muhammed diyor ki:
"Lâkin biz secde edilmesi görüşündeyiz ve Peygamberimiz (s.a.v.) den rivayet edilen hadise tabi oluruz. Bize Ömer b. Zerr el-Hemedânî babasından, o Said b, Cübeyr’den, o, İbn Abbas’tan, o da Peygamber (s.a.v.) den şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Sâd süresindeki secdede Dâvud (a.s.) tevbe için secde etmiştir. Biz de şükür için secde ediyoruz, Ebu Hanife’nin" görüşü de budur".

4- Ebu Hanife, elbiseye bulaşan meninin kuruduktan sonra ovalanması konusunda görüşünü soran İmam Muhammed’e: ’Bunun yeterli olduğunu, çünkü Hz. Aişe’den, Peygamber (s.a.v.) in bu durumdaki elbisesini ovaladı¬ğı şeklinde gelen hadisin kendilerine ulaştığını belirtir. Bunun üzerine İmam Muhammed, şayet elbiseye kan ve pislik bulaşsa hükmü ne olur diye sorar:
Ebu Hanife bu (ovalamak), yeterli değildir der. İmam Muhammed:
"Fark eden nedir?" diye sorunca Ebu Hanife şöyle cevap verir:
"Kıyasen ikisi de aynıdır. Fakat meni hakkında eser (hadis) vardır. Dolayısıyla biz bunu kabul ettik".

5- İmam Muhammed Ebu Hanife’ye sorar:
"Bir adam namazda tebessüm etse, kahkahayla gülmese, bu, abdestini bozar mı, görüşün nedir? Ebu Hanife: "Hayır bozmaz" der. İmam Muhammed:
"Şayet kahkahayla gülerse ne olur" diye sorunca Ebu Hanife:
"Bu, abdestini bozar ve o kimsenin yeniden abdest alıp namazı iade etmesi gerekir" der. Bunun sebebini soran İmam Muhammed’e Ebu Hanife:
"Resulullah (s.a.v.) den gelen eser sebebiyle" diye cevap verir.
Benzerlerini çoğaltmanın mümkün olduğu bu tür rivayetlerde, Ebu Hanife’nin zaman zaman hocalarının görüşlerine de muhalefet ederek şerî delil olarak, Peygamber (s.a.v.) den kendisine ulaşan hadisleri esas aldığı, rivayetin bulunduğu yerde, kıyasa başvurmadığı açıkça görülmektedir. Nitekim Ebu Hanife’nin, daha sonraki muhaddisler tarafından zayıf sayılan bazı hadisleri bile kıyasa takdim ettiği, bazı kıyaslarından da hadise rücu ettiği sa-bittir. Biraz önce örnek olarak verdiğimiz namazda kahkahanın abdesti bozduğu, hurma nebîzi ile abdestin caiz olduğu, on dirhemden aşağı mehr olamayacağı şeklindeki zayıf sayılan rivayetleri, kıyasa muhalif olmalarına rağmen, tercih etmiştir.
Yine onun, hadise olan bağlılığından dolayı, önceden, parmakların diyetini faydalarına göre belirleyip, başparmağın diyetini diğerlerinden fazla tespit ediyorken, Hz.Peygamber (s.a.v.) den nakledilen;
"Bütün parmaklar eşittir" hadisi üzerine bundan vazgeçtiği, önceden, hayzın azami süresinin 15 gün olduğunu belirtmesine rağmen, Enes’in Hz.Peygamber (s.a.v.) den nak-lettiği:
"Hayz üç günden on güne kadardır, fazlası istihaza kanıdır" hadisi üzerine, ilk görüşünden döndüğü, önceleri Bayram Namazından önce ve sonra namaz kılmadığı halde, Hz. Ali’nin Bayram Namazından sonra dört rekat namaz kıldığı haberinin kendisine ulaşması üzerine, Bayram Namazından sonra namaz kılmaya başladığı belirtilir.
Bütün bu örnekler onun hadise ittibadaki ciddiyetinin ve ehemmiyetinin açık delilleridir.


Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.