Özlenen Rehber Dergisi

92.Sayı

İmâm-ı A'zam Ebû Hanife (k.s) - 3

Mustafa Yavuz Özlenen Rehber Dergisi 92. Sayı
EBU HANİFE’NİN HADİS ŞEYHLERİ
Hatib Bağdadi, şeyhleri hakkında şu bilgiyi verir:
’Ebu Hanife, Enes b. Malik’i gördü, Atâ b. Ebi Rebah, Ebu İshak es-Sebiî, Muharib b. Disar, Hammad b. Ebi Süleyman, el-Heysem b. Habib es-Savvaf, Kays b. Müslim, Muhammed b. el-Münkedir, İbn Ömer’in kölesi Nâfi, Hişam b. Urve, Yezid el-Fakr, Simak b. Harb, Alkame b. Mersed, Atıyye el-Avfî, Abdülaziz b. Refi, Abdülkerim Ebu Ümeyye ve diğerlerinden hadis dinledi. (Bağdadi, Tarih, XIII, 323-324)
Zehebî, bu şeyhleri arasında Ata b. Ebi Rebah’ın, Ebu Hanife’nin belirttiğine göre en büyüğü ve en faziletlisi olduğunu kaydeder. (Zehebî, Siyer, VI, 391) Onun yukarıdaki listeye ilave ettiği isimler ise şunlardır:
’Şa’bî, Tavus, Cebele b. Suhaym, Adiy b. Sabit, İkrime, Abdurrahman b. Hürmüz el-A’rec, Amr b. Dinar, Ebu Süfyan Talha b. Nâfi, Katade, Avn b. Abdillah b. Utbe, Kasım b. Abdirrahman b. Abdillah b. Mes’ud, Abdullah b. Dinar, Hakem b. Uteybe, Ali b. el-Akmer, Ziyad b. Alâka, Seleme b. Küheyl, Asım b. Küleyb, Asım b. Behdele, Said b. Mesruk, Abdülmelik b. Ümeyr, Ebu Ca’fer el-Bâkır, İbn Şihab ez-Zührî, Mansur b. el-Mu’temir, Müslim el-Batîn, Ebu’z-Zübeyr, Ebu Husayn el-Esedî, Atâ b. es-Sâib, Nâsıh el-Muhaîlemî ve diğerleri. Hatta Şeyban en-Nahvî ve Malik b. Enes gibi kendinden küçüklerden de rivayette bulundu.’ (Zehebî, Siyer, VI, 391)

EBU HANİFE’DEN RİVAYETTE BULUNANLAR

Mekkî’nin, Ebû Hanife’den rivayet alanların sayısını 730’a ulaştırdığı belirtilir. (Hârezmî, Câmiu’l-Mesânîd) Ukûdü’l-Cüman müellifi ise bundan daha uzun bir listeye kitabında yer vermiştir. (Salihî, 88-158)
Hanefî tabâkatı müellifi Kureşî ise Ebu Hanife’den rivayet alanların sayısının dört bin civarında olduğunu nakletmektedir ki Zehebî, şeyhi Mizzî’nin Tehzîbü’l-Kemal’de harf sırasına göre verdiği Ebu Hanife’den hadis alanların isimlerini aynen kitabına almış. (Kureşî, I, 5.) Suyûtî de aynı listeyi menakıbında nakletmiştir. (Suyûtî, Tebyiz, 11)

EBU HANİFE’NİN HADİSÇİLİĞİ

Her şeyden önce bir fakih olan Ebu Hanife’nin hadis ilminden uzak kalamayacağı açıktır. Çünkü fıkhî malzemenin büyük bir bölümünü hadis ve sünnet teşkil eder. Buna işaret eden İbn Haldun der ki:
"Bazı aşırılar ve hasedçiler, müçtehitlerden bazılarının hadis bilgisinin yeterli olmadığını ve bu yüzden rivayetlerinin az olduğunu söylerler. Büyük imamlar hakkında böy¬le bir inanca mahal yoktur. Çünkü şeriat, kitap ve sünnetten alınır. Hadisten yeteri kadar nasibi olmayanın, dini sahih asıllarından ve ahkâmı onu tebliğ edenden almak için, hadis talebi ve rivayetinde ciddî ve bu konuda süratli ol¬ması gerektiğinde şüphe yoktur. Rivayeti az olanlar, haberlerdeki bazı ta’nlar ve tariklerindeki bazı illetler yüzünden rivayeti azaltmışlardır... İmam Ebu Hanife de rivayet ve tahammülünde gösterdiği şiddet ve titizlik yüzünden az rivayet etmiştir. Rivayeti az olduğu için hadisi de az olmuştur. Haşa, hadis rivayetini kasten terk etmemiştir. Mezhebinin, hadis imamları arasında itimat edilir bir mezhep oluşu, rivayetleri ret ve kabul yönünden, onun değerlendirmesine itibar edilmesi, onun hadis ilminde büyük müçtehitlerden olduğuna delalet eder". (İbn Haldun, Mukaddime, 444-445) Ebu Hanife’nin, hadisteki başarısına işaret eden birçok rivayet vardır. Sika (güvenilir) hadisçilerden İsrail b. Yunus: "Numan ne güzel adam, içinde fıkıh olan her hadisi ondan daha iyi ezberleyen, ondan daha titiz araştıran, içindeki fıkhî hükmü ondan daha iyi bilen kimse yoktur." (Saymerî, 23) diyerek onun diğer muhaddisler gibi sadece rivayet nakilcisi olmayıp, hüküm değeri taşıyan haberlere itibar ettiğine işaret etmiştir.
Buhari’nin şeyhlerinden Yahya b. Âdem: "Numan, beldesinin bütün hadislerini topladı. Peygamber (s.a.v.)’den ne alındıysa sonuna kadar inceledi" derken (Tehânevî, Ebu Hanife) Sahih-i Buhari ricalinden Hasan b. Salih de: "Ebu Hanife nasih ve mensuhu çok titiz araştıran, Küfe ehlinin hadisini en iyi bilen, cemaa¬tin tabi olduğu şeye sıkı sıkıya sarılan, beldesi ehline hadis ve eserden ulaşanları ezberleyen bir kimse idi." demektedir. İbn Uyeyne, kendisini hadis rivayetine ilk başlatanın Ebu Hanife oldu¬ğunu belirterek şöyle der:
"Kûfe’ye geldiğimde Ebu Hanife: ’Amr b. Dinar’ın hadislerini en iyi bilen bu adamdır’ dedi. Bunun üzerine etrafıma toplandı-lar, ben de onlara rivayet ettim."
Hadis rivayetinin iki kısma ayrıldığını belirten İ’lâu’s-Sünen müellifi Tehânevî, birincisinin isnad zincirindeki ravilerin zikredilmesiyle Hz. Pey¬gamber (s.a.v.) Efendimize ulaştırılan rivayet türü, diğerinin ise, rivayetlerden istinbat (hüküm çıkarma) yapıl¬dıktan sonra çıkartılan hükmün ihbarı şeklinde olduğunu ve Ebu Hanife’nin, birinci tür olan tahdis (rivayet) yoluyla değil, ikinci tür olan ifta (fetva verme) yoluyla rivayette bu¬lunduğunu, bu açıdan ele alındığında onun da hadis rivayetinde müksirîn¬den sayılması gerektiğini belirtmektedir. (A.g.e.) Dehlevî, şeriatın delaleten telakkisi olarak isimlendirdiği bu ikinci tür rivayette, Hz. Peygamber’in söz ve fiillerini müşahede eden sahabenin, bun¬lardan istinbat ettikleri hükmü, "şu vaciptir, bu caizdir" diyerek belirttikleri¬ni ve bu tür rivayetin önde gelenlerinin, Hz. Ömer, Hz. Ali, İbn Mes’ud ve İbn Abbas olduklarını belirtmektedir. (Dehlevî, Hüccetüllahil-Bâliğa, I, 104-105)
Dehlevî’nin bu tasnifini nakleden Tehânevî, onun, hadisçilerin çoğu¬nun, hadis rivayetinde mütevassitinden saydıkları Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdul¬lah b. Mes’ud (r.a.) gibi sahabileri, hadislere dayanan görüşlerinin çokluğundan dolayı müksirînden saymasını göz önünde bulundurarak, hadislere muvafık ve netice itibariyle onlara dayanan binlerce görüş ve hüküm sahibi Ebu Ha¬nife’nin de müksirînden sayılacağını ifade etmektedir. Ve bunu teyiden Abdul¬lah b. Mübarek’in:
"Ebu Hanife’nin re’yi demeyiniz, fakat hadis tefsiri deyi-niz" sözünü nakletmektedir. (Tehânevî, Ebu Hanife, 17) Ebu Hanife’nin şeyhlerinin yaşadıkları dönem¬de, hadis rivayetlerinde isnada o kadar dikkat edilmediği, isnad tatbikine ha¬dis vaz’ından (uydurmadan) sonra önem verildiği bilinmektedir. İbn Sirin (ö.110)’in, "Önceleri isnaddan sormazlardı. Fitne zuhur ettiği zaman adamlarınızı söyleyin bakalım dediler. Bakılır, ehl-i sünnetten olanların hadisi alınır, ehl-i bidattan olanların hadisi alınmazdı" (Sahih-i Müslim Haşiye) sözü buna işaret etmektedir.
Bu dönemin özelliklerinden biri de hadis rivayetinde gösterilen titizlik¬tir. Bu konuda titiz davrananlar, duydukları her rivayeti Hz. Peygamber’e is¬nad etmekten çekinirlerdi. Mesela Irak ekolünün sahabi temsilcisi sayılan Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’de de görülmektedir.
Amr b. Meymun anlatıyor: "Abdullah b. Mes’ud’a bir sene devam ettim. Rasûlullah (s.a.v.)’den hadis naklettiği za¬man katiyyen ’Kâle Rasûlullah’ dediğini duymadım. Ancak bir gün hadis riva¬yet ederken, ağzından ’Kâle Rasûlullah’ ifadesi çıkıverdi. Çok üzüldü. Alnın¬dan ter boşandığını gördüm. Sonra:
"İnşaallah ya bundan biraz fazla veya buna yakın, ya da biraz noksan" diye ilave etti". (İbn Sa’d, Tabakat, VI, 272) İçlerinde hulefa-i râşidînin de bulunduğu sahabenin ileri gelenleri, çok hadis rivayeti karşısında titiz davranmışlardır. Bunlar arasında bilhassa Hz. Ömer’in tutumu çok serttir. Onun:
"Rasûlullah (s.a.v.)’tan rivayeti azaltınız. Bu konuda ben de sizinle beraberim" (Serahsî, Usul, I, 350) dediği nakledilir. Aynı zamanda o, İmam Muhammed’in belirttiğine göre Hz. Peygamber’in hadislerini en iyi bi¬len kimsedir. (Şeybâni, el-Hucce, II, 691)
Bunları nakleden Serahsî, şu kanaate varır: "Ehl-i hadis yanında bunun gibi birçok haber sabittir. Onun için Ebu Hanife hadis rivayetini azalttı. Bu yüzden bazıları ona, hadis bilmiyor diye ta’n ettiler. Halbuki O, onların zannettiği gibi değildi. Bilakis asrının hadiste en âlimi idi; fakat kâmil bir zabt şartına riayet ettiği için rivayetini az tuttu". (Serahsi, Usul, I, 350)
Hadiste "emîru’l-müminîn" olarak kabul edilen Şu’be ise: "Hadis bilmeseydim, hamam yakıcısı olmayı tercih ederdim" demiş, başka bir defa da, "hadisin beni cehenneme sokmasından daha çok korktuğum bir şey yoktur." diyerek (Zehebî, Tezkiretül-Huffaz, I. 197) hadis rivayeti hususunda taşıdığı ağır mesuliyeti dile getirmiş¬tir.
Yukarıda naklettiğimiz örnekler, o dönemde hadis rivayeti konusunda herkesin aynı titizlik içinde olduklarını söylememize imkân vermese bile, bu sahada söz sahibi olan belli başlı ulemanın bu sorumluluğun idrakinde olduklarını göstermeğe kâfidir ve bu âlimlerden birisi olan Ebu Hanife’nin de hadis rivayetinde ihtiyatlı davranmış olması bir fazilettir. Ayrıca onun hadis rivayeti hususunda istekli davranmamış olmasının birçok sebepleri vardır. Bunların başında Kûfe’nin hadis vaz’ının (uydurmanın) merkezi haline gelmiş ol¬ması önemli bir yer tutar. Bu yüzden İmam Malik, Kûfe’nin adeta bir hadis darphanesi olduğunu söylemektedir. (A. Emin Duha’l-İslam, II, 152)
Tabiatıyla bu şartlar altında Ebu Hanife hadis rivayetinde şiddetli dav¬ranmıştır. İbn Haldun’un da belirttiği gibi, "Ebu Hanife’nin rivayetinin az ol¬ması onun rivayet şartlarını sıkı tutmasından ve aklî gerçeklere aykırı olan rivayetleri zayıf saymasından." (İbn Haldun, Mukaddime, 445) ileri gelmiştir. Nitekim Ebu Hanife’nin, "bir ravinin ancak ezberinde olan hadisi rivayet edebileceği" şartını getir¬miş (Bağdadî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivfiye. 231) olması bu konudaki titizliğine en güzel örnektir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Ebu Hanife, hadis rivayetinde hadisçilerin usulünü takip etmemiş, bir fakih olarak hüküm istinbatında kullandığı hadisleri rivayetler içinden, çeşitli tercih unsurlarını göz önüne alarak seçip almıştır.
A’meş’in de belirttiği gibi, Ebu Hanife bütün ilaçları toplayan bir ecza¬cı gibi değil, bunlardan hastaya faydalı olanı tespit eden bir tabip gibi dav¬ranmıştır.
Dolayısıyla Ebu Hanife için söylenen ve İmam Şafiî için de varid olan (Tehânevî, Kavâid, 236) azlığı iddiası, aslında tahdis yani rivayet azlığı olarak anlaşılmalıdır. Çünkü onlar muhaddislerin âdeti üzere tahdis için oturmadıkları gibi, muhaddislerin serdettiği şekilde de hadis serdetmemişlerdir. (Mustafa es-Sibâî, es-Sünnetü ve Mekânetühâ, 411-417) Bütün bunlara rağmen, Ebu Hanife’nin isnadlı olarak rivayet ettiği ha¬dislerin sayısı yine de az değildir. Tehânevî’nin belirttiğine göre, hadis ha¬fızlarının derledikleri Ebu Hanife müsnedleri, İmam Muhammed’in el-Âsâr, Muvatta’, Kitabü’l-Hucce, el-Asi, Ziyâdât, el-Câmiu’s-Sağir, el-Câmiu’l-Kebir ve es-Siyeru’l-Kebiri, Ebu Yusuf’un el-Âsâr, Kitabü’l-Haraç ve diğer eserleri; Abdullah b. Mübarek, Hasan b. Ziyad ve diğer talebelerinin kitapla¬rı, Veki’ Îbnü’l-Cerrah’ın müsnedi, Abdürrezzak ve İbn Ebi Şeybe’nin Musannafları, Hâkim’in Müstedrek’i ve diğer eserleri, İbn Hibban’in Sahih’ı, Sikat’ı ve diğer eserleri, Beyhaki’nin Sünen’i ve diğer kitapları, Malik’in Ğarâib’i ve bunların dışında kalan diğer kitaplarda yer alan Ebu Hanife rivayetleri toplanacak olsa kalın bir cilt teşkil ederdi. (Tehânevî, Kavaid, 193)
Muvaffak el-Mekkî, Ebu Hanife’nin hüküm istinbatında kaynağını teş¬kil eden dört bin hadis rivayet ettiğini, bu rivayetlerin iki binini Hammad’dan iki binini de diğer şeyhlerinden naklettiğini, dayandığı âsârı da kırk bin hadis arasından seçtiğini ifade etmektedir. (Mekkî, 84, 85)
Ebu Yusuf’tan nakledilen şu sözler, Ebu Hanife’nin hadis konusunda nasıl dakîk olduğunu göstermeğe yeterlidir. O şöyle diyor: "Ebu Hanife’ye hadisleri götürürdüm. Bazılarını kabul eder, bazılarını reddeder ve bu sahih değil veya maruf değil derdi". (A.g.e.) Yine Ebu Yusuf’un şöyle dediği nakledil¬mektedir: "Ebu Hanife’ye bir şeyde muhalefet ettiğim zaman düşünürdüm ve onun görüşünün ahirette kurtuluşa en elverişli olduğunu görürdüm. Bazen hadise yönelirdim, fakat o sahih hadisi benden daha iyi görürdü." (Saymerî, 25; Bağdadi, Tarih, XIII, 340)
Ukûdu’l-Cüman müellifi Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî de Ebu Hani¬fe’nin hadisçiliği konusunda şunları söyler: "Ebu Hanife, hadis hafızlarının büyüklerinden ve ileri gelenlerinden idi. Hadislere fazla itinası olmasaydı, fıkhı meseleleri istinbatı kolay olmazdı. Zehebî onu, Tabakatü’l-Huffaz’ında zikretmekle isabet etmiştir. O şöyle der ’Her ne kadar hadis hıf¬zı geniş olsa da istinbatla meşgul olduğu için Ebu Hanife’den rivayet az ol¬muştur. Aynı sebepten dolayı Malik ve Şafiî’den rivayet edilenler duydukla¬rına nisbetle azdır. Bunun gibi fazla ıttılalarına rağmen, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi büyük sahabilerin, kendilerinden daha aşağı mertebede bulu¬nan sahabilere nisbetle rivayetleri az olmuştur." (Salihî, 319-320)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.